Şâkır Şirvânî (XVIII. Yüzyıl) XVIII. yüzyılda yaşamış olan Şakır Şirvanî; hem klâsik, hem de sözlü halk edebiyatı tarzında eserler vermiştir. Divanı günümüze kadar ulaşamayan şairin cönklerde birçok şiiri bulunmaktadır. Fuzûlî edebî mektebine dahil olan Şakir Şirvanî, orjinal şiirler de yazmıştır. Onun "Ahval-i Şirvan" adlı tarihî manzumesi özellikle önemlidir. O, bu eserinde Nadir Şah Afşar'ın Şirvan'a hücumunu tasvir etmiş, zulüm ve kötülüğe karşı çıkmıştır. Şakir Şirvanî'nin

Bu konu 1064 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
Şâkır Şirvânî (XVIII. Yüzyıl) 1064 Reviews

    Konuyu değerlendir: Şâkır Şirvânî (XVIII. Yüzyıl)

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1064 kez incelendi.

  1. #1
    AyMaRaLCaN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    24.08.2008
    Mesajlar
    11.371
    Konular
    5172
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @AyMaRaLCaN

    Standart Şâkır Şirvânî (XVIII. Yüzyıl)

    Şâkır Şirvânî (XVIII. Yüzyıl)



    XVIII. yüzyılda yaşamış olan Şakır Şirvanî; hem klâsik, hem de sözlü halk edebiyatı tarzında eserler vermiştir. Divanı günümüze kadar ulaşamayan şairin cönklerde birçok şiiri bulunmaktadır. Fuzûlî edebî mektebine dahil olan Şakir Şirvanî, orjinal şiirler de yazmıştır. Onun "Ahval-i Şirvan" adlı tarihî manzumesi özellikle önemlidir. O, bu eserinde Nadir Şah Afşar'ın Şirvan'a hücumunu tasvir etmiş, zulüm ve kötülüğe karşı çıkmıştır.
    Şakir Şirvanî'nin "Ahval-i Şirvan" adlı eseri, tarihî bir gerçek üzerinde yazıldığı için devrin olaylarını ve durumunu araştıracaklara faydalı bir eserdir.

    C. Gehramanov, "XVII-XVIII. Asırlar Azerbaycan Edebiyatı" adlı antolojisinde Şakir Şirvanî'nin muhammes ve murabbalarından örnekleri ve aynı zamanda "Ahval-i Şirvan" manzumesini yayımlamıştır.
    Şiir-1
    Ey gül, sene nisbet gül-i xendân ola bilmez,
    Hüsnün kimi heç bağda gülüstân ola bilmez,
    Qeddin kimi xoş serv-i xuramân ola bilmez,
    Mânendsene hüri-yi qılman ola bilmez
    Zülfün kimi bir sünbül-i reyhan ola bilmez.

    Ey gül (yüzlü sevgili)! Hiç bir gülen gül seninle mukayese edilemez. Hiç bir bağın güllüğü senin güzelliğin gibi olamaz. Yürüyen servi bile senin hoş boyun gibi olamaz. Cennet hurileri bile sana benzer olamaz. Saçların gibi güzel kokan sünbül olamaz.

    Ey qaşları yay, gözleri nergis, ruxi zîbâ
    Her yerde ki, vesfin oxuram men dexi e'lâ,
    Ey kâkili sünbül, deheni qönçe-yi hemrâ,
    Yoxdur sene manend gözüm dehrde hemtâ,
    Yox sen teki bir Yusif-i Ken'ân ola bilmez

    Ey yay gibi kaşlı, nergis gibi gözlü, süslü yanaklı (sevgili)! Ben her yerde senin yüce özelliklerini okurum (görürüm, sezerim). Ey saçları sünbül, ağzı kırmızı gonca (gibi olan sevgili)! Sana gözüm gibi bir yoldaş dünyada yoktur. Senin gibi bir Yusif-i Kenan olamaz. (Yusuf-i Kenan: Güzelliğiyle meşhur Yusuf Peygamber).

