Ulusal Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu’ nun çeşitli yerlerinde birçok ayaklanmalar çıkmıştır. Bu isyan hareketlerini ikiye ayırmak gerekir. Bunların bir bölümü Türk topraklarını parçalayarak ya yeni bir devlet kurmaya ya da önce bir devlet olarak ortaya çıkıp, daha sonra başka bir devletin egemenliğini benimsemeye yönelik amaçlarla, diğer bölümü ise, saltanat ve hilafete geleneksel ve dinsel bakımdan bağlı olanlarca çıkarılmış isyan hareketleridir.
İsyancılarda ortak olan ve halkı isyana sürükleyen kanı, ulusal mücadeleyi başlatan, yöneten ve sürdüren kişilerin hilafete, şeriata, saltanata karşı gelen kişiler olduğuydu. Ulusal bilincin gelişmediği toplumlarda, en etkin bağlayıcı öğenin din olduğu göz önüne alınırsa isyancıların tavır ve davranışları daha da kolayca anlaşılır. İsyanı yönlendirenler uzun savaş yıllarının yarattığı yoksulluktan, halkın eğitim düzeyinin düşüklüğünden, yaşam koşullarının güçlüğünden, halkın dinine ve geleneklerine bağlılığından yararlanmaya çalışmışlardır.
Anadolu’ da oluşan Kuvayı Milliye’ nin varlığını sürdürmek için halktan aldığı paraları soygunculuk olarak niteleyen, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını bolşevik, ittihatçı, asi olarak tanıtan, Yunan ordusunu hilafet ordusu olarak gösteren Osmanlı yönetiminin temel amacı; kendi otoritesine alternatif olarak ortaya çıkan ulusal uyanışı önlemekti. Bunun için her türlü yola başvurmaktan çekinmemiştir. İsyanı yönlendirenlere, etkin görev yapanlara rütbe, para vererek onları ödüllendirmişler, işgalci güçlerle işbirliği yapmışlardır.
Düşmana karşı durabilmek için, cephe gerisinin güvencede olmasını zorunlu gören Atatürk, öncelikle iç isyanların bastırılmasına, ülkede iç güvenliğin sağlanmasına son derece önem vermiştir.
Bu konuda sert önlemler almıştır. Bir yandan vatana ihanet yasası çıkarılırken, öbür yandan da iç isyanları bastırmada kullanılmak üzere Seyyar Jandarma Müfrezeleri adı altında örgüt oluşturulmuş, halkın milli mücadelenin yanında yer almasını sağlamak için propaganda harekatına büyük bir önem vermiştir. Anadolu’ daki müftülere ulusal eylemin şeriata aykırı olmadığını belirten bir fetva yayınlatılmıştır.
Alınan önlemler kısa sürede sonuçlarını vermiş, daha fazla kanın akıtılması önlenmiş ve isyanlar bastırılmıştır.
1) Şeyh Eşref Ayaklanması
( 26 Ekim - 24 Aralık 1919 )
Bayburt’ un Hart bucağında, kendisini şeriat sahibi ve beklenen mehdi diye çevresine ve köylülere tanıtan sahte peygamber Şeyh Eşref’ in çıkardığı çirkin bir gericilik olayıdır. Şeyh’in çalışmalarının 1908’ lere dayandığı anlaşılmaktadır. Etkisi Bayburt, Sürmene ve Erzurum dolaylarına kadar yayılmıştır.
24 Aralık’ ta tenkil müfrezesi Hart önüne geldi ve aynı gün bucağı kuşattı. Şeyh ve müridleri müfrezeye şiddetle karşı koymaya ve saldırmaya başladılar. Yapılan çarpışmalar ertesi gün öğleye kadar sürdü. Bir top mermisinin isebet etmesi sonucu Şeyh Eşref ile oğulları, ailesi ve yanında bulunan beş müridi bir anda havaya uçuruldu.
Bu olay diğer müritlerin inanç ve morallerini tümden yıkmış, daha fazla direnmelerine imkan bırakmamıştır ve teslim olmak zorunda kalmışlardır.