Mechûr Şirvâni (XVIII. Yüzyıl)
XVIII. yüzyılda yaşamış şairlerden biri de Mechur Şirvanî’dir. Onun lirik şiirlerinden ör-nekler ve "Kıssa-yi Şirzad" adlı mesnevisi kay-naklarda bulunmaktadır. Şairin "Kıssa-yi Şirzad" adlı eseri sosyal ve fantastik konuda yazılmış bir mesnevidir. O, bu eserinde Safevî hükümetini ele geçiren Nadir Şah Afşar'a itiraz etmiş ve Kâmil Vezir tipiyle onu canlandırmıştır. Eserin kahramanı Şirzad, babasının tahtını ve tacını elinde tutan Kâmil Vezir'e karşı mücadele eder ve başarıya ulaşır. Mesnevi, iyiliğin kötülük karşısındaki galibiyetiyle sonuçlanır.
"QISSE-YI ŞİRZAD"
KISSA-Yİ ŞİRZAD
Hekayet-i Ameden-İ Xace Şe'ban
Diden-i Oğlan-i Şirzad
Hoca Şaban 'in Geliş Hikâyesi Şirzad Oğlanın Görünüşü
Râvî eder tazeden hekâyet,
Neql eyleyüb hem eder revâyet.
Anlatıcılar hem rivayet, hem de nakil yoluyla yeniden hikâye ederler.
Bir gün nece karvân çendan.
Gelüşleri hem Çin ü Maçinden.
Bir gün Çin ve Maçin ülkelerinden bir kaç kervan (gelir).
Qâfilebaşının adına karvan,
Derlerdi adına Xâce Şe'ban.
Kervanın kafile başının adına Hoca Şaban derlerdi.
Qâfilebaşı minmiş idi ester
Şâtir qabağmca hem beraber,
Kafile başı, önündeki görevli ağa ile birlikte ata binmişti.
Nâgah ki, irişdiler orade,
Gözleri sataşdi Şirzade.
Birden (Şirzad'ın) bulunduğu yere geldiler ve gözleri Şirzad'ı gördü.
Bir ne're ki, çekdi Xâce Şaban
Şir qaçdı orada qaldı oğlan.
Hoca Şaban bir nara atınca aslan kaçtı, oğlan orada kalakaldı.
Gördü ki, o yerde qaldı oğlan
Ol uşağı görcek oldu heyran
Baktı ki, oğlan olduğu yerde kaldı. O zaman çocuğu görünce hayran oldu.
Atdan aşağe düşüb götiirdi,
Karvan içine özün yetürdi,
Attan aşağı inerek çocuğu kervanın içine ge-tirdi.
Heyran qalub eyledi çox izzet,
Könlüne düşüb onun mehebbet.
Ona hayran kalıp çok ikramda bulundu. Gönlüne oğlanın sevgisi düştü.
Var idi onun yanında exter
Yanınca gezerdi hem mükerrer,
Onun yanında devamlı onunla gezen bir yıldız vardı.
Tifli ona verdi Xâce Şe'ban,
Oğlana qeraveş oldu heyran.
Hoca Şaban çocuğu ona verdi. Hizmetçi, oğlana hayran kaldı.
Oğlan eder idi nale-yi zar
Emcek emüm eylesün xiridar.
Oğlan, devamlı ağlayıp sızlardı. Meme emmek istiyordu.
Heqqin rızası olan zemane,
Emcekden süd olub revane,
Allah'ın rızası olduğu zaman memeden süt ak-maya başladı.
Xâce onu gördü oldu dilşad
Oğlanın adını qoydu Şirzad
Hoca, durumu görünce mutlu oldu. Oğlanın adını da Şirzad koydu.
Xâce dedi: Ey edib-i ismet,
Günden güne et ona mehebbet,
Hoca "Ey edepli, namuslu hizmetçi! Ona devamlı sevgi göster" dedi.
Her kim sorar olsa de menimdir,
Men hem onunam, o hem menimdir,
"Kim onu sorarsa, benimdir. Hem ben onunum, hem de o benimdir".
Mehrin ona saldı tifl-i nâlan,
Kabil sarı oldu onda revan,
Ağlayan çocuk da sevgisini ona yöneltti. (Kervan da) Kabil tarafına gitmeye başladı.
Çün dâxil-i Kabil oldu revan,
Övüne yetüşdi Xâce Şe'ban.
(Kervan) Kabil'in içine geldi. Hoca Şaban evine ulaştı.
Bir müddet oldu eyş ü işret,
Şirzade ederdiler mehebbet.
Bir süre eğlence, şenlik oldu. Şirzad'a sevgi gösteriyorlardı.
Hedd-i buluğa yetüşdi Şirzad,
Hem elmde oldu çox xudadad.
Şirzad, bulûğ çağma geldi. Allah vergisi olarak ilimde çok yükseldi.
Günden güne artdı o kemali,
Ta var idi hüsnü ve cemali
Olgunluğu günden güne arttı. Zaten güzelliği ve hoşluğu da vardı.
Oğlan deme bir le'l-i kani,
Çarsu bazannda var dukanı,
Sanki oğlan değil bir lâl taşıydı. Çarşıda, pazarda dükkânı vardı.
Hem eqlde, hem kamalda mahir,
Dukanda satardı hem cevahir,
Hem akılda, hem de olgunlukta becerikliydi. Dükkânda da ziynet taşları satardı.
Kim görse idi olurdu mayil,
Âşiq idi ona xelq-i Kabil,
Kim görse ona mail olurdu. Ona bütün Kabil halkı âşıktı.
Kabilde var idi şah-i temkin,
Derlerdi adına şah Zerrin.
Kabil'de Şah Zerrin adında ihtiyatlı bir şah vardı.
Bir qızı var idi onun exter.
Xurşudbanu adlu yüzü enver.
Onun bir kızı vardı, yıldız gibiydi. Nur yüzlü bu kızım adı Hurşudbanu idi.
Bağı var idi bülendpâye
Baş çekmiş ağaçlar semâye
Yüksek bir yerde bağı vardı. Bu bağın ağaçları gökyüzüne yönelmişti.
Ol bağın içinde qesr-i âli
Cartanda yox idi heç misâli.
O bağın içinde dünyada hiç benzeri olmayan bir yüce köşk vardı.
Xurşudbanu ile qul qerâvaş
Bir nece xadimi, bir nece ferraş,
Hurşidbanu; hizmetçileri, cariyeleri, köleleriyle; Daima o köşkte eğlenirdi.
Ol qesrde eglenürdi dâim
Yaranca olurdu dâye qâim
Yanında da devamlı bir dadısı bulunurdu.
Bir gün dexi hem o, düxter-i şah
Dâyesinde dedi olgil agah
Bir gün o şah kızı dadısına "Sen de bil" dedi.
Gerek gedelüm hamâme, ey can
Getürdiler ona text-i revan
"Ey canım dadı, hamama gidelim" dedi. Ona tahtırevan getirdiler.
Text üste oturmuş idi, ey can
Qulu qeravaşı onun, oy can.
Ey can, tahtın üstüne oturmuştu. Hizmetçileri, köleleri de yanındaydı.
Getdüler o demde ol nigâri,
Yüz e'zaz ile hemâme sâri.
O güzeli, yüzlerce itibarla hamama doğru getirdiler.
Ol veqte güzar-i düxter-i şah
İrişdi bazarda gördü nâgah.
O zaman şah kızının yolu ansızın gördüğü pazara düştü.
Oğlan oturub satardı gövher
Serv-i sehi idi, qeddi er'er.
Oğlan da oturmuş, ziynet taşlan satardı. Boyu, düz bir servi gibiydi.
Hüsn-i cemali Yûsif-i sâni,
Görcek aşiq oldu mehliqâni,
Yüz güzelliği ikinci bir Yusuf Peygamber gibiydi. O ay yüzlüyü görünce âşık oldu.
Eşqinde ederdi nâle-yi ah,
Dâye dedi ona: Ey yüzü mah,
Aşkından âh çekip inlerdi. Dadı ona şöyle dedi: "Ey ay yüzlü!
Sebeb nedir ah-zar edersen?
Sen özünü biqerar edersen?
Neden âh edip ağlıyorsun? Neden kendini kararsız kılarsın?"
Hem dem o dutar idi behâne
Rengi döner idi erğüvâne.
Aynı zamanda o bahane arardı. Rengi de erguvana dönmekteydi.
Gâhi o deyerdi başım ağrur.
Gâhi de deyerdi dişim ağrur.
Bazen başım ağrıyor, bazen de dişim ağrıyor derdi.
Bu növ ile yetişüb serâye
Düşdü gece gündüz ah-vâye.
Bu şekilde saraya gelip gece gündüz âh vâh etmeye başladı.
Günden güne zeferâne döndü
Yaxşıca işi yamana döndü
Günden güne rengi safran gibi sarardı. İyi giden işleri kötüye döndü.
Hem dem eder idi nâle feryad
Şe'nine bu şe'ri etdi bünyad.
Her zaman feryat, figan ederdi. Bu durumuna şu şiiri söyledi.