    Ruxsâr-i letifin en gözel mâh-i münevver,
    Etrâf-i ruxünde düzelib encüm-i exter,
    Ey qemzesi qanlar alıcı, qâmeti er-er,
    Xâl-i xetini çün dileyib müşk-i müetter,
    Heç sen kimi esrde insan ola bilmez.
    Tatlı yanağın sanki parlak bir ay gibi ne güzeldir. Yıldızlar, yanağının etrafına yerleşmiş. Ey bakışları öldürücü, boyu servi (olan sevgili)! Güzel kokulu misk, yanağının benini o kadar arzu etmiş ki, bu devirde senin gibi insan olamaz.

    Mehbûbsan ey dilber-i xoş lehçe serâpâ,
    Alemde benimde tek sene yox aşiq-i şeydâ
    Ey lebleri püste, periveş, gerdeni mînâ
    Dîvâne kimi düşdü benim başıma sevda
    Saldı meni bir derde ki, derman ola bilmez.
    Ey hoş dilli dilber, sen baştan ayağa sevgilisin. Dünyada sana benim kadar düşkün âşık yoktur. Ey dudakları fıstık gibi, peri kadar güzel ve billur gerdanlı (sevgili)! Deli divâne gibi benim de başıma sevda düştü, beni öyle bir derde koydu ki, dermanı olamaz.

    Ey tûti-yi şekkerşiken ü tubi-yi xoşqed,
    Ey dişleri inci, deneni ola zeberced,
    Bu işve ile görse seni belke eğer bed, Ş
    âkir ki, görüb"selli ela al-i Mehemmed"
    Yox sen teki bir hûri-yi qılmân ola bilmez.
    Ey şeker yiyen (tatlı) papağan (gibi dilli), hoş tuba ağacı (gibi) boylu; Ey dişleri inci, ağzı fıstık olası (sevgili)! Seni bu nazınla ya kötü birisi görseydi. "Hz. Muhammed ve onun soyuna salât ve selâm olsun" ki, seni Şakir gördü. Hayır, senin gibi bir cennet hurisi olamaz.
    EHVAL-I ŞİRVAN
    ŞİRVAN'IN DURUMU
    Ey könül, min-be'd gel ol xâliq-i yezdân üçün,
    Hörmet-i al-i resulü rövze-yi rizvân üçün,
    Cem-i derk-i eql qıl derd-i dil-i pünhân üçün,
    Resm-i ayin-i qedimin dut, reh-i ürfân üçün,
    Tâ qılam bir nezm inşâ bu smıq dövrân üçün.
    Ey gönül! Bundan sonra o yaratıcı Tanrı için gel. Yüce peygamberin hürmeti, cennet bahçeleri ve gizli gönül derdi için aklını başına topla. İrfan (:ilâhi bir feyiz olarak kâinatın sırlarını bilme) yolu için ilk yaratılış törenini hatırla ki, bu perişan dünya için bir şiir yazayım.

    Ne revdır kim, könül etvâr-i şe'r izhâr ede,
    Şe'r-i nâmövzûnumu ustâd yox, hemvâr ede,
    Qorxaram nâgeh görüb min-te'n ül'ü-1 ebsâr ede,
    Bul dil-i efkârımı bundan beter efkâr ede,
    Yüz duta te'n oxları her dem ten-i üryan üçün.
    Gönlüm şiir tavırlarını göstermesi için ne gerekmektedir? Ölçüsüz, vezinsiz şiirlerimi dinleyecek bir üstad da yok. Görüş, anlayış sahiplerinin beni ansızın görüp kınamalarından korkarım. Bu yaralı gönlümü, bundan beter yaralamalarından (korkarım). Kınama oklarının her zaman çıplak vücuda yönelmesinden (korkarım).

