“İran’daki Türklerin Azerbaycan devletine duyduğu sevgi ve hassasiyet Türkiye’ye duyduğu aidiyet hisleri İran için tehlikeli her an patlatılacak mayın algısı yaratmaktadır” Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bütün büyük devletler gibi iran’ın da bölgeye yönelmiş planları ortaya çıkmış oldu. Rusya ile iran arasındaki Türkmençay ve Gülistan anlaşmaları coğrafyadaki menfaatlerini paylaşmanın ispatıdır tarihte. Ama o da bellidir ki İran için özellikle Azerbaycan faktörü rahatsızlık kaynağıdır.

Bu konu 1506 kez görüntülendi 1 yorum aldı ...
İran'ın Endişesi 1506 Reviews

    Konuyu değerlendir: İran'ın Endişesi

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1506 kez incelendi.

  1. #1
    Aylin's - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    24.03.2009
    Mesajlar
    3.559
    Konular
    3321
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    1
    Tecrübe Puanı
    1054
    @Aylin's

    Standart İran'ın Endişesi

    “İran’daki Türklerin Azerbaycan devletine duyduğu sevgi ve hassasiyet Türkiye’ye duyduğu aidiyet hisleri İran için tehlikeli her an patlatılacak mayın algısı yaratmaktadır”
    Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bütün büyük devletler gibi iran’ın da bölgeye yönelmiş planları ortaya çıkmış oldu. Rusya ile iran arasındaki Türkmençay ve Gülistan anlaşmaları coğrafyadaki menfaatlerini paylaşmanın ispatıdır tarihte.
    Ama o da bellidir ki İran için özellikle Azerbaycan faktörü rahatsızlık kaynağıdır. Gerçi iran gibi güçlü ve kindar devlet Azerbaycan için ciddi tehlike kaynağı olmuştur ve bugün de bu tehlike devam etmektedir. İran nüfusunun önemli sayılacak kadar ciddi oranını teşkil eden türklerin varlığı endişe kaynağıdır. İran’daki türklerin hepsi aynı düşünceyi paylaşmıyor ve İran devletinin birliği beraberliği için gayretler içerisinde olan önemli oranda gücün bu felsefeye hizmet ettiğinin de bilinen gerçeklerden olması bile İran’ı rahatlatmıyor.
    Ama İran’daki Türklerin Azerbaycan devletine duyduğu sevgi ve hassasiyet Türkiye’ye duyduğu aidiyet hisleri İran için tehlikeli her an patlatılacak mayın algısı yaratmaktadır.
    Diğer yandan ABD’nin uzun yıllar etnik kimliklere yönelmiş gerçekleri görmezden gelmesine son verilmesi ve artık İran’daki etnik kimlik konusunun uluslararası konu olarak gündeme getirilmeye başlamasını anlamak zor değildir. ABD bunu neden şimdi etmeye başladı ve neden İsrail bu konuda bayağı hevesli.
    Bir kaç sene önce İsrail’de Şimon Peres’le röportaja gitmiştim. Peres’in 99 senesinde İran’daki Azerbaycanlıların durumunu benimle paylaşması ve bunu söylerken bu konuda İsrail’in hep Azerbaycanlıları destekleyeceğini söylemesini o zaman şaşkınlıkla karşılamıştım. İran’daki türklerin haklarım siyasete getiren merhum Elçibey’in söylemlerinin doğru olmadığını siyasetçiler devlet adamları bu tür beyanlarda bulunmaz gibi telkinlerin moda olduğu zaman ve ülkeden giden bir gazeteci için Peres’in böyle açıktan konuşması hem şaşırtmıştı hem de çok sevdiğim Elçibey’in söylemlerinin doğruluğunun ispatını işitmek beni aynca mutlu etmiştir. Ama burada önemli olan şey iran meselesi gündeme geleceğini planlayanların içerisinde türklerin hak ve özgürlükleri konusunda gerçeklerin ortaya çıkmasında yine de Batının ve elbette ki İsrail’in çabalarını görmek bir hayli düşündürmelidir.
    Uzun yıllar İran’daki türk, müslüman soydaşımın haklan konusunda rahmetli Elçibey’den esinlenerek seve seve yayınlar yapan programlar gerçekleştiren bu konuda görsel medyada bayağı yayınlar yapmış biri olarak hep devlet resmilerinden ikazlar aldığımı biliyorum. Şimdi ise bu konuda artık konuşanlar değil konuşmayanları parmakla saymak mümkündür.
    Bu neyin işaretidir.
    Konjonktür mü değişti İran’ın hep Azerbaycan aleyhinde propaganda yapıp istihbarat birimlerinin harekette olması mı çok sertleşti?
    Azerbaycan’ın içerisine dönük plan ve eylemleri mi açıktan görünmeye başladı, Azerbaycan siyasetini etkileyecek güç mü oldu?
    İran’dan artık siyasetçilerden çıkan sesler içerisinde Azerbaycan’ı İran’a birleştirme gibi hayallerin olması bu konunun hem hassaslığını hem de riskini ortaya koymaktadır.
    Azerbaycan’ı tedirgin eden İran faktörü Rusya kadar karanlık bir faktördür. Düşünsenize bir tarafta Ermenistan’ı Demokles kılıcı gibi başımızın üstünde tutan Rusya, bir tarafta Ermenistan’a hayat vermekte pek istekli olan Müslüman bir devlet olan İran. Pek sevimli manzara değildir ne yazık ki.
    Bu sene Azerbaycan’da cumhurbaşkanlığı seçimleri gerçekleşecektir.
    Bu durum İran faktörünü bayağı harekete geçirdi gibi görüntü söz konusudur. Güney Kafkasya’nın geleceği risk altındadır. Özellikle tek müslüman devleti olan ve petrolü olan Azerbaycan için bu tedirginliğin ne anlama geldiğini anlamak zor değildir.
    İran Türkiye’nin bölgesel güç olmasını bayağı zor hazmetmiştir. Suriye’deki tutumu da buna işarettir. İsrail’le bazen aynı düşünmesini de artık yadırgamamak gerekiyor. Siam ikizleri gibi birbirine benzeyen iki devletin bazen menfaatleri bazen hedefleri üst üste düşebiliyor. Korkarım ki anlaşmalı dövüşlerde Azerbaycan kaybetsin. Bu durumda Azerbaycan’ın Türkiye merkezli politikalar üretmesi şart olmuştur, İran’daki türklerin durumunu onların varlığını masaya koymak için Azerbaycan tek başına bir ifade etmeyecektir. Birileri galiba Azerbaycan’ı bunun böyle olmadığına inandırmıştır. Oysa görünen odur ki hassas konulanınız bile İran’ı tedirgin etmek onu vurmak için istifade edilmektedir. İran ciddi bir devlettir. Hafife alınmayacak kadar ciddi devlet. Amma fars milliyetçiliği ve şianın fars milliyetçiliği için kullanıldığını dikkate alarak bu kadar da mahalli bir devlet olarak göründüğü aşikardır. Büyük devlette oynanan stratejiler hem cehaletin getirdiği tehlike hem de kaygı verici ırkçılık sendromuyla korkunç olabiliyor.
    İran meselesi herkesi tedirgin ediyor. Bu tablo Türkiye ve Azerbaycan için daha da ciddiyet arz ediyor. Bu durumu iyice incelemek ve cahillerin eline bırakılmayacak kadar hayati anlam taşıyor. İster Türkiye’de isterse de Azerbaycan’da oradaki bu konuyu başkalarının kontrolü altına sokacak nitelikte faaliyetler zuhur etmektedir. Elbette ciddi bilim adanılan fikir babalan bugün de vardır ama maalesef tek basmalar ve ciddi destekleri yok gibi.
    Çünkü Sözde milliyetçilik söylemleri ile durumu gündemde tutmaya gayret edenlerin çoğu konuyla ilgili sloganlar atarak reaksiyon vermekten ileri gidememişler. Oysa durum hayli ciddidir. Ve maalesef konuyu götürecek Ebülfez Elçibey gibi bir şahsiyet yoktur tabloda. Bu tür konularda devletler zarar görmemelidir hatta akil insanlar Bahettin Özkişi’nin Köse Kadı eserindeki Kadı gibi akillerin meydana çıkması şarttır.
    Tarihi fırsatları kullanamayan başkasının inisiyatifine bırakacak kadar safiyane duruşlar konuyu ve durumu çıkmaza sokma riskini taşımaktadır. Söylenen her söz yapılan her amel geleceğimizi etkileyecektir.
    Evet kendi geleceğini düşünenden kahraman olmaz, Lakin bu tür tarihi konularda kendinin geleceğini değil, milletinin, devletinin geleceğini düşünerek kahramana çevrilenlere ihtiyacımız vardır.

    SEVİL NURİYEVA


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: İran'ın Endişesi

          Kategori: Makaleler,Köşe Yazıları

          Konuyu Baslatan: Aylin's

          Cevaplar: 1

          Görüntüleme: 1506

    HÜZÜNLER KALDI BENDE...

  2. #2
    Turkuaz&Tr. - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    08.10.2010
    Yaş;
    64
    Mesajlar
    904
    Konular
    447
    Beğendikleri
    67
    Beğenileri
    57
    Tecrübe Puanı
    100
    @Turkuaz&Tr.

    Standart Cevap: İran'ın Endişesi

    [SIZE=2]Teşekkür ederim Aylin's kardeşim, emeğine sağlık. Orta ve uzun vadede bizler için hayati önem taşıyan bir konuyu gündeme taşımışsın. Devleti yönetenler kıyısından köşesinden konuya vakıftırlar ama, insanlarımızın bilincinde konu perçinlenmiş değildir. Bu bakımdan, aydınlarımızın ve insanlarımızın dikkatini çekme, konuyu bilinçlerine yerleştirme amacıyla bir nebze olsun katkıda bulunabilir isek ne mutlu bize.
    Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye ye biçilen rol bağlamında (parçalama ve büyük kürdistan) 5. aşamada İran ve Azerbaycandan bahsetmiştim. Orta ve uzun vadede bu projenin genişleyerek bizlerin olduğu kadar, İran ve Azerbaycan içinde hayati önem taşıdığını vurgulamıştım. Konuyu netleştirmek bakımından şu tespitleri net olarak yapmak gerekiyor.
    1. Şu anda Batı ile doğunun temel savaşımı özünde tamamiyle ekonomiktir. Batı ihtiyacı olan ekonomik değerlerin bulunduğu doğuya yayılmak, bu bölgeyi kontrolü altına almak (Kafkasya -hazar bölgesindeki doğal gaz, petrol alanları ve Orta Asyadaki uranyum yatakları, madenler, altın, tarım endüstrisi kaynaklarını vb.gibi ekonomik değerler), Doğu ise orta vadede mevcut durumunu korumak, uzun vade de batıyı pazar haline getirme uğraşı içindedir. Ekonomik değer içeren bölgelerin korunması ne kadar Askeri güç ile sağlanıyor ise, bu bölgelerin ele geçirilmesinde de Askeri güç temel güçtür. (Tabiki saldırı ve savunmaya verilecek isimler, bazen demokrasi, bazen insan hakları ve bazende ulusal çıkarlar olacaktır)
    2. Şu soruyu sorarak bir şeyleri hatırlamaya çalışalım. Bu B.O.P. denilen proje ne zaman hayata geçirilmeye başlandı? Batı karşısında
    Askeri ve siyasi bir güç olan S.S.C.B.'nin dağılmasından sonra proje iki bölgede hayata geçirilmeye başlandı. A) Macaristan, Romanya, Çekoslavakya ve Yugoslavya'yıda içeren bölgenin dizayn edilmesi. B) Afganistan dan kuzey afrikaya uzanan bölgenin kademeli olarak dizayn edilmesi. Şu soru hep sorulur, Yugoslavyada ne gibi ekonomik değerler vardı. Yada Çekoslavakyada, Macaristanda gibi. Bir başka soruda, Afganistan bölgesinde ne gibi ekonomik değerler vardı? petrolü olmayan, madeni olmayan fakir bir bölge diye. Tabiki bu bölgelerde batı için ekonomik değerler içerecek zenginlikler yoktu. Yoktu Ama Batının doğuyu kuşatması için askeri üs bölgelerine ihtiyacı vardı ve bunları gerçekleştirdi. Ortadoğu cografyası bu işin neresinde diye aklıllara bir soru mutlaka gelecektir.
    3.Ortadoğu; batının bir taraftan orta vadede ekonomik, Askeri ve siyasi çıkarları bakımından, diğer taraftan da uzun vadede Kafkaslar-Hazar ve Orta Asya zenginliklerine nüfüs etmesi (5. Aşama) için hayati önem taşıyan, batı ile doğunun tampon bölgesi durumundadır.
    4. Doğu bu kuşatmanın farkındadır ve orta-uzun vadeli planlarını buna göre yapmaktadır.
    5. Batının bu kuşatmasında uygulayacağı yöntemler, demokrasi, insan hakları, askeri müdahale (Irak örneği), yerel etnik çelişkileri alevlendirme, din mezhep çatışmaları vb. leridir. Cezayir, Tunus, Mısır, Libya, Suriye vb. gibi. Doğu konumunu koruma gereği Ulusal çizgide kalacaktır. Yani her ülke ulusal niteliğini korumaya çalışacaktır.
    6.Türkiye orta vadede Askeri,ekonomik, siyasal, dinsel ve etnik bir stratejik bir öneme sahip (Unutmayınız ki gelecek yüzyılın temel savaşlarından biri de su savaşlarıdır. Türkeye ortadoğuyu besleyen su kaynaklarının bulunduğu temel coğrafyadadır.), İran ve Azerbaycan'a çok jeopolitik olarak yakındır. Yani Kafkasya-hazar ekonomik değer bölgesinin yanıbaşındadır. Müstakil, bütün ve güçlü bir Türkiye batının doğu için emellerine engeldir. İşte Türkiyede bugünlerde yaşananlara bu bağlamda bakmak gerekir. (Bölme, parçalama yani zayıflatma ve İran ile Azerbaycan'ı dize getirme dizayn etmede tampon güç büyük kürdistan)
    7.Bu aşamalar da Batının ortadoğudaki ileri karakolu İsrail'e müttefikler kazandırma (Katar, B.A.E, Ürdün, S.Arabistan, İşini bitirebilirlerse Suriye, Mısır vb.)
    8. Bu aşamalarda İran her an için yeni iktidar değişikliklerine gebedir. Rusyanın İrana olan her türlü desteği bu bağlamda değerlendirilmelidir. Rusya ve Çin orta vadede kendi konumlarını korumak bakımından Türkiye ve İranın bölünmesine asla sıcak bakmazlar. Azerbaycanın İran, Rusya ve Ermenistan tarafından sıkıştırılmasının ana nedenlerinden biri, Türkiye iktidarının bölgedeki önemli Batı aktörü olmasından dolayı, Azerbaycanı yanlız bırakmasındandır. Bu bakımdan bölge halkları içerisinde kontrollü körüklenen etnik ve dini suni çelişkiler, bölge halklarının, uluslarının uyanışlarını pasifize etme ve uygun zamanda kullanma, her iki tarafın ana hedeflerine uygun koşullarda ve zamanda kullanma stratejisidir.
    Sonuç olarak; Nasılki Türkiye batının amaçları doğrultusunda hedef tahtasında ise, İran ve Azerbaycan da aynı şekilde hedef tahtasındadır. Umalımki Bölge devletleri, yöneticiler, aydınlar, halk bunun farkına varırlar. Aksi halde bölge orta ve uzun vadede dinsel, mezhepsel, etnik çatışmalara gebe olduğu gibi, emperyal güçlerin işgallerine de açıktır.
    Yapılması gereken, biz Türk insanları olarak Azerbaycan'a sahip çıkmak, batı veya doğu tarafından kullanılabilecek bölge devletlerine karşı tek yürek tek yumruk olmak, Bölge halklarını uyandırmak, bilinçlendirmek olmaktır. Ortak düşmana karşı geçici müttefiklikler kaçınılmazdır. Örneğin; İran'a ve rusya'ya karşı Güney Azerbaycanın bağımsızlığı ve karabağ siyasal olarak gündeme oturtulmalıdır.

    Saygılarımla.
    Hakan
    AZERBAYCAN BAYRAĞINDA MAVİ; TÜRKLÜK, BAĞIMSIZLIK VE GÖĞ'Ü İFADE EDER. MAVİ ÖZGÜRLÜK, MAVİ SONSUZLUKTUR.



    ''UYUYAN MİLLETLER YA ÖLÜR,
    YA DA KÖLE OLARAK UYANIR''

    Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş