Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) İtreti Nuh’un Gemisi Gibidir
“Sefine” (gemi) hadisi Sekaleyn hadisine eklenecek olursa bu iki hadisin içeriği Peygamber-i Ekrem’in özel hanedanı için bir dünya dolusu fazilet ve üstünlükleri ispat edeceklerdir.
Süleym b. Kays şöyle diyor: “Hac mevsiminde Mekke’de idim. Ebuzer-i Gıffari’nin Kabe kapısının halkasını tutup yüksek bir sesle şöyle dediğini işittim: “Ey insanlar! Her kim beni tanıyorsa tanıyor, her kim de tanımıyorsa tanıtayım: Ben Cündeb bin Cünade Ebuzer’im. Ey insanlar! Peygamberinizden (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: “Şüphesiz ümmetim arasında Ehl-i Beytim’in misali, kavmi arasında Nuh’un gemisi misalidir. Kim ona bindiyse kurtuldu ve kim de ondan ayrıldıysa boğuldu.”[185]
Sefine hadisi de Gadir ve Sekaleyn hadisinden sonra mütevatir İslami hadislerden olup mühaddisler arasında büyük bir şöhrete sahiptir.
Abakat[186] adlı kitabın yazarı merhum Mir Hamid Hüseyin bu hadisi doksandan fazla meşhur Ehl-i Sünnet alimli nakletmiştir.[187]
Sefine (Gemi) Hadisinin İçeriğinin İncelenmesi
Ehl-i Beyt’in (a.s) makam ve konumunu bir örnek ile (Nuh’un Gemisi) ile şekillendirerek beyan eden Sefine hadisinden de anlaşıldığı üzere Peygamber-i Ekrem’in Ehl-i Beytine (a.s) uymak kurtuluş ve onlara muhalefet etmek helak olma sebebidir.
Şimdi de bakalım acaba onlara sadece helal ve haram konusunda mı uyulması gerekiyor; siyasî ve sosyal meselelerde onların söz ve görüşüne uymak gerekmiyor mu? Yoksa bütün konularda onlara uymak ve sözlerini istisnasız canı gönülden kabul etmek mi gerekiyor?
Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’ine (a.s) uymanın sadece dinin hükümleri, helal ve haramlarıyla ilgili olduğunu söyleyen kimseler hiç bir delil olmaksızın tabi olma konusunu sınırlandırmış ve itaatin genişliğini azaltmışlardır. Oysa hadiste böyle bir kayıt ve şart mevcut değildir.
O halde Sefine hadisi de bu konuda nakledilen diğer hadisler gibi Ehl-i Beyt’in (a.s) İslamî yöneticilik konusundaki liyâkat ve üstünlüklerine tanıklık eden şehitlerden biridir.
Bundan da öte; söz konusu hadis Ehl-i Beyt’in (a.s) her türlü hata, yanlışlık, sürçme ve günahtan masum olduğunun da en açık tanığıdır. Zira uçurumun kenarında ve helak vadisinin ağzında bulunan günahkâr ve hatalı bir insan nasıl olur da başkalarını hidayet edip onları sapıklıktan kurtarabilir?
Müminlerinin Emiri Ali’nin (a.s) velayetinin, yerine geçen temiz kimselerin ve onların İslam ümmetinin önderliği hususundaki liyakatlerinin delilleri bizim bu çalışmaya sığdırabileceğimizden çok daha fazladır. Bu yüzden biz bu kadarıyla yetiniyoruz ve tartışmayı ilahî önderliğin temel şartı olan masumiyet konusuna getiriyoruz.
[185] - İhticac-ı Tebersi, s. 228.
[186] - Abakat, 12. cilt, 2. cüz s. 914’den sonrasına müracaat edilsin.
[187] - Aynı zamanda Müstedrek-i Hakim, c. 3, s. 343; Kenz’ul - Ummal, c. 1, s. 250; Sevaik, s. 75, Feyz’ul - Gadir, c. 4, s. 356’ya müracaat ediniz.
alıntı