    Olsa cismim zexm-i tir-i te'ne-yi eğyârden,
    Bolsa könlüm çak tiğ-i çerx-i keçreftârden,
    Tapsa yüz min rexne dil e'da-yi bedkirdârden,
    Isterem her növ ilen erz eyleyem exbârden,
    Guş edin, ey dustlar, bu qisse-yi Şirvan üçün.
    Bedenim yabancıların kınama oklarıyla yaralansa; gönlüm uğursuz feleğin kılıcıyla parça parça olsa; gönül kötü amel işlemekten yüz bin zarar bulsa da her çeşit haberi sizlere sunmak isterim. Ey dostlar! Bu "Şirvan Hikâyesi"ni dinleyin.

    Cem' olub esrar bünyad-i şerâret qıldılar,
    Ne eceb şur-i şer-i xosrov xesâret qildılar,
    Özleriçün de'vi-yi hökm-i imaret qildılar,
    Aqibet dünyâ vü din mülkini ğâret qildılar,
    Hasil-i din, neqd-i iman verdiler üsyan üçün.
    Kötüler bir araya toplanıp kötülük yapmak için karar aldılar. Sultanın kötülüğü ve zarara uğraması için ne acayip gürültü ettiler. Kendileri için mamur ve zengin olma davası güttüler. Sonunda din ve dünya varlığını yağma ettiler. İsyan etmek için din serveti ve iman parası ver-diler (dine ve imana sarıldılar).

    El-eyaz ol vâqie her yerde buldı iştihar,
    Qıldı her bedbext olan rah-i zelalet ixtiyar,
    Qurdu bünyad-i fesadı qövm-i tire rûzigar,
    Bu fesad ü fitneden dövran olubdur târimar,
    Gör ne enva' ile ğövğâ saldılar Iran üçün.
    Kısa zamanda bu durum, her yerde duyuldu. Bedbaht olanların hepsi bu aşağılık yolu seç-tiler. Zaman, bu karanlık kalabalığa bozgunculuk binası kurdu. Bu bozgunculuk ve fitneden dolayı dünya, darmadağın oldu. Gör ki, İran için ne biçim kavgalar yaptılar.

    Çün ol şehr içre bir xan-i müqerrer vâr idi,
    Teb'i xoşter, vesfi Sefter, ne't-i Heyder vâr idi,
    Xülqi behter, dadperver, edl-i küster vâr idi,
    Dutdular ol şehsuvâri çün müqedder vâr idi,
    Dest-i pâ derbeste irsal etdiler zindan üçün.
    O şehir içinde iktidarda olan bir han vardı ki; huyu hoş, Sefter (düşman saflarını yaran yiğit) vasıflı, Haydar (: Hz. Ali) gibi özellikleri vardı. Yaratılışı güzel, adaletperver ve doğruluğu yayıcı idi. O iyi at binicisi (hanı), değerli olduğu için yakaladılar. Zindana atmak için de elini ayağını bağladılar.

    Oldu peyda ol zaman Sam adlu bir âli tebar,
    Eylemiş dövran anı tir-i ceadan dilfikar,
    Bî-enîs ü munis ü püriztirâb ü xârizar,
    Lâcerem ol mülki me'lunı eylemiş dar'ül-qerar,
    Menzil olmuş bürc-i idbar ol meh-i tâbân üçün.
    O zaman "Sam" adlı bir asil kişi meydana çıktı. Felek, onu cefa okuyla gönlü yaralı etmiş. Dostsuz, sevgilisiz, ızdırap dolu, ağlayan ve yıkılmış (bir kişiydi). Şüphesiz ki; karar mercii o memleketi bildirmiş, malûm eylemiş. O ay yüzlü için talihsizlik burcu, durak olmuş.





    Tâle'i yüz verse ger, her dun ü ednâ şâh olur,
    Dehrara biqedr iken bir ehl-i izz ü câh olur,
    Bext eğer her kimseden yüz dönderüb ikrah olur,
    İzz-i rif etden düşer dövran ana bedxâh olur,
    E'tibar etmek xetadır gerdiş-i dövran üçün.
    Eğer talihi yüz vermiş olsa her kötü ve alçak şah olur. Dünyada kıymetsiz biri iken itibar ve makam sahibi olur. Eğer talih, bir kişiden yüz çevirirse o kişi iğrenilecek seviyeye düşer. Şeref ve itibardan düşüp felek ona kötülük verici olur. Devranın dönüşüne itibar etmek (bu yüzden) hatadır.

    Müxteser cem' etdiler çox leşker-i nâpâyidar,
    Leşker-i xelq-i Muqan ü lezgi-yi nâsâzgar,
    Küfrdür ol lezgi-yi bedxişe qılmaq e'tibar,
    Verdiler ol binevaye text-i rext-i şâhvar,
    Seltenet textinde mensub etdiler dîvân üçün.
    Kısacası pek çok, fakat sebatsız asker topladılar. Bunlar Mugan halkı askeri ile uygun işlerle uğraşmayan lezgilerden (oluşmaktaydı). O soyu kötü lezgilere itibar etmek küfürdür. O yersiz yurtsuz kişiye şahlara lâyık taht ve yatak ver-diler. Divan kurulması için saltanat tahtını ona sundular.

    Bilmek olmaz fe'lini bu çerx-i geçreftârdır,
    Fitnedir daim işi, bir sahir-i xunxârdır,
    Bir kese iqbal verse, axırı idbârdır,
    Bezmine aldanma kim bir sâqi-yi eyyârdır,
    Bade-yi zehrin müheyya eylemiş rindân üçün.
    Bu, uğursuz felektir; onun işlerini anlamak mümkün değildir. Onun işi her zaman fitne çıkarmaktır. O kan dökücü bir sihirbaz gibidir. Onun eğlence meclisine aldanma, çünkü hilekâr bir içki dağıtıcısıdır. Rindler (: dünya işlerine ehemmiyet vermeyen, kalender) için zehir kadehini hazır etmiştir.

    Hâsilen bu şuriş-i esrar pünhân olmadı,
    Bilmemiş bu fitneni bir ehl-i dövran olmadı,
    Nuh tufanında hem, bir beyle tûfân olmadı,
    Munca seyl-i fitneni bend etmek imkân olmadı,
    Âqibet me'ruz olundu ol şeh-i şâhân üçün.
    Netice olarak fesat çıkaranların gürültüsü gizli kalmadı. Bu bozgunculuğu dünyada bilmeyen İnsan kalmadı. Nuh tufanında bile böyle tufan olmadı. Bunca bozgunculuk seline engel olmak mümkün olmadı. Sonunda o şahlar şahına Hu mm sunuldu.

    Ol şeh irsal eyledi bir re'yet-i ejdermisal,
    Bir nece xan-i ezîmüşşan cengi berkemal,
    Görse ger min Rüstem-i cengane eyler infial,
    Zerrece endîşe qılmaz, merg-i halından xeyal,
    Ehd-i mohkem bağlayıb, baş qoydular meydân üçün.
    O şah, ejderhaya benzer bir bayrak ile mükemmel savaşçı ve şanı yüce hanlar gönderdi. Eğer onları bin tane Rüstem gibi savaşçı görmüş olsalardı şaşırırdılar. Onlar ölümü hayallerine bile getirmezler, zerre kadar endişe duymazlardı. Savaş meydanı için ant içerek bu yola baş koydular.

    Çünki oldu vârid ol dem leşker-i nüsretşüar,
    Toeman iqbal-i banüsret qerin-i bextiyar,
    Çıhdılar merdan eveş tehvil-i tiğ-i âbdar,
    Çıxdı xurşid-i seadet encüm oldu târimar,
    Lefz-i Bismillah oxundu firqe-yi şeytân üçün.
    O Allah'ın yardımını almış askerler, yetiştikleri zaman parlak kılıçlarını yiğitçe döndürdüler, mutluluk güneşi ortaya çıktı, yıldızlar darmadağın oldu (kayboldu). "Bismillah" sözü, şeytanın bozgunculuğunu önlemek için okundu.

    Merd olan min-be'd bu de'vaye perva qılmasm,
    Dehrara bu şüğl-i biencamı peyda qılmasm,
    Ta özün bihude bu alemde rüsvâ qılmasm,
    Hiç kim bu seltenet babında de'vâ qılmasm,
    Çerx anı qılmış müsellem Nadir-i dövran üçün.
    Mert olan bundan sonra bu davadan korkmasın, dünyada bu sonsuz meşgaleyi ortaya çıkarmasın ki, böylece kendisini bu dünyada boş yere rezil rüsva etmesin. Hiç kimse bu saltanat kapısında iddia sahibi olmasın. Felek onu bu devrin ender bulunan Nadir Şah'ına feda kılmış.

    Sen deme şehr-i Şemaxi menbe'-i fisq ü fesad,
    Xişt-i bidad ile qoymuşdur binasın ustad,
    Çıxdi zülmin textine şehzade-yi âlinejad,
    Yer yüzünden mütleqa ref' oldu resm-i edl ü dad,
    Açdı ebvab-i belasın çerx o dem Şirvan üçün.
    Şamahı şehri meğer fitne ve fesat kaynağı olmuş. Usta, binasını zulüm tuğlasıyla örmüş. Yüksek tabiatlı şehzade, zulüm tahtına çıktı. Adalet ve hukuk düzeni kesinlikle yer-yüzünden kalktı. O zaman felek, Şirvan için belâ kapılarını açtı.

    Gör ne enva-i siyâset eyledi izhâr çerx,
    Eyledi ez xab-i çeşm-i fitnera bîdâr çerx,
    El-eman feryad bu zulmünden, ey qeddâr çerx,
    Qıîdm İslam ehlini pür-derd ü pür-âzâr çerx,
    Ya meğer bad-i xezan esdi gül-i xendân üçün.
    Gör, felek ne çeşit siyaset oyunları gösterdi, fitne çıkaran gözlerden uykuyu kaldırdı. Ey gaddar felek, senin bu zulmünden "elaman" deyip feryat ediyoruz. İslâm dininden olanları dert ve işkence içinde bıraktın. Meğer gülen gül için sonbahar rüzgârı esmekteymiş.

    Mücrüm ü nâmücrümün ferq etmeyib dîvânını,
    Filheqiqet bağladı dövran der-i ehsânını,
    Tökdüler naheq yere çox bigünahın qanını,
    Xelq unutdu bu cefadan Kerbelâ meydânını,
    Ya kerim-i dadres, sen yet bu gün divan üçün.
    Suçlu, suçsuz divanını ayırmadan felek, iyilik kapısını gerçekten kapattı. Boş yere birçok günahsızın kanını döktüler. Bu işkence, halka Kerbelâ meydanındaki olayları bile unutturdu. Ey yardıma yetişen Tanrı, bu gün divan (mah-keme, meclis) da yardımımıza sen bari yetiş.

    Çünki fürset düşdi yaran, kafiristân ehline,
    Çekdiler tiğ-i siyaset çox müselmân ehline,
    Verdiler cam-i şehadet, ye'ni imân ehline,
    Qaldurub xeyli melek peyğami rizvân ehline,
    Düşdi ateş reşkden tâ hûri-yi qılmân üçün.
    Çünkü dostlar, kâfirlerin eline fırsat düştü. Bir-çok Müslüman’a karşı siyaset kılıcını çektiler. Yani iman sahiplerine şehadet şarabı verdiler. Birçok melek cennete gireceklere kadeh kaldırıp (şehitlik şarabı sundular). Cennet hurilerinin içine kıskançlıktan ateş düştü.

    Axdı çün seylâb-i xûn-i al-i Şirvan ehlinin,
    Düşdi yeğma külfet ü etfali Şirvan ehlinin,
    Oldu qaret her ne var emvali Şirvan ehlinin,
    Sernigun olmuş eceb iqbalı Şirvan ehlinin,
    Kim ola düşmüş bele bir derd-i bîpâyân üçün.
    Şirvan'da yaşayanların al kanı sel olup aktı. Şirvanlıların mallan ve çocukları yağma edildi. Şirvanlıların ne kadar malı varsa talan edildi. Şirvanlıların talihi acayip bir şekilde ters döndü. Böyle sonsuz bir derde düşmüş kimse var mıdır?

    Ey dirîğâ, var idi Şirvanda iki kedxudâ,
    Her biri pürkâr-i Şirvan, qütb-i erz ü vessemâ,
    Ye'ni nûri söylerem şe'ninde yüz min "la-fetâ",
    Hem biri ol Mirze, derviş-i dürr-i dilgüşâ,
    Oldular vâqif olar bu âfet-i tüğyân üçün.
    Eyvanlar olsun! Şirvan'da her biri yeryüzünde ve gökyüzünde kutbu olan, Şirvan'ın işlerini gören iki kethüda vardı. Yani açıkça söylüyorum, işlerinde yüz bir cömert onlar gibi değildi. Onlardan birinin adı Mirza idi ve gönül ferahlatan inci gibi bir dervişti. Onlar bu azgınlık felaketinin farkına vardılar.

    Bu cahan esbâbden dest-i elâqet çekdiler,
    Aqibet bu bezmden xeyli melâlet çekdiier,
    Türfe iste'dâd ile meyl-i iqâmet çekdiler,
    Çeşme-yi şemşîrden cam-i Şehâdet çekdiler,
    Oldular qevvas-i behr-i rehmet-i rehmân üçün.
    Onlar bu olaylara vasıta olmamak için dünyadan ilgilerini çektiler. Sonunda bu meclisten epeyce sıkıntı çektiler. Şaşılacak bir anlayışla (olayları) meydana çıkarmak istediler. Kılıç çeşmesinden (onlar da) şehitlik şarabı içtiler. Tanrı'nın rahmet denizinin dalgıcı oldular.

    Bu mürüvvetdir mi, Şirvan cennet'ü-1 me'vâ iken,
    Ziynet-i ruy-i zemin, arayiş-i dünyâ iken,
    Melce-i ehl-i dua feqr ehline ne'vâ iken,
    Dustlar nüzhetfeza. düşmenleri e'mâ iken,
    Cay-i te'nendaz ola, her nakes ü nadan üçün.
    Şirvan; Me'va Cenneti (Cennet'in sekiz kısmından biri) gibi bir yer iken, bu yapılanlar yiğitlik midir? (Şirvan); yeryüzünün ve dünyanın süsü iken, dua sahiplerine ve fakirlere sığınacak bir yurt iken, dostlar için gönül açan, düşmanlar için ise kör iken her eksik ve terbiyesiz insan için kınama okları atılan yar olsun, bu reva mıdır?

    Sanma kim, dövran özü mundan peşîmân olmaya,
    Sîne-yi ehl-i hesed suzan ü büryân olmaya,
    Kimdir ol zalim ki, munca zulme heyrân olmaya,
    Çıxsun ol gözler ki, bu ehvala giryân olmaya,
    Ehtimal olduqca tâ dem dîde-yi giryân üçün.
    Sanma ki, bu felek yaptıklarından kendisi pişman olmayacaktır, haset sahiplerinin sinesi kebab gibi ateşle yanmayacaktır. Bunca zulme şaşırmayacak zalim var mıdır? Bu durum karşısında ağlayabilen göz için ihmal olduğu halde ağlamayan gözler çıksın.

    Esleh'ü-1 emâlsen, ey şehriyar-i xoşxisal,
    Yox sene manend bir sahib-neseb ferxende fal,
    Textigâhmdır senin şâhâ, Ereş tek xoş mehal,
    Ey şehâ, tâ heşr bulmaz dövlet-i hökmün zeval,
    Dâidir qüddûsiler bu dövlet-i erkân üçün.
    Ey güzel huylu padişah! Sen hayırlı işler görensin. Senin gibi kutlu, mübarek uğurlu bir soya sahip yoktur. Ey şah, Ereş gibi güzel yerler senin tahtını kuracağın yerdir. Ey şah! Senin hükmündeki devlet kıyamet gününe kadar zeval bulmaz. Allah'ın tecellisine mazhar olmuş kimseler senin devletin için duacıdırlar.

    Aferin idrâkma, ey dürr-i behr-i mümkinat,
    Olmusam iqbal ile mümtaz-i ehl-i kâinat,
    Nuh tek buldun, eceb bu verte-yi qemden nicat,
    Dövlet-i pâbûsine min hâtem eyler iltifat,
    Men-i sergerdan gezer bir loğme-yi ehsân üçün.
    Ey varlık denizinin incisi, senin anlayışınsa aferin. Sen bahtınla dünyadaki insanların seçkini olmuşsun. Nuh Peygamber gibi bu üzüntü uçurumundan nasıl da kurtuldun. Senin ayağını öpme saadetine bin padişah ermek ister. Benim gibi bir şaşkın da bir lokma bağışın için gezer durur.

    Eyledin tedriç ile tedbir-i ehvâl-i Ereş,
    Qılmısan e'dâları elqisse pâmâl-i Ereş,
    Cem'dir başında mütleq izz ü iqbâl-i Ereş,
    Astan-i pâkine e'yân ü etfâl-i Ereş,
    Men' qılman, ey gözüm, cem' olsalar qurbân üçün.
    Ereş'in durumuna sırasıyla tedbirler aldın. Kısacası düşmanlarını, Ereş'in ezilmiş insanları kılmışsın. Ereş'in baht ve şerefi mutiak olarak senin başında toplanmıştır. Ereş'in çocukları ve ileri gelenleri temiz dergâhına kurban kesmek için toplansalar, ey gözüm, engel olma.

    Ey Şehâ, ol dem ki, çekdin tiğ-i bextin ez niyam,
    Zerber-i şemşîr ile e'dadan aldın intiqam,
    Söylerem cür'et bile bir sözünü bi-neng-i nam,
    Bilmiş ol kim, heşrden bir mülk olmaz ber nizam,
    Qilmasan tenbîh eğer eşrar-i Dağıstan üçün.
    Ey Şah! Ne zaman talih kılıcını kınından çektin, o zaman kılıç darbenle düşmanlardan intikamını aldın. İsminden utanmadan cüret göstererek bir sözünü söylerim: Bilmiş ol ki, eğer Dağıstan'daki arabozucular için bir uyarıda bulunmazsan bir ülke, bir araya toplamakla dirlik düzenlik bulmaz.

    Şîşe-yi könlüm şikestdir, te'ne-yi bedxâh ilen,
    Qalmışam şimdi belâ küncünde dûd-i âh ilen,
    Yoxsa bu meydanda men bazu qılardım şâh ilen,
    Şâkirâ, sen sidqini möhkem qıl ol Allah İlen,
    Gûşe-yi zilletde qalmaz yüz dutan sübhân üçün.
    Gönül şişem, kötülük düşünenlerin kınamaları yüzünden kırıktır. Şimdi çektiğim ahların dumanıyla belâ köşesinde kalmışım. Yoksa ben bu meydanda şahlarla bile bilek güreştirirdim. Ey Şakir! Sen Allah'la bağlılığını sağlam tut. Yüzünü Allah'a yönelten, aşağılık bir köşede kalmaz.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Şâkır Şirvânî (XVIII. Yüzyıl)

          Kategori: Azerbaycan Edebiyatı

          Konuyu Baslatan: AyMaRaLCaN

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 1064

    Sinemde yanar dağlar bahçeler bağlar yetim
    Sensizken canım ağlar bensizken memleketim
    Özüme bir kez dokun gör nasıl birisiyim
    Aşka aşıkken bile memleket delisiyim

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş