http://img455.imageshack.us/img455/7148/ciliaral9.jpg EN KARMAŞIK KAMERA; GÖZ: Bu resim, yabancı bir gezegenin yüzeyini andırsa da, aslında gözümüzde bulunan merceğin, gözün iç kısmından görünen halidir. Resmin sol alt köşesindeki kabartı, göz merceğidir. Ona tüm çevresinden bağlı olan (Z harfiyle gösterilen) iplikler ise, siliyer kaslar denen (C harfi) ve göz merceğinin, değişik uzaklıklardaki nesneleri net görebilmek amacıyla kalınlığını ayarlayan kasları merceğe bağlayan ince

Bu konu 2159 kez görüntülendi 2 yorum aldı ...
En Karmaşık Kamera (GÖZ) 2159 Reviews

    Konuyu değerlendir: En Karmaşık Kamera (GÖZ)

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 2159 kez incelendi.

  1. #1
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1050
    @Dygsuz

    Standart En Karmaşık Kamera (GÖZ)


    EN KARMAŞIK KAMERA; GÖZ: Bu resim, yabancı bir gezegenin yüzeyini andırsa da, aslında gözümüzde bulunan merceğin, gözün iç kısmından görünen halidir. Resmin sol alt köşesindeki kabartı, göz merceğidir. Ona tüm çevresinden bağlı olan (Z harfiyle gösterilen) iplikler ise, siliyer kaslar denen (C harfi) ve göz merceğinin, değişik uzaklıklardaki nesneleri net görebilmek amacıyla kalınlığını ayarlayan kasları merceğe bağlayan ince iplikçiklerdir. Normal bir gözde bu iplikçikler, sürekli gergin bir halde, merceği belli bir kuvvetle dört bir yandan çekerler.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: En Karmaşık Kamera (GÖZ)

          Kategori: Sağlık Kütüphanesi

          Konuyu Baslatan: Dygsuz

          Cevaplar: 2

          Görüntüleme: 2159


  2. #2
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1050
    @Dygsuz

    Standart

    KATARAKT NEDİR ?

    Katarakt, saydam olan göz merceğinin saydamlığını kaybederek görmenin azalmasıdır. Gözün renkli tabakası irisin arkasında yer alan ve saydam bir yapı olan göz merceğinin, görme işlevinde önemli bir rolü vardır. Göz merceğinin saydamlığının azalması, yani katarakt söz konusu olduğunda görme netliği azalacak, hasta bulanık görecektir. Kataraktlı gözlerde görme bulanıklığı, kataraktın derecesine göre, az bulanık görmeden başlayarak sadece ışık görecek dereceye kadar çok değişik seviyelerde olacaktır.

    KATARAKT İKİ GÖZDE BİRLİKTE Mİ ORTAYA ÇIKAR ?
    Katarakt, çoğunlukla iki gözü de etkileyen bir rahatsızlıktır. Bazen her iki gözde birlikte başlar ve birlikte ilerleyerek her iki gözün de eşit derecede etkilenmesine sebep olur. Bazen de katarakt tek gözde başlar. Ancak diğer göz tam görüyorsa hasta, katarakt ilerleyene kadar o gözün az gördüğünü farketmeyebilir; ya da hasta görmesinde bir değişiklik olduğunu farkedince, bunun gözlük numarasının değişmesine bağlı olduğunu zannederek doktoruna başvuracak ve muayenede katarakt olduğu ortaya çıkacaktır.

    KATARAKTIN BELİRTİLERİ NELERDİR ?

    Katarakt, göz merceğinin değişik bölgelerinden başlar ve buna göre de hasta farklı görme şikayetleriyle doktora başvurur. Hastaların tümünde ortak şikayet, görmenin azalması ve bulanık görmedir. Fakat, hastaların bazısı ışıkta değil, loş ortamlarda daha iyi gördüklerini belirtirler. Bazısı da görmesinin sürekli bulanık olmasından ve giderek daha kötüleştiğinden, bazısı da iyi okuyamadığından şikayet eder. Bazı katarakt türlerinde görülen tipik bir görme şikayeti de gözün miyop hale gelmesidir. Bu hastalar, eskiye göre yakını daha iyi gördüklerini, hatta kitap-gazete okurken yakın gözlüklerine gerek duymadan çıplak gözle daha iyi gördüklerini ifade ederler. Uzak için hipermetrop gözlük kullanan hastalarda bu gözlüğe ihtiyaç duyulmadığı görülür. Bu hastalar muayene edildiklerinde gözlükleri hipermetrop ise gözlük numarasında düşme, miyop ise numarada yükselme olduğu izlenir. Önceleri, gözlük yardımı olmaksızın yakını daha iyi gördüğünü farkeden hasta, bu durumdan memnun olur. Fakat zamanla görmesinin bulanıklaştığını ve uzak mesafeyi daha kötü görmeye başladığını anlayınca, doktora başvurmak zorunda kalır.

