Tam sana geliyordum ki, yol bitti bugün. Bildiğim tüm adresler yanılttı beni. Ne yöne gitsem bir çıkmaz sokak, her çıkmaz da ayrı bir azap... El ele tutuştum hüzünlerle, yine de yalnızlıktan bir adım öte gidemedim.
Hasretindeyim ben dayanılmaz hallerle...
Ne bir ses ne de haber
Gelmiyor artık senden
Öylece kala kaldım da
Deli hasretimle ben.
Eskittim, evet evet eskittim ruhuma acı veren ne varsa. Lakin kullanılmışlık daha çok sahiplenmemi sağladı bu ağrılı duyguları. Senli anlar lazımdı ayrılıklardan öte.Denizi kucaklayıp, damlacıklarını yanaklarıma sürdüğüm masalını anlattım, göz yaşlarımı soranlara. Avunulacak bir yanı yoktu halimin, acınılacak da...
Bu hali perişanlıkta öylece daldım...
Bir yabancı selamın ile
Hüzünlere daldım
Kendi ellerimle ben,
Beni kederlere saldım.
Oysa bilmeyenlerce aşkı, küçücüktü ağrılarım, ağırlıklarım. "Avuç içine ancak sığacak şeyleri dert etme" derlerdi bilmeyenler seni. İşte o zaman anlardım, unutmaşlardı senin ne demek olduğunu içimde. Anlamalarını da beklemezdim zaten, başımı öne eğip, elimi yumruk yapardım. Yürekler; avuçlar, sıkılan yumruklar kadardı ya hani... O başı boş cümle kulaklarımda çınlardı:
"Avuç içine ancak sığacak şeyleri dert etme..."
İşte o an daha çok taşardı yüreğimden ağrılarım. Daha çok çoğalırdı yokluğun. Hiç bir neden durdurumazdı fırtınalarımı. Sımsıkı sarıldım sen sandığım siluetlere.
Sonunda bir oyuncak
Kara sevda aldım senden
Yani değişmedim hala biraz çocuk kaldım.
Bu yorgunluk ve yoklukl gittiğin yolu bilmeksizin, ayak izlerini sürmeksizin yolculuklarına çıktım bugün. Ne sesini duyabildim, ne haberini alabildim. Uçan bir kuşun izinden, hazan geldi yine bugün. Kim bilir hangi bahara erteleniyor vuslat.
Şimdi gel de gülebil biraz... Ya da gülü bil...
"Yok öyle el gibi soğuk durma gül biraz
sana gülmeler yaraşır
Yok öyle güz gibi soğuk olma güz
ayrılık taşır."
mısraları geldi dilimin ucuna... Dudaklarım mırıldanmaksızın vazgeçtim. Ne ayrılığından bahsediyorum diye sordum kendime. Tek kişilik bir aşkta, ayrılık olur mu yar?