Mekke ile yapılan anlaşma, kuzeydeki diğer tehlikeler*le ilgilenme fırsatı verdi. Bunlardan en büyüğü çoğu İs*lâm düşmanı olan yahudilerin yaşadığı Hayber şehri idi Büyücü Labîd´e büyük bir ihtimalle onlardan biri rüşvet vermişti. Fakat Beni Nadir ve onların Hayber´li akrabala*rına karşı bir girişimde bulunmak için bundan daha kesin deliller ve genel nedenler vardı. Onların Medine´yi işgal etmesi sözkonusu değildi. Bir iki kişi dışında onlardan kimse Hendek savaşma katılmamıştı. Fakat her seferinde Kureyş´e saldın teşvikini veren ve Gatafan´ı da Kureyş´le bir olmaya ikna eden onlardı. Gatafan´ın hâlâ Medine´ye düşman olmasına da onlar neden oluyorlardı. Hayber bu şekilde kaldığı sürece Medine tam bir barış yaşayamazdı.
Bu yönde ergeç bir girişimde bulunulması gerektiği uzun süreden beri biliniyordu. Çünkü Peygamber (s.a.v.), bir süre Önce inen vahydeki yakın zaferin ganimetleri bol olan bir zafer Hayber´in fethi anlamına geldiğinden emindi. Fakat bu, Müslüman olduğunu söyleyen herkes ta*rafından paylaşılmamalıydı. Vahiy, Umre´ye katılmayan bedevilerin tamamen maddi kaygularla savaşlara katıldık*larını söylüyordu. Umrede ganimet ve çapul imkânı olma*dığı için katılmaya değer bulmamışlardı. Bu nedenle şüp*hesiz Arabistan´ın en zengin topluluklarından biri olan Hayber´in fethinde de rol almamaları gerekiyordu.
Bu, nisbeten küçük bir kuvvetle yola çıkmak anlamına geliyordu. Gerçi küçük bir kuvvet olması, plânlarının son ana kadar gizli kalmasını sağlayabilirdi. Fakat yine de bu proje duyulduğunda ağızdan ağıza bir gerçek imiş gibi değil, bir efsane gibi yayıldı. Hayber´in aşılamaz gücü*nü herkes biliyordu. Kureyş ve diğer islâm düşmanları bu haberlerin doğru olmasını´ ümit ediyorlardı. Çünkü eğer bu doğruysa, Muhammed (s.a.v.) müthiş bir yenilgi yaşa*yacaktı. Fakat onun deli olmadığım bildikleri için bu haberlerin yalan olmasından korkuyorlardı. Hayber´lİler ise o denli kendilerinden emindiler ki bu haberlere inan*madılar. Muhammed (s.a.v.)´in Medine´den yola çıktığı haberi kendilerine ulaşıncaya kadar müttefiklerine yardım haberi göndermediler. Ancak bu haberler ulaştığında şef*leri Kinane, Gatafan´ı ziyaret etti ve yardımlarına karşılık o yılın hurma hasadının yarısını teklif etti. Gatafan´lılar bunu kabul ettiler ve dörtbin kişilik bir ordu gönderecek*lerine söz verdiler. Haybe- yahudileri hergün zırhlanın giyip toplam onbin kişi ol ,n ordularını hergün sıraya sok*mayı gelenek haline getirmişlerdi. Gatafan´m da yardı*mıyla ordu ondörtbin kişiye ulaşacakta. Medine´den gelen haberlere göre ise ordu sadece altıyüz kişi idi.
Peygamber (s.a.v.) yola çıkmadan Önce Evs´li Ebu Ahs (r.a) ona geldi ve bir sorunu olduğunu söyledi. Üzerine bi*neceği bir devesi vardı, fakat elbiseleri çok eskiydi ve ne yolculukta kendisi için, ne de ailesine bırakabileceği yiye*cek parası yoktu. Bu aşırı bir durum olmasına rağmen, ona benzer daha birçok kişi vardı. Fakat Umre´ye giderken çok şey harcanmıştı ve o güne dek kazanılan tüm ganimet ler de sayısı gün geçtikçe artan Muhacir Müslümanlara harcanarak tüketilmişti. Peygamber (s.a.v.) Ebu Abs (r.a)´a tek şey olarak elinde kalan uzun ve yeni bir giysi verdi. Fa*kat birkaç gün sonra sefer sırasında onu daha kötü ve eski bir elbiseyle gördü. «Sana verdiğim elbise nerde?» di*ye sordu. «Onu sekiz dirheme sattım» dedi Ebu Abs (r.a) «Daha sonra kendim için iki dirhemlik hurma aldım, iki dirhemim de aileme geçimleri için bıraktım. Geri kalan dört dirheme de bir elbise aldım.» Peygamber (s.a v.) küçüldü ve: «Ey Abs (r.a) ´m babası sen ve arkadaşların gerçek*ten fakirsiniz. Fakat nefsimi kudret elinde tutana yemin olsun ki, bir müddet daha yaşarsınız, bolluk içinde yaşa*yıp ailelerinizi de bolluk içinde yaşatacaksınız. Bir yığın dirhem ve köleye sahip olacaksınız ve bu sizin için iyi ol*mayacak"[1].
Sefer sırasında Peygamber (s.a.v.) iki kamp yeri ara*sında orduyu durdurdu ve İbn el-Ekva (r.a) adındaki güzel sesli bir Eslem´li adamı çağırdı. Devenden in ve bize deve şarkılarından bir şarkı söyle» dedi. Bedevi, onlar develeri üstünde giderken şarkı söyleyecekti. Unutul*mayan, kederli ve monoton olan eski melodileri söylüyor*lardı. Ibn el-Ekba´nin, Peygamber (s.a.v.)´in Hendek´te Öğ*rettiği beyti okumasıyla bu kederli hava daha da yoğun*laştı:
Yer imleri