TÜRKMEN EDEBİYATI
Türkmenistan'da edebiyat ve toplum: Bütün milletlerde bilhassa Türk toplumlarında olduğu gibi Türkmenlerde de edebî türler, bilhassa bunlardan şiir daima düşünürlerin dili olmuş. Toplumda cereyan etmekte olan siyasi, sevgi, vatanseverlik, toplumun örf âdetlerini içeren sosyal konular, felsefî konular şiirin konularını teşkil etmiş. Bu konular bazen şiirde methedilmiş, bazen mısralarla taşlanmış, bazen de ufuk fikirler ortaya atılmıştır.
Türk şiirinin kaynakları olan "Kül Tigin Yazıtları" "Orhun-Yenisey Yazıtları" Türkmen şiirinin de kaynaklarıdır. Türkmen şiirinin gelişip olgunlaşmasında; Kaşgarlı Mahmut'un "Divanü Lugat'ı Türk" kitabına giren sade şiirler, Hoca Ahmet Yesevî'nin hikmetli sözleri, "Oğuznamelerin çeşitli varyantları", Sufi Allayar'ın "Revnak-ul-İslam" eseri ve benzeri halk edebiyatının diğer örnekleri rol oynadığını, Ahmet Mehmedov ve Yener Kazak ikilisi bir makalelerinde dile getiriyorlar. Şiir, edebiyatın döneme en hızlı uyum sağlayan türlerinden biridir. Bu gerçekten yola çıkılarak aynı makalede dönemin güncel konularına, yeniliklere, parti ve Sovyet hakimiyetinin kararlarına hemen ses verdiğini, bu hakimiyetin halk hakimiyeti olduğunu, bunu korumak gerektiğini, sistemde (rejimde) yer alan uygulamaların methedildiği, toplumu ayakta tutan örf âdetlerin gereksiz olduğu, Rus halkının önderliğinin şart olduğu, Lenin'i, Stalin'i, komünist partiyi övme, İkinci Dünya Savaşı için Türkmen askerinin vatanseverlik duyguları Türkmen şiirlerinde tema olarak işlendiği kaleme alınmaktadır.
Bu dönemden önceye kadar Türkmen şiirlerinde bilhassa millî şair Mathumkulu'nun ve bundan etkilenen şairlerin şiirlerinde genelde Türkmen boylarının birlik beraberlikleri, insanın faziletli olması, ahiretin kazanılması, sevgi, Türkmen örf âdetleri ve benzeri temalar hakimdir.
Türkmen şiirlerinde vatanseverlik liriğinde eski Sovyet Cumhuriyetler Birliğinin o uçsuz-bucaksız vatanın yanında, Türkmen toprakları da tema olarak işlenmiştir.
Türkmen halkının kalbinde yer alanlardan biri de Mollanefestir. Mollanefesin satırlarında insanlık ve insan sevgisi temaları hakimdir. Bu temaya genelde her eserinde yer verdiği için Türkmenler ona; "Aşk mülkünün şahı" demişlerdir. Bunun etkisiyle yirminci yüzyılda Türkmen şairleri, şiirlerinde sevgiyi ustaca işlemişlerdir.
Türkmen şiirlerinde toplumun problemlerini, örf âdetlerini, manevi yaşayışını, hayatın anlamını, mert, namert ile cömerti dile getiren sosyal temalar işlenmiştir.
Yukarıdaki satırlarımızda şiirlerde, felsefî, sosyal, siyasal, aşk ve insan sevgisi, vatanperverlik gibi konuların işlendiğini söylemiştik. Bu konulardan felsefî yorumların işlendiği Türkmen şiirlerine gelince, yine yukarıda adı geçen makalede, dünyanın kuruluşu, insanın bu dünyadaki mahiyeti, ahirete intikalden sonraki durumu doğrultusundaki düşünceleri kapsadığını, bu kapsamda İslam dininin etkisi olduğu gibi, Antik Çağ Roma felsefesi ve kaynaklarının da etkisi olduğu dile getirilmektedir. Esasında bu felsefî liriğin ana teması, insanın ne olduğu, nereden geldiği ve nereye sevk olduğudur. Çünkü felsefe tarihine göz attığımızda hemen hemen her felsefî ekolün ana problemlerinden birisini bu sorular oluşturuyor. Bu sorular, Yunus Emre, Nesimî ve Mahtumkulu gibi gerek Türk gerekse Türkmen edebiyatında her kuşakta üstad olarak takdir edilen bu güçlü temsilcilerin şiirlerinde tema olarak işlenmiş. Bu tema G. Seyitliyev ve M.Seyidov gibi zamanın şairlerinin şiirlerinde de çok yönlü ve derin olarak işlenmiştir.
Görülüyor ki, Türkmen şiirlerinde toplumun sosyokültürel yapısının incelikleri, problemlerin boyutları her devirde ele alınmış, şairlerin toplum kültürüne çok önemli katkıları olmuştur. Şair bu yapıya katkıda bulunur, yön verir, ufuk gösterir. Sosyolog ise bu yapıyı inceler ve onu bir bilim dalı haline getirir.
Türkmenlerde halk destanları çok önemli bir yer tutmaktadır. Bunlardan Gül-Bülbül, Şahsenem ve Garip, Zühre ile Tahir, Sayatlı ile Hemra, Köroğlu gibileri en meşhurlarıdır. Bunlardan bir kısmı Türkiye ve bütün Türk halkları tarafından bilinmektedir.
1995-1996 yıllarında Dağıstan'ın Derbent şehrinde meşhur Özbek yazarı Abdullah Kadiri'nin kaleme aldığı Geçen Yıllar(Ötken Yıllar) adlı romanını elime geçirip okumuştum. İtiraf edeyim yaklaşık bir ay kadar bu meşhur romanın etkisinde kalarak hep tahlilini yaptım. Sorular sordum. Hadi dedim kumanın kumaya tuzak hazırlaması, zehirlemesi bir kıskançlık bir çekememezlik eseridir. Bu insanın fıtratında var. Bunu kötüye kullandı. Peki ya Özbek aşiretlerinin, boylarının birbirlerine kurdukları tuzaklar neden? Türk halkları hakkındaki tarihî bilgilerimi yokladığımda, Türkmenler Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılışından sonra yaklaşık yediyüz yıl devlet kuramamışlar. Bu kuramamanın en büyük sebeplerinden biri de Türkmen boylarının, hanlarının hep birbirleriyle mücadele etmelerindendir. Aynı durum Anadolu beyliklerinde de mevcut. Ta ki Osmanlı Beyliği'nin iyi hedef seçip, Bizanslılarla savaşmalarına kadar. Sonra bu beylikler yavaş yavaş Osmanlının saflarında yer aldılar. Bu tarihî vakalarda şu netice kesin olarak ortaya çıkıyor. Türk halklarına, uygun hedef ve ufuk gösterilemeyince veya bu hedeflerden mahrum kalınca hep birbirleriyle uğraşırlar.
Evet bu meşhur romandan etkilendiğimi dile getirdikten sonra, bu romandan etkilenen çok insanlar, yazarlar da mevcut. Bunlardan biri de meşhur Türkmen romancısı Hıdır Beryayevdir. Bu etkiden hem kendisinin, hem de Türkmenlerin ilk romanı olan Kanlı Pençe'yi yazdı. Bu meşhur romanında Türkmen Gelin Ecelerin, kadınların (Ayalların) ondokuzuncu yüzyıldaki dramları dile getirilir. Bu romanda beylerin zulmü, Bekmurat ile Berdi'nin aşklarını had safhaya çıkarır. Netice; kahramanın kendini suya atıp hayatına son vermesidir. Kalem ucuyla tahlillerine dokunduğum bu iki ünlü romandan "Geçen Yıllar" romanında kahramanın Ruslarla çarpışıp şehid mertebesini yakalamasıyla mutlu son, "Kanlı Pençe"de ise kahramanın her iki dünyasını yok eden hayatına son vermesiyle mutsuz son.
Çok gariptir ki bu romanı Sovyet yöneticileri yasaklayıp toplatırlar. Yazar gençliğinin en güzel yıllarını Sibirya'da (sürgünde, hapishanede) geçirir. Belki baskıdan, belki de fikir değişikliğinden bu meşhur romanın adını ve temasın ı bolşevik ihtilali lehine değiştirir ve romanın adı "İkbal" olur. Deryayev'in bu çalışması bu dönemin Türkmen yazarlarını da bu yola sürüklemiştir. Bunlardan en meşhuru Berdi Kerbabayev'in "Aygıtlı Edim" adlı romanıdır.
XIX. asrın ikinci yarısında diğer Orta Asya Türklerinde olduğu gibi Türkmenlerde de kültürel sahada bir uyanış devri başlar. Kültür sahasında Türklük şuurunun uyanışını sağlayan Gaspıralı İsmail Bey'in fikirleri Türkmenler arasında da yayılmış ve XIX. asrın sonlarına doğru açılan okullarda pekçok Türkmen aydını yetişmeye başlamıştır. Bu Türkmenler arasında vatanperver büyük şairler ve edipler de yetişmiştir. Bunların en meşhurları Göktepe'deki Rus katliamını şiirleriyle dile getiren Gayip Verdi Miskin Kılıç (Molla Kılıç) ile komünist rejime rağmen Türkmenistan ve Türkmenlerin istiklâl ve hürriyeti için kalemiyle savaşan Abdülhakim Kulmuhammedoğlu Amandurdu Alamışoğlu gibi edip ve şairlerdir. Bunlar vatanın istiklâli ve milletin hürriyeti için mücadelerine bütün baskılara ve güçlüklere rağmen yılmadan 1930'a kadar devam etmişlerdir. Fakat, 1930 başlarında Stalin önderliğindeki Marksist rejimin baskı ve terörü ile bu şair ve edipler eserleriyle birlikte bir bir yok edilmişlerdir. Arkasından başlatılan propoganda ile de Türkmen şair ve ediplerin ayrıca birer burjuva milliyetçisi oldukları yayılmış ve 1934'te toplanan I. Sovyet yazarları kongresinde de onların lânetlenmeleri kararı alınmıştır.
Türkmen romanlarının bir başka özelliği de Türkmen tarihinin romanlarda tahlil edilmesidir. Sultan Sancar, Kovşut Han, Cengiz Han zamanları ve bu zamanların çeşitli olumsuzlukları romanların ana temalarını teşkil etmektedir. Daha sonraki Türkmen romanlarında (ikinci dünya savaşı sıraları) savaş, kahramanlık, vatanseverlik konuları ele alınmıştır. Savaş esnası ve sonrasında da cephe gerisi siyasî konular Türkmen romanlarında yer aldı. Türkmenistan'ın sosyal refahı ile ilgili atılan adımlar da Türkmen romanlarında tema olarak yer aldı. Bugün Türkmenistan bağımsız bir devletse, bu devletin kurulmasında gerek şiir gerekse nesir ve romanlardaki Türkmen halkının milleti ayakta tutan milliyet fikrinin yazar ve şairler tarafından işlenmesinde de büyük katkısı, gözardı edilmemesi gerektir.
TÜRKMEN KLASİK EDEBİYATINDA EĞİTİM MESELESİ ve VATAN SEVGİSİ
Topluma yön verme ve ufuk gösterme konularında Türkmen halkının altın hazinesi hükmünde olan Türkmen Edebiyatı klasiklerinde eğitime çok büyük bir önem verilmektedir.
Türkmen Klasik Edebiyatı'nda eğitime yer verenlerden birisi de milli şair Mahtumkulu'nun babası Devletmehmet Azadi'dir. Devletmehmet Azadi şiirlerinde çocuk eğitiminde anne-babaya düşen görevleri "Vaaz'ı Azat" (Azadi'nin nasihatları) adlı kitabında dile getirmiştir. Bu kitap günümüzde de önemini muhafaza etmektedir.
Bu meşhur terbiyecinin maharetini ortaya koyarak yetiştirdiği oğlu Mahtumkulu'nun şiirlerinde de eğitime büyük bir önem verilmektedir.
Mahtumkulu'nun şiirlerinde eğitimcinin veya anne-babanın hiçbir zaman kötü söze ve azara baş vurma-maları dile getirilmektedir. Mahtumkulu'ya göre eğitimin en önemli fonksiyonlarından biri de gençlere edep ve utanma duygusunu aşılamaktır. Ayrıca eğitimde çevrenin (bilhassa sosyal çevrenin) rolünü de şu mısralarında dile getiriyor:
"Mert olayım dersen, merde arkadaş ol, Namertler mert görse, tevbeye gelir."
Öveztagan Katibi (1803-1883) ise edep ve terbiyenin yiğidin karakteri olması gerektiğini dile getiriyor. Edep ve terbiyeden kastı ise insanı mert, cömert, doğru sözlü ve faziletli kılan değerlerdir.
Molla Nefes'e göre ise eğitimin amacı; davranış bakımından insanı, akla ve milletin örf-adetlerine uygun ve sağlam bir karakterde yetiştirmek olmalıdır.
Türkmen Klasik Edebiyatı'nda yukarıda anlatılan temaları Kemine, Seydi, Andalib gibi şair ve ediplerin şiir ve nesirlerinde de görmek mümkündür. Görüldüğü gibi Türkmen Klasik Edebiyatı edep ve terbiyede (eğitimde) Türkmen halkı için tükenmez bir hazinedir