Tebriz Hanlığı Hanlığın Oluşması, Arazisi ve Nüfusu Tebriz hanlığı 18. yy.'ın ortalarında Azerbaycanda kurulan küçük ve bağımsız feodal devletlerden (hanlıklardan) biridir. Hanlığın oluşmasında o dönemde İran'da ve Azerbaycan'da yaşanan siyasal olaylar büyük önem taşımaktadır. 1747 yılında Nadir Şah kendi komutanları tarafından öldürüldükten sonra onun akrabaları ve komutanları arasında yönetim için yapılan çekişmeler, halk arasında karışıklıklar yaratan dolandırıcıların ortaya

Bu konu 2533 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
Tebriz Hanlığı 2533 Reviews

    Konuyu değerlendir: Tebriz Hanlığı

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 2533 kez incelendi.

  1. #1
    CaucasianEagle - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    04.09.2009
    Yaş;
    30
    Mesajlar
    3.172
    Konular
    2089
    Beğendikleri
    1
    Beğenileri
    7
    Tecrübe Puanı
    100
    @CaucasianEagle

    Standart Tebriz Hanlığı

    Tebriz Hanlığı

    Hanlığın Oluşması, Arazisi ve Nüfusu


    Tebriz hanlığı 18. yy.'ın ortalarında Azerbaycanda kurulan küçük ve bağımsız feodal devletlerden (hanlıklardan) biridir. Hanlığın oluşmasında o dönemde İran'da ve Azerbaycan'da yaşanan siyasal olaylar büyük önem taşımaktadır.


    1747 yılında Nadir Şah kendi komutanları tarafından öldürüldükten sonra onun akrabaları ve komutanları arasında yönetim için yapılan çekişmeler, halk arasında karışıklıklar yaratan dolandırıcıların ortaya çıkması, Afgan ve Özbeklerin şahın katili olan Afşarların üzerine saldırısı, katiller, yağmalamalar, yönetimsizlik ve kendi başınalık, ülke ekonomisinin çöküşü merkezi devlet yönetiminin tam çökmesine ve Nadir Şahın büyük imparatorluğunun bir kaç feodal devlete parçalanmasına neden oldu.1 Bu dönemde İran, Afganistan, Gürcistan, Dağıstan ve diğer yerlerde olduğu gibi Azerbaycan'da da bağımsız hanlıklardan ibaret devletler oluştu.2 Siyasal özgürlük kazanan Tebriz hanlığının kurucusu Dünbuli kabilesinin ünlü temsilçisi Necefkulu Han olmuştur.3 Dünbuli kabilesi Safevilerin yönetime gelmesinde emeği geçmiş kabilelerden biridir. Bu yüzden de I. Şah İsmail (1502-1524) yönetime geldikten sonra ona yardım etmiş olan kabile başkanlarına, o sıradan Dümbulilere ödül olarak tiul hukuku üzerine büyük toprak sahaları verilmişti.4 Kaynaklara göre Dünbuli kabilesinin anayurdu Hoy yakınlarında bulunan Sökülenabad ilçesidir. Bu kabilenin kökü Emir İsa'ya bağlıdır. İran padişahlarına gösterdiği hizmetler karşılığında Sökülenabad ilçesi ona verilmiştir. Bundan sonra Emir İsa'nın çevresine her taraftan insanlar toplanmış ve bu kabile Dünbuli olarak adlandırılmıştı.5


    Sonralar Dünbuli kabile başkanlarına olan saygı daha da çoğalmıştır. Kabilenin ünlü liderlerinden biri olan Salman Su Başı savaşlarda gösterdiği kahramanlığa göre Şah Abas'tan Han ünvanını aldı. Aynı zamanda yönettiği Hoy eyaletinden başka Selmas ve Gors bölgeleri de ona verilmişti.6


    Tebriz ilinin yönetiminin Dünbuli feodallarının eline geçmesi Nadir Şah Afşar'ın Necefkulu Hanı Tebriz'e kadı ilan etmesiyle başlıyor.7 Böylece 18. yy.'ın ortalarında ülkenin içinde bulunduğu tarihi durumdan yararlanan Necefkulu Han kendi elinde olan toprakları yöneterek, hanlığın temelini attı.


    Tebriz Hanlığı Urmiye gölünün kuzeydoğusunda bulunuyordu. O, kuzeyde Üzümdil dağ silsilesi, Karadağ Hanlığı, doğuda Serab Hanlığı, güneyde Seherd dağı, batıda Urmiye gölü ile çevrili idi. Hanlığın arazisi dağlı, tepeli ve dereli alanlardan oluşuyordu. Köyler genellikle ırmak vadilerinde yerleşmekteydi.8


    Tebriz hanlığı idari bakımdan Güney, Merend ve Tebriz illerine ayrılıyordu. Merkezi ile bağlı olan köyler sayıca çok olduklarından bu köyler yerli ağalar (beyler) tarafından yönetilen küçük nahiyelere bölünüyordu. Hanlığı oluşturan illere 350 köy bağlıydı.9


    Hanlığın nüfusunun geneli yerleşik hayat süren çiftçilerden oluşuyordu. Hayvancılıkla uğraşan köylülerin sayısı onlara göre daha azdı. Onlar genellikle dağ köylerinde yaşıyorlardı. Tahıl üretimiyle uğraşan köylüler de hayvan, özellikle de koyun besliyorlardı. Bu yüzden de tüm köylerde yonca ekimi çok yaygındı. Ahalinin bir kısmı kuru meyve hazırlamakla, zanaatla uğraşıyorlardı. Hanlığın başkenti Azerbaycan'ın en eski şehirlerinden olan Tebriz idi.10
    Yüce Seherd'in kuzey tepelerinin (Yanık Dağlarının) ve kırmızı renkli Surhab dağının eteğinde bulunan Tebriz'in 3000 yıllık tarihi vardır. Bu şehir Orta Çağlarda uzun zaman büyük devletlerin başkenti olmuş, sanat, ticaret ve kültür merkezi olarak tüm dünyada ün kazanmıştır.11


    Tebriz şehri deniz düzeyinden aşağı yukarı 1633 metre yüksekliktedir.12 Batısı hariç her taraftan yüksek dağlarla çevrilmiştir.13 Yüksekliği 400-500 metreye ulaşan ve kırmızı tepelerden oluşan Surhab dağı Tebriz'i kuzey ve kuzeydoğudan çevrelemektedir.14


    Karadağ'ın yollarının rahat olmaması ve Seherd dağının Tebriz'le Marağa arasında geçilmez bir sınır oluşturması yüzünden zaten Hazar Denizi'ni Karadeniz'e, Kafkasya'yı İran ve Irak'a bağlayan tek yol Tebriz'den geçmek zorundaydı. Böylece, Astara, Erdebil, Tebriz, Hoy, Erzurum ve Trabzon yolu Hazar Denizi'nin Karadeniz'le, Tahran, Gazvin, Zengan, Miyana, Tebriz, Culfa yolu ile İran ve Azerbaycan'ın güney bölgelerini Ön Kafkasya'ya (Zakafkasiya'ya) bağlıyordu.


    Bundan başka, Tebriz, Urmiye gölü aracılığıyla Irak ve güneyindeki diğer yolla Merağa ve Doğu Anadolu ilişkilerini sürdürüyordu.15 Bu yüzden de Tebriz olumlu coğrafi konumu sayesinde ticari transit merkezine dönmüş ve büyük bir stratejik önem kazanmıştır.


    Şehrin havası kışın çok soğuk, diğer mevsimlerde sağlıklı ve iç açıcıydı.16


    Hanlıklar döneminde Tebriz özellikle Acıçay ve Mehranrud (Meydan) ırmaklarının suyunu kullanıyordu. Şehrin en büyük ırmağı, uzunluğu 160 kilometre olan ve Savalan dağlarından kaynaklanan Acıçay'dır. Mehranrud ırmağı şehrin ortasından geçtiği için su ihtiyacının giderilmesinde önemli yer tutuyordu.17


    Hanlıklar döneminde şehrin nüfusu yaklaşık 50.000'di.18 Bir zamanlar 500-550 bin nüfusu olan bu şehirde, nüfusun hızla azalmasındaki en büyük neden 1721, 1727, 1779, 1780 ve 1786 yıllarındaki korkunç depremlerin yarattığı tahribattı. 1721 yılının 26 Nisanı'ndaki deprem sonucunda şehir büyük ölçüde tahrip oldu. Bu depremdeki insan kaybı hakkında farklı görüşler vardır. Bazı tarihçiler 70.000, bazılarıysa 90.000 olduğunu kaydediyorlar.19 1727 yılının 18 Kasımı'ndaki depremde yaklaşık 77.000 kişi öldü.20 1779 yılının kasımında Tebriz daha bir korkunç depremle yüz yüze kaldı. Bu feci olayda şehirdeki muhteşem tarihi binalar, Şehbi Gazan, Ali Şah Camisi, Canan Şah camisi, Seyid Hamza türbesi, Sadıkıye ve Talibiye medreseleri, Cuma camisi ve diğer cami, türbe ve mabetler bütünüyle tahrip oldular.21 Bu deprem sonucunda Tebriz ve çevre köyleri, kasabaları harabeye dönüştü. Şehir ahalisinden yaralı ve sakat kalanlar bir yana, yüz bin civarında insan hayatını kaybetti. Ölenler arasında şehrin ünlü kişileri, Ağa Mirza Baba, Molla İsmail, Mirza Fazlullah Tabib, Molla Ebu Ali Marağayi ve diğerleri de vardı. Ayrıca han sarayının yıkılması sonucunda Necef 'Kulu Hanın büyük oğlu Fazlali Bey duvar altında kalarak yaralandı ve vefat etti. Deprem bir ay boyunca devam etti. Sarnıç ve çeşmelerin bir çoğu tümüyle kullanılmaz hale geldi. Şehrin çeşitli yerlerinde derin ve korkunç uçurumlar oluştu.22 1780 yılının Şubatı'nda Tebriz'de bir deprem daha oldu. Bu depremde de şehir halkından 40.000 kişi hayatını kaybetti.23 Aynı yıl Tebriz Hanı Necefkulu Han Hoylu Ahmet Han'ın yardımıyla şehirde yapım işlerine başladı.24 O, şehrin çeşitli yerlerinde siyasal, askeri ve toplumsal önem taşıyan inşaat işleri yaptırdı. Necefkulu Han ilk önce depremde harabeye dönmüş olan Tebriz çevresindeki kale duvarlarının inşaatına başladı. Sekiz kapısı ve dayanıklı burçları olan bu kale duvarları iki yıl içinde yeniden yapıldı. Kalede tüm şehir ahalisine ev yapmak ve yaşamak için arsalar verildi.25
    Necefkulu Han ve ondan sonraki yöneticiler tarafından yapılan inşaat ve onarım işleri sayesinde Tebriz şehri onarıldı ve neredeyse eski görüntüsüne kavuştu. Bunu 19. yy.'ın başlarında Tebriz'in diğer şehirlere nispette daha iyi görünmesi de kanıtlıyor. Bu dönemde şehirden geçen yabancı seyyahlar ve yerli tarihçiler onun güzel doğasını büyük yeşil alanlarını, pazarlarını, kervansaraylarını vs. övmüşlerdi.26 19. yy.'ın başlarına ait kaynakların birinde şehrin genel görünüşü şöyle tasvir ediliyor: Çevresi büyük ve güzel bağlardan oluşan şehir, güzel manzaralı mülkler, muhteşem camiler, büyük medreseler, temiz hamamlar, pazar, kervansaray, dükkanlar ve geniş iki katlı evlerle donatılmıştı.27


    Tebriz halkı genellikle ticaret, zanaat, çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Burada ticari önemi olan cok sayıda kuruluş vardı.


    Şehir çevresinde demir, bakır, altın, tuz, mermer taş madenleri ve tedavi için önemli sular vardı.28


    Tebriz şehri idari bakımdan mahallelere bölünmüştü. Sayıları yirmiye ulaşan bu mahallelerden Surha, Deveçi, Niyaba, Novber, Mehat-mehin (Miyar-miyar), Bağmeşe ve Vilcuye (Verçe) diğerlerine göre daha büyüktü.29 Her bir mahallenin muhtarı vardı. Onun görevi vergilerin zamanında toplanması için naibe yardım etmek ve hanın emirlerini icra etmekti.30


    Hanlığın en büyük illerinden biri olan Merend kendi iç işlerinde Safevi yönetimi döneminde yerli feodallara haharlık unvanıyla verilmiş olan bağımsızlığını hanlıklar döneminde de korumaktaydı.31 Merend nahiyesi, kuzeyden Gerger bölgesi, doğudan Karadağ, güneyden Tebriz Hanlığı, Urmiye gölü, batıdan Hoy Hanlığı'yla sınırlıydı. Havası kışın soğuk, yazın serindi.


    İlin ahalisi genellikle çiftçilik, hayvancılık ve bağcılıkla uğraşıyordu. Kuru meyve, özellikle de üzüm ve kayısı başlıca ticari ürünlerdi.


    Merend nahiyesi içine 78 köyü kapsayan Merend, Culfa, Zuruz ve Yakut giriyordu.


    Nahiyenin merkezi deniz yüzeyinden 1430 metre yüksekte bulunan Merend şehriydi.Güneydoğu tarafından yüksek olmayan dağ silsilesiyle çevriliydi. Şehir yaşlı çınarlar, kıvırcık karağalar ve diğer süs ağaçları açısından zengin ormanlarla çevrelenmişti.32


    Hanlıklar döneminde Merend'de yaklaşık 2000 aile yaşıyordu.33 Şehirde taştan ve tuğladan yapılmış güzel binalar vardı. Bu binaların en muhteşemi Hanın sarayı idi. Saray bir kaç bahçe ve binadan oluşuyordu. Hanın selamlık ve yatak odaları büyük havuzlu bir bahçede idi. Burada yapılan fıskiye ona daha muhteşem bir görüntü veriyordu. Odaların penceresine renkli camlar takılmıştı.


    Şehrin ortasından geçen Zelili ırmağından Merend'in çeşitli yerlerine uzanan su kanalları, şehri savunmak için önemli kale duvarları ve istihkamlar yapılmıştı. Burada büyük olmayan bir pazar, bir kaç hamam ve cami vardı. Şehirdeki eski camilerin birinin yanında çok eski zamanlardan kalmış bir türbe vardı.34


    Tebriz Hanlığı'nın kapsadığı illerden biri de Güney mahalıydı. Güney mahalı, Erveneg mahalı, Mişo dağı, Selmas mahalı ve Urmiye gölü arasında bulunmaktaydı. Havası yazın çok sıcak olsa da, sağlıklıydı. Ahalisi genellikle çiftçilik ve bağcılıkla uğraşıyordu. Hayvancılık çok gelişmemişti ve Mişo dağının eteklerinde az sayıda hayvan besleniyordu.
    Mahalda orman yoktu, çimen azdı. Onların en ünlüsü Urmiye gölü kıyısında bulunan "Keble çimeni" adlı çimenlikti. Ahali yapay yetiştirilmiş ağaçlardan odun hazırlayarak, satış için Tebriz'e götürüyordu. Kendileri ise yakıt olarak hayvan dışkılarını kullanıyorlardı.


    Güney mahalında zanaat çok yaygındı. Özellikle de Şebüster'de hazırlanan şallar kalitesine göre tüm komşu bölgelerde ünlüydü.


    Mahalın köylerinin su ihtiyacı dağlardan gelen pınar suyuyla gideriliyordu. Bu suların bir kısmı yeraltı çeşmelerinden, diğer kısmıysa kırlardaki özel sulara akıyordu. Tüm mahalda elde edilen yıllık tahılın ondan biri vergi olarak han divanhanesine gönderiliyordu. Bundan başka, Güney mahalı hazineye belli miktarda para da vermek durumundaydı.


    Güney mahalında, Tesuc nahiyesi hariç, 32 köy ve 6 küçük yerleşim birimi bulunuyordu. Mahalın merkezi büyüklüğüyle ve ürünleriyle ün kazanmış olan Şebüster köyü idi.35


    Güney mahalına ait olan Tesuc nahiyesini 14 köy oluşturuyordu. Nahiyenin merkezi 1100 eve, büyük bir pazara ve güzel bağlara sahip olan Tesuc köyü idi. Mahalın diğer köylerine göre burada tahıl üretimi daha yaygındı.36


    Hanlığın Siyasal Durumu


    Tebriz Hanlığı siyasal yönden diğer hanlıklara göre daha zayıftı. Hanlığın siyasal hayatında Dünbuli taife başkanları önemli yer tutuyorlardı. Fakat 1747 yılından başlayarak Dünbuli soyunun yönetimine kadar Tebriz'de bir dizi önemli siyasal olay baş gösterdi.


    Nadir Şahın ölümünden sonra (1747) kendisini III. Sam Mirze olarak adlandıran yalancı şahzadelerden biri Tebriz'de Afşar sülalesi temsilcilerine karşı ayaklandı. İyi silahlanmış bir grupla idari temsilcilerin aşağı yukarı hepsini katlettikten sonra kendisini Tebriz'e kadı ilan etti.37


    Sam Mirze Tebriz'de para basmaya başladı ve Azerbaycan hanlarına kendi yöneticiliği hakkında fermanlar gönderdi.


    Fakat bağımsızlıklarını ilan etmiş Azerbaycan hanları, Safeviler Devleti'ni onarma sloganıyla çalışan yalancı şahzadenin fermanını geri çevirdiler. Sam Mirze yönetimde uzun süre kalamadı. Kısa bir süre sonra Nadir Şahın amcasının oğlu ve eski serdarı Emir Arslan Hana yenildi.38


    Bağımsız devlet oluşturmayı düşünen Emir Arslan Han kısa bir süre içinde Tebriz, Halhal, Erdebil ve Azerbaycan'ın güneyindeki bir dizi bölgeyi kendine bağladı. Emir Arslan Han İran'da Adil Şah adıyla hükmüdar ilan edilen Alikulu Hanın, 1748 yılının sonundaysa onun saray ayaklanmasıyla tahta çıkmış kardeşi İbrahim Mirze'nin yönetimini tanımadı. İbrahim Mirze büyük bir kuvvetle Emir Arslan Hanın üzerine saldırarak onu yendi; Tebriz'e gelen İbrahim Mirze, kendisini şah ilan etti. Fakat Meşhat ve İsfahan'da isyan olduğunu duyan İbrahim Şah Muhammet Han Afşar'ı Tebriz'e kadı tayin ederek şehri terk etti. Meşhat'taki savaşta İbrahim Şah öldürülünce, Tebrizliler ayaklanarak Muhammet Hanı katlettiler.39


    18. yy.'ın 50'li yıllarında İran'da taht uğrunda iki kuvvetli rakip -Muhammet Hasan Han Kacar ve Kerim Han Zend- mücadele ediyorlardı.40 Yönetim uğrunda genişleyen bu mücadele Güney Azerbaycan hanlıklarının oluşturulması için gerçekçi bir ortam sağladı. Bu yıllarda Güney Azerbaycan'ın bazı bölgelerinde yerleşmiş olan taifelerin başkanları durumdan yararlanarak yönettikleri bölgelerde bağımsızlık kazandılar. Bu dönemde Tebriz ilini Necefkulu Han Dünbuli, Hoy ilini ise onun yeğeni Şahbaz Han yönetiyordu.41
    Fakat kısa süre içinde Mazandaran ve Astarabad illerini ele geçiren Muhammet Hasan Han Kacar 1757 yılında büyük bir orduyla Azerbaycan'a yöneldi ve Azerbaycan'ın güney bölgelerini ele geçirdi.42 1758 yılında Kerim Han Zend'i savaşta yenerek öldürdükten sonra Azerbaycan'ın güney hanlıkları yeniden bağımsızlık kazandılar.43 1758-1759 yıllarında Urmiye hanı Fetali Han Afşar Azerbaycan topraklarını birleştirmek için mücadeleye başladı. Bir dizi şehri ve Tebriz'i aldıktan sonra Dünbuli taifesinin güvenini kazanmak için Tebriz'in yöneticisi Necefkulu Hanı kendi ordusuna kumandan tayin etti. Bundan başka, Tebriz'in yönetimini de yine ona verdi. Fetali Han Hoylu Şahbaz Han ile dostluk ve birlik oluşturarak Hoy Hanlığı'nı kendine bağlı bir duruma soktu.44 Karabağ, Merağa ve diğer hanlıkları da ele geçiren Fetali Han tüm Azerbaycan hanlıklarını kendine bağlamaya çalışıyordu. Fakat, Kerim Han Zend'in 1760 yılı sonbaharında Azerbaycan'a başlattığı yeni saldırı bunun ertelenmesine neden oldu.


    İran'ın çeşitli bölgelerini ele geçiren Kerim Han 1760 yılında Azerbaycan'a saldırarak, Tebriz'i kuşattı. Dört aylık kuşatmadan sonra halkın direnci ve havanın soğukluğu onu geri çekilmeye zorladı.


    Kerim Han büyük bir hazırlıktan sonra 1761 yılının yazında yeniden saldırıya başladı. Fetali Han onu Uçan bozkırında, Karaçimen köyü çevresinde karşıladı. Savaşın başlarında Kerim Han Zend'in orduları yenildi. Fakat Azerbaycan askerleri gevşediler ve uyanıklığı kaybettiler. Bundan yararlanan Şeyhali Han Zend beklemeden yedek orduyla saldırdı. Takip olunan Fetali Han Tebriz şehrinde kalamayarak Urmiye kalesine çekildi. Kerim Han, Fetali Han Afşar'ın tüm düşmanlarını, Karabağlı Penahali Hanı son önemli savaşta yardıma çağırdı. 1762 yılının ortalarında 9 aylık kuşatmadan sonra Urmiye kalesi fethedildi, Fetali Han rehin alındı.45


    Kerim Han Azerbaycan'ın güney hanlıklarını elegeçirdikten sonra burada bir dizi iş yaptı. Dünbuli tarifesini kendi tarafına çekmek amacıyla Necefkulu Han'ın Tebriz ilindeki yönetimini onaylayan bir ferman verdi. Şahbaz Hanı ise Fetali Han Afşar'la ilişkilerinden dolayı görevden alarak yerine kardeşi Ahmet Hanı kadı tayin etti.46


    Buna ilave olarak Kerim Han bu hanlıkları kendine bağlamak için bazı hatırı sayılır hanları veya onların akrabalarından birini kandırarak Şiraz şehrine götürdü. Onların arasında Necefkulu Hanın büyük oğlu ve halefi Fazılali Bey ve yeğeni Şahbaz Han da vardı. Necefkulu Han oğlu Fazılali Beyi vatana döndürmek için çok çalıştı ve başardı. Fakat bunun bedeli olarak diğer oğlu 10 yaşındaki Ebdürrezzak uzun süre (14 yıl) Şiraz'da Kerim Han'ın yanında rehin kaldı ve yalnız Kerim Han'ın ölümünden sonra vatana dönebildi.47


    Kerim Han aldığı tüm önlemlere bakmayarak, Azerbaycan hanlıklarını kendisine tabi edemedi. Bazı hanlıklardan yılda (peşkeş) hediye adıyla belli vergiler almakla yetiniyordu. Bu dönemde Dünbulilerin egemen oldukları Tebriz ve Hoy hanlıkları önceki gibi bağımsız kaldı. Dünbuli hanları görünürde Kerim Han Zend'in naipleri (yardımcıları) olmalarına bakmadan, kendi arazilerinde istedikleri yasa ve kuralları uyguluyor, vergileri topluyor, silahlı bölük tutuyor, ihsan ve bahşişler veriyorlardı. Kerim Han hayatının sonuna kadar saygınlık kazanamadı.


    Kerim Han kendi mektup ve fermanlarında bu bölgelerin hanlarına saygıyla yaklaşıyordu. O, verdiği fermanların birinde Tebriz hükümdarı Necefkulu Han'a şöyle diyordu: "Yüce kata, ala saraya, şaşaaya, celallı ve korkusuz devlete sahip, talihli ve servete dayanan sayın hanlar hanı ve azametli serdarlar serdarı Necefkulu Han.48
    Necefkulu Han'ın egemenliği döneminde Tebriz hanlığının ekonomik durumu nispeten düzeldi. Necefkulu Han politikasını esas olarak iç durumu düzenlemeye ve dış ekonomik ilişkilerin sağlamlaştırılmasına yönlendirmişti. Bu amacla Necefkulu Han komşu devletlerle ilişkileri bozmamaya, tam tersine iyi ilişkiler kurmaya çalışıyordu. Dış politikada bağımsız olsa da, önemli olayları yeğeni, akıllı ve uzak görüşlü politikacı Ahmet Han Hoylu'ya danışıyordu.


    Hoy hanı Ahmet Han (1763-1786) Dünbuli taifesinin en saygın başkanlarından ve döneminin ünlü şahıslarından biri idi.49 Onun döneminde Hoy Hanlığı Azerbaycan'ın en kuvvetli hanlıklarından birine dönüşmüştü. Ahmet Hanın Azerbaycan'ın bazı hanlıkları ve Gürcistan Çarlığı ile diplomatik ilişkileri vardı. İrevan, Nahçıvan ve Karabağ gibi bazı hanlıkları kendine bağlamıştı. Tebriz kadısı Necefkulu Han gerektiğinde ordu, para ve başka açılardan Ahmet Han'a yardım ediyordu.


    Karabağ hanı Ahmet Hanın yakın müttefikiydi. Her iki hanlığın birleşik ordusu ganimet elde etmek amacıyla bir kaç defa başarılı seferlere çıkmıştı. Bu seferlerden birinde Karabağ hanlığı Hoy Hanlığı'na tabi edilmiş, hanlığın yöneticisi Mustafa Han Hoy kalesinde rehin tutulmustu.50 Daha sonra Ahmet Han Urmiye hanı İmankulu Han'ın da etkisini kısıtlama kararını verdi.


    Kerim Han Zend'in ölümünden sonra dilediği gibi hareket etmeye başlayan İmankulu Han kendi topraklarını diğer hanlıkların hesabına genişletmek istiyordu. Bu amaçla o, Serab hanlığının yöneticisi Ali Han Şegagi ile bir birlik oluşturdu.51 Ahmet Han Hoylu İmankulu Han'a saldırmak için Tebrizli Necefkulu Hana danışarak hazırlığa başladı. Bunun haberini alan İmankulu Han onları önlemek amacıyla 1783 yılının Temmuz'unda Tebriz'e saldırdı. Savaş Urmiye ordularının yenilgisi ve İmankulu Han'ın ölümüyle sonuçlandı.52 Ahmet Han'ın tavsiyesiyle Emir Aslan Han Afşar Urmiye Han'ı tayin edildi.


    Ahmet Han'ın aynı zamanda Azerbaycan hanlıklarının Osmanlı Devleti'yle karşılıklı siyasal ilişkilerinin genişlemesinde büyük etkisi olmuştur. O, Türkiye ile sıkı ilişkiler içindeydi. Türkiye devleti bunun karşılığında Ahmet Han'a büyük avantajlar sağlamıştı. Bundan başka Türk sultanı, Ahmet Han'a 1784 yılında büyük bir askeri ünvan olan - "Serasker" unvanını verdi.53


    Bu dönemde bir tek Hoy hanlığı değil, Tebriz gibi diğer Azerbaycan hanlıkları da Osmanlı Devleti ile arkadaşlık ilişkileri içindeydiler. Hanlığın yöneticisi Necefkulu Hanın Osmanlı Devletiyle bulunduğu diplomatik ilişkiler bazı kaynaklarda yansıtılmıştır.54 Tebriz Hanlığı'nın diğer devletlere oranla Türkiye ile daha sıkı olan ilişkileri hakkında kaynakların birinde şöyle yazıyordu: "Tebriz'in Çar Iraklı'yla ilişkileri çok az durumda, o da yalnız karşılıklı saygı adına ve Tiflis'e tüccarlar ne zaman gelirlerse o zaman oluyor". Urmiye hanı ile savaştığı zaman Türkiye'den ordu alıyor.55


    Türkiye ile dostluk ilişkileri Rus yönetici çevrelerini rahatsız ediyordu. Çünkü bu ilişkiler Rusya'nın bu bölgelerde yürüttüğü politikayı başarısızlığa uğratabilirdi. Bu dönemde Rusya yeni topraklar fethetmeye, ticari pazarları genişlemeye ve hammal kaynakları elde etmeye çalışıyordu.56


    İran yöneticisi Kerim Han Zend'in ölümünden (1779 yılının Şubatı) sonra ara savaşlarının yeniden alevlenmesi İran'ın dış politikasını bayağı zayıflattı.57 Siyasal durumdan yararlanan Rusya hükumeti Heşterhan'da İran'a karşı ekip hazırlamaya başladı. Rusların askeri hazırlık yapmaları haberi İran'ın ve Türkiye'nin yönetici çevrelerini çok rahatsız ediyordu.58


    1783 yılında Georgievsk Antlaşması yapıldıktan sonra (bu antlaşmaya göre Kartli Kahetiya çarlığı Rusya Devleti'nin himayesine geçti). Rusya yönetici çevreleri Azerbaycan hanlarını kendi taraflarına çekmek için onlara uyarı mektupları, resmiyet için hediyeler gönderdiler ve onlardan Kartli-Kahetiya carı II. Iraklı'nın hareketlerine saygıyla yanaşmaları isteminde bulundular. Bu işlemin örgütçüsü II. Ekaterina hükumetindeki Doğu politikasının başkanı R. S. Potyomkin idi.59
    Rusya Devleti'nin "uyarısından" sonra Tebriz kadısı Necefkulu Han Rusya'dan çekinerek, R. S. Potyomkin'e olumlu cevap veren mektup gönderdi. Mektupta şöyle deniliyordu: "Saygın ve şerefli imparatorun yüce bakanı Knez Grigori Aleksandr oğlu Potyomkin, sizin mektubunuzu aldık. İlan ediyorsunuz ki, Gürcü çarı Irakı sizin himayenizi kabullenmiş ve kimse ona karşı savaşmasın. Biz bunu dostça karşılıyoruz ve emin ediyoruz ki, biz İran yönetiminden kurtulduktan bu zamana dek Çar Iraklı ile sıcak ilişkilerde olmuşuz. Şimdi ona değen herhangi bir zararı imparator tahtına hakaret gibi değerlendireceğinizi bildikten sonra, kimse ona saldırmaya cesaret edemez".60


    Gürcü-Rus antlaşmasından sonra Rus Devleti'nin yardımına güvenen Gürcü çarı Iraklı Rus ordularıyla birlikte Azerbaycan hanlıklarına sefer düzenlemek istiyordu. Rusya'nın yardımına dayanarak bölgede üstünlük kazanmak için, çar tarafından kendisinin Azerbaycan'ı zapta memur edildiğini, tabi olmayan hanlar üzerine Moskova'nın büyük askeri kuvvetler göndereceğini, adamları aracılığı ile Hoy, Tebriz ve Merağa gibi Güney Azerbaycan hanlıklarına da bildirdi. Hoy hanı Ahmet Han diğer hanlarla birlikte "biz ehli İslamdanız, kafire inkiyad edmeyiz, mülkümüze tecavüz olunmaya yeltenilir ise mütecavizi yerine oturtmak için elimizden geleni esirgemeyiz", şeklinde düşündüğünü Osmanlı hükumetinin bölgedeki görevlisine bildirmekten geri durmamıştır.61


    Georgievsk Antlaşması'nın imzalanmasından ve Rus ordularının Tiflis'te yerleşmesinden rahatsız olan Türkiye sultanı Azerbaycan hanlarına gönderdiği fermanda, Gürcü-Rus birliğinin Müslüman Türk halkları için sakıncalı olduğunu belirtiyor ve onları Gürcistan'a karşı birleşmeye çağırıyordu. Sultan hanlara bu işte para ve ordu gerektiği zaman yardımını esirgemeyeceğini vaad ediyordu.62


    Bu durumda Azerbaycan hanları genel düşmana karşı birleşmek yerine birbirlerine düşman kesilmişlerdi.


    1784 yılının Aralık ayında Necefkulu Han öldükten sonra onun 25 yaşındaki oğlu Yusif Hudadat Tebriz Hanlığı'nın tahtına sahip oldu.63 Fakat, o yönetime geldiğinde yaşça büyük olan akrabası Ahmet Han Hoylu'nun rızasını almamıştı. Ahmet Han hanlığın tahtına Hudadat Hanın değil, arkabası Cihangir Beyin çıkmasını istiyordu ve bu nedenle de onların arasında büyük bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştı.64 Ayrıca, Hudadat Han'ın yönetime geldikten sonra ona danışmadan özgür bir politika yürütmesi Ahmet Hanı kızdırıyordu. O, Hudadat Hanın yöneticilik becerisinin olmamasını bahane ederek Tebrizi işgal etmek karanını aldı.65 Fakat, Tebriz ordusunun gücüne tanık olan Ahmet Han bir tek kendi ordusuyla değil, taraftarı İbrahim Hanın ordularıyla birlikte Tebriz'e doğru yürüdü ve 1785 yılının yazında şehri kuşattı. Tebriz kuşatmada uzun süre kalmadı. Şehrin zengin tabakası geceleyin kendi hanlarına ihanet ederek, Tebriz'i Ahmet Han'a teslim ettiler.


    Hudadat Han rehin alındı ve onun tüm serveti Ahmet Han'a kaldı. Tebriz ise bir milyon manat tazminat alındıktan sonra Hudadat Han'ın kardeşinin yetkisine verildi.66
    Ahmet Han 1786 yılında kendi akrabaları tarafından öldürüldü ve bundan sonra Hoy Hanlığı eski saygınlığını kaybetti. Ona bağlı olan bir dizi hanlık bağımlılığa sonverdiler. Hudadat Han özgürlük kazandıktan sonra Tebriz'e geldi ve burada yönetimini yeniden düzenledi.67 Ahmet Han'ın ölümünden sonra ülkede yeni kargaşalar başladı. Bu durumda Azerbaycan'ı işgal etmek isteyen Rusya ve Gürcistan için olumlu bir ortam oluştu. Bu, Osmanlı Devleti'nin 1787 yılında Hoy Hanlığı'na göndermiş olduğu fermanda belirtiliyor: "İran'dakı karışıklıktan yararlanarak Tiflis valisi Azerbaycan'ı ve bizim topraklarımızı harabe etmek için Rusları davet etmiştir. Fakat, onlar unutmamalılar ki, kendi yöneticileri olmayan devletleri savunmak için bizim hukukumuz vardır ve onların işgaline biz hiç bir zaman razı olamayız. Bu yüzden de biz Bayezıt, Van ve Şuşa memurlarına istenildiği zaman ordu vereceğiz, eğer Tiflis valisi kendi sınırlarını geçerse, o zaman Erzurumlu Mustafa'ya Hoy hanına 1500 çervonluk süvari ve kürk göndermesi emredilmiştir".68


    Rusların askeri hazırlık yaptıkları bir dönemde İran'da, Muhammed Hasan Han Kacar'ın oğlu Ağa Muhammed Han, merkezleştirilmiş devlet yaratma uğrunda mücadeleye başlayarak, Horasan, Şiraz, İsfahan, Mazandaran ve Gilan bölgelerini kendine bağımlı kıldı.69


    Ağa Muhammed Kacar yönetime geldikten sonra (1790-1797) Azerbaycan'ın güney bölgelerini işgal etmek amacıyla 1791 yılında 10 bin kişilik orduyla sefere başladı. Serab hanlığının yöneticisi Sadık Han Şegagi hariç diğer hanlar Ağa Muhammed Hana bağlılığı kabullendiler. Serab hanlığının merkezi olan Serab şehriyse tahrip edildi. Ağa Muhammed Han Azerbaycan'ın güney hanlıklarını kendisine tabi kıldıktan sonra Tehran'a döndü.70 Böylece, Tebriz hanlığının bağımsızlığına son verildi ve arazisi İran devletine eklendi.


    Hanlığın Sosyo-Ekonomik Hayatı ve Kültürü Tebriz Hanlığı'nda halkın sosyal yaşamı, yönetimi ve savunma sistemi hakkında ayrıntılı bilgi veren bir kaynağa rastlamadığımız için, genelde Azerbaycan hanlıkları hakkında yazılanları Tebriz Hanlığı'na da eklemeyi uygun buluyoruz.


    18. yy'ın 2. yarısında feodal sistem mevcut idi ve toplumun önemli tabakasını feodallar ve köylüler oluşturuyordu. Üst tabakanın başında yönetimi sınır tanımayan han duruyordu ve tüm devlet yönetimi hanın elinde toplanmıştı. O, diğer müslüman ülke yöneticileri gibi yasama ve yürütme işlerinde İslamın yasa mecellesi sayılan şeriata dayanıyordu.71


    Yönetici feodal sınfı hanlar, beyler, ağalar, melikler, sultanlar ve ruhbanlar, yönetilenlerse reaya ve çiftçilerden oluşuyordu.


    Hanlığın yönetim sistemi Safevi devlet yönetiminin daha basit bir örneği üzerine kurulmuştu. Hanlığı yöneten merkezi devlet idaresine "Divanhane" deniliyordu. Divanhane, han başta olmakla, yüksek görevli şahıslardan ve onların yardımcılarından oluşturuluyordu. Hanlık divanhanesinde vezir, divanbeyi, kale beyi, kadı, hazinedarbaşı, katip ve diğer görevliler vardı.72


    Saray memurları arasında vezirin özel yeri vardı. O, daha bilgili ve güvenilir adamlardan tayin ediliyordu. Bazı tarih kitaplarının yazarı, devrinin bilgili şahıslarından olan Ebdürrezzak Dünbuli Hudadad Han Tebrizli'nin veziriydi.73


    Hanlığın önemli kuvvetlerini askeri birlikler oluşturuyordu. Bu ordunun başkomutanı hanın kendisiydi. Ordu Hanın özel timi ve beyleri genellikle maaflardan ve hizmetçilerden oluşan ordu birliklerini içine alıyordu.74
    Hanlıklar döneminde Azerbaycan'da divan toprakları, mülk, halise toprakları, tiyul, vakıf ve cemaat (toplum) toprak emlak türleri mevcuttu. Çiftçilik ve hayvancılık ziraatın önemli sahalarını oluşturuyordu. Genellikle, Tebriz vilayetinin havasının hoş ve suyunun bol olması çiftçilik, bağcılık, bostancılık ve ziraatın diğer sahalarının gelişmesine iyi bir ortam sağlıyordu. Burada pekmez, sebze, kuru üzüm vs. üzüm ürünlerine olan ihtiyaca göre çeşitli üzüm ve ipekçiliğin gelişmesi için geniş dut bağları hazırlanmıştı.75


    Buna bakmayarak eskiden beri zanaat ve ticaret merkezi olan Tebriz'de toplumun büyük bir kısmı zanaat ve ticaretle uğraşıyordu. Bu yüzden de bu dönemde zanaat ve ticaretin durumunu daha ayrıntılı şekilde vermemiz iyi olacaktır.


    18. yy'ın 2. yarısında Tebriz'in ekonomik hayatının önemli sahalarından birini oluşturan zanaat,76 sanayi üretiminin tek şekli olarak şehrin ekonomisi için çok önemliydi. Azerbaycan'ın bir kısım şehirlerinde olduğu gibi Tebriz'de de zanaat üretiminin dokumacılık sahası bayağı gelişmişti.77 Bu sanatın hammadde ihtiyacı ipekçilik ve hayvancılık ürünleriyle gideriliyordu.
    Zanaatın bu sahasında en önemli yeri ipek dokumaçılığı tutuyordu.78


    Tebriz'in ipeği kendi kalitesine ve çeşitine göre diger şehirlerin ürünlerinden üstündü. Türüne ve sayısına göre ipek dokumacılığında Tebriz şehrinin büyük bir önemi vardı. Burada daha 17. yy'ın sonunda her yıl ortalama yaklaşık bin pud (tarla birimi) ağırlığı olan 6.000 tay ipek üretiliyordu. Bu ürünler iç ihtiyacı gidermenin yanında yabancı ülkelere de ihrac olunuyordu.79


    Tebriz'de güzel ve iyi kaliteli kumaşlar dokuyan çok sayıda usta ve zanaatçı vardı. Bu yüzden de diğer Azerbaycan şehirlerinin yerli iş adamları buradan başarılı usta ve sanatçıları davet ediyorlardı. 17. yy'ın 70'li yıllarında Azerbaycan'da bulunmuş olan seyyah S. Gmelin'in verdiği bilgiye göre Şamahılı Mehemmet Seyyid Han şehrinde ipekçiliği geliştirmek için Tebriz'den Şamahı'ya yüz kadar usta davet etmişti.80


    Dokumacılığı anlatırken onun önemli sahalarından biri olan halıcılığın Azerbaycan'da uzun bir geçmişe sahip olmanın yanında tüm şehir ve köylerde yaygın olduğunu da kaydetmek gerekiyor. Bu dönemde diğer yerlere göre Tebriz halıcılıkta özel bir önem taşıyordu. Burada üretilen halılar kalitesi nedeniyle diğer ülkelerde çok ünlenmişti.81 Becerikli ustaların hazırladıkları bu halı örnekleri bir kaç Batı ülkesindeki müzeleri süslemektedir. Halıcılığın yaygınlaşması nedeniyle burada çok sayıda yün temizleyici ve eğirici dükkanlar vardı.


    Tebriz'de aynı zamanda çeşitli yün ve pamuk kumaşlar, şal, atkı, çorap, vs. dokunuyordu. Burada dokunan çok kaliteli kumaşlar (zerli hetai, tafta, atlas vs.) halı ve diğer dokumacıllık ürünleri Doğu ve Batı ülkelerine gönderiliyordu.82


    Zanaatın önemli sahalarından biri de metal işleme idi. Bu sahada silah yapımcıları, demirciler, bakırcılar ve kuyumcular çalışıyorlardı.83


    Silah yapımcılığı Tebriz'de eskiden mevcuttu. Çünkü ülkeyi zaman zaman yabancı saldırı ve savaşlardan korumak için gereken silahlı grubların bulunması ve onların silahlandırılması zorunluluğu burada çeşitli silahlar yapan ustaların ve onların çalıştıkları kurumların oluşmasına neden olmuştu.


    Kaynakların verdiği bilgiye göre, hanlıklar döneminde Tebriz'de çok iyi iki silah dükkanı vardı. Onların birinde çok kaliteli barut, diğerinde çeşitli silahlar, kursun, top, top arabası, çakmaklı tüfek ve diğer kara kuvvetleri teçhizatı üretiliyordu. Çok sayıda işçisi ve bekçisi olan barut dükkanları şehrin kenarında Yarık diye adlandırılan tepenin eteğinde, çeşitli silah dükkanları ise şehrin merkezinde -Erk kalesi içlerinde- bulunuyordu.84 Dükkanlarda ilkel teknikle el işi yapılıyordu ki, bu da ustalardan özel yetenek ve marifet istiyordu. Çünkü, barutun içeriği içi oyulmuş ağaç kütükleri içerisinde dövülüyor ve karıştırılıyordu. Bu yüzden de küçük bir dikkatsizlik büyük bir tehlikenin ortaya çıkmasına neden olabilirdi.
    Metal yapımının diğer sahalarından biri olan demircilik ve kuyumculuk ürünleri yapımı Tebriz'de bayağı gelişmişti. Demirciler balta, keski, anahtar, iğne, nal, bıçak, ziraat aletleri, ev eşyaları vs. ürünleri hazırlıyorlardı. Kuyumcularsa zarif ve nefis mamuller yapıyorlardı.85


    İç ve dış pazarın istemine uygun olarak gön ve deri yapımı da zanaatta önemli bir yer tutuyordu.86 Gön hazırlama, deri aşılama ve dericilikte çok su kullanılması ve çevreye pis koku yayılması nedeniyle bu imalathaneler şehir dışında, genellikle ırmak kıyısında yapılıyordu.87


    17. yy.'ın sonu ve 19. yy.'da Tebriz şehrinde yapılan çizmeler kalitesine göre bir tek Azerbaycan'da değil, doğu ülkelerinde de ünlenmişti.


    Tüm bunlardan belli oluyor ki, anlatılan dönemde Tebriz'de bir çok zanaat dalı, dokumacılık, terzilik, ipekçilik, demircilik, bakırcılık, kuyumculuk, silah yapımcılığı, dericilik, boyacılık ve terlikçilik bayağı gelişmişti. Bunlara ilave olarak mimarlık, hakkaklık, nakkaşlık, kalfalık, marangozluk, çömlekçilik ve diğer zanaat dalları da yaygındı.


    Zanaatın gelişimi iç pazarın ihtiyaçlarının çoğalması ve dış ticaretin gelişmesiyle ilgiliydi. Tebriz doğu ile batının ticaret merkezlerini birleştiren uluslararası kervan yolu üzerinde bulunduğu için siyasal durgunluk, barış, ticaret yollarının güvenliği oluşturuldukça ve vergi miktarı normala döndükçe zanaat da gelişiyordu.88


    Şehrin sosyo-ekonomik hayatında önemli yer tutan zanaatcılar burada üretilen sanayi ürünlerinin başlıca yapımçıları idiler.89 Zanaatçılar (bakırcılar, kuyumcular, demirciler, terziler vs.) genellikle her bir dal üzre mevcut imalathanelerde çalışıyorlardı. Bundan başka ev ortamında tek başına çalışan ustalar da vardı. Bu dönemde tüm işler ilkel yolla ve elle yapılıyordu.


    Yaygın imalathanelerde sipariş edilen ürünlerle birlikte, satış için de ürünler üretiliyordu. Farklı ustaların pazar sokaklarında özel dükkanları vardı. Zanaatçıların çoğu hem üretici, hem de satıcıydı.90 Onların ürettikleri ürünler yalnız Azerbaycan'da değil, Yakın ve Orta Doğu'da, Orta Asya'da ve Avrupa ülkelerinde de ünlenmişti.


    Bu dönemde Orta Çağlara has kurumlar kalmakta idi. Ufak kurumlar ayrı ayrı üretim dalları olarak kuruluşlarda birleşiyorlardı. "Esnaf" olarak adlandırılan bu zanaat birlikleri bir çok doğu şehirlerinde olduğu gibi
    Batı'daki zanaat kurumlarından zayıf idiler ve şehir hayatında söz sahibi değillerdi. Esnaf odalarını zanaatçılar tarafından seçilmiş ihtiyar ve hatırı sayılır şahıslar-ustabaşılar yönetiyorlardı.91


    Esnaflarda kuruluşların işini ve zanaatçıların hukuklarını yansıtan tüzük olmadığına göre onların hukuk ve görevleri özel risalelerle (broşürlerle) belitiliyordu. Her esnafın kendine özel risalesi (demirciler risalesi, dokumacular risalesi vs.) vardı. Yaygın risalelerde herhangi bir mesleği ahalinin gözünde yüceltmek ve taraftarlar kazanmak için onu ilahi hikmet diye adlandırıyorlardı. Meslekler hakkında rivayet ve meslek sahibine bazı tavsiyeler de orada yansıtılmıştı.92
    18. yy'ın 2. yarısında Tebriz işletmeciliğinin gelişmesinde zanaatla birlikte ticaret de büyük önem taşıyordu. Uluslararası ticaret yolları kavşağında yerleşen bu şehir eski zamanlardan beri önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştu. Büyük ekonomik önem taşıyan kervan yollarının buradan geçmesi Orta Çağlarda onun ekonomik gelişiminde de önemli yer tutmuştu.93


    Tebriz'in doğal zenginliği ve doğudan batıya giden rahat ticari yolların üzerinde bulunması burada iç ve dış ticaretin gelişmesi için önemli olmuş ve onun uluslararası ticarette önemli yer tutmasına neder olmuştur. Bu şehir zenginliğine ve ticaretine göre bir tek Azerbaycan'da değil, tüm Yakın Doğu şehirleri arasında istisna durumundaydı.94


    17. yy.'ın 2. yarısında yaşamış olan Rus tarihçisi M. Çulkov Tebriz şehrinin ticari önemini şöyle anlatıyor: "İsfahan'ı da kapsadığı için tüm İran devletinde Tebriz gibi zengin ve ünlü ticaret merkezi yoktur. O, bir tek İran içinde değil, Rusya, Türkiye, Tataristan, Hindistan ve Karadeniz kıyıları ile de alış veriş yapıyordu".95


    Tebriz'in hem ticari kuruluşları, hem de zanaat dükkanları genellikle pazarda toplanıyordu.96 Bu yüzden de, şehrin sosyo-ekonomik hayatında önemli yer tutan tabakaların -zanaatçılar ve tüccarların-durumu doğrudan pazarla ayarlanıyordu.97 Tebriz pazarı zenginliğine ve yoğun alış-verişi ile eskiden de dünyada önemli yer tutmuş ve çeşitli ülkelerin tüccarlarının dikkatini kendisine çekmiştir.98 Şehrin ekonomik temelini oluşturan pazar, üstü kapalı, geniş sokaklardan, bu sokaklarda bulunan kervansaraylardan, merkezi ticari meydandan v.s. oluşuyordu.99 Şehrin en kalabalık yerinde bulunuyordu. Yabancı saldırılar ve doğal felaketler pazara ağır darbe indirse de, ekonomik merkez olduğu için yerli yöneticiler tarafından onarılıyordu.


    Tebriz pazarı önceleri olduğu gibi hanlıklar döneminde de dünyaca ünlü pazarlardan biriydi. Şehrin ticaret merkezi olmakla birlikte, onun sosyal hayatının da merkezi idi. Burada sırayla tüccar ve zanaatcı dükkanları diziliyordu.100


    Bu dönemde Tebriz tüccarları ikiye ayrılıyordı. Onlardan bir grubu toptancılıkla, diğerleriyse perakende satışla uğraşıyorlardı. Toptancılar kendi tabakasının en zenginlerini oluşturuyorlardı. Onlar pazar içindeki kervansaraylarda bulunan hücrelerde oturuyorlardı.


    Şehre ithal edilen ürünleri önce pazariçi kervansaraylara toplamak, sonra perakende satışa bırakmak gerekiyordu. İhraç edilen ürünler de o yerlerde toplanarak, dağıtılyor, keselere dolduruluyor ve gerekli işlemler yapılıyordu.101


    18. yy.'ın 2. yarısında Tebriz yalnız Azerbaycan ve İran'da değil, Rusya, Türkiye, Tataristan, Hindistan, Karadeniz kıyıları ve diğer ülkelerle de ticaret yapıyordu. Trabzon yoluyla Türkiye ve Avrupa'ya genellikle ham ipek, şifalı bitkiler, baharat, pamuk, yün, deri, örtüler, hayvan vs. ürünler götürülüyordu. Aynı zamanda Rusya ve diğer ülkelere halı, şal, keçe, yün çorap, çeşitli boyalar, yün, deri, pamuk, ham ipek ve ziraat ürünleri götürülüyordu. Bundan başka Tebriz dokuma evlerinde dokunan ve sayısız miktarda yurtdışına gönderilen ipek kumaşları özellikle kaydetmeniz gerekiyor.


    Ticari ürünlerinin ihracıyla birlikte o ülkelerden Tebriz'e çeşitli ürünler ithal ediliyordu. Diğer ülkelerden buraya çeşitli kağıtlar, tütün, kalay, mahut, bez, kibrit, cam, şeker, çay, bakır, demir ve diğer önemli ürünler getiriliyordu. 102 Bu dönemde Tebriz pazarı yabancı ülke tüccarlarının getirdikleri ürünlerle doluydu. Pazarın zenginliği bir çok kaynakta da yansıtılıyordu. Rus diplomatı, seyyah V. Borozdina Tebriz pazarının zenginliği hakkında şöyle yazıyor: "Şehrin pazarı geniştir. Burada ipek, kağıt, yün, kumaşlar, İngiliz ve Hollanda mahutu, kaliteli şallar ve halılar, cam, çini kablar, bazı çelik, nesneler, çeşitli mücevher ve diğer Asya ve Avrupa ürünleri çoktur".103
    Genellikle, Tebriz şehrinde tüm dünyada üretilen zanaat ürünlerine rastlamak mümkün oluyordu. Bu dönemde Tebriz'in yıllık ürün para devriyesinin miktarı 18 milyon manata (para birimi) denktir.104


    Hanlıklar döneminde Tebriz'de pek çok bilim adamı, yazar ve şair yaşamıştır. Onların arasında Hudadat Hanın veziri, döneminin ünlü tarihçi ve şairi Ebdürrezzak Bey Dünbuli'ni gösterebiliriz. Ansiklopedik bilgi sahibi, eski ve Doğu felsefesinin derin bilicisi olan Ebdürrezzak Bey Dünbuli (17621827) tarih Felsefe, etnografi ve edebiyata ait eserlerin yazarıdır. O, "Measer-i Sultaniye" ("Sultan Yapıtları"), "Tarih-i Denabile" ("Dünbülilerin Tarihi"), "Nigaristan-i Dara" ("Dara Gülüstani") vs. eserleri yazmıştır. Ebdürrezzak'ın tarih eserlerinde Nadir Şah'ın ölümünden başlayarak, 19. yy'ın başlarına kadar olan dönem hakkında ayrıntılı bilgi veriliyor. O, aynı zamanda ait olduğu Dünbuli taifesinin tarihine ait bilgi de veriyor. Ebdürrezzak Dünbulin'in "Meftun" mahlasıyla yazdığı şiirleri çok düzgün, güzel, açık ve okunaklıdır.105


    Hanlıklar döneminde Tebriz'de mimar, heykeltraş ve ressamların ustalık düzeyini gösteren pek çok mimarlık yapıtları inşa edildi. Onların içerisinde Necefkulu Hanın döneminde yapılmış kale duvarları, istihkamlar ve muhteşem divanhane binası dikkatimizi çekiyor.106


    Yabancı işgalcilere ve zaman zaman yapılan saldırılara karşı savunmada önemli olan kale 1780-1782 yıllarında yapıldı. Taş, tuğla ve kilden yapılan bu kale diğerlerinden on veya kırk adım kadar uzak olan iki sıralı duvardan oluşuyordu. Duvarların yukarı bölmelerinde düşman üzerine ateş açmak için surlar ve yüksek burçlar yaptırılmıştı.


    Kalenin sekiz kapısı vardı. Kale kapıları Hiyaban, Ala, veya Bağçeşme, Sephab, Deveci (Şotorban), İstanbul, Serd (Soğuk), Mehad-e-Mehin (Miyar Miyar), Nobar (Növber) adlarını taşıyorlardı.


    Kapıların her iki tarafında üzeri yazılar ve güzel desenlerle süslü olan minareler yapılmış ve girişin sağ ve soluna taştan yapılmış aslanlar koyulmuştur.


    Şu an bu kapılardan yalnız Hiyaban ve Bağmeşe'nin temelleri kalmıştır.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Tebriz Hanlığı

          Kategori: Tarih

          Konuyu Baslatan: CaucasianEagle

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 2533



    Sor bakalım...
    Çay içtiği biri var mıymış?
    Gönlünü gönlünde demlediği
    gözlerinin gözlerine aktığı

    hayatına iki şeker kattığı biri
    İçini ısıtan biri, demek gibi

    Çay içtiği biri var mıymış?

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş