Fadlullah, Gerçek Hayat muhabiri Adem Özköse’ye konuştu...
“Ben Irak’ta olsaydım halkı ABD’ye karşı direnişe çağırırdım. Zaten daha ABD işgali başlamadan önce bu yönde fetvalar da verdim. Yine söylüyorum: “Nerede olursa olsun ABD işgaline destek olmak kesinlikle caiz değildir”
SUNUŞ:
Muhammed Hüseyin Fadlullah, gerek Türkiye halkının gerekse de İslam Dünyası’nın yakından tanıdığı ve görüşlerine önem verdiği bir isim... İsrail ve ABD’ye karşı verdiği mücadele nedeniyle bir çok kesimin sempatisini kazanan Fadlullah, bazı görüşleri nedeniyle de klasik Şii uleması tarafından dönem dönem sert bir şekilde eleştiriliyor. Kimileri onu Hizbullah’ın manevi lideri olarak görse de, Fadlullah; Hizbullahla ilişkisinin çeşitli konularda fikir alışverişinde bulunmak düzeyinde olduğunu söylüyor. Fadlullah’la ilk olarak 34 gün süren Hizbullah-İsrail savaşı esnasında görüşmek istemiştim. Fakat görüşme umuduyla Fadlullah’ın Beyrut’taki bürosuna gittiğimde, büronun İsrail uçaklarından atılan bombalar nedeniyle yerle bir edildiğine şahit oldum. Fadlullah’ın misafirlerini kabul ettiği büronun yerinde artık büyük bir moloz yığını vardı. Savaştan aylar sonra Şam’daki bir Şii Havzası’nda Fadlullahla bir araya gelme imkanı yakaladığımda, buna ne kadar sevindim anlatamam. 74 yaşında olmasına rağmen Fadlullah’ın röportaj esnasında gösterdiği performans gerçekten etkileyiciydi. Fadlullahla; başta Türkiye’de son dönem yaşanan gelişmeler olmak üzere, Irak’taki Şii otoritenin ABD işgali karşısındaki tavrını, Hizbullah-Sinyora gerginliğini, Şia’nın Sünniler tarafından eleştirilen bir takım görüşlerini, Ak Parti iktidarını ve merak edilen diğer konuları içeren bir sohbet gerçekleştirdik. Sizleri bir saati aşan sohbetimiz esnasında Fadlullah’ın sorularımıza verdiği cevaplarla başbaşa bırakıyorum.
ADEM ÖZKÖSE-ŞAM
-Türkiye’de Ordu ile AKP Hükümeti arasında yaşanan gerginliğini nasıl değerlendiriyosunuz?
Türkiye’deki ordu, her türlü siyasi meseleye müdahil olan bir tavır içindedir. Bu durum ancak üçüncü dünya ülkelerinde görülür. Tıpkı Cezayir’de olduğu gibi. Biz Türkiye’yi bir üçüncü dünya ülkesi olarak görmüyoruz. Çünkü Türkiye büyük atılımlar gerçekleştirdi. Fakat Türkiye’deki laik güçler, İslam Dünyası’nın genelinde yaşanan bilinçlenme ve Türkiye’deki dindarlaşma eğilimi nedeniyle büyük bir korku içine içine girdiler. Bu korku öyle boyutlara ulaştı ki, tesettürlü bir bayanın örtüsü bile tehdit olarak algılanmaya başlandı. AK Parti Hükümeti de, resmi ideolojinin katı laik uygulamalarını sorguladıkça, ordunun baskısına maruz kalıyor.
-Türkiye’de laik elitlerle İslami değerlere önem veren halkın arası her geçen gün daha da açılıyor. Bu gidişat sizce nasıl bir sonuç doğuracak?
Ordudan güç alan Türkiye’deki laikler, sürekli olarak Müslüman halka baskı yapıyorlar. Bunu bütün dünya görüyor. Türkiye’deki laiklik bir din haline getirildi. Bu din Türkiye halkına zorba bir şekilde dayatılmaya çalışılıyor. Fakat ben, Türkiye’deki yeni neslin laikler tarafından gerçekleştirilmeye çalışılan siyasal ve düşünsel baskılara boyun eğmeyeceğini düşünüyorum. Türkiye halkının ekseriyeti AK Parti’nin yanında. Laiklere gelince, onlar Türkiye’de kaç kişler? En fazla 1 veya 2 milyon. Fakat Türkiye’de milyonlar, Ak Parti’nin yanındalar. Laikler şunu bilmeliler ki, onlar azınlığı temsil ediyorlar. Önümüzdeki seçimde bu durum daha iyi görülecek. Çünkü Ak Parti halktan büyük bir destek alacak.
-AK Parti iktidarını nasıl buldunuz?
AK Parti Hükümeti her türlü baskıya rağmen bir çok olumlu icraatlara imza attı. Başbakan Erdoğan çok gerçekçi bir insan. Ben, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu denli gerçekçi bir lider görmedim. Ak Parti Hükümeti’nin dış politikası da, gerçekler üzerine kurulu. Başbakan Erdoğan bu yüzden İsrail ile bütün ilişkileri kesip, bir devrim gerçekleştirmedi. Ancak; Filistin sorununun çözülmesi için olumlu bir çaba sergiledi. Ayrıca bu hükümet, Türk-Kürt gerilimini de azalttı. Türkiye AK Parti Hükümeti döneminde Kürt sorununun çözülmesi için çok önemli mesafeler kat etti. Fakat asker, kürt sorununun çözülmesi için gerekli cesareti gösteremiyor.
- Sizinle yapılan bir röportajda Irak’ta, işgal güçlerine karşı silahlı direnişte bulunan Şii gençlerin olduğunu ifade etmiştiniz. Bahsettiğiniz Şii direnişçiler kime bağlılar? Irak’ta bir Şii direnişin olduğunu hangi bulgulara göre iddia ediyorsunuz?
Irak’ta ABD’ye karşı silahlı direnişte bulunan Şii gençler herhangi bir guruba veya kimseye bağlı değiller. Bu gençler Iraklı Müslüman yurtseverlerdir. Biz biliyoruz ki bu imanlı gençler, işgalin başından itibaren ABD güçlerine ait bir çok askeri helikopteri düşürdüler. Ayrıca bir çok ABD tankını patlattılar. Ben bu imanlı gençleri selamlıyorum.
-Irak’ın bugün içinde bulunduğu durum gözönünde bulundurulduğunda , Irak’taki Şii otoriteyi hatalı görüyor musunuz? Mesele Şii otorite ve Şii siyasetçiler işgalin başından itibaren halkı direnmeye çağırsalardı, ABD hala Irak’ta olurmuydu?
ABD Irak halkına özellikle de Şii kesime; “biz sizi Saddam’ın zulmünden kurtarmak için Irak’a geldik” diyerek yalan konuştu. Iraklı Şiileri kandırarak, onları oyuna getirdi. Gerçek olan şudur ki; Amerika Irak’a bu ülkeyi işgal etmek için geldi. İşgalin Saddamla ilişkisi yok. Amerika bölgeyi sömürmek istiyor. Şiilerin hiçbirinin ABD işgalini istediklerini veya işgali savunduklarını sanmıyorum. Fakat Iraklı Şiiler oyuna getirildiler. Iraklı Şiilerin yakın tarihte Sünni Osmanlı devletinin maslahatı için İngilizlere karşı nasıl çarpıştıklarını unutmayın.
-O zaman soruyu şöyle soralım. Irak’ta Merce-i Taklid siz olsaydınız, işgale karşı tavrınız ne olurdu?
