http://www.1resimler.com/data/media/1142/cinar_agaci.jpg Bir Ağacın DuasıGüneş buralardan doğar. Bizler güneşin doğduğu saatleri unutsak da... Dünyaları kör uykulardan kaldıran, dünyaları baştan başlatan, arındıran bu topraklardır. Ve bu toprağın insanlarıdır ki hareketlenen, ellerinin, ayaklarının farkına varmaya başlayan bebeklerine ‘emekliyor' der.

Bu konu 1050 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
Bir Ağacın Duası 1050 Reviews

    Konuyu değerlendir: Bir Ağacın Duası

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1050 kez incelendi.

  1. #1
    Kader - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.08.2008
    Mesajlar
    1.653
    Konular
    1155
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    1169
    @Kader

    Standart Bir Ağacın Duası


    Bir Ağacın Duası

    Güneş buralardan doğar.

    Bizler güneşin doğduğu saatleri unutsak da...

    Dünyaları kör uykulardan kaldıran, dünyaları baştan başlatan, arındıran bu topraklardır.

    Ve bu toprağın insanlarıdır ki hareketlenen, ellerinin, ayaklarının farkına varmaya başlayan bebeklerine ‘emekliyor' der.

    Zaman zaman yüreğime bir ağacın acısı değiyor. Evet; bu kadar kıyımın, kıyamet öncesi koparılan bu kadar kıyametin ortasında beni bir ağacın acısı yakıyor.

    Hani şu şehrimin/şehrinin ortasında akan yolda, gelenleri ve gidenleri ayıran sıra sıra ağaçlar var ya, işte o, ya da kaldırımlarda unutulmuş ağaçlardan birinin, belki üçüncüsünün, yok yok , birincisinin acısı beni yakıyor.

    Bir insanın ya da bir ağacın; bir ormanın ya da bir şehrin fark etmiyor ki...

    Acılar farklı yakmıyor ki...

    Yanmak farklı acılar vermiyor ki...

    Kimbilir hangi ormanın ağacıydı? Henüz büyümüş, serpilmişti. Dibinde yeni filizler boy verecek, can bulacaktı. Yanındaki ihtiyar ağaç dallarını sessizce yere bırakacak, uyur gibi gidecekti. O geldiği yeri unutmayacak, gideceği yeri bilecekti.

    Kendini şehrimin ortasında buluverdi.

    Onu yolumun ortasında buluverdim.

    Bu topraklarda filizlenip boy vermedi. Şehrimde onu gören / görmeyen gözlerin önünde büyümedi. Ne dallarıyla ünsiyetim oldu, ne yapraklarıyla. Ne toprağıyla ünsiyeti oldu, ne havasıyla. Bu el-ayak değmeyen bir avuç toprak onun değildi ki. O bu toprağın değildi ki.

    Büyümedi. Uzadı, lakin uzadığını gören olmadı.

    Küstü. Vermedi. Dibinde yeni canlar hayat bulmadı. Belki gövdesinde bir karınca bile gezmedi. Ayakta kaldı, hayatta değil...

    ...

    Vermeyenler bilmiyorlar.

    Kolayca alıyorlar.

    Canları, toprakları, evleri, hayalleri; hayatı ne kolay alıyorlar.

    Kimseye bir şeyler vermemişler ki...

    Verecek bir şeyleri yok ki...

    Yalnızca bırakıyorlar bıktıklarını.

    Pencerelerinin önünde susuz kalmış sardunyaları, yollarını gözleyen, lastik top, yürüyen, ağlayan bebek bekleyen çocukları yok. Dallarıma uzansın diye süslenip püslenen kendileriyle bir yaşta erik ağaçları sonra ..

    Bir çocuğun, bir ağacın; hatta kendi ağaçlarının, kendi çocuklarının nasıl büyüdüğünü görmemişler.

    Onlar, o topraktakiler doğmuş bir güneşe, hazır bir hayata uyanıyorlar.

    Şefkatleri yok, merhametleri yok.

    Çünkü emekleri yok.

    Çünkü sabırları yok.

    Emek vermeyen ne de kolay kıyıyor. İnsana, zamana, hayata ne de kolay kıyıyor.

    O'nu bilmiyor.

    O'nun olmadığı yerin olmadığını bilmiyor.

    Bilmiyorlar da, bir sarı çiçeği koparamayan eli anlamıyor.

    Gözü arkada gitmeyi bilmiyor. Arkasında kalan bitiyor. Almayı biliyor da bilmesine, her aldığıyla ah aldığını bilmiyor.

    Onlar, o topraktakiler bilmiyor.

    Bu topraktakiler unutuyor.

    Ve şehrimin / şehirlerin ortasında o yalnız, küs ağaçlar uzandıkça iki yitiğim uzanıyor: Sabrım ve emeğim. Emeğim ve sabrım.

    Toprağa bir tohum koyup günler geceler boyu, baharlarda sonbaharlarda beklemelerim... Birinci dal, sonra ikinci, birinci yaprak, ikinci yaprak ve ilk meyve...

    Beklemek zor geliyor.

    Gidip bir ormandan büyüyüp serpilmiş bir ağacı getirip şehrimizin ortasına dikiyoruz. Bir lamba diker gibi, bir direk gibi, bir yeşil ışık gibi... Sonra unutuyoruz. Toprak verileni alıyor yalnızca, bir tohuma canından can vermeyi unutuyor. Topraklığını unutuyor.

    Ve bir bir artıyor yalnızlıklar. Bir ağacın yalnızlığı, bir insanın yalnızlığı bir şehrin yalnızlığı oluyor. Bu toprakların, güneşin ilk düştüğü, ilk uyanan toprakların yalnızlığı oluyor.

    Bekleyişlerim, gözleyişlerim azalıyor.

    Emeğim azalıyor, sabrım kalmıyor.

    Oysa sabır ve emekle yeşeriyor hayat.

    Bir haber bekliyorsa birisi bizden, bir selam bekliyorsa, su bekliyorsa, bir lokma ekmek, bir hırka bekliyorsa; ne kadar çok şey bekliyorlarsa bizden, o kadar hayatımız var. O kadar can var canımızda.

    Ne kadar emeğimiz varsa o kadar sabrımız, ne kadar sabrımız varsa o kadar emeğimiz var. Hayatımızda o kadar yeşil var oluyor. Sonra uzun bir yol bizi bekliyor. Bir tohum ekmek toprağa, yola çıkmaktır çünkü; sonsuza doğru, sonsuz bir yola çıkmaktır. Sonra, duysak da duymasak da sessiz-sedasız nice dualar, dualarımıza nice aminler oluyor. Ve her dua her aminle topraklarımızdan önce nice güneşler gönüllerimize doğuyor.

    Zehra KORKMAZ •


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Bir Ağacın Duası

          Kategori: İslamiyete Dair Herşey

          Konuyu Baslatan: Kader

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 1050


Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş