ÖĞRETMENLER GÜNÜ OYNAYANLAR MURAT…………………………. Ortaokul öğrencisi CEZMİ…………………………… Ortaokul Öğrencisi FEZA…………………………….. Ortaokul Öğrencisi

Bu konu 8528 kez görüntülendi 2 yorum aldı ...
öğretmenler günü (öğretmenler günü ile ilgili piyes, skeç 8528 Reviews

    Konuyu değerlendir: öğretmenler günü (öğretmenler günü ile ilgili piyes, skeç

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 8528 kez incelendi.

  1. #1
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Dygsuz

    Standart öğretmenler günü (öğretmenler günü ile ilgili piyes, skeç

    ÖĞRETMENLER GÜNÜ


    OYNAYANLAR

    MURAT…………………………. Ortaokul öğrencisi

    CEZMİ…………………………… Ortaokul Öğrencisi

    FEZA…………………………….. Ortaokul Öğrencisi

    AYŞE……………………………. Ortaokul Öğrencisi





    OYUN YERİ VE MALZEME

    BİR OKUL BAHÇESİNDE HER HANGİ BİR KÖŞE





    ÖĞRETMENLER GÜNÜ

    Sahne l

    "Murat ile Cezmi bahçe duvarının kenarında, ayaktadırlar."

    MURAT — Seni üzgün görüyorum. Ne düşünüyorsun?

    CEZMİ — Yaramı deşme şimdi.

    MURAT — Belki yardımım dokunur. Söyle haydi.

    CEZMİ  Yardımın mı? Sanmam.

    MURAT — Sen anlat bakalım. Elbette bizim de bir düşüncemiz olabilir.

    CEZMİ — Neden bunun üzerinde duruyorsun, anlamıyorum. Üzgünüm, evet. Ama geçer.

    MURAT — Sen bilirsin. Arkadaşlar arasında saklı bir şeyler olmaz bilirdim. Demek yanılmışım. CEZMİ — Peki, peki, anlatacağım.

    MURAT Bak şimdi uslu çocuğa benzedin.

    CEZMİ — Alay edeceksen anlatmayayım.

    MURAT  Sen şakadan anlamaz mısın? Haydi anlat. (Cezmi yere oturur. Ayaklarını uzatır.)

    CEZMİ — Biliyorsun bu yıl benim aynı sınıfta ikinci yılım. Tarih dersinden kırığım var. Eğer bu yıl da sınıfta kalırsam kovulurum. Babam beni evden kovar.

    MURAT— Bunu biliyorsun. O halde sen de çalış.

    CEZMİ — Çalışabilsem iyi. Ama Tarih konulan aklıma girmiyor. Hemen unutuyorum.

    MURAT — Peki, benden nasıl bir yardım istiyorsun?

    CEZMİ — Son yazılı yoklama kâğıdımı, öğretmen görmeden değiştireceğim.

    MURAT — Değiştirecek misin?

    CEZMİ — Evet, sorulan biliyorum. Kitaptan doğrularını yazıp ötekinin yerine koyacağım.

    MURAT — Sen şaşırdın galiba. Bunu yaptığını farz edelim. Öğretmen farkına varmayacak mı?

    CEZMİ — Varmaz. Yetmiş kişilik sınıf. Nereden anlayacak?

    MURAT  Ya yakalanırsan?Bu senin sonun demektir.

    CEZMİ — Sınıfta kalırsam da sonum olmayacak mı?

    MURAT— Elinde bir şans var. Çalışıp kazanmak, başarılı olmak. Neden bu yolu denemiyorsun?

    CEZMİ  Tarih konulan aklımda kalmıyor, anlamadın mı? Unutuyorum.

    MURAT — Ben neden unutmuyorum? Seninki boş söz. İstersen unutmazsın.

    CEZMİ — Bana yardım edecek misin, etmeyecek misin?

    MURAT — Benden istediğin nedir?

    CEZMİ — Ben öğretmeni sınıftan dışarı çağıracağım. Sen gizlice sınıfa girip kâğıdı değiştireceksin.

    MURAT — Ben? Ben kâğıdı değiştireceğim, öyle mi? Sen aklını kaybetmişsin.

    CEZMİ — Yani yapamayacağını söylemek istiyorsun.

    MURAT  Tam üstüne bastın. Yapamayacağım.

    CEZMİ — Ben de seni arkadaş bilirdim.

    MURAT  Yine öyle bil. İyi arkadaş seni tehlikeye atmayan kişidir. Seni kötü sonlardan korumak istiyorum. Bunun için bu düşüncene katılmıyorum.

    CEZMİ — Aklına başka çıkar yol geliyor mu?

    MURAT — Otur, aç kitabı, oku.

    CEZMİ — İyi ama verdiğim boş yazılı kâğıdım ne olacak? Sıfır alacağım. Bunu düzeltmeme imkan yok artık.

    MURAT — Öğretmenle konuşsan.

    CEZMİ — Ne söyleyeceğim?

    MURAT — Anlat durumunu. Dinler seni. Belki de sana nasıl davranacağını anlatır. Kısa konulardan sınav yapar. Ne bileyim, her halde bir yol bulur çalışman için.

    CEZMİ — Hayır, aklıma koydum. Kâğıdımı değiştirmekten başka çarem yok. Sonuca katlanacağım.

    MURAT — Farzet ki kağıdın on aldı. Sonra? Başka yoklama olmayacak mı? Derse kalkıp sözlü olarak yoklanmayacak mısın? Bu on numarayı nasıl aldığını sormayacak mı? Ne diyeceksin? CEZMİ — Ben bir on alayım, yeter. Ortalama beş olur.

    MURAT  Kendini kandırma. Bu yol çıkar yol değil.

    CEZMİ — Öyle ise unut yardım istediğimi.

    MURAT — Korkma. Kimseye söylemem. Ama böyle bir suça da âlet olmam. Kusura bakma.

    "Feza girer.”



    Sahne 2

    FEZA — Ne konuşuyorsunuz?

    MURAT — Öteden beriden. Ne olacak?

    FEZA — Cezmi'nin neden suratı asık? Bir şey mi oldu?

    CEZMİ  Yok bir şey. Can sıkıntısı, o kadar.

    FEZA — Canın bir şeye sıkılmış, belli. Anlatmayacak mısın?

    "Murat ile Cezmi birbirine bakar."

    CEZMİ — Önemli değil. Anlatmaya değmez.

    MURAT — Öğrencilik yaşamında her şey olur. Bazan yazılıdan kırık not alınabilir. Bu demek değildir ki dünyanın sonudur.

    FEZA — Tarih dersinden mi söz ediyordunuz yoksa?

    "Murat ile Cezmi susarlar."

    Anlıyorum. Ben de boş verdim kâğıdımı. Baksanıza, üzülüyor muyum? Daha çok yoklama olacağız. Düzeltmek elimde. Bir sıkı çalıştımmı en iyi notlan alırım. Bu kadar basit.

    MURAT  Ben de öyle söylüyorum. Ama dinlemiyor.

    CEZMİ — Madem açıldı, söyleyeyim. Ben o yazılı kâğıdımı değiştirip yerine doğru yanıtlanmış kâğıdı koyacağım.

    FEZA — Olur mu dersin? Yapabilir misin?

    CEZMİ — Denemeye değer sanırım.

    MURAT Yanılıyorsunuz. Böyle başarı olmaz.

    FEZA — Peki, bu işi nasıl başaracağını sanıyorsun?

    CEZMİ — Biliyorsunuz, öğretmenimiz kâğıtları sınıfta, teneffüslerde inceler. Belki de şimdi yine oradadır. Kapıyı vurup gireceğim. Kâğıtları inceleyip incelemediğine bakarım. Bu arada Tarihten bir konuyu anlamadığımı söylerim. Onun hana anlatmasını isterim. Bu yeter bana. Çıkarım. O zaman birine gereksinmem olacak.

    FEZA — Neden?

    CEZMİ — Bayılıp düşecek birine. Numaradan tabii. Koşup haber vereceğim.

    Hemen öğretmen dışarı çıkacak. Ben de o arada kâğıdımı değiştireceğim. Bu

    kadar basit.

    MURAT — O bayılan kişi ne olacak?

    CEZMİ — Ben de arkadan gelip revire kaldırmasına yardım edeceğim.

    MURAT — Demek deminden beri benden bu yardımı istemeye çalışıyordun.

    Şimdi anlıyorum.

    CEZMİ — Zor bir iş olmasa gerek.

    FEZA — Ya öğretmen bayılanın yalandan bayıldığını anlarsa?

    CEZMİ — Nasıl anlasın? Yüzüne azıcık san tebeşir boyası sürmesi yetecek.

    Revirde de numara yapmak zor bir şey mi? Bakarsın hemen iyileşiverir.

    MURAT -- Böyle bir şeye âlet olamam.

    FEZA — Ama düşün ki bir arkadaşının sınıf geçmesini sağlamış olacaksın.

    CEZMİ — Ben de bunu anlatmak istiyordum.

    MURAT — Buna siz sınıf geçmek mi dersiniz? Bu bir sahtekârlıktan başka bir

    şey değildir.

    CEZMİ — Ben sınıf geçeyim de ne olursa olsun.

    FEZA — Uzatma işi. Cezmi haklı. Onun derdi ikinci yıl da sınıfta kalmamak,anladın mı?

    "Ayşe girer."



    Sahne 3

    AYŞE — Duydunuz mu?

    CEZMİ — Neyi duyduk mu?

    AYŞE — Yarın okulumuzda bir tören var.

    MURAT — Tören mi? Ne töreni?

    AYŞE — Yarın 24 Kasım. Anlamadınız mı?

    CEZMİ — 24 Kasımda ne olmuş?

    FEZA — Yarın öğretmenler günü.

    CEZMİ — Öğretmenler günü mü kutlanacak?

    AYŞE — Evet... Öğretmenlerimizin günü kutlanacak. İçimizden birinin konuşması gerekiyormuş. MURAT Bunu kimden duydun.

    AYŞE — Öğretmenimizden. Biraz önce onunla konuşuyordum. Dahası var.

    FEZA — Dahası da ne demek?

    MURAT — Haydi çabuk anlat Ayşe.

    AYŞE — Bu günün şerefine iyi gitmeyen Tarih sınavını yapmamış sayacak.

    CEZMİ — Ne diyorsun? Yaşadık desene.

    FEZA — Şu işe bak.

    MURAT — Şans diye buna derim.

    AYŞE — Bir şey daha ekleyeyim mi?

    MURAT — Umarım bu da onun kadar güzel haberdir.

    AYŞE — Bu haber Cezmi'yi ilgilendiriyor.

    CEZMİ — Beni mi? Boş kağıdım için beni çağırmış olmasın?

    AYŞE — Hayır. Onun için değil.

    FEZA — Ya ne için çağırıyor?

    AYŞE — Yarınki törende, yani öğretmenler gününde çocuklar adına konuşmayı Cezmi yapacak. MURAT — Cezmi mi?

    CEZMİ — İnanmam.

    FEZA — Şu işe bakın.

    AYŞE — Neden şaştınız? Sınıfta edebiyat bilgisi en iyi onun. En güzel o konuşur. Bakmayın tarih dersini sevmez ama, şiirlerini de biliyoruz.

    CEZMÎ — Yoksa bunu öğretmene sen mi söyledin?

    AYŞE — Ben mi söyledim? Bunu da nereden çıkardın? Öğretmen söyledi bunları.

    CEZMİ — Gerçekten mi? inanamıyorum.

    MURAT — Gördün mü? Sen aklından neleri geçiriyorsun? Öğretmen senin için ne güzel şeyler düşünüyor.

    FEZA — Böyle bir öğretmen az bulunur.

    AYŞE — Size katılıyorum. Öğretmenimizin elleri öpülecek öğretmen.

    FEZA — Peki yarınki tören için bizim katkımız ne olabilir?

    MURAT — Evet, bizim de bir şeyler yapmamız gerekmez mi?

    CEZMİ — Ben bir şiir yazarım.

    AYŞE — Ben de öğretmenimize bir demet gül getiririm.

    MURAT — Sınıf arkadaşlarından para toplar, öğretmenimize bir güzel dolmakalem armağan ederiz.

    FEZA — Bizim sınıfta güzel gitar çalan Seyfı'den bir konser vermesini isteriz.

    AYŞE — Neden onun yanında bir sınıf korosunun konserini sunmuyoruz?

    MURAT  Yarına kadar bütün bunlar nasıl olacak?

    CEZMİ — Benim şiirim hazır demektir.

    AYŞE — Ben de gülleri getirebilirim.

    MURAT — Şimdi gider Seyfi'yi bulur, konser için hazırlanmasını isterim.

    FEZA — Bana da koroyu toplamak kalıyor. Biz zaten hazırız demektir. Çünkü son provamızı dün yapmıştık.

    AYŞE — Neden öğretmenler günü için bir skeç yapmıyoruz?

    MURAT — Skeç mi? Onu nereden bulacağız?

    AYŞE — Müzik öğretmenimizden isteriz. Biliyorsunuz Semahat öğretmen iyi bir müzisyen ve iyi bir yazardır.

    FEZA — Müzikli bir oyun mu demek istiyorsun?

    AYŞE — Bak, bu daha iyi. Belki Semahat öğretmen için bu çok kolay olabilir.

    CEZMİ — Sen neden gidip konuşmuyorsun?

    AYŞE — Bu isi bana bırakın. Ben gidip bu gece konuşurum. Yarın üç kişilik küçük bir müzikli oyunu sahneye bile koyabilir.

    MURAT --Bu mümkün mü? Bir gecede bütün bunlar nasıl olabilir?

    AYŞE — Bizden istemesi. Mümkün olamazsa sağlık olsun. Biz bir kere isteyelim.

    MURAT — Okulda yapılacak tören programı nasıl acaba?

    AYŞE — O program saat onda başlayacak. Bizim kutlama programımız da akşam, salonda olur. Ne dersiniz?

    CEZMİ — Bak bu güzel fikir. Bizim programımız akşam olabilir.

    MURAT — Haydi bakalım herkes iş başına. Şimdi özetlersek: Ayşe, sen müzik öğretmeni ile görüşüp küçük müzikli oyunu sağlayacaksın. Ayrıca yarın öğretmenimize sunulacak gülleri getireceksin. Sen Cezmi, öğretmenimiz için bir şiir yazacak ve okuyacaksın. Sen Feza, Seyfi'den bir gitar konseri yapması için yardım m isteyeceksin. Ben de koroyu toplamaya çalışacağım.

    AYŞE — Güzel. Aklımıza başka bir şey gelirse yine bir araya gelelim. Toplanma yeri burası. Tamam mı?

    CEZMİ — Benim bir görevim daha varmış, yarınki okul töreninde konuşmak. Sizden yardım istiyorum. Ne söylememi istersiniz? Bana biraz fikir verin.

    AYŞE — Bir şey söyleyebilir miyim?

    CEZMİ — Tabiî. Söyle.

    AYŞE — Yarınki törende konuşacaksın. Konu, tüm öğretmenler. Bence, öğretmenlerimizin ne kadar büyük uğraş verdiklerini, bizleri yetiştirmek için nasıl Çalıştıklarını belirtmen iyi olur. Aynca, onların sadece öğreten bir kişi değil, aynı zamanda eğiten bir kişi olduklarını da eklemelisin.

    MURAT — Bana göre en önce söylenmesi gereken şey, yeryüzünde yalnız öğretmenin elleri öpülesi olduğudur. Anne, babadan sonra insana yön veren yalnız onlardır. Ben isterdim ki bütün öğretmenlerimiz bu günkü koşullardan daha iyi koşullar içinde yaşasınlar.

    Sonra, onların bizim için en candan birer arkadaş oldukları unutulmamalıdır. Bizi doğru yola yönelten, bize cesaret aşılayan onlardır. Bunları söylemen sanırım iyi olur.

    FEZA — Bana göre öğretmenin en güzel görevi bir ulusa şekil de vermektir. Bir ulus büyükse, uygarsa, çalışkan ve yaratıcı ise bunu öğretmenlerine borçludur.

    Güzel sanatlarda, edebiyatta, resim ve tiyartrodaki basanlarının kaynağı öğretmendir. Öğretmenleri çok iyi yetişmiş, yetişmesi için önüne bütün imkânlar konmuş olan uluslara ne mutlu!

    CEZMİ— Gerçekten hepinize teşekkür ederim. Bana güvenen tarih öğretmenime, bana bu görevi veren o büyük insana karşı utancımdan yere geçmiş gibiyim. Tarih dersinden geçmek için düşündüklerimden utanıyorum. Bu kadar bizi düşünen ve bizim yetişmemiz için gecesini gündüzüne katan bu yüce insanlardan özür diliyorum. Bunu yarınki konuşmada belirteceğim. Bundan böyle çalışmamak için bahaneler uydurmak yerine çalışmanın yollarını arayacağım.

    Sizlere gerçekten, beni uyardığınız için teşekkür ederim. Yarın benim için yeniden doğduğum bir gün olacak. Ve şunu da ekliyorum. Yarından sonra bütün gücümle çalışacak ve ileride öğretmen olacağım. Bunu ilk kez burada size haykırıyorum. Bana yaptığınız bu iyiliği hiç unutmayacağım. Sağolun, varolun...

    ÇOCUKLAR —"Alkışlarlar. Cezmi'yi kutlarlar."

    Lütfiye AYDIN


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: öğretmenler günü (öğretmenler günü ile ilgili piyes, skeç

          Kategori: Çocuklar için

          Konuyu Baslatan: Dygsuz

          Cevaplar: 2

          Görüntüleme: 8528


  2. #2
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Dygsuz

    Standart

    ÖĞRETMENLER GÜNÜNE HAZIRLIK


    OYNAYANLAR

    MURAT………………………….

    CEZMİ……………………………

    FEZA……………………………..

    AYŞE…………………………….



    OYUN YERİ VE MALZEME

    BİR OKUL BAHÇESİNDE HER HANGİ BİR KÖŞE



    Sahne l

    "Murat ile Cezmi bahçe duvarının kenarında, ayaktadırlar."

    MURAT — Seni üzgün görüyorum. Ne düşünüyorsun?

    CEZMİ — Yaramı deşme şimdi.

    MURAT — Belki yardımım dokunur. Söyle haydi.

    CEZMİ  Yardımın mı? Sanmam.

    MURAT — Sen anlat bakalım. Elbette bizim de bir düşüncemiz olabilir.

    CEZMİ — Neden bunun üzerinde duruyorsun, anlamıyorum. Üzgünüm, evet. Ama geçer.

    MURAT — Sen bilirsin. Arkadaşlar arasında saklı bir şeyler olmaz bilirdim. Demek yanılmışım. CEZMİ — Peki, peki, anlatacağım.

    MURAT Bak şimdi uslu çocuğa benzedin.

    CEZMİ — Alay edeceksen anlatmayayım.

    MURAT  Sen şakadan anlamaz mısın? Haydi anlat. (Cezmi yere oturur. Ayaklarını uzatır.)

    CEZMİ — Biliyorsun bu yıl benim aynı sınıfta ikinci yılım. Tarih dersinden kırığım var. Eğer bu yıl da sınıfta kalırsam kovulurum. Babam beni evden kovar.

    MURAT— Bunu biliyorsun. O halde sen de çalış.

    CEZMİ — Çalışabilsem iyi. Ama Tarih konulan aklıma girmiyor. Hemen unutuyorum.

    MURAT — Peki, benden nasıl bir yardım istiyorsun?

    CEZMİ — Son yazılı yoklama kâğıdımı, öğretmen görmeden değiştireceğim.

    MURAT — Değiştirecek misin?

    CEZMİ — Evet, sorulan biliyorum. Kitaptan doğrularını yazıp ötekinin yerine koyacağım.

    MURAT — Sen şaşırdın galiba. Bunu yaptığını farz edelim. Öğretmen farkına varmayacak mı?

    CEZMİ — Varmaz. Yetmiş kişilik sınıf. Nereden anlayacak?

    MURAT  Ya yakalanırsan?Bu senin sonun demektir.

    CEZMİ — Sınıfta kalırsam da sonum olmayacak mı?

    MURAT— Elinde bir şans var. Çalışıp kazanmak, başarılı olmak. Neden bu yolu denemiyorsun?

    CEZMİ  Tarih konulan aklımda kalmıyor, anlamadın mı? Unutuyorum.

    MURAT — Ben neden unutmuyorum? Seninki boş söz. İstersen unutmazsın.

    CEZMİ — Bana yardım edecek misin, etmeyecek misin?

    MURAT — Benden istediğin nedir?

    CEZMİ — Ben öğretmeni sınıftan dışarı çağıracağım. Sen gizlice sınıfa girip kâğıdı değiştireceksin.

    MURAT — Ben? Ben kâğıdı değiştireceğim, öyle mi? Sen aklını kaybetmişsin.

    CEZMİ — Yani yapamayacağını söylemek istiyorsun.

    MURAT  Tam üstüne bastın. Yapamayacağım.

    CEZMİ — Ben de seni arkadaş bilirdim.

    MURAT  Yine öyle bil. İyi arkadaş seni tehlikeye atmayan kişidir. Seni kötü sonlardan korumak istiyorum. Bunun için bu düşüncene katılmıyorum.

    CEZMİ — Aklına başka çıkar yol geliyor mu?

    MURAT — Otur, aç kitabı, oku.

    CEZMİ — İyi ama verdiğim boş yazılı kâğıdım ne olacak? Sıfır alacağım. Bunu düzeltmeme imkan yok artık.

    MURAT — Öğretmenle konuşsan.

    CEZMİ — Ne söyleyeceğim?

    MURAT — Anlat durumunu. Dinler seni. Belki de sana nasıl davranacağını anlatır. Kısa konulardan sınav yapar. Ne bileyim, her halde bir yol bulur çalışman için.

    CEZMİ — Hayır, aklıma koydum. Kâğıdımı değiştirmekten başka çarem yok. Sonuca katlanacağım.

    MURAT — Farzet ki kağıdın on aldı. Sonra? Başka yoklama olmayacak mı? Derse kalkıp sözlü olarak yoklanmayacak mısın? Bu on numarayı nasıl aldığını sormayacak mı? Ne diyeceksin? CEZMİ — Ben bir on alayım, yeter. Ortalama beş olur.

    MURAT  Kendini kandırma. Bu yol çıkar yol değil.

    CEZMİ — Öyle ise unut yardım istediğimi.

    MURAT — Korkma. Kimseye söylemem. Ama böyle bir suça da âlet olmam. Kusura bakma.

    "Feza girer.”



    Sahne 2

    FEZA — Ne konuşuyorsunuz?

    MURAT — Öteden beriden. Ne olacak?

    FEZA — Cezmi'nin neden suratı asık? Bir şey mi oldu?

    CEZMİ  Yok bir şey. Can sıkıntısı, o kadar.

    FEZA — Canın bir şeye sıkılmış, belli. Anlatmayacak mısın?

    "Murat ile Cezmi birbirine bakar."

    CEZMİ — Önemli değil. Anlatmaya değmez.

    MURAT — Öğrencilik yaşamında her şey olur. Bazan yazılıdan kırık not alınabilir. Bu demek değildir ki dünyanın sonudur.

    FEZA — Tarih dersinden mi söz ediyordunuz yoksa?

    "Murat ile Cezmi susarlar."

    Anlıyorum. Ben de boş verdim kâğıdımı. Baksanıza, üzülüyor muyum? Daha çok yoklama olacağız. Düzeltmek elimde. Bir sıkı çalıştımmı en iyi notlan alırım. Bu kadar basit.

    MURAT  Ben de öyle söylüyorum. Ama dinlemiyor.

    CEZMİ — Madem açıldı, söyleyeyim. Ben o yazılı kâğıdımı değiştirip yerine doğru yanıtlanmış kâğıdı koyacağım.

    FEZA — Olur mu dersin? Yapabilir misin?

    CEZMİ — Denemeye değer sanırım.

    MURAT Yanılıyorsunuz. Böyle başarı olmaz.

    FEZA — Peki, bu işi nasıl başaracağını sanıyorsun?

    CEZMİ — Biliyorsunuz, öğretmenimiz kâğıtları sınıfta, teneffüslerde inceler. Belki de şimdi yine oradadır. Kapıyı vurup gireceğim. Kâğıtları inceleyip incelemediğine bakarım. Bu arada Tarihten bir konuyu anlamadığımı söylerim. Onun hana anlatmasını isterim. Bu yeter bana. Çıkarım. O zaman birine gereksinmem olacak.

    FEZA — Neden?

    CEZMİ — Bayılıp düşecek birine. Numaradan tabii. Koşup haber vereceğim.

    Hemen öğretmen dışarı çıkacak. Ben de o arada kâğıdımı değiştireceğim. Bu

    kadar basit.

    MURAT — O bayılan kişi ne olacak?

    CEZMİ — Ben de arkadan gelip revire kaldırmasına yardım edeceğim.

    MURAT — Demek deminden beri benden bu yardımı istemeye çalışıyordun.

    Şimdi anlıyorum.

    CEZMİ — Zor bir iş olmasa gerek.

    FEZA — Ya öğretmen bayılanın yalandan bayıldığını anlarsa?

    CEZMİ — Nasıl anlasın? Yüzüne azıcık san tebeşir boyası sürmesi yetecek.

    Revirde de numara yapmak zor bir şey mi? Bakarsın hemen iyileşiverir.

    MURAT -- Böyle bir şeye âlet olamam.

    FEZA — Ama düşün ki bir arkadaşının sınıf geçmesini sağlamış olacaksın.

    CEZMİ — Ben de bunu anlatmak istiyordum.

    MURAT — Buna siz sınıf geçmek mi dersiniz? Bu bir sahtekârlıktan başka bir

    şey değildir.

    CEZMİ — Ben sınıf geçeyim de ne olursa olsun.

    FEZA — Uzatma işi. Cezmi haklı. Onun derdi ikinci yıl da sınıfta kalmamak,anladın mı?

    "Ayşe girer."



    Sahne 3

    AYŞE — Duydunuz mu?

    CEZMİ — Neyi duyduk mu?

    AYŞE — Yarın okulumuzda bir tören var.

    MURAT — Tören mi? Ne töreni?

    AYŞE — Yarın 24 Kasım. Anlamadınız mı?

    CEZMİ — 24 Kasımda ne olmuş?

    FEZA — Yarın öğretmenler günü.

    CEZMİ — Öğretmenler günü mü kutlanacak?

    AYŞE — Evet... Öğretmenlerimizin günü kutlanacak. İçimizden birinin konuşması gerekiyormuş. MURAT Bunu kimden duydun.

    AYŞE — Öğretmenimizden. Biraz önce onunla konuşuyordum. Dahası var.

    FEZA — Dahası da ne demek?

    MURAT — Haydi çabuk anlat Ayşe.

    AYŞE — Bu günün şerefine iyi gitmeyen Tarih sınavını yapmamış sayacak.

    CEZMİ — Ne diyorsun? Yaşadık desene.

    FEZA — Şu işe bak.

    MURAT — Şans diye buna derim.

    AYŞE — Bir şey daha ekleyeyim mi?

    MURAT — Umarım bu da onun kadar güzel haberdir.

    AYŞE — Bu haber Cezmi'yi ilgilendiriyor.

    CEZMİ — Beni mi? Boş kağıdım için beni çağırmış olmasın?

    AYŞE — Hayır. Onun için değil.

    FEZA — Ya ne için çağırıyor?

    AYŞE — Yarınki törende, yani öğretmenler gününde çocuklar adına konuşmayı Cezmi yapacak. MURAT — Cezmi mi?

    CEZMİ — İnanmam.

    FEZA — Şu işe bakın.

    AYŞE — Neden şaştınız? Sınıfta edebiyat bilgisi en iyi onun. En güzel o konuşur. Bakmayın tarih dersini sevmez ama, şiirlerini de biliyoruz.

    CEZMÎ — Yoksa bunu öğretmene sen mi söyledin?

    AYŞE — Ben mi söyledim? Bunu da nereden çıkardın? Öğretmen söyledi bunları.

    CEZMİ — Gerçekten mi? inanamıyorum.

    MURAT — Gördün mü? Sen aklından neleri geçiriyorsun? Öğretmen senin için ne güzel şeyler düşünüyor.

    FEZA — Böyle bir öğretmen az bulunur.

    AYŞE — Size katılıyorum. Öğretmenimizin elleri öpülecek öğretmen.

    FEZA — Peki yarınki tören için bizim katkımız ne olabilir?

    MURAT — Evet, bizim de bir şeyler yapmamız gerekmez mi?

    CEZMİ — Ben bir şiir yazarım.

    AYŞE — Ben de öğretmenimize bir demet gül getiririm.

    MURAT — Sınıf arkadaşlarından para toplar, öğretmenimize bir güzel dolmakalem armağan ederiz.

    FEZA — Bizim sınıfta güzel gitar çalan Seyfı'den bir konser vermesini isteriz.

    AYŞE — Neden onun yanında bir sınıf korosunun konserini sunmuyoruz?

    MURAT  Yarına kadar bütün bunlar nasıl olacak?

    CEZMİ — Benim şiirim hazır demektir.

    AYŞE — Ben de gülleri getirebilirim.

    MURAT — Şimdi gider Seyfi'yi bulur, konser için hazırlanmasını isterim.

    FEZA — Bana da koroyu toplamak kalıyor. Biz zaten hazırız demektir. Çünkü son provamızı dün yapmıştık.

    AYŞE — Neden öğretmenler günü için bir skeç yapmıyoruz?

    MURAT — Skeç mi? Onu nereden bulacağız?

    AYŞE — Müzik öğretmenimizden isteriz. Biliyorsunuz Semahat öğretmen iyi bir müzisyen ve iyi bir yazardır.

    FEZA — Müzikli bir oyun mu demek istiyorsun?

    AYŞE — Bak, bu daha iyi. Belki Semahat öğretmen için bu çok kolay olabilir.

    CEZMİ — Sen neden gidip konuşmuyorsun?

    AYŞE — Bu isi bana bırakın. Ben gidip bu gece konuşurum. Yarın üç kişilik küçük bir müzikli oyunu sahneye bile koyabilir.

    MURAT --Bu mümkün mü? Bir gecede bütün bunlar nasıl olabilir?

    AYŞE — Bizden istemesi. Mümkün olamazsa sağlık olsun. Biz bir kere isteyelim.

    MURAT — Okulda yapılacak tören programı nasıl acaba?

    AYŞE — O program saat onda başlayacak. Bizim kutlama programımız da akşam, salonda olur. Ne dersiniz?

    CEZMİ — Bak bu güzel fikir. Bizim programımız akşam olabilir.

    MURAT — Haydi bakalım herkes iş başına. Şimdi özetlersek: Ayşe, sen müzik öğretmeni ile görüşüp küçük müzikli oyunu sağlayacaksın. Ayrıca yarın öğretmenimize sunulacak gülleri getireceksin. Sen Cezmi, öğretmenimiz için bir şiir yazacak ve okuyacaksın. Sen Feza, Seyfi'den bir gitar konseri yapması için yardım m isteyeceksin. Ben de koroyu toplamaya çalışacağım.

    AYŞE — Güzel. Aklımıza başka bir şey gelirse yine bir araya gelelim. Toplanma yeri burası. Tamam mı?

    CEZMİ — Benim bir görevim daha varmış, yarınki okul töreninde konuşmak. Sizden yardım istiyorum. Ne söylememi istersiniz? Bana biraz fikir verin.

    AYŞE — Bir şey söyleyebilir miyim?

    CEZMİ — Tabiî. Söyle.

    AYŞE — Yarınki törende konuşacaksın. Konu, tüm öğretmenler. Bence, öğretmenlerimizin ne kadar büyük uğraş verdiklerini, bizleri yetiştirmek için nasıl Çalıştıklarını belirtmen iyi olur. Aynca, onların sadece öğreten bir kişi değil, aynı zamanda eğiten bir kişi olduklarını da eklemelisin.

    MURAT — Bana göre en önce söylenmesi gereken şey, yeryüzünde yalnız öğretmenin elleri öpülesi olduğudur. Anne, babadan sonra insana yön veren yalnız onlardır. Ben isterdim ki bütün öğretmenlerimiz bu günkü koşullardan daha iyi koşullar içinde yaşasınlar.

    Sonra, onların bizim için en candan birer arkadaş oldukları unutulmamalıdır. Bizi doğru yola yönelten, bize cesaret aşılayan onlardır. Bunları söylemen sanırım iyi olur.

    FEZA — Bana göre öğretmenin en güzel görevi bir ulusa şekil de vermektir. Bir ulus büyükse, uygarsa, çalışkan ve yaratıcı ise bunu öğretmenlerine borçludur.

    Güzel sanatlarda, edebiyatta, resim ve tiyartrodaki basanlarının kaynağı öğretmendir. Öğretmenleri çok iyi yetişmiş, yetişmesi için önüne bütün imkânlar konmuş olan uluslara ne mutlu!

    CEZMİ— Gerçekten hepinize teşekkür ederim. Bana güvenen tarih öğretmenime, bana bu görevi veren o büyük insana karşı utancımdan yere geçmiş gibiyim. Tarih dersinden geçmek için düşündüklerimden utanıyorum. Bu kadar bizi düşünen ve bizim yetişmemiz için gecesini gündüzüne katan bu yüce insanlardan özür diliyorum. Bunu yarınki konuşmada belirteceğim. Bundan böyle çalışmamak için bahaneler uydurmak yerine çalışmanın yollarını arayacağım.

    Sizlere gerçekten, beni uyardığınız için teşekkür ederim. Yarın benim için yeniden doğduğum bir gün olacak. Ve şunu da ekliyorum. Yarından sonra bütün gücümle çalışacak ve ileride öğretmen olacağım. Bunu ilk kez burada size haykırıyorum. Bana yaptığınız bu iyiliği hiç unutmayacağım. Sağolun, varolun...

    ÇOCUKLAR —"Alkışlarlar. Cezmi'yi kutlarlar."

    Lütfiye AYDIN


  3. #3
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Dygsuz

    Standart

    ÖĞRETMENLİK KUTSALDIR

    OYNAYANLAR: Öğretmen, Şair, Heykeltraş, Ressam, Müzisyen, Mimar



    DEKOR : Şairin, heykeltraşın çalışma masaları. Daktilo, büst. Ressam, mimar ve müzisyenin meyilli çalışma sehpaları. Tablo, fırça, nota kağıtları, cetvel, gönye. Tabure, sandalye, saksı içinde çiçekler.



    ( Perde açılır. Ressam, elinde fırça ve paletle tablo üzerinde boyama yapar. Geriden, yandan inceler.



    Heykeltraş, çekiç ve yontu aleti ile “tak tak” çalışır. Müzisyen aletini “tın”latır, notaya alır.

    Mimar, cetvel ve kalemle ölçer, çizer. Şair, sahne önünde, sağa sola volta atarak şiirler okur. Öğretmen, geriden gençleri izler.)

    ŞAİR – Ey, güzellikler diyarının füsunkar perisi!

    Sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da...

    Seni aşkım canavarlar gibi yine takip edecek!

    ( Sahnedeki arkadaşları şaire bakarak gülerler.)

    ÖĞRETMEN – Evlat! Hangi diyarlardan gelip hangi iklimlere gidiyorsun?

    ŞAİR – Kim o? Beni alaya alan kim?

    ÖĞRETMEN – Hey gidi gençlik, hey!

    ŞAİR ( Öğretmene bakarak) – İhtiyar... Bir ihtiyar... İçeri gel ihtiyar!

    ( Öğretmen ağır adımlarla sahneye girer.)

    ŞAİR – Ne diyorsun ihtiyar?

    ÖĞRETMEN – ( Yüzünde tatlı bir gülümseme vardır.) – Hangi hayal ülkesinde uçuyorsun diyorum, böyle evlat?

    ŞAİR – Uçmuyorum. ( Heyecanlı) Güzellikler ikliminden, yaratıcılık dünyasına gidiyorum.

    ÖĞRETMEN ( Şaşkın) – Gidiyor musunuz? Kiminle?

    ŞAİR ( Sahnedekilere göstererek) – Arkadaşlarla... Gel, seni sanatçı arkadaşlarımla tanıştırayım. (Neşeli) Hey, arkadaşlar! Bakın size kimi getirdim.

    ( Gençler, ihtiyar konuğa dönüp bakarlar. İhtiyar da onları teker teker süzer.)

    ŞAİR – İşte, geleceğin yaratıcıları!

    ÖĞRETMEN – Geleceği yakalayabilseler bari...

    HEYKELTRAŞ ( Hırçın bir sesle) – Ne diyorsun ihtiyar? Gelecek her zaman bizimdir. Bizler öldükten sonra, gene bizimdir.

    ÖĞRETMEN – (Heykeltraş’a doğru yürür.) – Çocuğum, sanatın nedir?

    HEYKELTRAŞ – İşte, görüyorsun ya! Heykeltraşlık... (Çalışmasını sürdürerek) Benim elimin altındaki taşlar, mermerler, Zalim Neron’un karşısında olduğu gibidir. Titrer, şekil alır.

    Mermer buse olur, kadın olur, gözyaşı olur. Keder ve hüzün olur. İnsanların katı yüreklerine, zamanın bitmez, tükenmez tokatlarına göğüs gerer.

    Müzelerin, tapınakların serin ve loş gölgeleri arasında kuş tüylerine gömülmüş hükümdar ve krallardan daha rahat, sonsuza dek yaşar.

    ÖĞRETMEN ( Ressama döner. Çalışmalarını seyreder.) – Ya, sen evladım?

    RESSAM ( Neşe dolu bir sesle) – Ben... ( Tablo üzerinde fırça hareketi yaparak) Ben göklerdeki renklerle oynarım. Boyaların, şekillerin büyüsünden anlarım. ( Havada resim yapar gibi) Gölgeleri olduğu gibi belirlerim. Bir parça bez ya da kağıt üzerine bir dünya kurarım.

    En güzel dudaklardaki gülümsemeler gelip geçicidir. En güzel gözler, bir gün gelir, ölür. Toprak olur. En güzel yüzler buruşur, çöker.

    Fakat benim fırçamın ucundan doğanlar, oldukları yerde büyük bir bağlılık ve içtenlikle kalırlar. Solmaz, yıpranmaz ve ölmezler.

    Ben içinde yaşadığım yüzyılı, öbür yüzyıllara, ruhunu da gelecek kuşaklara iletirim. Bir tek bez parçasına dünyanın bağrındaki altınlar kadar değer veririm.

    ÖĞRETMEN ( Müzisyene yaklaşır.) – Evlat, pek sevinçlisin. Aradığını bulmuşa benziyorsun.

    MÜZİSYEN ( Bestesine ara vererek.) – Aradığını bulmak mı? Ben aramam, yakalarım. Ben bir avcıyım. ( Müzik aletini tınlatır.) Havalarda dolaşan sesleri kovalar, onları yakalarım. Gizli isyanların, gizli aşkların, acı ve sıkıntıların ezgilerini dinler, tutarım.

    Gökler gelir, benimle görüşür. Denizler yaklaşır, kubbemde inler. Sinirler kavgalarını benim ruhumda yatıştırır. Bakışlar benim önümde ses, gözyaşları nakarat, gülümsemeler beste ve ritim olur. ( Telleri tınlatarak.) Elimdeki alet, melodilerle geçmişi geleceğe, kalpleri kalplere bağlar.

    Ben ölür, toprak olurum. Fakat... (Nota sesleri) Bu melodiler hiçbir zaman ölmez, sonsuza dek yaşayıp giderler.

    ÖĞRETMEN ( Duygulanır. Mimara yaklaşır.) – Söyle bakalım, senin sanatın da onların ki gibi ölmez mi? Sonsuza dek yaşar mı?

    MİMAR – Evet... Benimki de onlarınki gibidir. Ben hayallere, düşlere can ve ruh veririm. Elimin altında duran toprak, taş, kireç, kum benim buluşumla, yaratıcılığımla insanlığın onuru, mutluluğu ya da duanın sembolü olur.

    Saraylar kurarım. Kaleler yaparım. Zaman onları yıksa bile, kalıntıları önünde insanlar her zaman hayran kalırlar.

    İşte, Efes harabeleri! İşte Selçuk sarayları!

    ÖĞRETMEN ( Şaire yaklaşır.) – Ey, genç! Sen ne yaparsın?

    ŞAİR ( Daktilo başında) – Ben şairim baba, şair... Sözcüklerle uğraşırım. Sözcükler benim esir ve kölelerimdir. Ne zaman istesem, duygulansam karşıma gelir, yerlere kadar eğilirler. El, etek öperler. Sonra ben onları şekilden şekle sokarım.

    ( Müzisyenden hafif nağmeler...)

    Onlar bazen aşk, sevgi, bazen zafer ya da isyan olurlar. Bahardan kokular, melodiler getirirler. Onlardan oluşan taburların önünde krallar bile selam dururlar.

    Halk, yediden yetmişe, onları ezberden bilir.

    Benden söz etmeyen, beni anmayan hiçbir çağ yoktur.

    ÖĞRETMEN – Tüm bu uğraşlar niçin gençler?

    MÜZİSYEN – Niçin olacak? Sanat için... Zevk için...

    ÖĞRETMEN – Bence tam değiller.

    ( Gençler birbirine bakarlar.)

    MİMAR _ Yaa! Tam zevk nerede? Hangi meslekte?

    ÖĞRETMEN ( Heyecanlı) – Ben de... Tam zevk bende. Benim mesleğimde.

    GENÇLER (Merakla) – Mesleğin nedir? Nedir mesleğin?

    ÖĞRETMEN – Mesleğim öğretmenlik...

    “ Ben öğretmenim çocuklar!

    Unuttuğunuz yüzleriniz bende.

    Gülüşleriniz, gözleriniz

    Dolaştığınız bahçelerde kalan

    İzleriniz bende.



    Ben öğretmenim çocuklar!

    Unutmam hiçbirinizi,

    Bininizi, on bininizi

    Kendiniz bile unuturken

    O günlerdeki kendinizi.”

    “ Düşerseniz düşerim, koşarsanız koşarım.

    İçimi bir tuhaf eder kan,

    Sıyrılmış kollarınız,

    Çizilmiş dizleriniz bende.



    Ben öğretmenim çocuklar!

    Usul usul, ince ince

    Bereketli yağmurlar gibi yağmak isterim üstünüze.

    Çalsın bütün ziller tepelerden, doruklardan

    Yine bugün son dersiniz bende...”



    ( Gençlerin yanlarına teker teker giderek)



    Siz taşları yontarsınız, ben genç dimağları...

    Siz tuvalleri boyarsınız, ben ruhları...

    Siz melodiler icat eder. Ben ilkeler, inançlar, ülküler...

    Siz binalar kurarsanız, ben gezen saraylar...

    Siz kelimelerden taburlar dizersiniz, ben zekalardan...



    Ne yazık ki, benim üzerimde işlediğim kafalar gün gelir ölür. Toprak olur. Boyalarımın üzerinde imzam yoktur.



    En kötüsü, yarattığım inanç ve ülküler bir gün bana karşı durabilirler. Gezen saraylar çürür, beni tanımazlar olur. Taburlar dağılır, görünmez olur. Ama tüm bunlara karşın savaşımdan vazgeçmem. En isyankâr insan bile benim avuçlarımın içinde kalır.

    HEYKELTRAŞ – Yazık! Zevk bunun neresinde?

    ÖĞRETMEN – Nankörlük karşısında direnme ve yılgınlık göstermeden kararlılık... Çıkar ve karşılık beklemeden savaşabilmekte...

    ( Öğretmen çıkar. Gençler işlerine dönerler. Şair duygulanmıştır. Öğretmenin sözleri onu etkilemiştir. Ayakta, öğretmeni yaşar.)

    ÖĞRETMEN – Siz taşları yontarsınız, ben genç dimağları. Siz tuvalleri boyarsınız, ben ruhları. Siz melodiler icat eder, ben ilkeler, inançlar, ülküler...

    ( Gençler, şairi izler. Onu anlamaya çalışırlar.)

    ŞAİR – Ne yazık ki, benim üzerinde işlediğim kafalar ölür, toprak olur. Yarattığım inanç ve ülküler bir gün bana karşı durabilirler. Ama ben bütün bunlara karşın savaşımdan vazgeçmem. ( Arkadaşlarına döner.)

    Arkadaşlar! Bizim sanatımız, bizim uğraşımız öğretmenlik mesleğinin yanında bir hiçtir. Kadınların zarif boyunlarında takılı ziynet eşyası gibi süsten, gösterişten öte geçemez.

    Öğretmenlik öyle mi ya?.. O, beyaz gerdanı, zarif boyunları değil; beyinleri süsler, değerlendirir. Ülkülerle, inançlarla işler. O, yeryüzünde dolaşan Tanrı’nın sihirli değneğidir.

    ( Teker teker arkadaşlarına)

    Sen mimar, sen müzisyen, sen ressam, sen taşlara ruh veren adam! Becerilerimize kimlere borçluyuz?

    Okul yıllarımıza hatırlıyorum da... Şu kadarcıktık. ( Mimara) Boynun ip gibi, karnın küp gibiydi. Oyuncakların kibrit çöpü ve çakıl taşlarıydı. ( Ressama) İşin gücün duvarları, sıraları karalamaktı. Garip çizgilerle sınıfı kirleten yaramaz bir çocuktun. ( Müzisyene) Sen, yarının bestecisi! Cırlak sesinle kulaklarımızı tırmalardın. Düşünün! Yeteneklerimizi keşfeden öğretmenlerimizi düşünün. ( Ressama) Bayramlarda sınıf süsleme işlerini sana verirdi. ( Mimara) Derslerde konuların şekillerini sana çizdirirdi. ( Müzisyene) Müzik korosunu sana yönettirirdi. ( Heykeltraşa) Çamurdan, kardan yaptığın heykellerle öğretmenimizin sevgisini kazanırdın.

    Dünyaya bizi annemiz getirdi. Sanat dünyasına da öğretmenlerimiz.

    MÜZİSYEN – Büyük insan biraz önce aramızda idi.

    MİMAR – Tek tek bizimle ilgilendi. Bizi dinledi.

    HEYKELTRAŞ – Onu anlayamadık.

    RESSAM – Nasıl da heyecanlı idi, mesleğim öğretmenlik derken...

    ŞAİR – Biz onu umursamadık bile.

    MÜZİSYEN – Ey, ne duruyoruz öyleyse? Koşalım ardından. Özür dileyelim. Kulübümüze üye edelim.

    HEPSİ – Elini öpelim. Gönlünü alalım.

    Öğretmenim! Öğretmenim!

    ( Koşarlar. Sahneden çıkarlar. Az sonra öğretmenle birlikte sahneye dönerler.)

    ÖĞREETMEN – Teşekkür ederim çocuklar!

    “Mesut olmuş görmek isterim hepinizi

    Dertliyi, erkeği, yaşlıyı, genci...

    Bayram sevinciyle, kol kola sokaklarda

    Su başlarında, ağaç altlarında, parklarda

    Sevgililer, baş başa, muratlarına ermiş...

    Çocuklar, el ele, bir halka oluvermiş

    Ne yoksul ahı, ne dul hıçkırığı, ne hasta iniltisi

    Mesut olmuş görmek isterim hepinizi...”

    GENÇLER ( Alkış tutar.) – Yaşa öğretmenim, çok yaşa! Artık aramızdasın. Hep birlikte mesut olacağız. ( Elini öperler.)

Giriş

Giriş