    KATARAKT HANGİ YAŞLARDA GÖRÜLÜR ?

    Katarakt genellikle bir yaşlılık hastalığı olarak bilinir. Bu doğrudur, kataraktlı hastaların %90'ından fazlası 60 yaşın üzerindeki kişilerden oluşur. Fakat, kataraktın sadece yaşlılarda görüldüğü sanılmamalıdır. Katarakt, daha küçük oranlarda olmak üzere her yaş grubunda görülebilir. Örneğin yeni doğan bebeklerde doğuştan katarakt adı verilen bir katarakt türü görülebildiği gibi çocuklarda, gençlerde ve orta yaşlılarda katarakta rastlanabilir. Dolayısıyla, hangi yaş grubunda olursa olsun görme bulanıklığı veya azalması olan bir hastada, akla gelebilecek hastalıklardan biri kataraktdır.

    KATARAKTA YOLAÇAN NEDENLER NELERDİR ?

    Katarakta yol açan nedenler çok çeşitlidir. Kataraktların %90 gibi büyük çoğunluğu yaşlılık kataraktı adı verilen ve 60 yaş üzerinde yaşlılığa bağlı olarak oluşan kataraktlardır. Yaşlılık kataraktında, kataraktın nedenini aramaya gerek yoktur. Ancak 50 yaşın altındaki kişilerde görülen kataraktlarda, altta yatan bir sebep mevcuttur. Bu tür kataraktlar soyaçekimle ilgili olabileceği gibi bazı ****bolik bozukluklar, travmatik nedenler (göze gelen çeşitli fiziksel darbeler) veya kullanılan ilaçlarla (örneğin kortizonlu ilaçlar) da bağlantılı olabilir.

    BEBEKLERDE GÖRÜLEN KATARAKTIN ÖZELLİKLERİ NELERDİR ?

    Yeni doğan bebeklerde, doğuştan katarakt adı verilen bir katarakt türü görülebilir. Doğuştan katarakt, bir veya her iki gözde de görülebilir. Doğuştan katarakt da genetik olabileceği gibi hamilelik esnasında annenin geçirdiği bazı hastalıklar, kullandığı bazı ilaçlar, röntgen ışınlarına maruz kalma gibi değişik sebeplere bağlıdır. Ayrıca, doğuşta başlangıç halinde olup çocuk yaşta ilerleyen katarakt çeşitleri de vardır. Doğuştan kataraktların tedavisi, yaşlılık kataraktına göre farklılık gösterir. Çünkü doğuştan kataraktlı bebeklerin hemen hepsinde, zamanında ameliyat edilseler dahi görme tembelliği kalır. Ayrıca ilk 2 yaş içinde bebeklerde katarakt alındıktan sonra göziçi merceği yerleştirmenin çeşitli problemlere yolaçabileceği bilindiğinden 2 yaşa kadar olan bebeklerde sadece katarakt alınmakta göziçi merceği yerleştirilmemektedir. Fakat bu bebeklerde görme tembelliğinin oluşmaması için gözlük veya kontakt lens kullanması sağlanmalıdır. 2 yaşından sonraki kataraktlarda ise göziçi merceği kullanılabilir. Yine de bu konuda göz hekimleri arasında değişik düşünceler ve tartışmalar halen mevcuttur. Ancak, uygulama ne olursa olsun, doğuştan kataraktlı bebeklerin görme dereceleri %100'e çıkmamakta görmelerinde hafif, orta veya ağır derecede bir zayıflık kalmaktadır.

    KATARAKTIN TEDAVİSİ NASIL YAPILIR ?

    Katarakt'ın bugün için tek tedavi şekli cerrahidir (ameliyattır). Çocuk veya yaşlı kataraktlarının ameliyatlarında teknik olarak bazı faklılıklar olmakla birlikte katarakt ameliyatında yapılan işlem, kataraktın alınıp yerine bir göziçi merceği yerleştirilmesinden ibarettir.

    KATARAKT AMELİYATI

    Katarakt ameliyatı çocuklarda genel anestezi ile erişkinlerde ise lokal anestezi ile yapılmaktadır. Lokal aneztezi enjeksiyonla (iğneyle) veya enjeksiyonsuz (iğnesiz); damla ile yapılabilir. Günümüzde katarakt ameliyatı, halk arasında ''laserle katarakt ameliyatı'' olarak bilinen tıbbi adı ''FAKOEMÜLSİFİKASYON'' veya kısaca ''FAKO'' olarak isimlendirilen bir teknikle yapılmaktadır. Bu teknik, halk arasında ''dikişsiz katarakt ameliyatı'' olarak isimlendirilmektedir. Gerçektende bu teknikte dikiş gerekmemektedir. Dikişli ameliyat olarak bilinen eski teknikte ise ameliyat yeri dikiş ile kapatılmakta idi. FAKO ameliyatı, laserle katarakt ameliyatı olarak bilinmektedir. Fakat burada kullanılan enerji, gerçekten laser enerjisi olmayıp ultrason (ses titreşimleri) enerjisidir. Fako tekniğinde katarakt, ultrason enerjisiyle küçük parçalara ayrılıp emilerek tümüyle temizlenmekte, ancak kataraktın kapsülü yerinde bırakılmaktadır. Yerinde bırakılan kapsülün içine de, göziçi merceği yerleştirilmektedir. Göziçi mercekleri sert, katlanabilir olmak üzere iki çeşittir. Katlanabilir göziçi mercekleri, daha küçük bir kesi yerinden göziçine takılabildiği için birtakım üstünlükleri vardır. Göziçi mercekleri polimetil****krilat, akrilik, silikon gibi değişik materyallerden üretilmektedir. Bu materyallerin çeşitli avantaj ve dezavantajları mevcuttur. Cerrah, bunları ameliyat olacak gözün özelliklerini gözönünde tutarak hangi tür göziçi merceği kullanacağını önceden planlar veya ameliyat esnasında da duruma göre plan değişikliği yapabilir.

  3. #3
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1050
    @Dygsuz

    Standart

    GLOKOM (GÖZ TANSİYONU YÜKSEKLİĞİ) NEDİR?

    Glokom, göziçi basıncının yükselmesi nedeniyle görme sinirinin giderek zayıflamasına ve böylece görme kaybına yolaçan ciddi bir hastalıktır. Birçok glokom çeşidi vardır. Fakat en sık görülen glokom tipi açık açılı glokomdur.

    GLOKOM NASIL TEŞHİS EDİLİR ?

    Özellikle, kronik açık açılı glokom adı verilen en sık görülen glokom çeşidinde, eğer göziçi basıncı çok yüksek seviyelerde değilse hastalık hiçbir belirgin belirti vermeden sinsi olarak seyreder. Bu nedenle hastalığın teşhis edilmesi, ilerlemiş dönemlerinde yapılır.

    Glokom, çoğunlukla başka bir nedenle, sıklıkla da sıradan bir gözlük muayenesi veya basit nedenlerle doktora başvuran hastalarda yapılan muayene sırasında tesadüfen teşhis edilir. Bu nedenle göz muayenesi sırasında göz tansiyonunun ölçülmesi ihmal edilmemelidir.

    Ayrıca, bir kısım hastada akut glokom krizi denilen ve göziçi basıncının ani olarak çok yüksek düzeylere yükselmesiyle ortaya çıkan, şiddetli göz ağrısı, başağrısı, gözün kıpkırmızı olması, bulantı, kusma gibi gürültülü bir tabloyla kendini gösterir. Bu durumda teşhis çok kolaydır ve acil tedavi gerekir.

    Glokom teşhisinde göz doktorlarının klasik olarak birlikte aradıkları üç bulgu gereklidir. Bunlardan birincisi, göziçi basıncının yüksek olmasıdır. Normalde göziçi basıncı 10-20 mm. civa basıncı düzeyindedir. Göz içi basıncının 20 mm civa basıncının üzerinde bulunması çoğunlukla glokom lehindedir, ancak sadece göziçi basıncının yüksek bulunması,glokom teşhisi için yeterli değildir. Çünkü göziçi basıncı 20 mm civanın üzerinde olduğu halde normal olan gözler olduğu gibi, göziçi basıncı 20 mm civanın altında olmasına rağmen glokomlu olan gözler de mevcuttur. Glokom teşhisi için ikinci olarak aranılan bulgu, gözdibi muayenesinde görülen göz siniri tahribatıdır. Üçüncü bulgu da, görme alanı muayenesinde, görme sinirindeki tahribatı gösteren görme alanı bozulmalarıdır. Glokomlu hastalar, göziçi basıncı düzeyi, görme sinirinin ve görme alanının durumu birlikte değerlendirilerek izlenirler ve yine bu bulgulara bakılarak ilaç tedavisine veya ameliyata karar verilir.

    GLOKOM ERKEN TEŞHİS EDİLMEDİĞİNDE GÖRME KAYBINA YOLAÇAN CİDDİ BİR HASTALIKTIR

    Glokom, sinsi bir hastalıktır. Çoğunlukla ileri dönemlere kadar hiçbir belirti vermez ve doktor muayenesi olmadıkça ortaya çıkarılması güç bir hastalıktır. Glokom yavaş seyreden, fakat sürekli ilerleyen ve giderek göz siniri tahribatına yani görme kaybına yolaçan karakteristik bir belirtisi bir belirtisi olmayan kronik bir göz hastalığıdır. Tedavi edilmediğinde kesinlikle görmenin tümüyle kaybına neden olan bir hastalık olduğundan, teşhis edildiğinde hastalığın niteliği ve ciddiyeti, doktor tarafından hastaya ve hasta yakınlarına tüm açıklığıyla anlatılmalıdır. Çünkü hasta, hastalığın ciddiyetinin tam bilincinde olmadığında çoğunlukla tedaviyi sürdürmemekte, bu da görme kaybıyla sonuçlanmaktadır.

    GLOKOMUN DEĞİŞİK TİPLERİ VAR MIDIR ?

    Glokom başlıca açık açılı ve kapalı açılı glokom olmak üzere iki tipte görülebilir.

    AÇIK açılı glokom: Glokomların %85-90'ı bu tiptedir. Açık açılı glokomlu hastalarda hastalık belirgin bir belirti vermeden sinsi seyrini sürdürür ve hasta, hastalığının farkında olmaz. Ancak son döneme yaklaştıkça görmesinin bozulduğunu ve azaldığını farkeder ve doktora başvurur. Fakat bu durumdaki bir hastada, göz siniri büyük oranda tahrip olmuş ve görme alanı çok daralmıştır. Yapılacak tedavi ancak mevcut görmeyi korumaya yardımcı olur. Kaybolan görme geri çevrilmez. Glokom görülme sıklığı özellikle 40 yaşından sonra artış gösterir. Tüm glokomların %90'ı 40 yaşın üzerinde kişilerde görülmektedir. Bu nedenle, 40 yaş üzerindeki kişilerde göz muayenesi sırasında, göziçi basıncının ölçülmesi göz doktorları için bir kural haline gelmiştir. Özellikle ailesinde glokomlu olanlar, kendilerinde glokom olma olasılığının daha yüksek olduğunu bilerek 40 yaşından sonra hiç olmazsa yılda bir kez göz muayenesi olup göz tansiyonlarını ölçtürmelidirler.

    KAPALI açılı glokom: Glokomlu hastaların %5-10 kadarını oluşturur. Bu tip glokom yukarıda anlatılan ve çoğunluğu oluşturan sessiz gidişli, belirti vermeyen, sinsi glokom tipinin tam tersine çok gürültülü bir tabloyla ortaya çıkar. Açı kapanması glokomu veya akut glokom krizi olarak isimlendirilen bu tabloda, birden gözde şiddetli ağrı, kızarıklık, görmenin bulanıklaşması ve azalması, ışığa hassasiyet, bulantı, kusma belirtileri ortaya çıkar. Bu tabloyla doktora başvuran hastanın göz tansiyonu genellikle 40-50 mm veya daha yüksek civa basıncı gibi çok yüksek düzeylerde bulunur. Bu yüksek göz tansiyonunun acilen ilaç tedavisiyle düşürülüp hastanın ameliyata alınması ve probleminin halledilmesi gerekir. Aksi halde, hasta doktora başvurmakta gecikirse bu yüksek göz tansiyonu ile birkaç gün içinde tam görme kaybı oluşur. Bu belirtilerin görüldüğü hastanın ağrı kesicilerle ağrıyı azaltmaya çalışmadan, bir an önce doktora başvurması gerekir.

    En çok görülen bu iki glokom tipinden başka bir de sekonder glokom adı verilen bir glokom türü mevcuttur. Sekonder glokomda, gözde göziçi basıncının yükselmesine neden olan bir hastalık vardır. Bu, değişik nedenlerle oluşan göziçi kanamaları, göziçi iltahapları, şeker hastalığı, göze gelen darbeler (travma), ileri dönemdeki katarakt gibi çok değişik sebeplerle olabilir.

    GLOKOM TEDAVİ EDİLEBİLEN BİR HASTALIK MIDIR?

    Glokom teşhis edildikten sonra tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Ancak, zamanında teşhis edilmeyip hastalık göz sinirinde tahribat yapar ve görme derecesini düşürdükten sonra teşhis edilirse, yapılan tedavi ancak mevcut görmeyi korumaya yardımcı olur. Kayıpların geriye getiremez. Bu nedenle hastalar, görme kayıpları oluşmadan, göz siniri tahrip olmadan erken dönemde yakalanırsa görme kaybına engel olunarak kolayca tedavi edilir.

    GLOKOMUN TEDAVİSİNDE BAŞLICA ÜÇ YOL MEVCUTTUR.

    1) İlaç tedavisi
    2) Laser uygulaması
    3) Cerrahi tedavi (Ameliyat)

    İlaç tedavisi: Glokomun ilaçla tedavisinde kullanılan birçok damla mevcuttur. Bu damlalar değişik mekanizasyonlarla göziçi basıncını düşürürler. Göziçi basıncı düşürülmeye çalışılır. Başarılı olunamazsa, ikinci damla eklenir. Yine göz tansiyonu düşmezse tedaviyi yapan doktorun anlayışına göre üçüncü damla eklenir (bu tartışmalıdır) veya diğer tedavi yöntemlerine başvurulur.

    Damla tedavisine başlamadan önce hastada kalb-akciğer rahatsızlığı olup olmadığı araştırılmalıdır. Çünkü glokom tedavisinde kullanılan damlaların bazıları, solunum zorluğuna ve kalbde ritm bozukluklarına yolaçabilir. Bu nedenle bu tür ilaçlar dikkatle kullanılmalıdır. Yine bazı tür glokom damlaları da görme bulanıklığına, gözde ağrıya, başağrısına allerjik reaksiyonlara neden olabilirler. Bir de göziçi basıncının düşürülmesinde kullanılan ve ağızdan alınan bazı ilaçlar (tabletler) mevcuttur. Fakat bu ilaçlar, göziçi basıncını kısa sürede düşürmek için birkaç gün süreyle kullanılan ilaçlardır. Uzun süreli kullanılmaları durumunda kan elektrolit dengenin bozulması (özellikle potasyum kaybı), ellerde, ayaklarda uyuşmalar ve uzun vadede böbrek taşları oluşması gibi yan etkiler ortaya çıkar. Glokomlu bir hastada göziçi basıncı damla tedavisi ile normal düzeyde seyrediyorsa ve sürekli bu düzey korunuyorsa, hasta bu damlaları sürekli ve düzenli olarak hayat boyu kullanmak zorundadır.

    LASER tedavisi: Glokom tedavisinde, ilaç tedavisine yeterli cevap alınamayan hastalarda laser, ameliyattan önce uygulanabilen bir tedavi seçeneğidir. Laser tedavisi çok yüksek olmayan göziçi basınçlarını normal düzeye indirebilir. Etki süresi genellikle 2-3 yıl kadardır. Sonra göziçi basıncı tekrar yükselebilir. Uygun hastalarda laser, etkili bir tedavi alternatifi olabilir.

    CERRAHİ tedavi (Ameliyat): Eğer, glokomlu bir hastada göziçi basıncı kullanılan bütün ilaçlara rağmen normal düzeye indirilemiyorsa, göz siniri tahribatı giderek ilerliyor ve görme alanı giderek kötüleşiyorsa ameliyat gerekli olur. Ameliyat gerekli olduğu halde ertelenirse hasta görmesini günden güne kaybeder. Glokom ameliyatı lokal anestezi ile yapılır. Ameliyatta yapılan işlem, gözdışına çıkmakta zorlanan ve böylece göziçi basıncının artmasına neden olan göziçi sıvısının çıkışını kolaylaştırmaktır. Bunun için değişik teknikler mevcuttur. Glokom ameliyatları, eğer hasta bebek veya çocuk ise genel anestezi ile, erişkin hastalarda ise lokal anestezi ile yapılır. Ameliyattan sonra hastanın yatması gerekli değildir. Bazen ameliyattan sonra, göziçi basıncı tekrar yükselebilir. O zaman ikinci kez glokom ameliyatı yapmak gerekebilir. Bazı inatçı glokom türlerinde standart ameliyat teknikleriyle sonuç almak mümkün değildir. Bu durumda da göze bazı tüpler (valfler) yerleştirerek, yüksek göziçi basıncı düşürülmeye çalışılır.

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş