1928 yılında, fizik doktorasını yapmak için İngiltere’ye doğru yola çıkan Hintli bilim adamı Chandresekhar, bir ay süren gemi yolculuğu süresince kamarasına kapanmış, harıl harıl çalışıyor, yıldızların nasıl öleceğine kafa yoruyordu. Bu esnada çok ilginç bir şey keşfetti. Eğer bir yıldızın kütlesi, Güneş’in yaklaşık 1.5 katı ve daha fazlasıysa bu yıldız büzülmeye başladıktan sonra beyaz cüce safhasında kalamazdı. Daha da küçülürdü. Genç araştırmacının fikirlerini kabul ettirebilmesi zordu o zaman. Nitekim Sir Eddington, yıldızın bu kadar küçülmesine evrendeki kanunlarının izin vermeyeceğini söyleyerek Chandresekhar’ın çalışmasını geri çevirdi. Ne varki zaman Chandreskhar’ı haklı çıkaracak ve reddedilen bu çalışmasıyla Nobel ödülü kazanacaktı.
Karadelikler gök cisimlerini yutarak gitgide devleşiyor, ve güçleniyor. Daha büyük bir iştahla yutmaya başlıyor. Merak edilen ise bu yutuşun ve büyümenin nereye kadar varacağıdır. Nihayette bütün kâinat bir kara delik olabilir mi? Karadeliklerin bir “kıyamet makinası” gibi çalışması karşısında, uzmanlar “Her an kopabiilir mi?” sorusunu ister istemez gündeme getirmektedir