Ben halkı ABD’ye karşı direnişe çağırırdım. Zaten daha ABD işgalİ başlamadan önce bu yönde fetvalar da verdim. Yine söylüyorum: “Nerede olursa olsun ABD işgaline destek olmak kesinlikle caiz değildir”
-İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejat’ın, İsrail ve Amerika’ya yönelik sert çıkışları hakkında ne düşünüyorsunuz? Ahmedinejad sizce doğru mu yapıyor?
Ahmedinejad eğer elindeki askeri güç nedeniyle ABD ve İsrail’i tehdit ediyorsa, ben İran’ın ABD ve İsrail’i tehdit edebilecek bir güce sahip olduğuna inanmıyorum. Gerçekçi olmamız gerekiyor. Fakat İran, ABD ve İsrail’in olası bir saldırısına karşı kendini rahatça savunabilir. Amerikan yöneticilerinin çoğu İran’a karşı savaşmak istemediklerini söylüyorlar. Dick Cheney önceden İran’a saldırılmasını taraftarıydı. Fakat şu an değil. Arap ülkelerinin yöneticileride İran’ın ABD’ye asla yenilmeyeceğini biliyorlar. Bu nedenle de sürekli ABD’yi uyarıp; “Eğer İran’a saldırırsan, Ortadoğu, hatta bütün dünya karışır” diyorlar.
-İmam Humeyni’ye en yakın isimlerden biri olan Ayetullah uzma Muntazari, bugünkü İran yönetimi tarafından ev hapsinde tutuluyor. Bu tip uygulamalar İran’ın geleceği açısından ne tür sonuçlar doğurur?
Muntazari büyük bir alim, hatta büyük bir mücahiddir. Devrim’den önce ve devrimden sonra Muntazari ile İmam Humeyni hep yanyana yürümüşler, birlikte mücadele etmişlerdir. İmam Humeyni’nin ağır hasta olduğu dönemlerde ve İmam’ın vefatından sonra Muntazari gibi alimlere yönelik uygulamaları doğru bulmuyorum. Bu uygulamalar herşeyden önce İran’ın faydasına değildir.
-Türk ve Batı medyası sizden çoğu kez “Lübnan Hizbullah’ının manevi lideri” olarak bahsediyor. Bu nitelendirme doğru mu?
Ben bugüne kadar, hiçbir İslami örgütün çatısı altında yer almadım. Hizbullah mensupları da diğer İslami guruplar gibi benimle İslami, siyasi hatta askeri konularda istişareler yapıyorlar. Irak’lı Müslümanları geçmişte Dava Partisi’ne yönlendirmiştim. Lübnan’daki Müslümanları da Hizbullah’a yönlendiriyorum. Çünkü Hizbullah Siyonist İsrail’e karşı destansı bir mücadele veriyor. İsrail’in Filistin işgaline karşı çıktığım gibi, ABD’nin Irak ve Afganistan’da gerçekleştirdiği işgallere ve emperyalizmin Somali ve Sudan’da çıkarmaya çalıştığı fitneye de karşıyım. Son nefesime kadar da ABD’nin dünyada uygulamaya çalıştığı sömürü siyasetine karşı geleceğim.
-Hizbullah lideri Nasrullahla aranızda nasıl bir hukuk var? Örneğin alacağı önemli kararlarda mutlaka size danışır mı?
Nasrullah benim iyi bir öğrencimdir. Onu çocukluğundan beri tanıyorum. Gerek Nasrullahla, gerekse de Hizbullah komutanlarıyla aramızdaki iyi bir ilişkiler çok iyi. Önemli konuların çoğunda mutlaka bana danışıyorlar.
-Lübnan hükümetiyle Hizbullah arasında yaşanan gerginlik zamanla bir iç savaşa dönüşebilir mi?
Lübnan hükümetiyle muhalifler arasındaki sorununun başlıca nedeni ABD’dir. Çünkü ABD Lübnan’ı Ortadoğu’daki siyasi hedefleri için bir üst olarak kullanmak istiyor. Bush hedeflerine ulaşmak içinde Lübnan hükümetini kullanıyor. Hizbullah ve Lübnan muhalefeti hükümete karşı çıkarak, aslında ABD’nin bölgede uygulamaya çalıştığı siyasi hedeflere de karşı çıkmış oluyorlar. Ben Lübnan’da bir iç savaş tehlikesi görmüyorum. Muhalefet Lübnan’da bir iç savaş yaşanmasına asla izin vermez.
-Şia mezhebinin bazı akaid kitaplarında, Velayet-i Tekvin başlığı altında 12 İmam’ın gaybı bilebilecekleri ve kainatın yönetiminin 12 İmamın elinde olduğu ifade ediliyor. Bu konularda sizin görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Kainatın yönetiminin imamların elinde olduğu ve onların kainata tasarruf ettikleri fikrine kesinlikle karşı çıkıyorum. Böyle bir durum İslam’a aykırıdır. Peygamberlerin ve imamların görevi, insanları hakka çağırmak ve insanları ıslah etmektir. Kur’an bizlere peygamberlerin dahi gaybı bilemeyeceklerini söylüyor. Bakın gayb konusunda ALLAH Kur’an da şöyle buyuruyor: “Ben size yanımda ALLAH’ın hazineleri var demiyorum ve ben gaybı da bilmiyorum.”
- Şii kesimlerin bazılarında “Veliyyi Fakih eleştirilemez, tüm sözleri hüccettir” şeklinde bir anlayış mevcut. Sizce bu konudaki yaklaşım nasıl olmalı?
Veliyyi Fakih’in İslami alanda alim ve fakih olduğuna inanıyor, içtihadlarında bazen doğru; bazen de yanlış yapabileceklerini düşünüyoruz. Hiç bir alim hatasız değildir. Bu alim isterse Taklid’i Mercii olsun. Müslümanlar olarak her alimin fikrini tartışabilmeliyiz. İsterse bu fikir akidevi, fıkhi ya da güncel siyasi bir konu olsun. Zira Ali aleyhisselam Nehc’ul Belaga’da der ki: “Zalimlerle konuştuğunuz gibi benimle konuşmayın. Kılıç ehline, güç ehline itaat ettiğiniz gibi bana itaat etmeyin. Beni mükemmelleştirmeyin. Bana söyleyeceğiniz hakkın, bana ağır geleceğini zannetmeyin.” Bizler peygamberler ve imamların şu anlamda masum olduklarına inanıyoruz: ALLAH onları hidayetçi olarak imam kılmıştır. Onlar İnsanları karanlıktan aydınlığa çıkardılar. Onların çağırdıkları yol noktasında bir hata olmaz.
-Sünni Araplar genel olarak Şii alimleri eleştirselerde, size karşı sevgi beslediklerini ifade ediyorlar. Şii bir alim olan Fadlullah, Sünnilerin bu yoğun sevgisini nasıl kazandı?
Ben 50 yıldır Müslümanları İslam Birliği’ne çağırıyorum. Sahabelere hakaret edilmemesi konusunda defalarca fetvalar verdim. Sünni kardeşlerimizle sahabeler konusunda tamamen aynı şekilde düşünmesek de, sahabelere karşı kötü sözlerin sarfedilmesi kesinlikle yanlıştır. Ali aleyhisselam da sahabelere hakaret edilmesine karşı çıkmıştır. Aynı şekilde müminlerin anneleri olan Hz. peygamber’in eşlerine, özellikle de Aişe annemize uygunsuz sıfatlar yakıştırılmasını kesinlikle uygun bulmuyorum. Bu tavrımız ilk halifeler Ebu Bekir ve Ömer için de geçerlidir. Ben hakikatin Şii ya da Sünniler tarafından aktarılmasına değil; gerçek olup olmadığına önem veriyorum.
Kaynak: GERÇEK HAYAT