Sakınılması Gereken Bir Davranış Bozukluğu: Bilmişlik Bilmiş insan, bilmişliğin iticiliğinin farkına varmayabilir. Ancak insan, kendisine yapılmasını istemediği bir tavrı, başkalarına da yapmamalıdır. •İnsanın bilmiş bir tavır sergilemesinin nedenleri nelerdir?

Bu konu 1268 kez görüntülendi 1 yorum aldı ...
Sakınılması Gereken Bir Davranış Bozukluğu: Bilmişlik 1268 Reviews

    Konuyu değerlendir: Sakınılması Gereken Bir Davranış Bozukluğu: Bilmişlik

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1268 kez incelendi.

  1. #1
    AyMaRaLCaN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    24.08.2008
    Mesajlar
    11.371
    Konular
    5172
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @AyMaRaLCaN

    Standart Sakınılması Gereken Bir Davranış Bozukluğu: Bilmişlik

    Sakınılması Gereken Bir Davranış Bozukluğu: Bilmişlik



    Bilmiş insan, bilmişliğin iticiliğinin farkına varmayabilir. Ancak insan, kendisine yapılmasını istemediği bir tavrı, başkalarına da yapmamalıdır.


    •İnsanın bilmiş bir tavır sergilemesinin nedenleri nelerdir?


    •Bilmişlikten nasıl kurtulunur?

    Toplumda ‘herşeyi en iyi kendisinin bildiğini düşünerek hemen her konuda öne atılan ve insanlara bilgiçlik taslayan kimseler ‘bilmiş’ olarak adlandırılır. Bu özelliğe sahip olan insanlar genellikle, bahsi geçen hemen her konuda, -bilgileri olsa da olmasa da- mutlaka bir fikir öne sürmeleriyle ve her konuşma ortamında mutlaka söyleyecek bir şeyleri olmasıyla bilinirler. Bilmiş insanlar, kendilerini dünya yalnızca kendi etraflarında dönüyormuşçasına önemli görürler. Her olayın merkezinde kendilerinin olduğunu sanırlar. O olmasa, o konuşmasa, o fikir vermese, insanların pek çok önemli bilgiden mahrum kalacaklarına inanırlar. Bu yüzden de yanlarında konuşulan her konuya karışmadan duramazlar. Bu davranış şekli, bu kimselerde adeta bir hastalık halini almıştır. Kendilerini ilgilendirmeyen ve hiçbir bilgilerinin olmadığı konularda bile en önemli sözleri kendilerinin söylediğine inanırlar. Kendilerinden herhangi bir yardım talep edilmediği, fikirlerinin sorulmadığı, hatta karışmamasının rica edildiği durumlarda dahi, kendilerine hakim olamaz ve olaylara müdahale etmek isterler.

    Bilmiş İnsanların Belirgin Tavır Bozuklukları

    Başkalarının akledebileceği konuları sürekli olarak hatırlatmaları:Bu tavır bozukluğunun önemli göstergelerinden biri, başkalarının çok rahat akledebilecekleri konuları sürekli olarak onlara hatırlatmak, onlar daha söze başlamadan önce davranarak sanki ilk kendisi keşfetmiş ve başkaları bunları bilmiyormuş gibi söylemektir. Örneğin bir yere gitmenin iki alternatifi varsa, belli ki ilgili kişi de bunlardan birini tercih edecektir. Bu bilinen bir gerçektir. Ama bilmiş insan bunu da söylemeden duramaz. O iki alternatifi de sanki ilk kez kendisi keşfetmiş gibi, “Buradan git, o olmazsa o zaman şuradan da gidebilirsin” der.

    Sempatik olduklarını zannetmeleri: Bu kişilerin yanılgıya kapıldıkları en önemli konulardan biri ise, gösterdikleri bu davranış şekline rağmen, çevrelerindeki insanlar tarafından son derece sempatik bulundukları yanılgısına düşmeleridir. Konuşmalarının herkes tarafından çok beğenildiğini, fikirlerinin çok önemsendiğini ve çevrelerindeki insanların onlardan gelecek olan bilgilendirmelere çok ihtiyaç duyduklarını zannederler. Eğer kendileri konuşulan konulara katılmayacak, fikir vermeyecek ve düşüncelerini belirtmeyecek olurlarsa, olayların aksayacağına, konuların halledilemeyeceğine ve insanların yapılması gerekenleri düşünemeyeceklerine inanırlar.

    Oysaki ortada zannettikleri gibi bir durum hiç yoktur. Hatta sempatiklik bir yana, bilmiş bir ruh hali, o kişi üzerinde çok ciddi şekilde bir iticilik meydana getirir. Söyledikleri gerçekten çok doğru olsa, gerçekten ihtiyaç olan bir konuyu ya da detayı gündeme getirse dahi, insanlar onun bu katılımından rahatsızlık duyarlar. Çünkü bir olayda önemli olan sadece o konunun halledilip sonuçlandırılması değildir; bu süreç içerisinde yaşanan ahlak; insanların toplu olarak huzurlu, rahat, konforlu bir ortam içerisinde olmaları da en az hedeflenen bu sonuç kadar önemlidir. Bilmişlik, beraberinde çevreye gerilim, huzursuzluk ve rahatsızlık getirebilir. İnsanlar böyle şartlarla muhatap olmaktansa, fayda verecek bile olsa o kişinin fikirlerinden istifade etmek yerine, huzurlu olup konuyu daha uzun bir yoldan halletmeyi tercih ederler.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Sakınılması Gereken Bir Davranış Bozukluğu: Bilmişlik

          Kategori: Psikoloji

          Konuyu Baslatan: AyMaRaLCaN

          Cevaplar: 1

          Görüntüleme: 1268

    Sinemde yanar dağlar bahçeler bağlar yetim
    Sensizken canım ağlar bensizken memleketim
    Özüme bir kez dokun gör nasıl birisiyim
    Aşka aşıkken bile memleket delisiyim

  2. #2
    AyMaRaLCaN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    24.08.2008
    Mesajlar
    11.371
    Konular
    5172
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @AyMaRaLCaN

    Standart Cevap: Sakınılması Gereken Bir Davranış Bozukluğu: Bilmişlik

    Çevresine verdiği zararı fark etmemesi: Burada önemli olan, herkesin çok açık bir şekilde farkında olduğu ve rahatsızlığını yaşadığı bu durumun, bilmişlik yapan kişi tarafından neredeyse hiç fark edilmemesidir. O kişi, hayatın normal akışının devam ettiğini ve verdiği fikirlerle sadece çevresindeki insanlara yardımcı olduğunu sanır. Oysaki oluşturduğu rahatsızlığın, verdiği fikirlerin sağlayacağı faydadan daha önemli olabileceğinin şuurunda değildir.

    Bilmişliğin Nedeni İnsanın Kendi Aklını Beğenmesidir

    Bilmişliği bir yaşam tarzı olarak benimsemiş olan insanlar, Kuran’da bildirilen akıl ve anlayış keskinliğinden oldukça uzaktırlar. Buna rağmen bu kişiler, kendi akıllarını çok beğenirler ve kendilerini diğer insanlardan çok daha akıllı zannederler. Herkese her konuda fikir verecek bir akla sahip oldukları kanaatindedirler. Sağdan soldan duydukları kulaktan dolma bilgileri, başlarına gelen olaylardan kendilerince çıkardıkları sonuçları sentezleyip büyük bir hayat tecrübesi edindiklerini sanırlar. Herkese her fırsatta bu tecrübeyi ispatlamaya çalışırlar. Burada akıl, zeka, ahlak ve kültür gibi özellikler ikinci derecede kalır. En çok vurgulanan konulardan biri de, yaş faktörüdür. Bu sözde üstünlük; “sen gelirken biz gidiyorduk”, “ben senin küçüklüğünü bilirim” gibi ifadelerle vurgulanır.

    Bu gibi insanların, fikir öne sürdüğü, bilmişlik yaptığı herhangi bir konuda haksız olduğu anlaşılsa bile, haksızlığını kabullendiği çok nadir rastlanan bir durumdur. Yanılmak, hata yapmak, haksızlığının ortaya çıkması bilmiş insanın asla hoşuna gitmez. Çünkü zaten asıl önemli olan bir sonuca varılması, doğruların, gerçeklerin ortaya çıkması değil çoğunlukla kendi komplekslerinin tatmin bulmasıdır.

    Bu tür bir ortamda yetişen çocuklarda da, daha küçük yaşlardan itibaren benzer özellikler yerleşmeye başlar. Örneğin kültürlü, entelektüel, varlıklı, fakat İslam ahlakından uzak bir yapıya sahip bir ailenin çocuğu çoğunlukla bilmiş, ukala, insanları küçük gören, kendini her konuda haklı ve yeterli sanan bir kişilik edinir. Küçüklükten “büyümüş de küçülmüş” bir görünümü olan çocuk, İslam ahlakını öğrenmediği, eğitim almadığı takdirde bu yapıyı hayatının her döneminde üzerinde taşır.

    Bilmişlikten Nasıl Kurtulunur?

    Bilmişlik yapmayı alışkanlık edinmiş bir kişinin yapması gereken, kendisi olmasa da dünyanın döndüğünü, olayların akıp gittiğini hiç unutmamasıdır. O olmasa da konular halledilecek, o olmasa da insanlar güzel fikirler sunarak konuları çözüme kavuşturacaklardır. Herşey ‘o var olduğu için’ mükemmel işliyor değildir. Bu durumu bu kişiye anlatmanın yollarından birisi ise, ondan, çevresinde gördüğü bilmiş bir insanı analiz etmesini istemektir. O da, kendisine karşı bilmişlik yapan, talep edilmediği halde her işe gereksiz yere karışan, sürekli birşeyler hakkında fikir yürüten, akıl veren, eleştiren, başkalarının yöntemlerini, tavırlarını beğenmediğini ifade eden, ‘herşeyi en iyi ben bilirim’ mantığındaki bir insandan çok rahatsız olduğunu dile getirecektir. Ancak buna rağmen, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi, kendisinin de başkalarına yaptığının farkında değildir.

    Bu yönde nefsi üzerinde derin ve detaylı düşünmediği için, bilmişliğin üzerinde oluşturduğu iticiliğin ve bu tavrıyla çevresinde oluşturduğu rahatsızlığın da boyutlarını görememiştir. İşte bu gerçeği ona göstermek, bu kişinin Allah’ın izniyle daha samimi düşünmesini ve ahlakını değiştirmeye yönelmesini sağlayacak olabilir. Bu gerçeğin çok az dahi farkına vardığında, inşaAllah bütün karakterini değiştirecek; ve daha samimi, daha güzel bir ahlak elde edecektir.

    Aklın Tek Sahibi Yüce Allah’tır

    İnsanda görülen akıl müstakil bir yetenek değildir; ona verilmiştir. Aklın gerçek sahibi ise insanı yaratan Yüce Allah’tır. Allah, sonsuz ve sınırsız bir aklın sahibidir ve dilediği an dilediği kimseye, imanı ölçüsünde bu nimeti vermektedir. Yüce Allah’ın dilemesi dışında kendi başına hareket edemeyen, düşünemeyen, dünyada kapladığı alan bile çok küçük olan insanın aklını beğenmesi, aklına gelenleri kendi düşüncesiymiş gibi benimseyip kendine benlik vermesi ise en büyük günahlardan biri olan şirke yol açar. Tüm bu gerçekleri bilen ve şirkten şiddetle kaçınan müminler, kendi akıllarını beğenerek “bilmiş” bir mantık geliştirmez ve kibire kapılmazlar. Tam tersine bu aklın kaynağının Yüce Allah olduğunu düşünerek O’nun huzurundaki acizliklerini anlarlar. Allah’ın ilhamı ile hayırla sonuçlanan kararlar aldıklarında da yine Rabbimiz olan Yüce Allah’a yönelerek O’na şükrederler. Temiz akıl sahiplerinin, aklın asıl sahibi olarak sadece Allah’ı yüceltmeleri gerektiği Kuran’da şöyle bildirilmektedir:

    “... Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.” (Bakara Suresi, 32)

    Kuran’da Bilmişlik Yapıp Akıl Verenlerin Durumu ile İlgili Pek Çok Ayet Vardır

    Bilmişlik Allah’ın bildirdiği din ahlakından yüz çeviren kişilerin ve şeytanın sıkça kullandıkları bir tavırdır. Kuran’da konuyla ilgili ayetlerin bazıları şöyledir:

    ‘ Ne zaman onlara: “Allah’ın indirdiklerine uyun” denilse, onlar: “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız” derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi, 170)

    ‘ Onlara peygamberleri dedi ki: “Allah size Talut’u (melik olarak) gönderdi.” Onlar: “Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?” dediler. O (şöyle) demişti: “Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir.” (Bakara Suresi, 247)

    ‘ Allah’ın elçisine muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar oturup-kalmalarına sevindiler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla çaba harcamayı çirkin görerek: “Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın” dediler. De ki: “Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir.” Bir kavrayıp-anlasalardı. (Tevbe Suresi, 81)

    ‘ Dediler ki: “Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız. Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.” De ki: “Rabbim’i yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?” (İsra Suresi, 90-93)

    Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 81. sayı (Mart 2011) 52. sayfada yayınlanmıştır.
    Sinemde yanar dağlar bahçeler bağlar yetim
    Sensizken canım ağlar bensizken memleketim
    Özüme bir kez dokun gör nasıl birisiyim
    Aşka aşıkken bile memleket delisiyim

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş