Ergenekon davasından yargılanan gazeteci Behiç Gürcihan, Abdullah Öcalan’la ilgili ezber bozan bilgiler verdi. “Açık İstihbarat” isimli web sitesinde “Oyunbozan” isimli köşesinde yazıları yayınlanan Gürcihan, ilk geldiğinde toprak zeminli ilkel bir odada kalan ve çok korktuğu gözlenen Apo’nun durumunda yaşanan kırılma noktasının bir generalin ziyareti olduğunu söylüyor. Gürcihan “Atila Uğur’un anlatmadıkları “A. Abla” ve Öcalan`a “sayın” diyen general” başlıklı yazısında şu bilgileri

Bu konu 1301 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
General`den `Sayın Öcalan`a Destek Ziyareti! 1301 Reviews

    Konuyu değerlendir: General`den `Sayın Öcalan`a Destek Ziyareti!

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1301 kez incelendi.

  1. #1
    Vuslata Hasret - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    12.10.2009
    Mesajlar
    8.961
    Konular
    4260
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    757
    @Vuslata Hasret

    Standart General`den `Sayın Öcalan`a Destek Ziyareti!

    Ergenekon davasından yargılanan gazeteci Behiç Gürcihan, Abdullah Öcalan’la ilgili ezber bozan bilgiler verdi. “Açık İstihbarat” isimli web sitesinde “Oyunbozan” isimli köşesinde yazıları yayınlanan Gürcihan, ilk geldiğinde toprak zeminli ilkel bir odada kalan ve çok korktuğu gözlenen Apo’nun durumunda yaşanan kırılma noktasının bir generalin ziyareti olduğunu söylüyor.



    Gürcihan “Atila Uğur’un anlatmadıkları “A. Abla” ve Öcalan`a “sayın” diyen general” başlıklı yazısında şu bilgileri aktardı;



    “Önce Atilla Uğur`un o dönemde yaşadıklarına dair bugüne kadar paylaşılmayan bir anektodunu mealen sizlerle paylaşayım :

    "Biz ilk başlarda Öcalan`ı toprak zeminli tek yataklı derme çatma bir odada tutuyorduk. Doğru düzgün bir koğuş inşaatı tamamlanmamıştı.

    Öcalan o dönem her gün ona bir şey yapacağımız korkusu ile yaşıyordu. Hiç bir şey yapmasak da, bu korkuyu duyması önemliydi. İt gibi korkuyordu.

    Fakat bir gün Öcalan`ı ziyarete bir general geldi. Bu general sanki çok önemli bir kişiyi ziyaret ediyormuşcasına heyecanlıydı. Görüşme için bir odaya geçtik.

    General masaya oturunca söze "Sayın Öcalan" diye başladı.

    İşte o an Öcalan bir bana, bir generale baktı. O güne kadar psikolojik olarak baskı altında tuttuğumuz Öcalan o an bir şeylerin değiştiğini anladı. Gözlerine farklı bir güven geldi ve bizim o güne kadar yarattığımız psikolojik ortam o görüşme sonrasında dağıldı"

    Görüldüğü üzere; İmralı`da Öcalan`a yapılacak muamele ve Öcalan`ın nasıl kullanılacağı konusunda bir kırılma noktası yaşanıyor ve bu kırılma noktası Öcalan`a "Sayın" diye hitap eden Tayyip Erdoğan`dan da öncesine denk geliyor.

    Öcalan`ın bu ilk "Sayın"`dan sonra kendine güveni geliyor.

    Bu generalin ismi Atilla Uğur`da saklı. Bu görüşmenin içeriği de.”


    .................................................. ...



    Behiç Gürcihan’ın yazısının tamamı ise şöyle;


    “Atila Uğur’un anlatmadıkları `A. Abla` ve Öcalan’a `sayın` diyen general”

    “Son zamanlarda Öcalan kod adlı İliştirilmiş Terörist ile ilgili bazı odakların ağız değişikliği dikkatinizi çekmiştir.

    Taraf gibi PKK`ya sivil toplum örgütü muamelesi yapan bültenin sembol isimlerinden olan Önder Aytaç bu söylem değişikliğinin kurbanı oldu.

    Bir canlı yayında Öcalan`ın terörü durdurmazsa asılması gerektiği yolundaki sözleri köşesinin kaldırılması ile sonuçlandı. Narko-terör ağalarına entellektüel, halk lideri muamelesi yapan bir çizginin, kendisinden olsa bile bu tarz sapmalara tahammül edememesi normal.

    Öcalan`la ilgili bir yerlerde bir faz değişikliği yaşandığına sadece Önder Aytaç`ın şahsında rastlamıyorsunuz. İrili ufaklı bir çok emare mevcut.

    Meydanlarda, üzerinde sadece "Ulusal" yazan pankartların altında "Öcalan Asılsın" diye imza toplayan gençlere de rastlamanız mümkün.Birileri toplum nezdinde küçük nabız deneyleri yürütüyor.

    Yıllardır ballı börek beslenen ve dünyada eşi görülmemiş bir şekilde hücresinden örgütünü yönetmesine ve hatta politika yapmasına izin verilen Öcalan`la ilgili devlet içinde ki çatallaşmalar, devletin içinden beslenenlere de yansıyor hali ile.

    Kalemler yelken, yönünü rüzgar belirliyor.

    Peki bu rüzgar değişimini nasıl analiz edeceğiz?

    Bu rüzgar değişimi ile ilgili analizin MİT`teki görev değişikliğinden bağımsız okunmasının zor olduğu kanaatindeyim.

    Nedenini açıklamaya çalışayım...

    Atilla Uğur ; Türk Silahlı Kuvvetleri`nin yetiştirdiği değerli subaylardan biri.

    Fakat yakınen tanıdığım bir çok subay gibi, güvene dayalı yetiştirilme tarzlarından kaynaklanan çok temel bir kör noktaya sahip.

    Güveniyor ve bu güvenininin suistimal edildiği konusunda geç uyanıyor.

    Uyandığı noktada ise atı alan çoktan Üsküdar`ı geçmiş oluyor.

    "Güvensizlik" , "aldatma" ve "sorgulama" üzerine kurulu meslekleri ile istihbaratçılar bu yüzden "güven" ve "itaat" üzerine kurulu meslekleri ile subayları çoğu zaman geride bırakıyor.

    Bu yüzden, 1.5 sene önce tanıdığı makamlardan umut verici haberler bekleyen Atilla Uğur; bu haberler gelmedikçe bildiklerini mektuplara dökmeye başlıyor; devlet adamı sorumluluğunu kaybetmeden.

    Atilla Uğur`la ilgili medyada dolaşan bilgilerin bir çoğu yanlış.

    Ne Suriye`de askeri ataşelik yapmışlığı var, ne de Öcalan`ı getiren ekipte yeralmış biri.

    Uğur`un tarihte üstlendiği en önemli rol; Öcalan`ın İmralı`ya getirilmesi sonrasında onu sorgulayan ilk isimlerden biri olması. MİT`ten ve Emniyet`ten üst düzey bir yetkili ile birlikte.

    MİT`i temsil eden isim üst düzey yetkili bir bayan . Herkesin "Abla" diye hitap ettiği, MİT`in kıdemli bürokratlarından "A. Abla".

    O süreçte yaşananlar klasik.

    Önce Uğur`un şahsında asker kontrolü elinde bulunduruyor, sonra asker, Mit ve Emniyet arasında Öcalan`ın sorgulanması konusunda pürüzler yaşanıyor ve daha sonra Mit ve Emniyet adadan uzaklaştırılarak, kontrol tamamen askere geçiyor.

    Öcalan`ın sorgulanması sürecinde Asker, MİT, Emniyet çekişmesinin ayrıntıları elbet bir gün yazılır ; şimdilik yazılabilecekler bu kadar.

    Şu kadarını söyleyebiliriz :

    O süreçte kontrolü elinde bulunduran Uğur ; "Ergenekon" ile Silivri`ye terfi ettirilirken; aynı süreçte A. Abla MİT`te yükseliyor.

    Atilla Uğur cezaevinde, demir parmaklıkların arkasında haklı olarak kendine yediremediği bu tutsaklık ile başetmeye çalışırken; A. Abla`ya geleceğin MİT Başkanı yakıştırmaları yapılmaya başlanıyor.

    Bu cümleye tekrar geri döneceğiz.

    Önce Atilla Uğur`un o dönemde yaşadıklarına dair bugüne kadar paylaşılmayan bir anektodunu mealen sizlerle paylaşayım :

    "Biz ilk başlarda Öcalan`ı toprak zeminli tek yataklı derme çatma bir odada tutuyorduk. Doğru düzgün bir koğuş inşaatı tamamlanmamıştı.

    Öcalan o dönem her gün ona bir şey yapacağımız korkusu ile yaşıyordu. Hiç bir şey yapmasak da, bu korkuyu duyması önemliydi. İt gibi korkuyordu.

    Fakat bir gün Öcalan`ı ziyarete bir general geldi. Bu general sanki çok önemli bir kişiyi ziyaret ediyormuşcasına heyecanlıydı. Görüşme için bir odaya geçtik.

    General masaya oturunca söze "Sayın Öcalan" diye başladı.

    İşte o an Öcalan bir bana, bir generale baktı. O güne kadar psikolojik olarak baskı altında tuttuğumuz Öcalan o an bir şeylerin değiştiğini anladı. Gözlerine farklı bir güven geldi ve bizim o güne kadar yarattığımız psikolojik ortam o görüşme sonrasında dağıldı"

    Görüldüğü üzere; İmralı`da Öcalan`a yapılacak muamele ve Öcalan`ın nasıl kullanılacağı konusunda bir kırılma noktası yaşanıyor ve bu kırılma noktası Öcalan`a "Sayın" diye hitap eden Tayyip Erdoğan`dan da öncesine denk geliyor.

    Öcalan`ın bu ilk "Sayın"`dan sonra kendine güveni geliyor.

    Bu generalin ismi Atilla Uğur`da saklı. Bu görüşmenin içeriği de.

    "Kol kırılır yen içinde kalır" zihniyetinin bütün kolları kangren ettiği bir kurumsal terbiyeden gelen biri olarak bu ismi ve görüşmenin içeriğini açıklayacağını tahmin etmiyorum.

    O "Ergenekon" süreci ile komutanları tarafından yalnız bırakılan askerlerden biri fakat en önemlilerinden.

    Onla birlikte Öcalan`ı sorgulayan A. Abla yükselirken, o kendini Silivri`de bulunuyor.

    Ve son zamanlara kadar Öcalan tecrübesi ile ilgili bir şey yazmayan Uğur; son zamanlarda Öcalan`la ilgili yaşadıklarını kaba hatları ile gazeteci zannettiği yerlere yazmaya başlıyor.

    Uğur`un bu gecikmiş mektuplarının zamanlamasını neye bağlamalıyız?

    Askerin kör noktası olan "güven" duygusunu çok iyi etüd eden istihbaratçılara mı?

    Sözkonusu istihbaratçıların son gelişmeler sonrasında umduklarını bulamamış olmaları üzerine belli psikolojik rezervlerini kaldırmış olmalarına mı?

    Öcalan`a hakettiği muameleyi yapanlar Silivri`de ömür tüketirken ; Öcalan`a "Sayın" diyenlerin terfi yolunda olmasına mı?

    Fidan`ın MİT Başkanlığına getirilmesi sonrasında bizim kulağımıza kadar ulaşan

    "Böyle rezalet olur mu; içerde o kadar değerli isim varken dışarıdan adam getirmenin alemi ne; Fidan`da kimmiş?"

    şeklindeki sitemkar çıkışların yansıttığı kurum içindeki kaynamalara mı?

    Ve iç savaşlar sonucunda "Öcalan nasıl kullanılır?" sorusuna farklı cevapları olan odaklar arasındaki dengelerin değişmesine mi?

    İstihbaratçının görevi "güven duygusunu suistimal" etmekten geçer.

    Askerin görevi ise güven duygusu üzerinden askerine liderlik etmekten.

    Güvenen askerler ise hep kör noktalarından darbe yer. Gözleri açıldığında ise artık farklı bir dünyadadırlar.“

    HaberTaraf












    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: General`den `Sayın Öcalan`a Destek Ziyareti!

          Kategori: Türkiyeden Haberler

          Konuyu Baslatan: Vuslata Hasret

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 1301

    Ezan Oldum Dinmedim.Bayrak Oldum İnmedim. Şehit Oldum Ölmedim.Adım Müslüman Soyadım Türk Benim

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş