Musevilik’i kabul eden tek Türk kavmi Hazarlar’dır. Bunu söylerken tabii ki Musevilik’in çok büyük bir olasılıkla siyasal amaçlarla kullanılmak için benimsendiğini belirtmeden geçemeyeceğiz. Zaten saray yöneticileri tarafından kabul edilen bu yeni din halkı hiç bağlamadı. Onlar yine eski şaman geleneklerini sürdürerek yaşamaya devam etti. “Bir uygarlık cilasına sahip olanların tümü tarafından sadece resmi din terk edildi. Ama bu, -Müslümanlığı kabul etmeden önce- her zaman yeni dinlere

Bu konu 4035 kez görüntülendi 5 yorum aldı ...
Musevi Türkler 4035 Reviews

    Konuyu değerlendir: Musevi Türkler

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 4035 kez incelendi.

  1. #1
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Standart Musevi Türkler

    Musevilik’i kabul eden tek Türk kavmi Hazarlar’dır. Bunu söylerken tabii ki Musevilik’in çok büyük bir olasılıkla siyasal amaçlarla kullanılmak için benimsendiğini belirtmeden geçemeyeceğiz. Zaten saray yöneticileri tarafından kabul edilen bu yeni din halkı hiç bağlamadı. Onlar yine eski şaman geleneklerini sürdürerek yaşamaya devam etti.
    “Bir uygarlık cilasına sahip olanların tümü tarafından sadece resmi din terk edildi. Ama bu, -Müslümanlığı kabul etmeden önce- her zaman yeni dinlere sürüklenmiş olan Türkler’e özgü bir özellik değildi. Bununla birlikte yaptıkları seçim yine de şaşırtıcıydı: Musevilik’i kabul ettiler. Uzun süre, anlamı apaçık bazı Arapça metinler umursanmayarak, Hazarlar, Musevi bir halk yapılmak istendi: ‘The History of The Jexish Khazars’, Batılılar’dan, onların tarihini yazmış başlıca kişi olan Dunlop’un kitabının adı budur. Ama anlaşılan bu dini sadece yönetici sınıf kabul etmiştir ve bu olayın tarihi de tartışmalıdır. İbrani kaynakları, söz konusu olayın tarihini 8. yüzyılın ilk on yıllarına kadar geri götürmek eğilimindedir. Öte yandan, büyük tarihçi Mesudi (öl.956-957) ise söz konusu olayın Halife Harun-ür Reşid devrinde cereyan etmiş olması gerektiğini öne sürmektedir ki bu daha akla yakın görünmektedir. IX. yüzyılın ortasında Hıristiyanlığı kabul ettirmek için Hazarlar’a, Bizanslılar tarafından Aziz Kiril gönderilmiş olduğuna göre (851-863), anlaşılan, tüm dini inançları götürenlerin önünde büyük olanaklar vardı. Aziz Kiril, Türkler’in din adamlarına gösterdikleri tüm saygıyla karşılandı ve hükümdarın masasında bazı hahamlarla ilahiyat tartışmaları yapmak olanağını buldu. Bu duruma layık olduğu önemi vermek gerekir; çünkü böyle bir olayla ilk olarak karşılaşıyoruz. Ama bu olay, hiç de çeşitli din inançları arasındaki kendiliğinden yad da düzenlenmiş tartışmaların bir ilk ve en yetkin örneği değildir ve tarihte bu konuda daha birçok örnek bulunabilir. Hazar ülkesinin genel ya da özellikle şu ya da bu dönemdeki dini statüsünün ne olduğunu ve orada Yahudi dininin gördüğü ilginin derecesini bilmek olanağı yoktur. İmparator Romanos I Lekapenos’un (919-944) Yahudiler’e zulmetmesi, birçok Yahudi’nin Hazar ülkesine sığınmasına yol açtı. Bunun, orada önceden bulunan Yahudi topluluğunun gücünü artırmış olması gerekir. Ama Sicilya’da yaşamış coğrafyacı İdrisi’nin (ölümü 1166) de belirttiği gibi, çok hoşgörülü olan ve anlaşılan herkesin düşüncelerini büyük bir özgürlükle açıkladığı Hazar toplumunda, ister Musevilik, ister başka bir din olsun, hiçbir zaman bir devlet dini olarak görülmemiştir. İbn-i Rüşd’e göre (10.yy.) Hazar hükümdarı Musevi idi ama halkı öbür Türkler’in dinine inanmayı sürdürüyordu ve zaten büyük olasılıkla, halk yığınları Şamanizmi hiçbir zaman unutmamışlardı. Mesudi’ye göre Musevilik baskın dindi ve yedi yargıç vardı; iki Müslümanlar, iki Hıristiyanlar, iki Yahudiler için ve bir tane de Hıristiyan olmayan Ruslar, Slavlar ve diğerleri için. Böylece kendini ortaya koymuş olan üç din arasındaki eşitlik, biçimsel ya da formalite gereği mi, yoksa bu dinleri benimseyenlerin sayılarının eşit olmasının sonucu muydu, bilinmiyor. Bu arada, Müslümanlığın rakibi öbür iki büyük dine oranla, özellikle 9.yüzyılda büyük bir gelişme göstermiş olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin Müslümanlığı, kuşkusuz taktik gereği kabul etmiş bir kağandan söz edilmektedir. Böyle bir bağlamda ise, bir çeşit dini kayıtsızlık ya da daha çok, duygular gevşek olmadığı için, bir çeşit Bağdaştırmacılık (Senkretizm) gelişmiş olmalıdır. Zaten bununla ilgili olarak, Dağıstan’da bir Hazar hükümdarının aynı anda üç büyük dinin birden propagandasını yaptığı anlatılır. Sadece Araplar’ın seferleri, karışıklığa, hatta bazan bu seferler sırasındaki davranışlarına tepki olarak bir caminin ateşe verilmesine ya da bazı başka şiddet gösterilerine yol açıyordu. Türkçe konuşan ve sayıları yirmi bin kadar olan özellikle Polonya ve Kırım’a yerleşmiş, bugün ise aralardan göç etmiş Karaimler ya da Karaitler’in, Hazarlar’ın soyundan geldikleri genellikle kabul edilmez. Dolayısıyla, demek ki Batı Türk dünyasının Musevilikle bazı başka ilişkileri de olmuş ve Museviliği benimsemeye pek elverişli görünmüş olması olanaksız değildir.”
    J. P. Roux, Türkler’in Tarihi, S.82-83

    “Hazar Kağanlığı’nın önemli bir özelliği, kağanlıkta tam bir din hoşgörüsünün hüküm sürmesiydi. Hazar Halkı’nın büyük kısmı şamanlığa mensup olup, eski Türk dinini devam ettirmişlerdi. Fakat üst tabaka, kağan, beyler ve saray erkanı Yahudi dinindeydiler.
    İslamiyet de yaygındı. Bilhassa tüccar zümresinin Müslüman olduğu bilinir. Hıristiyanlar da az değildi.
    Hazar kağanlığı’nın tarihinde Hazar üst tabakası, yani kağan ve etrafındakilerin Yahudiliği kabul etmiş olması dikkat çekicidir. Hazarlar’ın üst tabakasanının Museviliği kabul ederken, siyasi düşünceyle hareket temiş olmaları akla çok yakındır. Komşuları olan Bizans’ın Hıristiyanlığı ve diğer büyük komşusu Abbasiler’in Müslümanlığı karşısında, Hazar beylerinin, büyük dinlerden üçüncüsü olan Museviliği benimsemekle, Bizans ve Abbasiler’in siyasi nüfuzlarından uzak kalacaklarını düşünmüş olmaları mümkündür. Aynı Hazarlar gibi, Bulgarlar da komşusu Ruslar’ın nüfuzundan uzak kalıp, bağımsız yaşamak için, Müslümanlığı kendiliğinden siyasi amaç gereği kabul etmişlerdir. Abbasiler nasıl olsa uzaktı… Ama bunun sonu… Tatarlar (Yazar Bulgarlar demek istiyor.), Hıristiyanlığa karşı bir dinde oldukları için Korkunç İvan tarafından acımasız bir şekilde cezalandırılacaktır. Hazar Devleti’nde yaşatılan inançların farklılığı kadar, bu devlette yaşayan insanların mensup olduğu boylar da farklıydı.: Uygur, Hazar, Bulgar, Peçenekler. İstanbul’u kuşatan Arap ordusuna karşı Bizans, Hazarlar’dan yardım istemiştir (718). Bizans’ın yardımına koşan Hazarlar, Araplar’ın hıncını üzerine çekmişti. Arap-Hazar düşmanlığı hiç eksilmemiştir. Hıristiyan Bizans’la Müslüman Araplar’ın Museviler’e karşı yaptıklarını, Hazar hanları karşılıksız bırakmamış, bir ara, İtil’deki camiin minaresini yıktırarak müezzinini öldürtmüştür. Seyid İbn Emir el-Haraşi, Maslama ve Mervan bin Muhammed adlı Arap komutanlarının başında bulunduğu Arap ordusu, 8.yüzyılın başlarında Hazarlar’a karşı bütün şiddetiyle saldırıya geçer. Hazar kağanını Müslümanlığa zorlar. Fakat, Arap yayılmacılığına, hilesine, zalimliğine karşı direnen Hazarlar, İslam’ı kabul etmemekle beraber, Doğu Avrupa’yı bu Arap vahşetinden korumuştur. Hıristiyan Bizans’ın Hıristiyan Rus ile birleşip, güvenilir müttefiki olan Musevi Hazarlar’a saldırmasının din farkından kaynaklandığı şüphesizdir. Çoğu zaman inanç sorunu, çıkar kaygılarını unutturabilir. Çünkü inanç farkı, insanlar ve toplumlar arasındaki barışmaz en derin düşmanlığı doğuran tek amildir. Dinler veya dine benzer değişmez inançlar, insanlığı her zaman kavgalara, huzursuzluklara sürüklemiştir.”

    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

    Tevrat'a inanan Türkler onlar...
    Cumhurbaşkanlığı forsundaki yedinci yıldızın simgelediği bir Türk kağanlığının, Ortaçağ'ın karanlık ufuklarında bir yıldız gibi parlayan Hazarların torunları… Dini kimliklerini Musevilikte, milli kimliklerini ise Türk köklerinde arıyorlar. Türkçe konuşuyor, Türkçe dua ediyor; Yahudilerden farklı olarak Talmud'u değil, Tevrat'ı okuyorlar. Kırım ve Litvanya'da sayıları artık yüzlerle ifade edilen, yok olmanın eşiğinde bir topluluk Karaylar.
    Tüm tartışmalara son noktayı koymak ister gibi konuştu. Sanki binyılların hak iddia eden bütün kavimlerine meydan okuyordu. Sessiz bir haykırış gizliydi sözlerinde. Kıbleye dönük vücudunu ayin için toplanan kalabalığa yavaşça çevirdi hazan ve başıyla onları selamlarken konuştu: 'Şalom cemaat.' Kendi dini de dahil olmak üzere kitaplı tüm dinlere nispet yaparcasına devam etti: 'Tengri üstümüzdeki güneşi, altımızdaki topraktan eksik etmesin.'
    Hazanın o cumartesi ayininde okudukları, kitaplı üç dinden de nasibini almaya yeterdi cemaatin. Oysa, konuşulanlara Orta Asya Türk geleneğinden kavramlar da ekleniyor ve Tanrı'yla sohbet heteredoks bir zemine yayılıyordu. Üstüne üstlük, kullanılan dil bir süre sonra yerini Rusçaya bıraktı. Artık hissetmek ve seyretmek dinlemekten daha kolaydı.
    Kenasaya girerken ayakkabılarımızı çıkardık. Kadınlar gibi erkeklerin de başlarını örtmeleri gerektiğini bilmiyordum. Portmantoda asılı fazladan bir kalpak imdadıma yetişti ve bu sayede uyulması şart bu katı kuralı yerine getirmiş oldum. İçeride yerler halı kaplıydı. Yüzleri kıbleye dönüktü; sinagog ve kiliselerdeki gibi doğuya değil, camilerdeki gibi Mekke'ye doğruydu. Oysa oturduğumuz banklar ve kenasanın iç düzeni kiliseyi andırıyordu. Hanımlar ise ayine sinagog ve camilerdeki gibi, üst kattaki kafesli balkondan katılıyorlardı.
    Yaklaşık bir saat süren ayinin ardından kenasanın müze gibi bahçesinde yürüyüşe çıktık. Benimle birlikte, o hafta sonu Polonya ve Volga kıyılarından Kırım'ı ziyarete gelen Karaimler de vardı. İbrani alfabesi ile yazılmış taş kabartmalar, Karay tarihine ait hikâyeleri saklıyordu kıvrımlarında. Çoğumuz, üç aşağı beş yukarı Türkçe biliyorduk ama hiçbirimiz İbrani alfabesini okuyamadığımızdan, hazanın Rusça yaptığı açıklamalarla yetiniyorduk. Daha sonraki bir söyleşide, İbrani alfabesinin eski dönemlerde sadece dini konularda kullanıldığını öğreniyorum. Onun dışında halk, Latin ya da Kiril alfabelerini yaşadığı coğrafyaya ve zamana göre kullanmış. Zamanla da İbrani alfabesi unutulmuş.


    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
    Litvanya'daki Karayların toplam nüfusu 280. Sayıları bir azınlık oluşturamayacak kadar az. Bu durum dayanışma duygusunu daha da güçlendiriyor. Hepsi birbirini tanıyor ve aralarındaki bağlar çok sağlam. Trakay'da komşular ve akrabalar sık sık bir araya gelip anıları tazeliyorlar.
    Biz, dedi Anna, 'Hazarların torunlarıyız'. Hazarlar, bugün onların adını taşıyan Hazar Denizi'nin kuzey kıyılarından Karadeniz'e uzanan, kuruluşu yedinci yüzyıla kayıtlı büyük bir Türk devletinin, Hazar Kağanlığı'nın yaratıcıları. Yaklaşık beş yüz yıl hüküm sürdükleri bu toprakların özel bir niteliği vardı. Ortaya çıkışından itibaren dev adımlarla ilerleyen ve yüz yıl içinde Kafkas Dağları'na dayanan Müslümanlık ile kuzeydeki Hıristiyanlık arasında adeta tampon bir bölgeydi. Bölgenin efendisi Hazarlar ise Şaman inanış ve geleneklerine bağlı, Türk kökenli ve Türk dilli bir halktı. Hazar Kağanı'nın Yahudi dinini seçmesi saray çevresinde ve toplumun soylu kesimlerinde bu dinin yayılmasına yol açtı. Bu dinin halk arasında ne kadar yayıldığı ise hâlâ bir muamma. Kimi araştırmacılar geniş bir yayılım gösterdiği inancındaysalar da, halkın büyük çoğunluğunun uzun süre, hatta Hazar Kağanlığı'nın yıkılışına dek Şaman kaldığı fikri daha ağır basıyor. Öte yandan, üç büyük dinin yazılı kaynakları, Hazarların kendi inançlarını seçtiğini savunuyor. Tartışmalar bir yana, kesin olan bir şey var: Yahudilik, kağan ve çevresinin bu dini seçmesiyle Hazar toplumu içinde dikkate değer ölçüde yayıldı. Bizans ve Arap topraklarındaki Yahudilerin bir kısmının da buraya göç ettiği hesaba katılırsa Hazar Kağanlığı'nın neden Yahudi niteliğiyle öne çıkan bir devlet olduğu anlaşılır.
    Ama Hazarlar, bilinen Yahudiliğin ötesinde bir yol seçtiler. Tevrat'a bağlı farklı bir yol aradılar. Sekizinci yüzyılın sonlarında Tevrat'ın yorumları yerine Tevrat'ın kendisini okumaya yönelik yeni bir akım başlattılar. Bu akım Hazar halkını çevresinde topladı. Bu hiçbirine ait olmama ve hepsine ait olma hali onları savaşan inançlar arasında kısa sürede eritti ve Hazar İmparatorluğu, sadece Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Forsu'ndaki yıldızlardan biri olarak kalana ve birçok tarihçinin ve dilbilimcinin sonsuz hipotezlerine dönüşene dek yok oldu. Bugün, Kafkas Dağları'nın yükseklerinde kimliğini koruyabilmiş birkaç topluluğun olduğunu biliyoruz.
    'Kara, İbranice ya da Arapça okumak (kraat) kökünden geliyor' diye söze giriyor Anna'nın ablası Mariola. 'Kuran kelimesi de aynı köktendir. Kara okuyup, okuduğunu düşünen kişi demektir, im eki ise İbranice erkek çoğul ekidir. Dolayısıyla bu inanca bağlı kişilere Karaim deniyor. Karaim kelimesinin Türkçeye tercümesi Karaylardır. İngilizcesi ise Karaittir.' Hazan araya girerek aradaki farkı anlatmak istiyor. 'Halkın adı Karaylar, inancı ise Karaim'dir.' Aslında aynı kelimenin Türkçe ve İbranice versiyonlarına yüklenen sorumlulukla Türk ama Tevrat inancında olduğunu vurguluyordu hazan. Dini kimliklerini Musevilikte, milli kimliklerini ise Türk köklerinde arayan bir topluluk Karaylar.


    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
    Karayların Litvanya'ya yerleşmesi 14. yüzyılın sonlarına dayanıyor. Litvanya Büyük Dükü Vitautas, 1397 yılında Altınordu Devleti'ne karşı büyük bir sefer düzenlemiş, savaştan sonra da 380-400 Karay ailesini Kırım'dan Litvanya'ya götürmüştü. Zamanla Litvanya'daki Karay nüfusu arttı. Karaylar burada eski başkent Trakay ada kalesi etrafına yerleştirildiler. Karaylar için Trakay bugün de manevi başkent gibi. Karay Dili'nin konuşulduğu, Karayca duaların okunduğu, sokaklarında Karay yemeklerinin kokusunun duyulduğu bir kent. Karay askerlerin yüzyıllarca koruduğu Trakay Kalesi, şimdi ziyaretçileri ağırlıyor. Kenasanın hazanı Viktor Tiryaki, 'Kendimizi Mayalara, Azteklere benzetiyoruz' diyor, 'zamanla yok olacağız'. Kırım'da sadece 700 kişi kalmışlar. Karayca bilenler giderek azalıyor. 'Mektep' açmaya güçleri yok. Kendi aralarında bile artık Rusça konuşur olmuşlar. Tiryaki, 'Altı yedi seneden bu yana gençlerimiz İsrail'e göç etmeye başladı. Kırım'da artık sadece yaşlılar kalıyor' diyor. Kırım'daki Karaylarda erkek adları Rusça ama soyadları Türkçe. Kadın adları ise tamamen Türkçe; Victor Tiryaki bazılarını sıralıyor: 'Akbike, Sultan, Toktar, Aytoğul, Bekeneç…'
    Kenasanın ofis olarak kullanılan geniş odalarından birinde, Kırım Tatarları'na özgü çiğbörekle güzel bir öğle yemeği yiyoruz. 'Bizim milli bir yiyeceğimiz vardır. Örneğin sucuk. Burada sucuk yapmak için bağırsak bulamıyoruz. Bir daha İstanbul'dan gelirseniz…' Paylaştığımız ortak coğrafyanın ortak dilini konuşuyoruz masada. Polonya'dan gelmiş olan Anna ve Mariola kardeşlere ise sucuğu anlatmak gerekiyor.
    Gözleve'deki (Yevpatoriya) kenasadan birkaç saat uzaklıktaki Çufutkale, bir hafta boyunca Litvanya, Polonya, Kırım ve Rusya'nın bazı bölgelerine tek tük dağılmış Anna gibi Karaylara ev sahipliği yapacak. Karayların bölgede en güçlü oldukları döneme tarihleniyor bu kale. Her yıl bir haftalığına burada toplanan Karaylar, hac yolculuğuna çıkmış gibi mutlular. Eskiden Sovyetler Birliği içindeyken, şimdi ya bağımsız ya da özerk cumhuriyetlere dönüşmüş ülkelerden gelen Karaylar gruplar halinde dolaşıyor ve kimseye aldırış etmeden eğleniyor, birbirlerini tanımaya çalışıyorlar. Kırım Karayları Derneği Başkanı Profesör Yuri Polkanov'un sorumluluğunda gerçekleştirilen kazılar ise hâlâ devam ediyor kalede.


    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

    Trakay'da Julia ve Romuald Tinfoviç çiftinin çocukları olmamış. Kimsesiz bir Rus çocuğunu evlat edinip büyütmüşler.
    Yuri Polkanov, kendi halkının tarihini araştıran bir bilim adamı. 'Tarihte Kırım, Karayların en kalabalık olduğu bölgeydi' diyor. 'Sovyet yönetimi altında, tüm kenasalarımız kapatıldı ve Kırım'daki Karaylar dağıtıldı. Birçoğu baskı altında olduklarından, Karay kimliklerini gizlemek zorunda kaldılar.' Yuri Bey'i dinlerken hemen arkamızda kalenin surlarının dibinde voleybol oynayanlara bakıyorum. Bu 18 yaş grubundan gençler de Karay olduklarını daha birkaç yıl önce öğrendiklerini, ailelerinin eskiden bunu telaffuz etmekten bile korktuklarını anlatmamışlar mıydıŞ Polkanov 'Sadece Litvanya'nın Trakay kasabasındaki kenasa açıktı o dönemde. Böylece Trakay, Karayların merkezi konumuna geldi' dedi ve ekledi: 'Trakay'a gitmeden Karayları tanıyamazsın.'
    Trakay'dayım işte. Litvanya Karaylarının yurdunda. Yine bir cumartesi. Uzun geçen yazın ardından hava hızla soğumaya başladı. Yazın sonbahara dönüşüyle birlikte yeni bir zirai yıl başlıyor Litvanya'da. Henüz on gün önce tarım mevsimi ile birlikte girilen yeni yılı kutladı Karaylar. Bugün ise 'boşaltı' yani, 'günahların affedilme günü'. Bütün gün boyunca oruç tutan cemaat, kenasada dua ediyor ve günahlarının affedilmesi için Tanrı'ya yalvarıyor. Katolik âdetlerin aksine, Karaylarda günahların papaz tarafından değil sadece Tanrı tarafından affolunduğuna inanılıyor. Bu yüzden kimse günahlarını dile getirmiyor.
    Burada okunan tüm dualar Karay Dili'nde. Ellerdeki kitabın kapağında 'Karaj Dınlılıarnın Jalbarmach Jergıalıarı' yazıyor. Yani, 'Karay Dinlilerinin Yalvarma Yazıları'. İçindekiler ise, Tevrat'tan aynen alınan ve Karaycaya çevrilen dualardan oluşuyor. Türk Dil Kurumu'nun, cumhuriyetin ilk yıllarındaki dilde özleşme çalışmalarıyla Türkçeye kazandırdığı arkaik sözcükler sayesinde ayini takip etmek biraz daha kolaylaşıyor. Tıpkı Kırım Tatarları, Karaçay-Balkar ve Kumuklar gibi Karaylar da Türk dil ailesinin batı Kıpçak grubunda yer alan anadilleriyle tören yapıyorlar. Artur, babasıyla birlikte dua ediyor. Onları seyrederken, inançları gereği bir gün önce anne ve babalarından ayrı ayrı af dilediklerini hatırlıyorum. Akşama doğru biten törenin ardından Artur'un babasının evine yemeğe gidiyoruz.
    Büyükannenin hazırladığı kıbınlar (etli poğaçalar), şimdiye kadar yediklerim arasında en lezzetlisi. Büyükannenin Kırım'dan göçen bir gelin olması, damak lezzetini alıştığım mutfağa daha yaklaştırıyor sanırım. Litvanya ile Ukrayna arasındaki gelin alıp vermeler, bugün hâlâ ve belki de mecburen devam ediyor Trakay'da. 14. yüzyıldan bugüne kimliklerini koruyabilmiş olmalarının altında da sanırım birbirleriyle bağlarını hiç koparmamaları yatıyor. Litvan Karaylarını ana topraklardaki Kırım Karaylarıyla karşılaştırırken, bundan birkaç yüzyıl sonraki Almanyalı Türkler ile Anadolu Türklerini hayal ediyorum. 14. yüzyılın sonlarında Litvanya Dükü Vytautas, Trakay'daki şatosunu korumaları için birkaç yüz aileyi bu bölgeye yerleştirmiş. İşte baba Juchniewicz'in evi de Sovyetler döneminde el konulmayan sayılı yapılardan biri.
    'Karaim tarihini anlamak, dünya tarihindeki boşlukları anlamak demektir' diyordu Artur. Bu sözü hatırlattım önce. 'Peki Karaylık ile Yahudilik arasında ne fark var?' İşte sormuştum sonunda, hem de bütün riskleri göze alarak. Yanlış anlaşılma, tarihi şaşırtan bir provokatör olarak algılanma kaygılarını taşımam gerektiğini hissediyordum. Ama içim rahattı. Niyetimin kötü olmadığını biliyordum, bu da benim tek kalkanımdı. Bu soruyu Kırım'da her sorduğumda sert çıkışlarla karşılaşmıştım. Yine de yakın döneme dek Karayların İbrani alfabesini kullanıyor olmaları, daha da önemlisi, Karay Türkçesine çevrilmiş Tevrat'a inanıyor olmaları bana bu soruyu sorma hakkını veriyordu.
    'Hiçbir şey!' diye söze atladı masanın öbür tarafından Vika (Viktoriya). Beklediğim tepkiyi aldığımdan, içimin rahat olması gerekiyordu. Ama aynı anda ortamın gerilmesinden korkuyor ve ters iki duygu arasında doğru kelimeleri seçmeye çalışıyordum. 'Evet, bunu ben de biliyorum' dedim etkilenmemiş bir ifadeyle. 'Ama nasıl oluyor da Tevrat okuyorsunuz Artur?'
    'Hıristiyanlar da Tevrat okumuyor mu? Katolikler de; Protestan, Ortodoks ve Baptistler de aynı kitabın kısaltılmış ya da farklı yorumlanmış versiyonlarını okuyorlar. Bu kitap Tanrı'nın kitabı. Ancak kitabın yorumu ve ibadet biçimi toplumların kültürlerine göre değişmiş.' Söylediklerini bir an için düşündüm Artur'un. Bu sözler, dine bir başka bakış açısı sunuyordu.
    Artur'un anlattıkları, daha önce Karaylar hakkında röportaj yaptığım bir akademisyenin anlattıklarıyla uyuşuyordu: 'Karaizm, İS 775 yılında Yahudilikteki Rabbilerin otoritesine karşı bir akım olarak başladı. Tevrat, Tanrı'nın kitabıdır. Yahudilikte Tevrat'ın bir yorumu olan Talmut okunur. Talmut da iki bölümdür. Birinci yorumu anlamıyorsanız, yorumun yorumunu okuyun der rabbiler. Halbuki Karaizm Tanrı'nın kitabını sadece okuyanın yorumlaması gerektiğini söyler. Yorumlara meallere karşıdır.' Finli dilbilimci Tapani Harviainen ise, İbranice kelimeler üzerinde yaptığı çalışmalarla, Karayların, Tevrat'ın özünde kaldığını anlatır.


    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
    Trakay'da Karayların tarihine ışık tutan kalenin surları ve bazı yapılar, yüz yıllık bir ilgisizlik sonucu harabeye dönmüştü. Litvanya'nın bağımsızlığının ardından tarihi yapılar da bir bir restore edilmeye başlandı.
    Artur'un sesi ile irkildim; 'Karaylık ve Yahudiliği aynı görmek ilkel bir düşüncedir.' Nitekim Yahudiler de onları pek kendilerinden saymıyorlar; onları 'kitap okuyanlar' diye tanımlıyorlar. Sırf Talmud'u okumadıkları ve sadece Tevrat'a inandıkları için.
    Yağmurun bitmesini beklemek faydasız. Trakay'ın geleneksel üç pencereli evlerinden birinde işletilen tek Karay lokantasının cama en yakın masasına bırakıyorum kendimi. Pencerenin hemen dışından başlayıp, ileriye doğru uzayıp giden Tatar Gölü'ne değin devam eden ağaçlar kollarını sonuna kadar göğe çevirmiş. Düşünüyorum da mevsimin en keyifli yağmuru olsa gerek. Bu yazın Litvanya'da oldukça sıcak geçtiğinden bahsediyordu göl kıyısındaki işletmenin Türk müdürü. Bu ilk yağmur haftası, uzun bir oruçtan çıkmışların bayramı gibi coşku dolu.
    'Biz ilk gizli toplantılarımızı bu binada yaptık. Yıl 1988. Bu bina Trakay Belediyesi'ne aitti o zaman. Burada toplanıp şarkılar söylüyorduk. Tekrar birlikte, Karayca.' Karay cemaatinin lideri, Dr. Karina Firkaviçiüte'nin o günleri hatırlarken gözleri parlıyordu. 'Biz her zaman küçük bir cemaattik. Bir düğün olduğunda bugün de herkes düğüne katılır. O yüzden sizin anlattığınız eski düğün resimleri, cemaati geniş gösterse de doğruyu yansıtmıyor. Küçük bir topluluk olmamıza rağmen kendi kimliğimizi koruduk. Ancak Sovyet yönetimi altında en zor dönemimizi yaşadık. Her şeyden önce Sovyet döneminde din yasaktı. Evet bizim kenasa açıktı ancak cemaatten birinin ibadet için girmesi, Sibirya'ya sürülmesi demekti. Bu yüzden kimse inancını yaşayamadı. Bu durum bir bakıma Karayları dinlerinden uzaklaştırdı.
    'Ayrıca Sovyet döneminde farklı bir dil konuşmak ve farklı adlar edinmek, toplumdan dışlanmak ve kötü işlerde çalışmak anlamına geliyordu. Bu yüzden bir nesil kendi dilini konuşamadı. Daha da önemlisi, aynı nesil içinde yabancılarla yapılan evlilikler var. Tüm bu sosyal baskılar, Karayların azalmasına ve kültürlerinden kopmasına neden oldu. Kırım Karayları bizden daha kötü durumdalar. Biz sadece İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyet yönetimine girdik. Oysa onlar 1917'den bu yana Rusların egemenliği altında. Bugün dahi bizim kadar özgür değiller.


    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
    Karaylar, Kıpçak kökenli bir Türk topluluğu. Dilleri de Türk soylu Batı Kıpçak grubundan sayılıyor. Litvanya'daki nüfusları çok az olmasına rağmen Karay Dili bugüne kadar yaşayan ve kullanılan bir dil olma özelliğini taşıyor. Bunda Karayların dillerini, inanç ve geleneklerini yaşatma konusundaki kararlılıkları çok etkili. Kendi aralarında Karayca konuşmaya özen gösteriyorlar. Trakay'daki yemekli sohbetlerin ana konusu da Karay kimliği... Szymon Juchnevicz'in kızları Biana ile Viktoriya, aile büyüklerinin sohbetini büyük bir merakla dinliyorlar.
    'Oysa biz işte bu binada perestroykanın daha ilk yıllarında sesimizi yükseltmeye başlamıştık.' Litvanya'nın Sovyetlerden ayrılan ilk ülke olduğunu hatırlıyorum Karina Hanım'ı dinlerken. Litvanya'nın birkaç yıl sonra Avrupa Birliği'ne katılacak olması, ülkedeki demokrasi hareketlerini hızlandırmış. 'İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetlerin elimizden aldığı evlerimiz, kenasalarımız ve topraklarımız için mahkemelerimiz devam ediyor. Başkent Vilnius'taki kenasa, cemaate 1993 yılında Litvanya devleti tarafından geri verildi. Evlerimizin de çoğunu 1993'ü takip eden yıllarda aldık. Ancak bazı evlerde şimdi başka aileler yaşıyor. O evde kimin hakkı olduğunu, yani evin şimdi oturanın mı, yoksa eski sahibinin mi olduğunu tartışıyor mahkemeler. Litvanya'da dokuz geleneksel cemaat (etnik grup) olduğu kabul ediliyor. Herkesin eşit hakkı olan bir ülke burası.' Karina Hanım'ın annesi Dr. Helena Hanım'ın Litvanya'nın Ankara Büyükelçisi olduğunu ve elçilikteki kâtibin de Litvanya Tatarı olduğunu biliyorum. Yağmur devam ediyor. Sokağın öbür tarafında oturan Mikail Zayonçkovskiy'in evine yürüyorum. Ağaçların seyreldiği boşluktan Tatar Gölü'nü görebiliyorum. Bu göl, Trakay kasabasını çevreleyen yarım düzine kadar gölden biri. Gökten boşalan yağmur şiddetle vuruyor gölün yüzüne. Rüzgârın hareketlendirdiği su metalik gri bir renk alıyor. Karşı kıyıdan gölün üstüne sarkan ağaçlar seçilirken, gölgelerinin düştüğü bölgeler ise ormanı daha gizemli bir hale getiriyor. Gölün karşı kıyısında, bu taraftaki gibi sararmış yapraklar yok. Daha dinç, daha diri, daha güçlü ve Litvan Karaylarının deyimiyle daha 'yenghi' (yeni, yiğit) bir doğa duruyor o tarafta.


    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
    Trakay kasabasının bulunduğu bölgede 32 adet göl var. Bu göllerin arasındaki kara parçaları ise birer adacık durumunda. Bu adacıklar zamanın Litvanya dükü için doğal bir korunak işlevi görmüş. Kalesini burada inşa eden dük, zamanla krallığını Karadeniz kıyılarına dek genişletmiş. İç huzursuzluklar ve ayaklanmalar karşısında kendini ve kalesini korumak için Kırım'da yerleşik Karayları bölgeye getirip kalenin çevresine yerleştirmiş. O dönemden bu yana Karaylar, Trakay kasabasını yurt edinmiş ve kaleyi, kendi tarihleriyle bağlantısından ötürü Litvanyalılardan dahi çok sahiplenmişler.
    Keyifli bir sohbet için beş çayında buluşuyor eski dostlar. Son bir haftada tanıştığım, altmış ila yetmiş yaşları arasındaki tanıdıklar bunlar. Birçoğunu kenasadan hatırlıyorum. Julia ve Romuald Tinfoviç beni akşam yemeğinde ağırlamışlar, hediyelerle uğurlamışlardı. Artur'un anne ve babası da masadaydı. Eski resimlerinden örnekler almama izin veren o hanım da, bana karşılıksız rehberlik eden İrina ve Yura'nın anne ve babası da. O masada, o insanların arasında hiç de yabancılık çekmiyordum. Sanki uzun süredir onlarla birlikteydim. Karşımda oturan Yura'nın annesi değil de sanki Nurdan Teyze'ydi. Öyle ya anneannemin en yakın dostu Nurdan Teyze, Nurdan Teyzeler karşımda duruyorlardı. Masada oturan yaşlı hanımlar, duruşlarıyla, tavırlarıyla, çocukluğumdan beri tanıdığım Nurdan Teyze'ye ne kadar benziyorlardı. 'Ben Museviyim. Ama Türk Musevisiyim' derdi hep Nurdan Teyze. İstanbul'a, Beyaz Rusya'dan gelmiş bir ailenin kızı olduğunu biliyorduk hep. Şimdi anlıyordum onun ne demek istediğini. Ben Nurdan Teyze'nin yakın akrabalarıyla birlikteydim şimdi. Bundan eminim.
    Kitabını imzalıyor benim için ev sahibi. 19. ve 20. yüzyıllarda askerlik yapmış Karayların hayat hikâyelerinin ve fotoğraflarının olduğu bir derleme yapmış. Üstlerdeki üniformalardan bir dağılış hikâyesini okumak mümkün. Kimi Litvanya için Ruslarla savaşmış, kimi Rus ordusunda Osmanlılarla. Kimi de Polonya formalarıyla madalyalar almış. Kim bilir, belki o fotoğraflardakilerden biri de Nurdan Teyze'nin babasıydı.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Musevi Türkler

          Kategori: Türk Soykırımı

          Konuyu Baslatan: ŞiMaL

          Cevaplar: 5

          Görüntüleme: 4035


  2. #2
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Standart Cevap: Musevi Türkler

    Karaylar
    Vikipedi, özgür ansiklopedi

    Karay, Kara'ya mensup olan demektir ve sonundaki Arapça aidiyet "i"si Türkçe ses uyumuna göre düşüp "y" olmuştur. Karaylar, İbranice'de çoğul takısı "im" getirilerek Karaim şeklinde telaffuz edilir. Karaylar; Beyaz Rusya, Litvanya, Kırım, batı Ukrayna, Polonya, ABD,İsrail ile Romanya’da bulunan Musevi Türk topluluklarıdır.


    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

    Trakai Adası Kalesi

    Etimoloji

    Karaim kelimesinin kökeni hakkında pek çok görüş ortaya atılmıştır. "Kara" kökenin Arapça okumak, kıraat etmek anlamına gelen ve Kur'an ile aynı kök olan "Karae"den geldiği ve aynı şekilde Arapça ile aynı dil ailesinden olan İbranice'deki yine okumak anlamına gelen "Karai"den geldiği ve sadece Eski Ahidi otorite kabul ettiklerini ve genel Yahudi kitlenin benimsedikleri diğer Tevrat yorumlarını gözönüne almadıklarını ima eden bir ifade olduğu da söylenmiştir.
    Bir diğer görüşe göre 20. yüzyılda Bizans'tan sürgün olarak Hazar ülkesine sürgüne giden ve Musevîliğin Karaî mezhebine bağlı olan insanlar, Hazar Devleti sınırları içinde kalan Kırım topraklarına yerleştirildiler. Hazar hakanının Musevî inancını kabul etmesiyle, Karaî mezhebi, Kırım'da yaşayan Türkler arasında da yayılmaya başladı. Bu inancı kabul eden Türk toplulukları, ilerleyen yıllarda 'Karaim' adıyla anılmaya başlandılar.

    Geçmişleri
    Kökenlerinin Türklerin Hazar boyuna dayandığı düşünülen Karaylar'ın bugün en kalabalık yaşadıkları ülke olan Litvanya’daki geçmişleri 14. yüzyılın sonlarına dayanır.
    1397 ile 1398 yıllarında Karadeniz kıyılarına giden Büyük Litvanya dükü Vytautas (Litvanyaca: Vytautas Didysis; Latince: Alexander Vitoldus; Polonyaca: Witold), buradan ülkesine Müslüman ve Musevi Tatar göçmenlerle döndü. Çoğunluğu müslüman olan bu göçmenlerin arasında bulunan 380 Musevi, Karay ailesinden 300 kişi Vytautas’in Trakai’deki sarayına yerleştirildi. Litvanya’daki Karaylar’ın sayısı zamanla artarak 5 000 kişiyi buldu. Karay'lar saraya giden yol boyunca Ağaç'tan yapılmış ahşap evlerde yaşarlar, dini ayinlerini Knessa denilen sinagoglarda yaparlar.
    Bugün Litvanya’da yaşayan Karaylar’ın sayısı yıllar içinde kuşaktan kuşağa azalarak Litvanya’ya gelişlerinin 600. yılının kutlandığı yıl olan 1997’deki sayıma göre 257’ye düşmüştür. Bunlardan 138’i başkent Vilnius’da, 65’i Trakai’de (okunuşu Trakei), gerisi de daha az sayılarda ülkenin öteki bölgelerinde yaşarlar.
    İstanbul Koç Üniversitesi'nde görevli Doç. Dr. Timur Kocaoğlu çok önemli bir duyuruda bulunuyor;
    "Bugün Türk konuşma ve yazı dillerinden biri olan Karaimce yok olmak üzeredir. Rusya, Ukrayna, Litvanya'da yaşayan Karaimların sayısı 2200 kişi kadardır ve bunların ancak çok az bir bölümü, belki 100 kişi ana dilini konuşabilmekte ve daha az bir kısmı yazabilmektedir. Litvanya'da Trakai bölgesinde yaşayan Karaylar (yani Karaim Türkleri) bir Litvanya bankasında dillerinde ders kitapları bastırmak 20 ve kenesa dedikleri sinagoglarını tamir etmek için maddi yardım sormaktalar. Bu Karaim konuşma ve yazı dilini kurtarma çabalarına biz de katkıda bulunarak, sosyo-politik bir olguyu hızlandırabiliriz."

  3. #3
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Standart Cevap: Musevi Türkler

    Karay Dili

    Karayların konuştuğu dil Kıpçak Türkçesi grubuna dahildir. Karay kültüründeki Kıpçak Türk karakteri Güney Rusya'da Kıpçak stepleri denilen bölgede yaşayan Karayların atalarının Türkçe konuşan diğer halklarla karışmış olabileceğini akla getirmektedir.
    Günümüzde küçük bir topluluk olan Karaylar'ın dilini yeryüzünde konuşanlarin sayısının 5000 dolayında olduğu sanılır.
    Karay dilinin, Karaçay, Kırım Tatarcası, Nogay gibi öteki Kıpçak Türkçe lehçeleri ile birçok ortak özelliği vardir. Bu lehçeleri konuşan topluluklar dil dışında ortak gelenekler, öyküler, masallar, koşuklar, yemek adları gibi özellikleri de paylaşırlar.
    Karaylar ibadetlerinde Karay Türkçesi konuşurlar. Karay Türkçesinin Troki (Trakay), Kırım ve Haliç-Lutsk şeklinde üç ağzı bulunmaktadır.
    Bugun Litvanya’da Karay dilini günlük konuşmada kullananların sayısı 50’yi geçmez. Bu sayı Ukrayna’da sekizdir. Polonya Karayları iletişim için artık bu dili kullanmasalar da, aralarında zor da olsa bu dili konuşabilenler bulunur. Kırım’da bugün yokolmuş olan Karay dilini, son yıllarda gençler arasında kitaplardan ögrenerek yaşatmaya çalışanlar vardır.
    Litvanya’da bugün Karay dili yalnizca pazar günleri okullarda ögretilir ve 1988’de kurulan "Litvanya Karay Kültür Dernegi"nce desteklenir. Ayrıca Karay topluluğu, gençleri ulusal ekinleri ve geçmişleri ile yakınlaştırmak için her yıl gençlik ve kültür bayramı düzenler.
    Karay dilinden örnekler:



    Kendi dillerinden Karay'lar Litvanya'ya gelişlerini şöyle anlatıyorlar:
    "Vatat Biy sofunda ondórtúnčú yúzyïlnïn da bašlaýïnda onbešinči yúzyïlnïn tirildi, yomaxlarïna kórà bar dunyanïn ol keltirdi karaylarnï Krïmnïn yanïndan, Kara Tengiznin yanïndan, da olturyuzdu karaylarnï bunda Troxta. Berdi karaylarya kóp yer ki bolyey nesindàn tirilmà karaylarya."

  4. #4
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Standart Cevap: Musevi Türkler

    Türkiye ve Dünyada Karaylar

    Bizans ile Hazar Türkleri arasındaki yakın ilişki sebebiyle Anadolu'da Karaylar uzun bir tarihi dönemden beri yaşamaktadırlar. Bu ilişki Osmanlı döneminde de devam etmiş ve Anadolu'da 80'e yakın Karay cemaati yaşamaya başlamıştır. Fatih'in İstanbul'u fethinden sonra önde gelen Karay cemaatlerinin merkezi İstanbul haline gelmiştir. İstanbul'daki en uzun ömürlü Karay cemaati Hasköy'de yaşamıştır. İstanbul'daki "Karaköy" semtinin adının bile "Karay Köy"den geldiği ifade edilmektedir. Eminönü'nde Galata Kulesi'nin yanında Karay mezarlığı bulunmaktadır.
    Bugün, A.B.D. Avrupa'nın çeşitli ülkeleri, Türkiye, İsrail ve eski Sovyet coğrafyasında olmak üzere bütün dünyada 30.000'in üzerinde Karay yaşamaktadır. Kırım'ın Kenesa kasabasında 700 kadar yaşayan Karaylar çoğunluktadırlar. Kırım'da çok anıtları bulunan Karaylar Polonya'da Litvanya yakınlarında 50, Krakovi'de 65 kadardırlar. Litvanya'da ise Vilinius'ta 138, Trakay'da 65 ve diğer bölgelerde 50 Karay yaşar. Rusya'da Dağıstan'da ise azınlıkta olan Karay milleti, İsrail'de 7000-13.000 civarındadır.
    Karaylar yıllardır Kırımçaklarla yaşamışlardır. Sonradan savaşlar nedeniyle çoğu Karay Kırımçaklarla ayrılmıştır. Arthur Koestler, "Onüçüncü Kabile" kitabında Hitler'in Yahudi katliamında yok ettiği Avrupa Yahudilerinin Hazar Türkleri (dolayısıyla da Karay) oldukları iddiası çeşitli çevrelerde benimsenmeye devam etmektedir. Koestler'e göre Hitler bir Yahudi katliamı değil Kafkasya'dan gelen bir ırkı yok etmiştir. Hitler'in Katliam kamplarından olan Avusturya'da Theresienstadt ve Mauthausen'da Almanya'da Dachau'da ölüm kayıtları arşivlerinde Yahudi ve Müslüman Türkler de vardır.

  5. #5
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Standart Cevap: Musevi Türkler

    Karaylar

    Karadeniz havzasında kuzey ve kuzeydoğu merkezli bir Türk devleti (imparatorluğu) kuran Hazarlar’da "Gök Tanrı" inancının yanı sıra Müslümanlık, İsevilik ve Musevilik de vardır. Karay Türkleri Musevi hazarların günümüze gelen hatıralarıdır. Hazar Türklerinin başkenti, bugün Dağıstan Cumhuriyeti’nin, başkenti Mahaçkala’ya 5 km. mesafede idi. Kırım’daki Karay Türkleri kimliklerini muhafaza ederken Dağıstan Karayları Yahudiler arasında erimişlerdir. Dağıstan’daki inanç katmanlaşmasının irdelenmesinde "Karaizm" özel önem taşır.

    Kırım’da yaşamakta olan Musevi inançlı Karay Türkleri ile ilgili bilgileri 28 Şubat ile 10 Mart 1998 tarihleri arasında ziyaretinde bulunduğum saygı değer dostum Yuri Aleksandroviç’den ve O’nun benden esirgemediği çantalar dolusu dokümandan çıkardım. Kendisini saygı ile anıyorum. Bu malzemeyi ilgileri ile birlikte değerlendirmeye çalışacağız. Bunları seyahat münasebeti ile hazırladığımız, "Giraylar’dan Cemiloğlu’larına Günümüz Kırım’ı ve Kırım Tatar Türkleri Halk İnançları" isimli yazımızda ismen de olsa tanıtmaya çalıştık. Bu yazıda Yuri Aleksandroviç’e sorduğumuz soruların cevaplarına ve Y. Aleksandroviç’in yardımı ile gidip görme imkanı bulduğumuz "Çift Kale" ile "Balta Tiğmez" Karay mezarlığının tanıtımına yer verdik. Y. Aleksandroviç’e; ve çeviride yardımcı olan arkadaşım Metin Ataman’a şükranlarımı sunuyorum. Karay konusunu kendisinden Hazarlar konulu çalışmaları münasebetiyle ilk öğrendiğim Prof. Dr. M.A. Kaşgırlı, Teoloji master yönetmenim konunun uzmanı Prof. Dr. Ş. Kuzgun, "Kuzey Azerbaycan ve Doğu Anadolu ve Kuzey Irak’da Eski Türk Dini İzleri, Dini Folklorik Tabakalaşma" isimli çalışmam münasebeti ile ilgili yardımlarını da esirgemeyen Prof. Dr. A. Küçük hocalarımı da saygıyla anıyorum.

    Karay Türkleri, Kırım halkının kan, dil ve adetleri itibariyle özünü teşkil ettiklerinin ve kendi etnik bireyselliklerini gerçekleştirdiklerinin bilincindedirler. Karay Türkleri, diğer Türk halkları ile kan ve kültür bağı olduğunun da şuurundadır. Karay’lar dinlerinin kendilerine mahsus ve saygın olduğu haklılığını da taşırlar. Kırım’ı anavatan bilir, birlikte yaşadıkları halklara saygı duyar ve onlardan doğan olarak hakları olan saygıyı beklerler. Adlandırılışlarını açıklarlarken tekil olarak Karai, Kerai ve çoğul olarak da Karailer ve Karaite olarak bilindiklerini söylerler. Doğru ismin Kırım Karay Türkleri, Kırım Karayları ve Karaylar olduğunu açıklarlar.

    Karayların yaşamakta oldukları topraklarında nüfus dağılımlarına gelince, şimdi Ukrayna’nın elinde bulunan Kırım’da 1246 yılından beri etnik bir gurup olarak yaşamaktadırlar. Ayrıca Prens Danila Galitski’nin daveti üzerine batı Ukrayna’nın Galiçiya bölgesine ve 14. yüzyıldan itibaren de Prens Vitovt ile birlikte geldikleri Litvanya’da yaşarlar. Kırım dışındaki Karay Türklerinin halen büyük çoğunluğu Ukrayna’da yaşamakta olup buradaki miktarları yaklaşık olarak 300 kişi civarındadır. Kırım’daki 800 Karay’la birlikte toplam nüfusları 1.100 civarındadır. 1914 yılı itibariyle bölgedeki Karay nüfusu 12.000 civarında idi. Normal şartlarda nüfus artışı esas alındığında yörede bugün 120.000 Karay Türkünün olması gerekirdi.

    Karay Türkleri ayrıca; Rusya, Litvanya, Polonya ve Fransa’da da yaşamaktadırlar. Günümüz itibariyle Dünya Karaylarının bütün nüfusu 2.400 civarındadır. Karay nüfusunun süratle azalışının sebepleri arasında, açlık, savaşlar ve korumasız halk oluşlarının yanısıra, asıl amil Sovyetler Birliği döneminde uygulanılan ruslaştırma politikasıdır. Sovyetlerin milliyetler politikası Karay Türklerini bitirmiştir. 1. Cihan Savaşı’nda Sovyetler adına harbe katılan 700 Karay Türkü’nün 500’ü subaydı. Bunların büyük çoğunluğu savaşlarda öldü, ailesine dönebilen pek az Karay vardı. Karay Türkleri ortadan kalkmak üzeredir.

    Kırım Karaylarının ibadet ve hac yerleri Bahçesaray yakınlarındaki Balta Tiğmez-Balta Dokunmaz Kabristan’ı, Kırk-yer (Dzhuft-Kale/Chuft-Kale) Kangup-Kale’deki Kadim mezarlık, Eupatoria’daki mabet ve Kenasalar kompleksi, iki boynuzlu mızrak ve kalkan sembol ve damgalarıdır.

    Karayların kökleri Alta ailesinin Türk gurubuna aittir. Etnik gurup olarak şekillenmeleri Kırım’da olmuştur. Kadim Karayların bir kolu uzantı olarak Hun Türkleri ve Hazar Türkleri kabileleri arasında yer almıştır. Kırım’da Sarmato-Alanlar ve Kısmen Gotlarda asimile olmuştur. Karay Türk boyları arasında; Kırklar, Uzunlar, Naymanlar, Kara’lar, Sarı’lar ve daha sonraları ise, diğer Türk etnoslarıyla müşterek kökleri bulunduklarına dair; V. Alekseev, V. Grigorev, N. Baskolov, K. Dzhinni, M. Morelouski, B. Adler’in yapmış oldukları akademik çalışmaların mevcudiyeti bilinmektedir.

    Karay Türklerinin dili; Kırım-Tatar, Kumuk, Karaçay Türkçelerine benzer şekilde Türk dillerinin Kıpçak gurubuna aittir. Karay Türkçesinin lehçeleri; Kırım Tatar Türkçesi içinde erimiştir. Trakay ve Galitski-Lutski Lehçeleri Polovetski diline benzer). Karay Türkçesi vasıtasıyla bazı Hazar kelimelerinin deşifre edilmeleri sağlanmıştır.

    Karay Türkleri Hazar Türk kültürünün ve kadim Türk geleneklerinin halefi oldukları gerçeğinin şuurundadırlar. Karaylar geçmişte hayvan yetiştiriciliği ve bahçe ziraatı yapmış, ticaretle meşgul olmuş aynı zamanda asker bir toplumdurlar. Karay Türklerinin hayat biçimleri birlikte yaşadıkları Tatar Türkleri, Kırımçak Türkleri, Yunanlılar ve Ermenilerden karşılıklı etkilenmişti. Cemaatler toplu komşuluk ilişkilerinde kültürel tesirler yaşamıştır. Şimdiye kadar Karay Türklerinin Akmescit’de yapmış olduğu kütüphaneler, çocuk eğitim ve kültür merkezleri şehrin bütün halkına hizmet vermiştir. Karay inançları kutsal armağanı olan dini ritüellerinin korunmaları, Karay milli mutfağının muhafaza ve yaşatılmaları Karay Türklerinin bizi Hazar Türkleri dönemine götüren kültürel değer ölçüleridirler. Bunlar Türklüğün çağlar itibariyle devamlılık arz eden maddi ve manevi hazineleridir. Geçmişimiz ile geleceğimiz arasında köprü oluştururlar.

    Karaylarda din yani Karaizm, Kitab-ı Mukaddes’in Eski Ahid doktrini temelindedir. Bu nedenle bağımsız incelenmesi zarureti vardır. Karaylar "10 Emir"i hassas bir şekilde izler. Hz. İsa Mesih’e ve Hz. Muhammed’e peygamber olarak saygılı davranır. Karaylar, geleneksel ikamet yerlerinde Müslüman ve Hıristiyan cemaatlerinin devlet otoritelerinin imkanlarından yararlanmışlardır.

    Kırım Hanları, Galiçya, Avusturya-Macaristan, Litvanya, Polonya ve Rusya Karaizm dini doktrininin bağımsızlığını tanımışlardır. Çarlık Rusya döneminin Rus İmparatorluk kanunları, Karaylar’ın dini olan Karaizm’in "Yahudilerin dininden farklıdır. Bu din Rus resmi yönetimince tanınmıştır" Karay pasaportlarının din sütununa "Karay Dininden" ibaresi konuldu. Karaylar tercihlerine göre şahıs ismi olarak bu arada isterlerse Hıristiyan ismi de kullanabiliyorlardı. Karay Dini Yönetimi, Karaizm inançlı cemaati "laik lider" zihniyeti ile yönetti. Yalhan (Büyük Han)’da Ortodoks kilisesi hiyerarşi’sinin belirgin emareleri bulunmaktadır. Metropolin Serafim’e göre; "Karaitik dini doktrin, Rusya Ortadoks kilisesinin kabul ettiği şekliyle, tümüyle tecrit edilmiş bir din olarak mütalaa edilmektedir... Rus hükümeti Karaizm’in tam anlamıyla din olarak korunmasını onaylamış ve Karay Türklerine bütün haklarını hiç bir sınırlandırma olmaksızın vermiştir. Proto-hiyerar Simeon Starikov’un konuyla ilgili ifadesi şöyledir. "Onlar İsa Mesih’i bir peygamber olarak tanıdılar, Muhammed’i de aynı düzeyde peygamber olarak bildiler... Camide olduğu gibi Kenasa’nın yanında da bir çeşme inşaa edilmiştir. Kenasa’nın girişinde Muhammedanlar gibi ayakkabılarını çıkarırlar. Bu doktrin, ilk Hıristiyan doktrine bir ölçüde yakındır."

    Karay mabedi olan Kenasaların yönü güney-doğuya doğrudur. Yani Karaizm’de de kıblenin yönü güney doğu olup burada bir sunak vardır. Mezarların defin cihetleri kuzey güney istikametindedir. XIX. yüzyıl boyunca ve XX. yüzyılın başlarında Kırım, dünya Karaizm merkezi idi. 1917 Komünist devrimden önce burada 11 mabet ve dini tesis bulunmaktaydı. Sovyet Rusya döneminde Karay dini yapıları imha edildiler. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra şimdilerde canlandırılmaya başlanılmıştır. Faal Kenasalar, Karay aleminde sadece Litvanya’da kaldılar. Rusya ve Ukrayna Kazaklarından küçük guruplar, Mısır, İsrail ve ABD’ne yerleşmiş bir kısım Araplar, Türkiye’ye göç etmiş bazı Yunanlılar Karaizm inancına bağlıdırlar. Diğer etnosları temsil eden halklar Karaizm inancı ile uyum içinde değillerdir. Karaizm’e inanan Karay Türkleri Alemlerin Rabbı’nı kadim Türk Ruhaniyetinin tanımı ile "Tengri" olarak adlandırırlar, nadiren de "Alla" adını kullanırlar. Eski Türk inanç sisteminin kutsal emanetleri inanç muhtevalı kutsal emanetlerini muhafaza ederler. Kırım Karayları Kırım’ın dışında yaşamak zorunda kalınca Fransa’da kısmen Hıristiyanlaşmış ve Türkiye’de İslamiyet’e girmişlerdir. Ancak etnik kimliklerini büyük ölçüde muhafaza etmişlerdir.

    Karaylar, tarihi ikamet yerlerinde muhtelif devlet sistemleri altında bazı imtiyazlardan yararlanmışlardır. Kırım Hanlığı devleti yönetimi döneminde Kalenin savunması için askeri aristokrasi içerisinde yer almışlardır. Komutan olabilmiş ve yüksek mevkilerde bulunmuşlardır. Litvanya’da Prens’in Saray Muhafızlığını üstlenmişlerdir. Hıristiyan halkın dışında Magdeburg haklarını alan tek gurup Karaylardı. Bu hakların kapsamında kendini yönetmek ve bazı ayrıcalıklı imtiyazlara sahip olmak gibi hususlar da vardı. Keza Rusya İmparatorluğu’nda Çarlar’ın kişisel korumalarından yararlandılar, yüksek mevkilere gelebildiler. Bütün bunlar Karay Türklerinin yetenekli olmalarının bir sonucu idi.

    XI. yüzyılda Hazar Türkleri Kırım’da bütün güçlerini kaybetmelerinden sonra Karay Türkleri Bahçesaray yakınlarındaki Kırk Yer Kasaba Kalesi merkezli küçük bir prenslik olarak varlıklarını muhafaza ettiler. Bu Karay yönetiminde Prens ve dini lider seçimle iktidara geliyordu. Karaylar Kırım Han Devleti yönetimi döneminde yani Kırım Hanlıkları zamanında Han’a itaat ettiler, ancak kendi yerel hükümetlerini korudular ve siyasi bir birim olarak da tanındılar. Rus İmparatorluğu’nda XIX. yüzyılda Karaylar eşit haklara sahip vatandaşlardı. Dini ve dünyevi lider (Gaktah) tarafından iç işlerinde bağımsız olarak yönetildikleri bir idare biçimine sahiptiler, 1800 yılından 1914 yılına kadar Karayların nüfusu iki misline katlandı. Sovyet Rusya Devleti’nde 1920’den sonra Karay Toplumunun idari ve dini yapısı Komünist Rus yönetimince imha edildi. Kırım Karay Türklerinin nüfusları 10’da birine düşürüldü. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Karay Türkleri için yeniden toparlanma ümidi doğmuştur. Ancak nüfus ve sosyo-ekonomik durum felakettir.

    Musevi inançlı Karay Türklerini tanımayan yazarlar ile Karay Türklerine dair siyasi çıkar maksatlı yazılar yazabilen bazı yazarlar Kırım Karaylarını etnos ve dine ekleme girişimlerinde bulunmuşlardır. Kırım Karaizm inançlı Türkleri, inancı Musevi olan başka toplumlarla amaçlı olarak karıştırmışlardır. Bu, tarihin tahrifi ve Karay Türklerinin ulusal duygularını rencide etme olayıdır. Bu tür tutumlar ulusal ve dini anlaşmazlıklara zemin hazırlamıştır. Bazı sözde araştırmacıların bu türden yazılarına rağmen, Kırım Karay Türkleri, 2. Dünya Savaşı esnasında faşistlerle işbirliği yapmamıştırlar. İşgal kuvvetlerinin baskılarına rağmen ulusal bir komite oluşturmamışlardır. İddia edildiği gibi ulusal ayrıcalık mahiyetli faaliyetleri nedeniyle faşisttler tarafından imha edilmemişlerdir. 1944 yılında resmi bir karar olmaksızın Urallar’a ve Kazakistan’a gönderilmişlerdir. Yani Karay Türklerini imhaya yönelik Kararın sahibi SSCB idi.

    Karay Türkleri S. Duvan, Akmescit Belediye Başkanı; S. Dudnik (mıcri), sanatçı; I. Kasas, fikir adamı; J. Karaimovriç, komutan; S. Kırım, devlet adamı; Tavrishecki, üniversite kurucusu; S. Maikapar, besteci; R. Malinovski, Maraşal Patak, zirai kimyacı; Han Shapshal, şarkıyatçı; S. Yurtkevixh, sinema yönetmeni gibi aydınlar yetiştirmişlerdir.

    Karay Kültürünün yazılı kaynak eserleri; Karay Ulusal Ansiklopedisi 1. cilt (Moskova, 1995), II. cilt (Paris 1996); A. Polkanov, Kırım Karayları (Karaylar-Kırım’ın Küçük Yerli Halkı, Paris, 1995); Rus Tebalarının Hakları ve Durumu Hakkında Rus imparatorluğunun Eski Sözleşmeleri ve Kanunları, Karaylar (Petesburg, 1980).

    Karay Türkleri Kırım’da yasakları dönemi kalkmaya başlayınca tekrar örgütlenmeye başlamışlardır. Kırım Karaylar Derneği 1989 tarihinde kurulmuştur. Bu dernek Kırım’ın Akmescit, Eupatoria, Feodosiya, Bahçesaray ve benzeri yerlerindeki Karayim cemaatlara hizmet vermektedir. İdari ve fikri yönetimini Ukrayna, Rusya, Litvanya, Polonya, Fransa, Kazakistan Karay uzmanları ile işbirliği yaparak yürütür. Yaşlılar Konseyi diye bir organı vardır. Tüm Ukrayna’yı kapsayan örgütlenme henüz kuruluş dönemindedir. Derneğin kuruluş amacı, Karay halkını ve ulusal değerlerini korumak, dini kutsiyeti kurtarmak, Karay kimlik bilincini yükseltmek, din ve kültürün canlanmasını sağlamak, yaşlı ve yoksullara yardım etmek diğer halklarla kültürel değişim, bilimsel araştırma yapmak, edebi yayınların basılmalarını sağlamaktır.

    Karay Türklerinin çok hayati problemleri vardır. Azalan nüfus, dil, kültür, ulusal kutsallar, karmaşık sosyo-ekonomik durum yığınla problemi doğurmuştur. Bu noktada problemleri çözüme götürecek projeler gerekmektedir. Öncelikli problemler; Karayların Kırım’da yönetime katkılarının sağlanılması, Karay varlığının yasal temelinin oluşturulması, Karay ulusal kutsiyetlerine uygun statülerin verilmesi Karayların dini ve kültürel binalarının geri verilmesi, Karay Sosyo-kültürel programlarının gerçekleştirilmesi imkanlarının verilmesi; Karay milli kütüphanesi, etnografya ve açık hava müzelerinin kurulması, diğer ülkelerdeki Karay Türkleri ile ilişkilerinin sağlanılması göç ettirilen Karayların geri dönmesinin sağlanılması, Karay maddi kültür envanterlerinin sağlanılması, Karay Türk sanatının canlandırılması, folklor ve edebi ürünlerin toplanması, hazırlanması ve yayımı gibi hususlardır. Ukrayna’nın küçük bir halkı oldukları kabul edilen Karayların hiçbir yasal güvenceleri yoktur. Karay Türklüğü yok olma noktasındadır. Ukrayna müzahir olmak istemekle beraber, Ukrayna’nın zor olan ekonomik şartları şimdilik karar almalarına fırsat vermemiştir.


    Kaynak: Yaşar Kalafat

  6. #6
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Standart Cevap: Musevi Türkler

    Vikipedi, özgür ansiklopedi

    Karaim ya da Karayit bir Yahudi mezhebidir. Karaim terimi İbranice Ba'alei ha-Mikra (yazıtların halkı) eşanlamı ile bilinir. Karaimler, Yahudilerin ana din kitabı olan Tora Yazıtları'ndan başka bir kaynak tanımaz, sözel kuralları kendi inancı için bağlayıcı bulmazlar. Yahudiliğin diğer kutsal kitabı olan, ancak sözel gelenek ve kuralların bir derlemesini oluşturan Talmud, Karaimlerce tanınmamaktadır. Tek kaynakları Tevrat olduğundan bazı dinî bayramları farklı biçimde kutlarlar. Birtakım dinî gelenek ve göreneklere özellikle uymadıklarını belirtmelerindendir ki diğer Yahudilerce ayrıksı bir mezhep olarak görülür.
    Miladi 8. Yüzyıl'da Irak'ta doğan ve Tanah'ı dini hükümlerin yegane kaynağı kabul eden Yahudi mezhebidir.Mezhebin İbranice ismi olan Kara'im (okuyanlar) okumak anlamındaki kara' kökünden türediği ve müntesiplerinin Tanah'ı(Ahd-ı Atik) çok okuduklarını belirtmektedir. Ayrıca kelimenin kökünde devet etmek manasınında bulunduğu ve Kara'im isminin davet ediciler anlamına geldiği de ileri sürülmektedir.Müntesiplerine kutsal metinlerin çoçukları manasında Benei Mikra , Ba'ale Mikra isimlerini de verilmiştir. Kara'im ismi Arapça 'da Karrai, Karra'un , Kuman -Kıpçak Türkçesinde Karaylar, Batı dillerinde Karaite, Caraime gibi kelimelerle karşılanmıştır.
    Mezhebin doğmasında bir takım dini siyasi ve içtimai sebepler etkili olmuştur. Irak bölgesinin İran ve Bizans'ın etki alanından çıkmasıyla mabedin yeniden inşası ve Kudüs'e dönüş gibi Mesihi beklentiler hayal kırıklığına dönüşmüştür.Sosyal ve ekonomik problemler yaşayan bölgedeki Yahudi topluluğu, kendilerini Abbasi halifesine karşı temsil eden cemaat başkanlığının ve Talmud akademilerindeki alimlerin tavırlarından rahatsız olmuşlardır.Abbasilerin Irak'ın kuzeydoğusundaki dağlık bölgeleri iskana açmasıyla Yahudiler farklı mülteci etnik unsurlarla bir arada yaşamak zorunda kalmışlardır. Bu hususların , geleneksek Yahudiliğe karşı Anan ben David atarfından sadece yazılı Tevrat'ın dinde kaynak olduğunu savunan bir yapılanmanın ortaya çıkmasına yol açtığı ifade edilmektedir.
    Rabbani kaynaklarına göre . 8.yüzyılın ikinci yarısında Irak'ta ki Yahudi toplumunun başkanı İshak Harkavi'nin ölümü üzerine Talmud akademisinin ileri gelenleri cemaat başkanlığı için , yaşça büyük ve daha bilgili olmasına rağmen Anan'ı değil mütavazi bir kişiliğe sahip olan kardeşi Hananiah'ı tercih etmişlerdir. İtirazı üzerine Abbasi hailfesi tarafından hapse atılan Anan , kendisini Halifeye affettirdikten sonra Talmudçu geleneğe karşı kendi din alayışını belirlemeye ve taraftar toplamaya başlamıştır. Rabbaniler'in bu iddiasına karşılık Kaufman Kofler , Karailiğin sadece şahsi ihtiraslar sonucu ortaya çıkmış bir muhalefet hareketi olarak görülmesininin doğru olmadığını , Talmudçuluğa karşı gelişen tabi bir bir reaksiyon olarak kabul edilmesini belirtmiş, bu mezhebin Tanah'ın yegane dini otorite oluşuna vurgu yaparak Yahudilik tarihinde kutsal metne yönelik , çalışmalara ivme kazandırdığına da dikkat çekmiştir. Rabbani anlayışına muhalefet eden daha önceki mezheplerden etkilendiğini söyleyen bu yeni hareket , 8. yüzılda Müslümanların hakim olduğu coğrafyada önce Ananniye adıyla ortaya çıkmış , 9. yüzyılın ilk yarısında ise Karaim ismini almıştır.
    Karai kaynaklarına göre Anan , Rabbani anlayışına karşı faaliyetlerine başlayınca baskı ve işkenceye maruz kaldığından Halife Mansur 'un izniyle Bağdat'tan ayrılarak Kudüs'e yerleşti. Taraftarlarından bazıları Filistin , Suriye,Mısır, Bizans , İran , Ermenistan ve Kafkasya'ya dağılarak bu yeni hareketin probagandasını yaptı. Anan'dan sonra 9. yüzyılda yetişen güçlü şahsiyetler kendi aralarında ayrılığa düşmekle onun hareketini bir mezhep haline dönüştürdüler. Karailiğin ilk filizlendiği yerler İran, Ermenistan ve Kafkasya bölgeleridir. 9. yüzyılda yaşayan ve Karai adını ilk defa kullanan Benjamin en-Nihavendi ve öğrencisi Daniel el-Kumusi İran Karailerinin yetiştirdiği önemli şahsiyetlerdendir.
    Kudüs, Filistin ve Suriye bölgelerinde Karailik 9. yüzyıla kadar yayılmaya devam etti. Suriye'deki Karailerin bir kısmı 10.yüzyıldan itibaren Bzans topraklarına göçtü. 1099 yılında Haçlılar Kudüs'ü işgal ettiklerinde Rabbani Yahudilere yaptıkları zulmü Karailere'de uyguladılar , bunun üzerine cemaatın büyük bir kısmı Mısır'a ve Kuzey Afrika'nın diğer bölgelerine doğru ilerledi. 11. yüzyılda Karailiği benimseyen bir Yahudinin gayretiyle Karailik İspanya'da yayıldı, ancak 12.yüzyılda İspanyollar 'ın baskılarıyla Karailer bölgeyi terketti.
    Bizans Karailiğinin aslını Irak, Filistin ve Suriye 'den 9. yüzyılda başlayan ve 10.yüzyılda yoğunlaşan göçler oluşturmuş , zamanla onlar yerli Rum unsurlarada katılmıştır. İstanbul Osmanlıların eline geçince Karailik için önemli bir merkez haline gelmiş ve Edirne, Kocaeli, Kırım giğbi bölgelerden göçler gelmiştir. 11. yüzyılın sonlarında başlayatan 12.yüzyılıda kapsayan dönemde Bizanslı Karailer Kudüs'e gidip Arapça ve İbranice öğrenerek Arapça Karai kaynaklarıı İbraniceye tercüme etmilerdir. Aynı dönemde yaşayan ve Karailiğin esasları belirlemeye çalışan ilk alim olduğu kaydedilen Judah ben Elijah Hadassi'nin Eshkol ha-Kofer adlı eseri Karailiğin önemli ansiklopedik kaynaklarından biridir.
    Özellikle 15. yzüyılın ikinci yarısından itibaren Kırım Karaylarından İstanbul Karaim cemaatine sürekli katılmalar olduğu gibi Balkan Karailiğinide daha çok Kırım'dan takviye edilmiştir. Ayrıca Macaristan'daki Kabar Türkleri de zamanla Trakya cematlerine katılmışlardır. Kırım'dan İstanbul'a göç eden Aaron ben Josep(ö. 1320) adlı Karai alimi Sefer Mihbar adlı tefsiriyle tanınmıştır. Karailerin İbn Meymun'u olarak adlandırılan Aaron ben Elijah (ö. 1369) Mutezile ve Aristo felsefiyle beslenen teolojik görüşlerini yansıttığı Gan Edenn ve Keter Torah adlı tefsiriyle dikkat çekmiştir.
    Bizans Karailiğinin temellerini Yahudi göçmenlerle yerli Rumlar oluşturmuşsa da zamanla Kuman ve Kabar unsurların ağırlıklı olduğu Balkan Karailiği ve Kırım Karayları İstanbul 'da Eminönü, Karaköy ve Hasköy'ün yanı sıra Fener, Balat ve Üsküdar'da cemaatler halinde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Zamanla küçülerek toplu halde Hasköy'de yaşarken 1918 yangınından sonra şehrin muhtelif semtlerine dağılmışlardır.
    Kuzey ve Güney Rusya Karaylarına gelince Hazarlar'ın Karailiği kabul etmesini 8. yüzyıl ortalarında Bizans'tan sürülen Yahudi göçmenlerin sağladığı ve 10. yüzyılda Bizans'tan Hazar ülkesine göçlerin gerçekleştirildiği, dolayısıyla güney Rusya ve Kırım 'da Karailiğin 8.yüzyıl ile 10.yüzyıllar arasında girmiş olabileceğini ileri sürülmüştür. Öte yandan Hazar Hakanı Bulan'a Karailiği kabul ettiren İshak Sangari'nin önce Hazar ülkesinde faaliyet gösterdiği, ardından Kırım'a geçerek oraya yerleştiği belirtilmektedir. Karailik Hazar ülkesinde ve Kırım'da muhtemelen aynı anda yayılmıştır. 14. asırda da Litvanya ve Polonya'ya göç etmiş, bugünkü Doğu Avrupa Karay cemaatinin temellerini atmıştır.
    10-12.yüzyıllararası altın çağını yaşayan Karailik Haçlı seferlerinden sonra zayıflamaya başlamıştır. Rusya'da Yahudiler üzerinde yoğunlaşan baskılar, Karailer'e yansımış, özellikle 1927 Bolşevik ihtilalinin ardından Kırım , Litvanya ve Polonya'da yaşayan Karaylar Amerika, Orta ve Batı Avrupa ülkelerine gitmek zorunda kalmışlardır. II. Dünya Savaşı sırasında çok sayıda Karay Türk'ünün başta Sibirya olmak üzere Sovyetler Birliğinin çeşitli bölgelerine sürüldüğü bilinmektedir.
    Günümüzde Irak, İran , Suriye , Kuzey Afrika , İspanya, Hindistan, Çin ve Mancurya gibi ülkelerde Karai cemaatleri kalmamıştır. İstanbul'da yaklaşık yüz kişilik cemaat dışında Anadolu ve Trakya'da da Karai bulunmamaktadır. İsrail ve Kahirede Karailer küçük cemaatler halinde varlıklarını sürdürürlerken 1948'deki savaştan sonra Mısır'dakilerin çoğunluğu İsrail'e geçmiş , bir kısmı Avrupa ve Amerika'ya göç etmiştir. Toplam nufusları kesin olarak bilimemekle birlikte 1000'li rakamlarla ifade edilen Karailerin büyük çoğunluğu günümüzde eski Sovyetler Birliği topraklarında ve Polonya'da yaşamakatadırlar

    İstanbul'da Karaimler

    Bugün İstanbul'da az sayıda Karaim yaşamaktadır. Şehirde Doğu Roma döneminden beri bir Karaim nüfusu olmuştur. Hasköy'de Doğu Roma döneminden kalma Karaim Sinagogu (Kal Ha Kadoş Be Kuşta Bene Mikra) adında bir sinagogları vardır. Bu sinagog 1536'da büyük bir onarımdan geçmiş, ancak 1774 yangınından sonra 1800'de yeniden inşa edilmiştir. Bu sinagog, cemaatinin azlığından dolayı ancak bayramlarda ve özel günlerde açılmaktadır.
    Karaimler 17. yüzyıldan itibaren yoğun biçimde Kırım'a göç etmişlerdir. İstanbul'da 40-50 kadar aile kalmıştır

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş