https://encrypted-tbn0.gstatic.com/images?q=tbn%3AANd9GcSFXFDTPtwEBR-MZuHCWYMYtxx8Aq8Z2_n_qA&usqp=CAU ERİM ERİM ERİYESİN TÜRKÜSÜ'NÜN HİKAYESİ 1971 yılında askeri darbe sonucu Süleyman Demirel hükümeti devrilmiş, Nihat Erim başkanlığında bir hükümet kurulmuştu. Bu hükümet sol kesime karşı şiddetli baskı uyguluyordu. Buna Deniz Gezmiş ve Arkadaşlarının asılması da eklenince Mahzuni'yi çok derinden yaralamış olan bu haksız infazları protesto için, "Erim Erim Eriyesin" türküsünü patlatır. Ne

Bu konu 1927 kez görüntülendi 5 yorum aldı ...
Türkü Hikayelerimiz 1927 Reviews

    Konuyu değerlendir: Türkü Hikayelerimiz

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1927 kez incelendi.

  1. #1
    Bakülü-Elçi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    03.08.2020
    Yaş;
    67
    Mesajlar
    6
    Konular
    1
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    1
    Tecrübe Puanı
    0
    @Bakülü-Elçi

    Standart Türkü Hikayelerimiz


    ERİM ERİM ERİYESİN TÜRKÜSÜ'NÜN HİKAYESİ

    1971 yılında askeri darbe sonucu Süleyman Demirel hükümeti devrilmiş, Nihat Erim başkanlığında bir hükümet kurulmuştu. Bu hükümet sol kesime karşı şiddetli baskı uyguluyordu.
    Buna Deniz Gezmiş ve Arkadaşlarının asılması da eklenince Mahzuni'yi çok derinden yaralamış olan bu haksız infazları protesto için, "Erim Erim Eriyesin" türküsünü patlatır.
    Ne demek o zaman başbakana böyle türkü yakmak. Hemen tutuklanır ve 10.5 ay cezaya çarptırılır.
    Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasını protesto için, "Erim Erim eriyesin" diye bir Türküden yargılanırken, Mahkeme Baskanı, "Erim'in plağının çalınmasını" istedi. Olayın ilginç yanına bak!
    Bütün heyet, gazeteciler ve dinleyiciler herkes orada. Plağı koydular. Hakim, yargılamayı unutmuş, kalemi almış eline tempo tutuyor! Ben de güldüm tabii bu duruma. Gülünce hakim beni azarladı. Savcı da ona katıldı.
    "Bak, mahkemeyle alay ediyor, gülüyor" dedi. Siz olsanız nasıl gülmezsiniz?
    O zaman rahmetli Başbakan Nihat Erim'in ifadesi geldi.
    - "Bir halk ozanı, Başbakan'ı sevmek mecburiyetinde değildir" gibi bir ifadede bulunuyordu. Erim şikayetçi olsaydı 4 yıl yerdim, şikayetçi olmadığı için 10.5 ay yattım.

    Aşık Mahsuni Şerif

    Köşkün sarayın yıkılsın
    Erim erim eriyesin
    Umudun suya dökülsün
    Erim erim eriyesin
    Çölden çöle sürünesin

    Musa isen Turi Sinan
    Hakktan gelmiş idi İnan
    Yesin seni yılan çayan
    Erim erim eriyesin
    Sürüm sürüm sürünesin

    Aslan pençesi vurulsun
    Çayın denize kurusun
    Gözlerin yansın çürüsün
    Erim erim eriyesin
    Sürüm sürüm sürünesin

    Mahzuni' yi severidin
    O'na sevgilim deridin
    Candan başka ne yeridin
    Erim erim eriyesin
    Sürüm sürüm sürünesin

    Aşık Mahsuni Şerif


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Türkü Hikayelerimiz

          Kategori: Hikayeler

          Konuyu Baslatan: Bakülü-Elçi

          Cevaplar: 5

          Görüntüleme: 1927


  2. #2
    Bakülü-Elçi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    03.08.2020
    Yaş;
    67
    Mesajlar
    6
    Konular
    1
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    1
    Tecrübe Puanı
    0
    @Bakülü-Elçi

    Standart Cevap: Türkü Hikayelerimiz


    ERZİNCAN'DA BİR KUŞ VAR TÜRKÜSÜ

    Erzincan'da bir kuş var
    Kanadında gümüş var
    Gitti İbiş gelmedi
    Elbet bunda bir iş var
    XXX
    Oy dağlar dağlar dağlar
    Gök gürler bulut ağlar
    Ağalarsa anam ağlar
    Küsuru yalan ağlar
    XXX
    Palanga'nın deresi
    Hayli çeker arası
    İbiş'imi vurdular
    Yedi yerden yarası
    XXX
    Oy dağlar dağlar dağlar
    Gök gürler bulut ağlar
    Ağalarsa anam ağlar
    Küsuru yalan ağlar

    ERZİNCAN'DA BİR KUŞ VAR TÜRKÜSÜ'NÜN HİKAYESİ

    Olay Erzincan'ın Palanga köyünde geçer. Palanga'da çok namlı bir köy ağası olan ve orada tam yedi köye hükmeden İbiş Ağa, bir gün akşam vakti evindeyken, bir kişi birden silahıyla kapısına dayanarak zorla içeri girer, aralarında ne gibi bir hadise geçtiği bilinmemekle birlikte, içeri giren kişi hemen çeker orada İbiş Ağa'yı vurur. Ondan sonra hemen kıratıyla Fırat Nehri'ni geçerek orayı terk eder. Akşam saatlerinde silah seslerinin duyulması üzerine hemen sabah olur olmaz İbiş Ağa'nın akrabaları yanındaki komşularıyla birlikte İbiş Ağa'nın etrafı yüksek duvarla çevrili iki katlı evine giderler ve orada İbiş Ağa'nın kanlar içerisinde yattığını görürler. İbiş Ağa'nın akrabalarının yaptığı ihbar üzerine hemen olay yerine gelen jandarma orada yaptığı çok kısa bir araştırma sonucunda İbiş Ağa'yı vuran kişinin kimliğini tespit eder; "Aziz Ağa" (Kemah-Brastikli Aziz Ağa). İbiş Ağa teneşire konup yıkanırken vücudunda tam yedi kurşun yarası tespit edilir. Hemen daha İbiş Ağa'nın cenazesi kalkmadan önce onu çok seven arkadaşlarından birisi orada bu türküyü yakar.

    Kaynak: Muzaffer ÖZDEMİR Bağlama Sanatçısı Essah Hikayeler ve Türkülerimiz Kitabından.

  3. #3
    Bakülü-Elçi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    03.08.2020
    Yaş;
    67
    Mesajlar
    6
    Konular
    1
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    1
    Tecrübe Puanı
    0
    @Bakülü-Elçi

    Standart Cevap: Türkü Hikayelerimiz

    ÇERKEZLERİN DİYARI PINARBAŞI

    M.Orhan CEBECİ

    Türküler, halkımızın birbirlerine ilettikleri duygu ve mesajlardır. İnsanları birbirine bağlayan, ulusal değerlerimiz olan halk türküleri, zincirin altın halkaları gibidir. Çoğunun eskilere dayanan yaşanmış öyküleri vardır. Öyküsüztürkü yok gibidir.
    Gesi Bağları, Ağam İstanbul'u Mesken mi Tuttun, Everek Dağı'ndan sonra bir halk türküsü daha. İşte size Fazla yaygınlaşmamış bir Çellov türküsü ve öyküsü, kiminin telaffuzuna göre de Çellav.

    ÇELLOV TÜRKÜSÜ VE ÖYKÜSÜ

    Çellov, Pınarbaşı' ya gelir, bir Çerkez Beyinin yanında bir süre yanaşma olarak durur. Daha sonra Kayseri'ye yerleşir. Bir ustanın yanına çırak olarak girer. Evlidir ve çok güzel bir karısı vardır, aradan bir süre geçer. Ustası Çellov'un karsına göz koyar. Taze gelini zorla ayartır. Bunu öğrenen Çellov köyüne gidip ağabeyinin silahını alır, ustasına hak ettiği cevabı verir. Silahıyla birlikte dağa çıkar.
    Köroğlu, Çakırcalı, Gizik Duran gibi zalimlere cezalarını vermeye, mazlumlara yardımcı olmaya başlar. Anadolu türkülerinin hepsinin bir hikâyesi vardır. Ağ Gelin öyküsünde taş olur ve namusuna leke sürdürmez. Kiminde de dağa kaldırılan geline ulaşılamaz. Yapılan kötülükler karşılıksız kalmaz, öcü mutlaka alınır.
    Olaylar aynı, kahramanlar hep değişir, öykülerdeki mesaj temelde hep aynıdır. Kahramanlarımız , zenginden alıp yoksula dağıtırlar, haksızları cezalandırırlar .
    Çellov'u üzerine gönderdiği hükümet kuvvetlerine karşı yardım ettiği insanlar onu saklamaya çalışırlar. O artık bir halk kahramanıdır. Halk onu kendi gözüyle anlatır, görmese bile duyduklarından yakıştırmalar yapar.
    Çellov türküsü öyküsü Bünyanlı bağlama sanatçısı Adnan Türköz tarafından yazılmış ve bugünlere gelmiştir.

    Çellov üzerine yakılan türkü:

    Erciyes dağını kantar mı tartar
    Tartarım diyenin belası artar
    Vaktinde teslim ol yakayı kurtar
    Titrettin her yanı cihanı Çellov.

    Arkadaşın sorarsan Reyhan'dır Arap
    Bin üç yüz düşmanı yolunda türap
    İnersem Bağdat'a ederim harap
    Salma dizgin aldı Bozoğlan'ı Çellov.

    Kızlar altın takmaz oldu saçına
    Gazeteler gitti Hind ü Maçin'e
    Bir sanın ulaştı Moskof içine
    Titrettin Frengistan'ı Çellov.

    Sen iyi olursan iy'olur herkes
    Senin için gelip kurdular merkez
    Avidik'te vurdular üç tane Çerkes
    Tavuk mu sanırsın aslanı Çellov.

    Ali Haydar gibi eden savaşı
    Cengini seyreden döker gözyaşı
    Kayseri'de vurduğu Ali Onbaşı
    İçin candan eder figanı Çellov.

    Anadolu'nun her yöresinde kaderin cilvesi ve olaylar yüzünde ortaya çıkan efsaneleşmiş birçok Çellov gibi öykülere rastlanmaktadır . Ağıtlar halk türkülerimizin bir parçası, halkın ta kendisidir.

    Not: Kaynaklar; Notalarıyla Türkülerimiz ve Hikâyeleri-Salih Turhan, Kubilay Dök****ş, Levent Çevik.Ank.1966

    Kayseri ve Yöresi Halk Türküleri.(Kays eri İl Kültür Müdürlüğü)

    Adnan Türköz: 1925'te Kayseri'nin Bünyan ilçesinde doğdu. 14 yaşındayken bağlama çalmaya başlayan sanatçı, bağlama çalmayı ustaları dinleyerek öğrenmiştir. 1950'de İstanbul'a gelen sanatçı 1952'de İstanbul Radyosu'na girmiş, daha sonra da İstanbul Belediye Konservatuvarı Türk Halk Müziği Topluluğu'na katılmıştır. Taşlama türünde mizahi türküleri olan Adnan Türköz, 26 Temmuz 1982'de vefat etmiştir.

  4. #4
    Bakülü-Elçi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    03.08.2020
    Yaş;
    67
    Mesajlar
    6
    Konular
    1
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    1
    Tecrübe Puanı
    0
    @Bakülü-Elçi

    Standart Cevap: Türkü Hikayelerimiz


    HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI TÜRKÜSÜ'NÜN HİKAYESİ

    Komşu kızı ile beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır. Hava değişimi olarak Yozgat'a (Akdağmadeni) gelir. Sözlüsünün ailesi gence kızlarını göstermek istemez.

    Genç tedavi için İstanbul'da hastaneye yatar. Pencereden gördüğü incir ağacından aldığı ilhamla aşağıdaki türküyü söyler. Yakalandığı amansız hastalıktan kurtarılamayarak hastanede ölür. Ailesi cenazesini Yozgat'a getiremez, İstanbul'da kalır.

    Türkünün Sözleri

    Hastane Önünde İncir Ağacı (Annem Ağacı)
    Doktor Bulamadı Bana İlâcı (Annem İlâcı)
    Baş Tabip Geliyor Zehirden Acı (Annem Vay Acı)

    Garip Kaldım Yüreğime Derdoldu (Annem Derdoldu)
    Ellerin Vatanı Bana Yurdoldu (Annem Yurdoldu)

    Mezarımı Kazın Bayıra Düze (Annem Vay Düze)
    Yönünü Çevirin Sıladan Yüze (Annem Vay Yüze)
    Benden Selâm Söylen Sevdiğimize (Sevdiğimize)

    Başına Koysun Karalar Bağlasın (Annem Bağlasın)
    Gurbet Elde Kaldım Diye Ağlasın (Annem Ağlasın)

    Yöre: Akdağmadeni - (Yozgat)
    Türk Milliyetçisi

  5. #5
    BAKÜLÜ-ELÇİ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    19.08.2020
    Yaş;
    56
    Mesajlar
    21
    Konular
    9
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    0
    @BAKÜLÜ-ELÇİ

    Standart Cevap: Türkü Hikayelerimiz

    YOZGAT SÜRMELİSİ TÜRKÜSÜ

    Yozgat şehri 1760 yılı başlarında Bozok Yaylasının, yeşillik, etrafı ormanlarla çevrili içinde binbir çeşit kuşun ötüştüğü bir sahada kurulurken; Yozgat halkı o zaman yarı göçebe ve sürülerini besleyerek ******cılıkla uğraşır, hayatlarını bu yoldan sağlarlardı.

    Bozok yaylasında otlayan bu sürülerin birini de Sürmeli Bey adında bir Türkmen Yörüğü otlatırdı. Halk tarafından sevilen bu yanık sesli halk ozanı elinde kavalı, sırtında sazı Yozgat'tan Akdağmadeni'ne uzanan ormanların içinde sürüsünün içinde dolaşırdı. Bazen bir çamın dibine rastlanır. Sazının tellerini konuşturur bazen bir derenin kenarında kavalını çalar, aşık olduğu gönlünün sevgilisini düşünürdü.

    O sevgili ki güzelliği Bozok yayla'sına yayılmış, ahu gözlü, sürmeli kaşlı, ayyüzlü bir dilberdi. Babası bir Türkmen beyi idi ve çok sert bir adamdı. Sürmeli Bey, ailesini salarak, babasından sevdiğini istetir, mağrur adam, kızını bir çobana vermeye yanaşmaz. Araya beyler, ağalar girer ama boşuna, bir türlü gönlü olmaz kızın babasının ve iki sevgili birleşemezler.

    Üzüntüsünden sürüsünü bırakan Sürmeli Bey alır sazını eline beş çamlar mevkiinde kendine bir dergah kurar. Aşkını, yanık türküleriyle dağlara ağaçlara anlatır. Küser otağına, obasına ve Akdağlar'a kadar uzanan çamların arkasında onu bir daha gören olmaz. Dertli kavalına üflediğ, işli sazına söylettiği nameler kalır geriye. O gün bu gündür dillerde yankılanır Sürmeli Bey'in türküleri.

    SÜRMELİ KIZIN ÖYKÜSÜ

    Sürmeli Yozgat'ta yaşanmış Türk Halk Edebiyatının en güzel örneklerinden birisidir. Yozgat Sürmelilerinin ortaya çıkışı 19. yy. sonlarında İkinci Cihan Harbinin sona erdiği dönemdir. Hepsi 96 beyittir.

    Sürmeli güzel gözlü sevgiliye bir hitaptır. Eskiden genç kızlar dışarıya çıkarken gözlerine sürme çekerlerdi ve gözleri daha alımlı olurdu. Bol feracelerinin içinde sadece gözleri görünürdü kızların.

    Yozgat Sürmelileri yaşanmış öykülerin getirdiği birer sevda, hatta karasevda türküleridir. Bu bir anlık sürmeli gözlere bakış, yüreklerde büyük aşklara kara sevdalara başlanmış olur kor düşen yürekler sessiz sessiz yanar, ateşini genişletir ve ağızlardan sürmelinin sözleri olarak dökülür. Söylenen sözlerde acı vardır, hasret vardır, gurbet vardır. Sürmelileri dinlerken bu kadar duygulanmamızın sebebi bu sürmeli öykülerinde yakaladığımız duyguların kendimizde de bir yeri, bir acısının olmasındandır. Kısaca kendi aşklarımızı, hasretimizi buluruz Yozgat Sürmelilerinde.

    Sürmeli Beyin en tanınmış türküsü ;

    Of ooof !
    Yozgat seni delik delik anam delerim
    Kalbur olur toprağını anam elerim
    Vay vay anam sürmelim

    Eğer sürmelini yitirirsen anam
    Koyun olur peşin sıra melerim
    Vay vay anam sürmelim

    Of oof ! Çamlığın ardında bir yuva yaptım
    Yuvamın içinde sürü otlattım
    Ben sürmelimi gurbete attım
    Vay vay anam sürmelim

    Yozgat türkülerinde hasret, sevda ve hepsinden daha çok yayla ve yayla ile ilgili konular işlenmiştir. Yozgat'ı en iyi anlatan ””Türkü Yozgat Sürmelisi””””dir. Sürmeli Türküsünden bir dörtlük şöyledir.

    Dersini almış da ediyor ezber
    Sürmeli gözlerin sürmeyi neyler
    Bu dert beni iflah etmez del eyler
    Benim dert çekmeye dermanım mı var

    BAKÜLÜ_ELÇİ

  6. #6
    BAKÜLÜ-ELÇİ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    19.08.2020
    Yaş;
    56
    Mesajlar
    21
    Konular
    9
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    0
    @BAKÜLÜ-ELÇİ

    Standart Cevap: Türkü Hikayelerimiz

    HEKİMOĞLU

    Hekimoğlu derler benim de aslıma
    Aynalı martin yaptırdım narinim kendi nefsime
    Konaklar yaptırdım döşetemedim.
    Ünye de Fatsa bir oldu narinim baş edemedim

    Konaklar yaptırdım mermer direkli
    Hekimoğlu sorarsan narinim demir yürekli
    Bahçe armut dibinde kaymak yedin mi
    Hekimoğlu'nu görünce narinim budur dedin mi

    Çiftlice Muhtarı puşttur ********
    Hekimoğlu geliyor narinim uçkur çözerek
    Hekimoğlu derler bir ufak uşak
    Bir omzundan bir omzuna narinim yüz arma fişek

    Ordu dolaylarında yaşayan Hekimoğlu, yoksul bir ailenin çocuğudur. Üstelik yoksul bir anneden başka hiç kimsesi yok. Çevresinde dürüstlüğü, akıllılığı ve yiğitliğiyle tanınan bir gençtir.

    Yörede egemenlik kurmuş bir Gürcü Beyi vardır. Bu Gürcü Beyi, Ayşa adında güzel ve narin bir kızla sözlüdür. Ne ki, bu kız Gürcü Beyini sevmemekte, Hekimoğlu'na bağlanmıştır. Bu, dostlukla, arkadaşlıkla karışık bir sevgidir. Üstelik Hekimoğlu'yla görüşmeye başlamıştır.

    İşte Bey, iki gencin ilişkisinin bu noktaya vardığını duyar duymaz Hekimoğlu'na düşman olur ve ona savaş açar. Hekimoğlu'yla teke tek görüşüp, hesaplaşmayı önerir; bir de yer belirtir. Hekimoğlu, gözüpek, mert bir gençtir. Aynalı mavzerini kuşanıp, tek başına buluşma; yerine gider. Gitmeye gider ama, Bey sözünde durmamış adamlarıyla gelmiştir. Üstelik adamlarından biri, buluşma yerine varır varmaz, sabırsızlanıp Hekimoğlu'nu yaylım ateşine tutar. Ötekiler de çevresini sararlar. Hekimoğlu'yla Beyin adamları arasında yaman bir çatışma olur. Hekimoğlu, çatışma sonunda çemberi yararak kurtulur. Olaydan hemen sonra, Bolu da tek başına yaşayan anasının yanına gider. Anasına durumu anlatır ve artık şehir yerinde duramayacağını bildirir. Anasıyla helallaşıp, yanına Mehmet adlı iki amca oğlunu alarak dağa çıkar. Çıkış bu çıkış ve ölünceye kadar Hekimoğlu artık dağdadır.

    Hekimoğlu'nun dağa çıkış nedenini ve biçimini bilen, duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar. Onun mertliği, yiğitliği ve doğru sözlülüğü köylüleri daha da etkiler ve her açıdan kendisine yardım ederler. Özellikle yoksul köylülerle dostluk kurar, zenginlerden aldıklarıyla onlara yardım eder.

    Hekimoğlu, artık Gürcü Beyinin korkulu düşü olmuştur. Bu yüzden Bey,
    kendisini sürekli jandarmaya şikayet eder ve kesintisiz izletir. Hekimoğlu'nu ihbar etmeleri için çeşitli yörelerde adamlar tutar. Fakat halk koruduğu için, Hekimoğlu'nu bir türlü ele geçiremezler.

    Hatta bir defasında, Beyin adamlarından birinin ihbarı üzerine Hekimoğlu'nun kaldığı evi jandarmalar basıyorlar. Bütün çevre kuşatılmıştır. Evin altında bir fırın vardır. Hekimoğlu fırıncının yardımıyla fırının ekmek pişirilen yerini arkadan delip kaçmayı başarır.

    Hekimoğlu, kaçmaya kaçıyor ama, Beyin, iki amca oğlunu öldürttüğünü haber alıyor ve doğru Çiftlice köyüne iniyor. Gittiği ev muhtarın evidir. Bu Muhtar, Hekimoğlu'ndan yana görünüyor, oysa gerçekte Beyin adamıdır ve onunla

    işbirliği içindedir. Nitekim adamlarından biri aracılığıyla ihbarda bulunur ve Hekimoğlu jandarmalarca sarılır. Hekimoğlu, Muhtarın yüzünden kıstırılmıştır. Büyük bir çatışma çıkar taraflar arasında. Adeta namlular kurşun kusmaktadır. Özetle olur orada.

    Olayın sonucuna ilişkin iki söylenti var halk arasında :
    1-Hekimoğlu, çatışma sırasında. çemberi yarıyorsa da, aldığı yaralar yüzünden fazla uzaklaşamadan ölüyor.

    2 -Atına atlıyor, elini karın bölgesinden aldığı yaralara basarak Ordu'ya
    kadar geliyor ve burada ölüyor.

    Hekimoğlu, tipik bir örneğidir. Haklı bir nedenle dağa çıkıyor. Mertliği, yiğitliği ve iyilikseverliğiyle halk arasında büyük ün yapıyor. Yoksulların dostu, onları ezen varsılların düşmanıdır.

    Hekimoğlu denince, hemen akla gelen bir özelliği de dir. Hekimoğlu Türküsü'nde geçen ve kendisinin adıyla özdeşleşen in özelliği şudur. Hekimoğlu, özel olarak yaptırdığı mavzerinin üstüne bir ayna taktırıyor. Çatışmaya girdiğinde, bu aynayı: düşmanının gözüne tutarak, gözünün kamaşmasına, dolayısıyla hedefini şaşırmasına yol açıyor.
    Bu yüzden Hekimoğlu'nun, adı, Hekimoğlu'nun adı le özdeşleşmiştir.
    BAKÜLÜ_ELÇİ

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş