Sevgisiz yürek cehennem, sevgisiz hayat zindan oluyor. Mevlânâ'yı döndüren,
Yunus'u peşinde koşturan sevgi değil de neydi? Büyük ve ünlü liderleri,
lider yapan neydi?
İnsan, önce sevmeyi öğrenmelidir. Ya siz! Siz
neresindesiniz sevginin? Hep başkasının sizi sevmesini bekleyemezsiniz;
sevgiyi her zaman "başka"larında arayamazsınız, buna hakkınız da yok.
Hiç düşündünüz mü dünya neden bu kadar güzeldir ya da öyle görünür? Niçin
sevilir ve sevilmeye lâyıktır tüm güzeller?
Niçin şu koca dünya küçücük bir
kalbi dolduramayacak kadar küçük kalır? Çünkü sonsuz bir sevgi barınır
kalpte. Sonsuzun yanında dünya da küçük kalır, içindekiler de. İnsan bir
sevdi mi, ne dünya kalır, ne de içindekiler.
Öyleyse bu sonsuz sevgiye lâyık
olan kimdir? Ya da sonsuz bir sevgi var mıdır gerçekten? Varsa kaynağı
nereden gelmektedir? Hayat, sevgisiz de hayat olmaz mıydı?
Sevgiyi anlatmak için bir değil binlerce dil yetmez, hatta kâinat bile
yetmez.
Çünkü her sevgi O'nun sevgisinden bir iz taşır. O'nun kullarına olan
muhabbetini dile getirir. O'nun nasıl bir sevgiyle sevilmeye layık olduğunu
anlatmak ister. Fuzuli'ye:
"Çekil önümden Leyla; ben "LEYLA"ma gidiyorum" dedirten bu sevgidir. Fakat
şunu iyi bilmeliyiz ki, Fuzuli'ye bunu dedirten önce insanı sevmesiydi. İşe
bireyle, insanla başlamasıydı. İnsana, "insan" olduğu için değer vermesiydi.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e:
"Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız" dedirten şey de kim bilir
belki bu derin ve anlamlı ayrıntıda gizliydi. Bizler önce birbirimizi
sevmeliyiz, daha sonra asıl sevgiliyi. Yaratılanı sevmeden, Yaratan'ı asla
sevemeyiz. Basit, sıradan ve banallaşmış üç günlük sevgi değil benim
anlatmak istediğim sevgi; ne olursa olsun sonuna kadar giden, gidilmeye
lâyık olan sevgi.