SUNUŞ
Son yıllarda, dünya genelinde toplum bilimleri ile ilgili alanlarda sıkça karşımıza çıkmaya başlayan etnisite, etnik gruplar, etnik kimlik, azınlıklar, azınlık diller ve kültürler gibi kavramlar, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri sürecinde Türkiye’de de konuşulmaya ve tartışılmaya başlanmıştır.
|
|
|
|
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde etnik kimlik, azınlık diller ve kültürler gibi tartışmalara konu olan unsurlardan biri de, Çarlık Rusyası tarafından 19. yüzyıl ortalarında başlayıp 20. yüzyıl başlarına kadar devam eden bir süreçte Osmanlı İmparatorluğu’na sürgün edilerek, Anadolu’ya, Balkanlara ve Orta Doğu’ya yerleştirilen Kafkasya göçmenleridir.
Kesintisiz olarak 270 yıl süren ve 1864 yılında Rusya’nın Kafkasya’yı işgali ve Kafkasya halklarının hürriyetlerini ellerinden almasıyla sonuçlanan Kafkas-Rus savaşlarının ardından, değişik kabilelere mensup bir buçuk milyondan fazla Kafkasyalı göç yollarına düşmüş ve âdeta bir soykırım halini alan bu sürgün hareketi neticesinde Osmanlı İmparatorluğu topraklarına sığınmıştır.
Farklı etnik kökenlere ve farklı dillere sahip olan Kafkasya göçmenleri, gerek Osmanlı İmparatorluğu’nun resmî kayıtlarında, gerekse onları aralarında misafir eden Anadolu halkının dilinde Çerkesler adıyla tanınmış; dış görünüm, giyim-kuşam, âdet-gelenek yönünden birbirine çok benzeyen Kafkas göçmenleri, Çerkes adı altında tek bir halk veya etnik grup gibi kabul edilmiştir.
Aslında birbirinden son derece farklı, çeşitli dillerde konuşan ve Abhaz, Adige, Karaçay-Malkar, Oset, Çeçen-İnguş ve Dağıstan etnik alt kimliklerini taşıyan Kafkasya göçmenlerinin tek bir halkmış gibi algılanmalarına sebep olan etken, onların ortak değerleri olan kültürleridir.
Asırlar boyunca kahramanca savaşarak, Rusya İmparatorluğu’nun sıcak denizlere inmesini ve Osmanlı İmparatorluğu için bir tehdit oluşturmasını engelleyen Kafkasyalılar, Sovyet ihtilaliyle birlikte kurulan yeni düzen içersinde küçük etnik gruplara, sözde özerk bölgelere ve cumhuriyetlere bölünerek, aralarındaki birlik ve dayanışma duygusu zayıflatılmıştır.
Dünya üzerinde son yıllarda meydana gelen siyasî ve ekonomik gelişmeler, Kafkasya’yı Türkiye açısından son derece önemli stratejik bir bölge haline getirmiş, ancak siyasî ve ekonomik kararlara temel oluşturacak tarihî ve sosyolojik bilgi ve tahlillerin eksikliği yüzünden, Türkiye Kafkasya’daki gelişmeleri anlamakta güçlük çekerek, sağlıklı bir biçimde değerlendirememiştir.
Gerek Türkiye’nin Orta Asya pazarlarına ve Hazar bölgesi enerji kaynaklarına açılabilmesi, gerekse Kafkasya’da yaşamakta olan çok çeşitli etnik gruplarla arasında mevcut olan tarihî ilişkiler ve sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yaşamakta olan Kafkas kökenli nüfus açısından, Türkiye’nin Kafkasya’ya ve orada meydana gelen olaylara ilgisiz kalması düşünülemez. Bu sebeplerden dolayı, Türkiye’nin kalıcı ve gerçekçi bir ‘Kafkasya Politikası’ belirlemesi zorunludur.
21. yüzyılda, toplumlar arasındaki siyasî ve ekonomik farklılıkları açıklamada ve anlamada kültür giderek daha fazla başvurulan bir faktör olmaktadır.
Kafkasya’nın etnik ve sosyal yapısını, Kafkas halklarının özgürlük ve bağımsızlık ideallerini karakterize eden kültürlerini derinlemesine analiz ve idrak etmeden, Kafkasya’yı ve Kafkas halklarını anlamak mümkün değildir. Dolayısıyla, Kafkasya hakkında strateji ve politika üreteceklerin öncelikle bunu göz önünde bulundurmaları kaçınılmazdır.
Prof. Dr. Ufuk TAVKUL |
Yer imleri