Geçme Boraltan Köprüsü'nden!... Tanrı’nın iskeletsiz ve omurgasız yarattıklarından kurtçuklar; meyvelerin hep göbeklerinde, merkezlerinde, çekirdeklerinde olurlar! Ve en merkezden kemirerek meyveleri çürütürler! Maalesef bizim kurtçuklarımız da, tam merkezimize düştüler! Meyvemizin tamamını çürütmeden, bu kurtçukları temizlemek zorundayız! Nasıl yaparızı bize söylemek zorunda olan ziraat mühendislerimiz olmalı! Bir ses verseler veya söylediklerimizi duyduklarını bir duyabilsek!...

Bu konu 4040 kez görüntülendi 5 yorum aldı ...
Geçme Boraltan Köprüsü'nden!... 4040 Reviews

    Konuyu değerlendir: Geçme Boraltan Köprüsü'nden!...

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 4040 kez incelendi.

  1. #1
    DISIKURT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    20.10.2008
    Mesajlar
    19
    Konular
    10
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    0
    @DISIKURT

    Standart Geçme Boraltan Köprüsü'nden!...

    Geçme Boraltan Köprüsü'nden!...


    Tanrı’nın iskeletsiz ve omurgasız yarattıklarından kurtçuklar; meyvelerin hep göbeklerinde, merkezlerinde, çekirdeklerinde olurlar! Ve en merkezden kemirerek meyveleri çürütürler!
    Maalesef bizim kurtçuklarımız da, tam merkezimize düştüler! Meyvemizin tamamını çürütmeden, bu kurtçukları temizlemek zorundayız! Nasıl yaparızı bize söylemek zorunda olan ziraat mühendislerimiz olmalı! Bir ses verseler veya söylediklerimizi duyduklarını bir duyabilsek!...
    “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.” ümidiyle bekliyoruz. Artık kimlerin sâdık, kimlerin hâin olduğunu; kimlerin, kime ve neye sâdık olduğunu veya kimlerin, kime ve neye ihânet ettiklerini, Türk Milliyetçileri anladılar zannediyoruz!
    Zarârın neresinden dönülürse kârdır! Sadece “Dostlar alış-verişte görsünler” mantığı da bizimdir! Pahalıya alıp ucuza satmanın ticâret diye ironik bir öğretiyle bize bizden sunulduğu da gerçeğimizdir! Yüzlerce yıldır sözümüzün en ciddîsini şakayla söyleyerek uyardığımızı, uyarıldığımızı da biliriz! Gerçi “Hafızayı beşer, nisyân ile malûldür” tarifini de biz, bize yapmışız! Böylesine zengin, böylesine her şeyin zıddıyla kâim olduğu bir kültürün, kolay mağlûp olmaması gerekmez mi?
    “Seller gibi akıttığın kanından, dağlar gibi yığılan kemiklerinden utan! Türk Milleti, kendine dön!” diye 1500 sene önceden uyaran Atalarımızı, artık duymaz mıyız? Atalarımızı, kinimizi, dilimizi, dinimizi, geçmişimizi unutarak geleceğimizi tehlikeye attığımızın farkında olmayacak mıyız?
    İthâl düşünce ve kavramlarla her geçen gün biraz daha acze düştüğümüzü görmeyecek miyiz? Taktığımız ithâl ve markalı güneş gözlükleri yüzünden bütün millî renklerimizin flûlaştırıldığını, grileştirildiğini fark edebilmek için millî güneşimizin ışığında gözlüksüz bakmaz zorunda değil miyiz?
    Komşumuzla kavga eden kardeşimize karşı, komşumuzun yanında durmak, töremizdir ama düşmanımızla savaşan kardeşimizi, düşman karşısında yalnız bırakmanın adı nedir? Demokrasi midir, diplomasi midir veya her ne ithâl zıkkımdır?
    İstiklâl Mücâdelemizde bizimle beraber ölmüş-öldürmüş; Hasta Adam “ın narkozsuz parçalandığı müttefik ameliyat masasından, aramıza sınır çekilerek kalktığımızı biz unutursak, Azerbaycan’la aramıza hançer gibi zorla sokulan Ermenistan yapay devletçiğini ciddiye alarak kardeşlerimizi incitirsek, yarın da biz incinmez miyiz?
    Bütün dünyadaki toplam nüfusları 2,5-3 milyon olan Ermenilerin tamamı, bize düşman olsa ne yazar? Dünyadaki bütün insanları, Yaradan’ın hatırına sevmekle mükellef olduğumuz halde, boyundan büyük işlere soyunan Ermenistan’a haddini biz bildirmezsek Okyanus ötesinden gelen işgalgi, emperyalist müttefik(!)imiz, bize had bildirmekte Ermenistan’ı malzeme olarak kullanmaz mı?
    Millî Şef döneminde, Sovyet zulmünden kaçarak bize sığınan kardeşlerimizin; diplomasi adındaki korkaklığımız, kansızlığımız sonunda Sovyetler’e teslim ettiğimiz köprü olan Boraltan Köprüsü’nden geçer geçmez gözlerimiz önünde kurşuna dizildiklerini unuttuk mu?
    Aynı Boraltan Köprüsü’nü açarak Azerbaycan’la aramıza hançer gibi sokulan Ermenistan üzerinden bölücü teröristlere hareket kolaylığı sağlandığının farkında olamayacak mıyız?
    Binlerce yıllık emekler karşılığı yetiştirdiğimiz Devlet Meyvemiz’in göbeğine yerleşen omurgasız, iskeletsiz kurtçuklardan kurtulmanın yolunu bilen bir Türk ziraat mühendisimiz çıkmayacak mı? Canımızın yandığının farkında olan millî stratejistlerimiz, millî stratejilerimizi ne zaman belirleyip uygulayacaklar? Milletin, millî bir ses beklediğini kim, ne zaman fark edecek?
    Sana yapılırken ben, bana yapılırken sen, kardeşimize yapılırken biz susarsak bize yapılacak saldırıda yalnız kalacağız! Yıkmayın Boraltan Köprüsü’nü... Geçmeyin Boraltan Köprüsü’nden...
    “Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır.”


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Geçme Boraltan Köprüsü'nden!...

          Kategori: Türk Tarihi

          Konuyu Baslatan: DISIKURT

          Cevaplar: 5

          Görüntüleme: 4040

    cCc~DISIKURT~cCc





    ÜLKÜ UGRUNDA GÖNÜLLER DELİDİR..KİŞİLER ÜLKÜ UĞRUNDA ÖLMELİDİR.

  2. #2
    Aylin's - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    24.03.2009
    Mesajlar
    3.559
    Konular
    3321
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    1
    Tecrübe Puanı
    1053
    @Aylin's

    Standart Boraltan Köprüsü Katliamı

    Yer Türk – Rus sınırında ki Boraltan Köprüsü sınır karakolu; Ülkede Milli Şef devri bütün acımasızlığı, bütün şiddetiyle yaşanmaktadır. Rus esaretine dayanamayan bir grup Türk, anavatanlarına kavuşmak, esaretten kurtulup, hürriyetle kucaklaşmak için, Rusya’dan kaçıp, Türk sınır karakoluna sığınıyorlar.

    Türk sınır karakolunda müthiş bir panik; Ankara ile durmadan görüşmeler yapılıyor, karşılıklı kriptolar çekiliyor.

    Devir Milli şef devri dedik ya; her şey iki dudak arasında. Sığınanlar ya öz yurtlarına kabul edilecekler, yada Boraltan Köprüsü’nün öbür ucundaki karakolları önünde tanklarıyla bekleyen Rus müfrezesine teslim edileceklerdir.

    Türk toprağını öpmeyip adeta yalayan, Türk bayrağını göz yaşları ile sulayan, çocuklu – çocuklu, kadınlı ihtiyarlı grup, öz vatanlarının kendilerine sahip çıkacaklarından emin, bekliyorlar.

    Ankara’dan gelen emir korkunç;

    “-Ülkelerine iade edin!.”

    Sınır karakolumuzda şaşkınlık ve inanılmazlık had safhada. Teyit üstüne teyit isteniyor. Emir aynı;

    “-Ülkelerine iade edin!.”

    Sınır karakol komutanı genç subay, çaresizlik içerisinde kendilerine sığınan bir avuç öz kardeşini Rus’lara teslim ettikten sonra olacakları aşağı, yukarı tahmin ediyor fakat yapacak bir şey yoktur. Ankara’dan gelen acı haberi karakollarına sığınan esir Türk evlatlarına çok zor cümlelerle anlatıyor. Vatanım, Bayrağım diyerek ülke sınır karakoluna sığınan bir avuç Türk, artık Ruslara iade edilecektir.

    Boraltan köprüsünün öbür başında kanlı dişlerini sırıtıp göstererek bekleyen Rusların ne yapacaklarını iyi bilen sığınmacı bir avuç vatan evladı, Türk karakol yetkililerine yalvarıyorlar.

    “-Ne olur bizleri siz öldürün onlara teslim etmeyiniz. Hiç değilse kendi toprağımızda, kendi Bayrağımızın altında ölelim.”

    Bir avuç Türk, Ankara’nın, Türkiye’nin ve sınır karakolu personelinin gözleri önünde Rus’lara zorlukla iade ediliyorlar.

    Karşı tarafta bekleyen Rus müfrezesi tarafından elleri ayakları bağlanan soydaşlarımız, hemen orada, Boraltan sınır karakolu personelimizin gözleri önünde kuruşuna diziliyorlar.

    Karakol komutanı genç subayın gördüklerine dayanamayıp evine izine geldiğinde intihar ettiği de hala anlatılmaktadır.

    Olayın vahametini bir şiirinde anlatan Azerbaycanlı şair Elmas Yıldırımın şiiri o günlerde meşru olmayan yollardan elimize ulaştırılmıştır. Elmas Yıldırımın şiiri çok uzun. Fakat ana tema aşağıdaki dörtlük’te verilmiştir.

    “bizi siz öldürün vermeyin rus,a
    yakışmaz TÜRKLÜĞE,sığmaz namusa
    vahşete göz yumup silkmeyiz omuz,
    bizi siz öldürün varsa suçumuz

    Bir bayrakta uldızımız ayımız.
    Nerden doğru bu imansız gayrılık.
    Ben ne diyen bu vefasız dağlara,
    Öz gardaşı dönek olan ağlara...

    Boraltan bir köprü, aşar geçer arası
    Yunsalar da suyuyla, çıkmaz yüzün karası
    Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni
    Can alınan çarşıda, kardeşim sattı beni
    Döndüm geri de sordum, paşasına erine
    Beni siz vursaydınız şu Moskof'un yerine

    bayrakta uldızımız ayımız.
    Nerden çıktı bu imansız gayrılık.
    Ben ne diyen bu vefasız dağlara,
    Öz gardaşı dönek olan bu ağlara... "

    Ayrıca, yine Milli Şef döneminde, Sovyet zulmünden kaçıp, kurtarıcı olarak gördükleri Almanlar'a sığınan yüzlerce Türk, savaşın bitiminden sonra, kaçak yollarla geldikleri Türkiye'den Sovyetler'e iade edilmişlerdir. Bunların hepsinin akıbeti ya gulaglarda ölesiye çalıştırılmak, yada bir idam mangasının karşısında son nefesini vermek olmuştur.

    Allah hepsine rahmet eylesin.
    HÜZÜNLER KALDI BENDE...

  3. #3
    Furkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    18.04.2010
    Mesajlar
    1.526
    Konular
    205
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    582
    @Furkan

    Standart

    İşte polikacıdan nefret etmek için bir sebeb daha

    yıllar önce dogu da bir yerde görevliydim,nüfüs planlaması için teşvik yapılıyordu,zamanın bir politikacası bana tel açıp orda dağıtamasınız doğum kontrolu orda uygulanamaz diye bagırıp çagırmıştı..
    hep böyle gizli pazarlıklar,entrikalar..zaten bu politikacılar bu hale getirdi bu memleketi,...teşekürler




    Bir gün öləcəksən, bunu bilirsən,
    Ölmək istəmirsən, çünki sevirsən.
    Sevgilin ölübsə, sən də ölürsən,
    Ölümü sevirsən, bu tamam başqa,
    Durma dostum, sən də yer ver aşka!

  4. #4
    NeCeSeN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    03.11.2011
    Mesajlar
    500
    Konular
    258
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    478
    @NeCeSeN

    Standart Boraltan Köprüsü (Tarihte Bir Yüz Karası)

    Boraltan Köprüsü
    (Tarihte Bir Yüz Karası)


    Türk tarihinde Türk’ün Türk’e yaptığı büyük ihanetlerden biri, Azerbaycanlı soydaşlarımızın Boraltan Köprüsü’nü geçerek Türkiye’ye sığınma isteklerini, Türk hükümetinin geri çevirip Ruslara teslim edilmesi olayıdır. Bu olay, tarihin ve Türklüğün bir yüz karası olarak hatıralarda kalmıştır. Çanakkale’de düşman askerinin bile yarasını sarmayı şeref bilen, destanlar yazan, çağ açıp çağ kapatan Türk ulusunun vicdanı, şerefi ve soydaşlık bağı, diplomasiye ve bürokrasiye yenik düşmüştür!
    1944 yılında Orta Asya, Sovyet Rusya’sı tarafından işgal edilmiş ve komünist sisteme karşı koymak için atılan en ufak adımın bile önüne geçilmek istenmiştir. Bu baskıdan kaçarak kendileri için “anayurt” olarak gördükleri Türkiye’ye sığınmak isteyen 146 tane Azerbaycan Türkü soydaşımız, Iğdır’daki sınır kapısına yakın yerdeki Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü‘nü geçmiş ve hürriyete kavuşmanın sevinciyle Türk sınır karakoluna sığınmışlardır.
    Bu yıllar Türkiye’de “Milli Şef” * döneminin yaşandığı, “Türk yurdunda TÜRK’üm demenin suç olduğu” bir dönemdir. 146 tutsak Azerbaycanlı soydaşımızın Türkiye’ye sığındığını duyan Sovyetler hükümeti, bu kişilerin derhal SSCB’ye iadesini istemişlerdir. Türkiye’ye sığınan soydaşlarımız, kuşkusuz kendilerinin azılı Rus askerlerine geri verileceğine olasılık bile vermemektedirler. Çünkü kardeşlerinin, anayurttaki soydaşlarının yanına gelmişler ve kendilerini hiç olmadığı kadar güvende hissetmişlerdir. Fakat Milli Şef‘in Türklüğe ve Türk’e olan düşmanlığı, burada da devreye girerek akıllarda olmayan olasılığın Türk’ü adeta bir soykırıma sürüklemeye yetmiştir.
    Sovyetler’den gelen istek üzerine karakoldaki askerler panik içinde Ankara ile temasa geçiyor ve Türkiye’ye sığınan soydaşlarımızın geri verilip verilmeyeceği ile ilgili bilgi almak istiyor. Hem Türk askerleri hem de sığınan kandaşlarımız öz yurtlarının böyle vatan sevdalısı kardeşlerimize kucak açacağından emin bir şekilde Ankara’dan gelecek yanıtı bekliyorlar. Ankara’dan gelen yanıt, herkesin tüylerini ürpertiyor:
    - “Esirleri derhal iade edin!“
    Bu korkunç yanıt, herkeste bir korku ve şaşkınlık uyandırıyor ve Ankara’nın cevabı tekrar isteniyor. Fakat sonuç aynı: “Ülkelerine iade edin!“
    Azerbaycanlı kandaşlarımız bu yanıt karşısında “Lütfen bizi o azılı düşmanlara teslim etmeyin, bizi siz öldürün. Kendi vatanımızda, kendi bayrağımızın altında ölmüş oluruz.” deseler de, karakol komutanı içini kan ağlaya ağlaya 146 esir TÜRK’ü yeniden Sovyet Rusya’sına, Türk’ün bağımsızlığa hasret kaldığı soysuz yere, teslim etmek zorunda kalıyor. Ruslara zorlukla teslim olan 146 Türk evladı, hemen elleri ayakları bağlanarak oracıkta, Türk askerlerinin gözleri önünde kurşuna dizilerek öldürülüyor!
    Tutsak Türklerin kurşuna dizilmeden önce söyledikleri bir ağıt şöyle:
    Boraltan bir köprü, aşar geçer Aras’ı,
    Yuğsan Aras suyuyla, çıkmaz yüzün karası.
    Karası, karası, merhamet fukarası,
    Karası, karası, merhamet fukarası,

    Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni,
    Can alınan çarşıda, kardeşim sattı beni.
    Dönüp seslendim geri, merhametsiz birine,
    Beni siz vursaydınız, şu gavurun yerine.
    Azerbaycan’ın büyük milli şairi Almas Yıldırım, bu olayı “Dönek Kardeş” adlı şiirinde şöyle dile getiriyor:
    Türk denince özü, sözü mert olur,
    Dost deyince ayrılmaz bir fert olur,
    Kardeş deyip dara düşsem, sığınsam,
    Şimden geru bu bana bir dert olur.
    Ben ne diyem bu vefasız dağlara,
    Öz kardaşı dönek olan ağlara!
    Türk; o Altayların dünkü eri mi?
    Yolunda can koydum, verdim serimi,
    Düştüğü ağlardan kurtulsun diye,
    Serdim ayağına doğma yerimi…
    Kardaş armağanı, dökülen kanlar,
    Bana mükâfat mı giden kurbanlar?
    Ben diyorum, Kayıhan’dır soyumuz,
    Bir kaynaktan varlığımız, boyumuz,
    Dilim dili, yolum yolu, emel bir,
    Bir bayrakta, yıldız’ımız, ay’ımız.
    Azerî, Türk, Türkmen; var mı ayrılık,
    Nerden doğdu bu imansız gayrılık?
    Alnımın yazısı, karadır kara,
    Karadan bir mendil yolladım yara,
    Yol uzun, el uzak, yetişmez eller,
    Türklüğün kanayan kalbini sara.
    Felek kıymış beslenen bu dileğe,
    Lânet Türk’ü hançerleyen bileğe.
    Bir suç mu düşmana göğüs gerdiğim?
    Günah mı Türklüğe gönül verdiğim?
    Rusların açtığı yaradan derin,
    Anayurtta öz kardaştan gördüğüm.
    Seslenseydim, ses çıkardı her taştan,
    Ne beklersin sağırlaşan bir baştan.
    Kaçtır, eli kanlı çıktı oyundan,
    Ne bilem, kahpelik varmış soyunda,
    Girdiğim öz yurttan döndürülürken,
    Kanımın aktığı sınır boyunda
    Açan lâlelerden bir çelenk örsem,
    Türklük dünyasına armağan versem.
    Karakol komutanı genç subay evine döndükten sonra yaşananlara dayanamayıp intihar etmiştir. Bu olay, Türk’ün (?) Türk’e ihanetidir. Bu olay, bir devlet yönetiminin ne kadar soysuzlaşabildiğinin apaçık kanıtıdır. Bu olay, ruhları uçmağa varan bağımsızlık aşığı 146 bozkurtun kutlu direnişinin yankıları misali, hâlâ kulaklarımızda çınlamaktadır.
    Tanrı, TÜRK’ü önce kendinden; sonra nice soysuzdan korusun!
    Orkun KUTLU

    alintidir

  5. #5
    DoĞu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.09.2010
    Mesajlar
    121
    Konular
    49
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    505
    @DoĞu

    Standart Boraltan Köprüsü Katliamı (Tarihte Bir Yüz Karası)



    Türk'e ancak Türk'ün yüreği yanar.
    Sağır kürtten, Azerbaycanlı gardaşlarımıza, sahip çıkması beklenemezdi.
    Zaten de sahip çıkmadı ve gardaşlarımızı moskofun kızıl kurşunlarının önüne attı..
    Ismet İnönü Haiiniiii


    Türk tarihinde Türk’ün Türk’e yaptığı büyük ihanetlerden biri, Azerbaycanlı soydaşlarımızın Boraltan Köprüsü’nü geçerek Türkiye’ye sığınma isteklerini, Türk hükümetinin geri çevirip Ruslara teslim edilmesi olayıdır. Bu olay, tarihin ve Türklüğün bir yüz karası olarak hatıralarda kalmıştır. Çanakkale’de düşman askerinin bile yarasını sarmayı şeref bilen, destanlar yazan, çağ açıp çağ kapatan Türk ulusunun vicdanı, şerefi ve soydaşlık bağı, diplomasiye ve bürokrasiye yenik düşmüştür!
    1944 yılında Orta Asya, Sovyet Rusya’sı tarafından işgal edilmiş ve komünist sisteme karşı koymak için atılan en ufak adımın bile önüne geçilmek istenmiştir. Bu baskıdan kaçarak kendileri için “anayurt” olarak gördükleri Türkiye’ye sığınmak isteyen 146 tane Azerbaycan Türkü soydaşımız, Iğdır’daki sınır kapısına yakın yerdeki Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü‘nü geçmiş ve hürriyete kavuşmanın sevinciyle Türk sınır karakoluna sığınmışlardır.
    Bu yıllar Türkiye’de “Milli Şef” * döneminin yaşandığı, “Türk yurdunda TÜRK’üm demenin suç olduğu” bir dönemdir. 146 tutsak Azerbaycanlı soydaşımızın Türkiye’ye sığındığını duyan Sovyetler hükümeti, bu kişilerin derhal SSCB’ye iadesini istemişlerdir. Türkiye’ye sığınan soydaşlarımız, kuşkusuz kendilerinin azılı Rus askerlerine geri verileceğine olasılık bile vermemektedirler. Çünkü kardeşlerinin, anayurttaki soydaşlarının yanına gelmişler ve kendilerini hiç olmadığı kadar güvende hissetmişlerdir. Fakat Milli Şef‘in Türklüğe ve Türk’e olan düşmanlığı, burada da devreye girerek akıllarda olmayan olasılığın Türk’ü adeta bir soykırıma sürüklemeye yetmiştir.
    Sovyetler’den gelen istek üzerine karakoldaki askerler panik içinde Ankara ile temasa geçiyor ve Türkiye’ye sığınan soydaşlarımızın geri verilip verilmeyeceği ile ilgili bilgi almak istiyor. Hem Türk askerleri hem de sığınan kandaşlarımız öz yurtlarının böyle vatan sevdalısı kardeşlerimize kucak açacağından emin bir şekilde Ankara’dan gelecek yanıtı bekliyorlar. Ankara’dan gelen yanıt, herkesin tüylerini ürpertiyor:
    - “Esirleri derhal iade edin!“
    Bu korkunç yanıt, herkeste bir korku ve şaşkınlık uyandırıyor ve Ankara’nın cevabı tekrar isteniyor. Fakat sonuç aynı: “Ülkelerine iade edin!“
    Azerbaycanlı kandaşlarımız bu yanıt karşısında “Lütfen bizi o azılı düşmanlara teslim etmeyin, bizi siz öldürün. Kendi vatanımızda, kendi bayrağımızın altında ölmüş oluruz.” deseler de, karakol komutanı içini kan ağlaya ağlaya 146 esir TÜRK’ü yeniden Sovyet Rusya’sına, Türk’ün bağımsızlığa hasret kaldığı soysuz yere, teslim etmek zorunda kalıyor. Ruslara zorlukla teslim olan 146 Türk evladı, hemen elleri ayakları bağlanarak oracıkta, Türk askerlerinin gözleri önünde kurşuna dizilerek öldürülüyor!
    Tutsak Türklerin kurşuna dizilmeden önce söyledikleri bir ağıt şöyle:
    Boraltan bir köprü, aşar geçer Aras’ı,
    Yuğsan Aras suyuyla, çıkmaz yüzün karası.
    Karası, karası, merhamet fukarası,
    Karası, karası, merhamet fukarası,

    Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni,
    Can alınan çarşıda, kardeşim sattı beni.
    Dönüp seslendim geri, merhametsiz birine,
    Beni siz vursaydınız, şu gavurun yerine.
    Türk denince özü, sözü mert olur,
    Dost deyince ayrılmaz bir fert olur,
    Kardeş deyip dara düşsem, sığınsam,
    Şimden geru bu bana bir dert olur.
    Ben ne diyem bu vefasız dağlara,
    Öz kardaşı dönek olan ağlara!
    Türk; o Altayların dünkü eri mi?
    Yolunda can koydum, verdim serimi,
    Düştüğü ağlardan kurtulsun diye,
    Serdim ayağına doğma yerimi…
    Kardaş armağanı, dökülen kanlar,
    Bana mükâfat mı giden kurbanlar?
    Ben diyorum, Kayıhan’dır soyumuz,
    Bir kaynaktan varlığımız, boyumuz,
    Dilim dili, yolum yolu, emel bir,
    Bir bayrakta, yıldız’ımız, ay’ımız.
    Azerî, Türk, Türkmen; var mı ayrılık,
    Nerden doğdu bu imansız gayrılık?
    Alnımın yazısı, karadır kara,
    Karadan bir mendil yolladım yara,
    Yol uzun, el uzak, yetişmez eller,
    Türklüğün kanayan kalbini sara.
    Felek kıymış beslenen bu dileğe,
    Lânet Türk’ü hançerleyen bileğe.
    Bir suç mu düşmana göğüs gerdiğim?
    Günah mı Türklüğe gönül verdiğim?
    Rusların açtığı yaradan derin,
    Anayurtta öz kardaştan gördüğüm.
    Seslenseydim, ses çıkardı her taştan,
    Ne beklersin sağırlaşan bir baştan.
    Kaçtır, eli kanlı çıktı oyundan,
    Ne bilem, kahpelik varmış soyunda,
    Girdiğim öz yurttan döndürülürken,
    Kanımın aktığı sınır boyunda
    Açan lâlelerden bir çelenk örsem,
    Türklük dünyasına armağan versem.
    Azerbaycan’ın büyük milli şairi Almas Yıldırım, bu olayı “Dönek Kardeş” adlı şiirinde şöyle dile getiriyor

    Karakol komutanı genç subay evine döndükten sonra yaşananlara dayanamayıp intihar etmiştir. Bu olay, Türk’ün (?) Türk’e ihanetidir. Bu olay, bir devlet yönetiminin ne kadar soysuzlaşabildiğinin apaçık kanıtıdır. Bu olay, ruhları uçmağa varan bağımsızlık aşığı 146 bozkurtun kutlu direnişinin yankıları misali, hâlâ kulaklarımızda çınlamaktadır.

    Kaynak :TURANİA.NET - TANRI-KUT METE

    Alıntıdıe..
    SeN bEnİm sEVGi aĞaCıMsIn...
    KöKLeRİN YüReĞİMde,DaLLaRıN bEdEnİmDe
    .
    HeR GeCeN GüN DaHa DeRİNLeRe KöK SaLıYoR,
    DaLLaRıN HeR GeCeN GüN ÇoĞaLıYoR.
    GüN bE GüN BüYüYoR,vE YeŞeRiYoRsUN
    SeN BeNim SeVgi AğAcImSın
    ...

  6. #6
    ATSIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    05.08.2011
    Mesajlar
    585
    Konular
    107
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    648
    @ATSIZ

    Standart Cevap: Geçme Boraltan Köprüsü'nden!...

    Milli Şef, döneminde nereye yalakalanacağını şaşırmıştı.Ve tarihi hezeyanı yaptı.Öz kardeşlerimizi salıverdi hain kucaklara.Menşei tartışılan, Atatürk'ün ölümünden sonra paraların üstüne kendi resmini bastıran ve ebediyyen ikinci adam olarak kalan İsmet İnönü..Bir kez daha görüyoruzki "Türk'ün, Türk'ten başka dostu yok, düşmanıda yok ! "

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş