Allah (c.c.) insanları hikmet ve hedef üzerine yaratmıştır. (Zariyat, 56) Allah insanlara, kemal ve saadete doğru giden yolu kendilerinin seçmesi için akıl ve irade vermiştir. Allah (c.c.) aynı zamanda insan aklını gönderdiği vahiyler yoluyla da tamamlamıştır. Allah (c.c.) adalet ve hikmetinden dolayı hiçbir topluluğu peygambersiz bırakmamış ve her birine onları eğitip hidayet edecek peygamber veya peygamberler göndermiştir. (Rum. 47, Nahl.36) İlk peygamber Hz. Adem (a.s) ve son peygamber de

Bu konu 1237 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
Nübuvvet'in Gerekliliği !! 1237 Reviews

    Konuyu değerlendir: Nübuvvet'in Gerekliliği !!

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1237 kez incelendi.

  1. #1
    MELEKLIKIZI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    24.08.2008
    Mesajlar
    501
    Konular
    81
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    579
    @MELEKLIKIZI

    Standart Nübuvvet'in Gerekliliği !!

    Allah (c.c.) insanları hikmet ve hedef üzerine yaratmıştır. (Zariyat, 56) Allah insanlara, kemal ve saadete doğru giden yolu kendilerinin seçmesi için akıl ve irade vermiştir. Allah (c.c.) aynı zamanda insan aklını gönderdiği vahiyler yoluyla da tamamlamıştır. Allah (c.c.) adalet ve hikmetinden dolayı hiçbir topluluğu peygambersiz bırakmamış ve her birine onları eğitip hidayet edecek peygamber veya peygamberler göndermiştir. (Rum. 47, Nahl.36)

    İlk peygamber Hz. Adem (a.s) ve son peygamber de Hz. Muhammed’dir. Kurân-ı Kerim yirmi beş tane peygamberin ismini zikretmiştir. Ayrıca sayılarının bundan daha çok olduğunu da beyan etmiştir. (Mü’min. 78)

    Müslümanlar hadislere dayanarak Allah tarafından yüz yirmi dört bin peygamber gönderildiğine inanmaktadırlar. Kurân’da isimleri geçen peygamberleri şu şekilde sıralayabiliriz:

    Adem, Nuh, İsmail, İshak, Lut, Yakup, Yusuf, Eyüp, Mûsa, Harun, Hızır, Davut, Süleyman, Musa, Zekeriya, Yahya, İsa ve Hz. Muhammed (s.a.a)

    Peygamberler içinden şeriat ve genel risalet sahibi beş tane peygamber vardır. Bunlar; Nuh, İbrahim, Mûsa, İsa ve Hz. Muhammed’dir. Bu beş peygambere Ulu’l-Azm Peygamberler denmektedir.

    Kurân’a ilave olarak dört ayrı semavî kitap Kurân-ı Kerim’de şöyle zikredilmiştir:

    İbrahim’in (a.s) sahifesi, (el-Âlâ. 19), Davut’un (a.s) Zebur’u (İsrâ. 55), Musa’nın (a.s) Tevrat’ı (Bakara. 87, Âl-i İmran.3-4) ve İsa’nın (a.s) İncil’i (Maide. 46)

    Müslüman’ım diyen herkesin bütün semavî kitaplara ve bütün peygamberlere inanması gerekmektedir. (Bakara.4-285, Nisa. 152) ileride değineceğimiz gibi Şiîler peygamberlerin masum (günahsız) olduklarına inanmaktadırlar. Onlar da diğer Müslümanlar gibi İslam peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.a) risaletinin kıyamet gününe kadar kalıcı olduğuna inanmaktadırlar. Şia’ya göre Hz. Muhammed (s.a.a) Allah’ı (c.c.) en iyi tanıyan, O’na en güzel bir şekilde tevekkül eden, O’nun isteklerine ihlaslı bir şekilde itaat eden ve bütün insanlara karşı merhametli ve şefkatli olan en kamil ve güzel örnektir.

    Hz. Muhammed (s.a.a) son ve en kâmil olan ilahî dini insanlara ulaştırması için Allah (c.c.) tarafından şansa, gelişi güzel seçilmemiştir. Bir insanın Allah ile muhatap olması ve ondan vahiy alabilmesi için birçok yönden liyakat ve kapasiteye ihtiyacı vardır ve doğal olarak da vahyin en güzel en kâmil bir şekilde alınabilmesi için yeterli kapasite ve liyakatin olması gerekmektedir.

    Peygamberimizin (s.a.a) şahsiyeti, ahlakı, tabiatı ve davranışlarının, İslam’ın ilerlemesinde çok büyük bir rolü olmuştur. Peygamber (s.a.a) küçüklüğünden beri “Emin” sıfatıyla tanınmakta idi. Hz. Muhammed (s.a.a) peygamberliği boyunca İslam’ın temelleri ve değerlerine göre hayatını sürdürmüş, zor ve kolay, emniyet ve korku, barış ve savaş, başarı ve yenilgi günlerinde de her zaman mütevazı, adil, vakarlı ve ağır başlı olmuştur. Peygamber (s.a.a) o kadar mütevazı ve alçak gönüllü idi ki hiçbir zaman kendisini beğendiği, övdüğü ve başkalarından üstün gördüğü duyulmamış ve hiçbir zaman şatafatlı, gösterişli ve lüks hayatı istememiştir. Ne yalnızlık ve zayıf zamanlarında, nede Arabistan yarımadasına hakim olduğu ve bütün Müslümanların onu kalpten sevdiği bir zamanda, hatta abdest için kullandığı suyun damlalarını teberrük için aldıkları zaman dahi, yaşantısında hiçbir değişiklilik yapmamıştır. Onun yaşantısı, halkın içinde özellikle fakirlerin yanında geçmiş, hükümet sarayı ve korumaları olmamıştır. Ashabı ile beraber oturduğu zaman, yeni gelen birisi onu oturduğu yerden, oturuş şeklinden ve giyiminden peygamber olduğunu anlayamazdı. Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) sadece konuşmaları ve maneviyatı onu başkalarından ayrı kılıyordu.

    Peygamber (s.a.a) o kadar adaletliydi ki hiçbir zaman düşmanı dahi olsa, birisinin hakkına zulmedilmesini reva görmezdi. O Kurâ-ı Kerim’in şu temel ilkesini hayatına esas olarak almıştı:

    “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu Allah korkusuna daha çok yakışan bir davranıştır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.”[40]

    Peygamber (s.a.a) her savaştan önce, askerlerine kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve teslim olanlara saldırmamalarını, bağlara, bahçelere ve tarlalara zarar vermemelerini, savaş meydanından kaçanları takip etmemelerini ve esirlere iyi davranmalarını emrederdi.

    Peygamber (s.a.a) vefatından kısa bir süre önce, bir gün mescitte halka; üzerinde hakkı olan veya zulmettiği kimse varsa öne çıkıp hakkını istemesini söyledi. Müslümanlar Peygamber’in (s.a.a) bu isteğinden etkilenerek gözyaşlarına hakim olamadılar. Onlar Peygamber’in (s.a.a) hiçbir zaman kendi isteklerini diğer insanların isteklerinden önde tutmayacağı ve kendi rahatlık ve emniyetini onlarınkine tercih etmeyeceğini çok iyi bilmekteydiler. Bundan dolayı mescitte bulunan Müslümanlar teşekkür ve minnettarlık duygularını Peygamber’e (s.a.a) iletmeye başladılar. Ama o sırada orada bulunanlardan birisi ayağa kalkarak Peygamber’in (s.a.a) üzerinde hakkı olduğunu iddia etti. Onun anlattıklarına göre savaşlardan birinde Peygamber (s.a.a) Müslüman askerlerin sıralarını düzene sokarken, elinde ki sopa o şahsın karnına çarpmıştı. Peygamber (s.a.a) hemen yakınlarından birine evine giderek o sopayı getirmesini buyurdu ve sopayı o şahsa vererek kısas uygulamasını istedi. O şahıs sopanın çıplak karnına çarptığını ve bu yüzden kendisinin de aynı şekilde vurmak istediğini söyledi. Peygamber (s.a.a), o şahsın kısas uygulayabilmesi için gömleğini biraz yukarı doğru çekti. Müslümanlar sinirli ve şaşkın bir halde bu sarsıcı sahneyi izlemekteydiler ki birden o şahıs eğilerek Peygamber’in (s.a.a) bedenini öptü. İlginç olan o ki bütün söylenen sözler sadece Peygamber’in (s.a.a) bedenini öpebilmek içindi.


    [40]- Mâide, 8



    alıntı


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Nübuvvet'in Gerekliliği !!

          Kategori: İslamın Temel Esasları

          Konuyu Baslatan: MELEKLIKIZI

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 1237

    -------------------------------------------------







    --------------------------------------------------



Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş