14 Temmuz 1959 günü geldiğinde, şehir yüze yakın zafer takı ile süslenmişti. O gün yapılacak şenlik ve törenler için şehir, adeta büyük bir bayram hazırlığı yaşamıştı. Günlerce süren bu hazırlıklar tamamlanmış, çoluk-çocuk, küçük-büyük, kadın-erkek bütün şehir halkı milli kıyafetler içinde, o gün kutlama töreninin başlamasını bekliyordu. Kavurucu sıcakların biraz azalması üzerine, akşam saat 18.00'den itibaren halk cadde ve sokakları doldurmağa başladı. Giyilen rengarenk milli kıyafetlerle halk, bayram sevinci içerisinde türküler söylüyor, milli oyunlar oynuyorlardı. Saat 19.00'da ise, resmigeçit başladı. Resmigeçidin ön sıralarında yer alan kişiler arasında Belediye Başkanı Maruf Berzenci ve komünist olan resmi yöneticiler ile İleri Gençlik, Barış Severler, Devrimci Öğretmenler ve Halk Mukavemet Teşkilatı gibi komünist kuruluşlar ve yüzlerce militan vardı. Bu arada, belirli bir plana göre hazırlanmış olan militanlar, gericilik, turancılık ve faşistlikle suçladıkları Türkler aleyhine çeşitli sloganlar atıyorlardı. Saat 19. civarında ilk silah sesleri duyuldu ve Türkler yer yer saldırıya uğradı. İlk olarak Türklerin oturduğu 14 Temmuz Kahvesi'nin sahibi Osman Hıdır, atılan kurşunlarla şehit edildi; ayaklarına ipler takılarak, bir motorlu araca bağlandı ve sürüklenmeğe başlandı.
Silahsız ve sadece cumhuriyetin ilanının birinci yıldönümünü kutlamağa çıkmış bulunan Türkler, otomatik silahların taraması ile dağılmaya başladı. Kadınlar, çocuklar panik içinde koşuşmağa ve şaşkınlık içinde sığınacak yer aramağa koyuldu. Böylece 3 gün 3 gece süren ve tarihe Kerkük Katliamı olarak geçen soykırımı başlamış oldu. Halkın panik içinde köşe bucak saklanmağa çalışması üzerine, 2'nci Tümen Komutanlığı'nın emriyle sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ancak çok geçmeden, bu yasağın sadece Türkler için ilan edilmiş olduğu anlaşıldı. Daha sonra Türk toplumunun ileri gelenleri, 2'nci Tümen Komutanlığı'nca istendikleri gerekçesiyle, evlerinden alınarak,Kerkük kışlasına götürüldü. Burada kurulan sözde halk mahkemelerinde, beş-on dakika içinde yargılanarak, kurşuna dizildiler. Ordu, polis ve sivil teşkilatlar ile komünist partinin üyeleri elele vererek, evlere baskınlar yaptılar ve yüzlerce Türk'ü tutukladılar. Bir kısmını barakalara doldurarak, süngü ve dipçiklerle katlettiler. Evlerinden alınan bazı Türk liderleri, ailelerinin gözleri önünde makinalı tüfeklerle şehit edildiler. Daha sonra ayaklarına ipler takılarak, motorlu araçlarla cesetleri sokak sokak sürüklediler. Irak Türklerinin değerli evlatları olan Ata Hayrullah ve kardeşi Doktor Yarbay İhsan Hayrullah'a bu şekilde kıydılar. Bazı Türk evladı da tutuklandıktan sonra, ayağına ayrı ipler takılarak, ters yönde hareket eden iki ayrı cipe bağlandı ve böylece iki parçaya ayrıldı. Bazılarının cesetleri sokak sokak sürüklendikten sonra, üzerlerinden kamyon ve traktörler geçirildi.
Daha sonra adları tesbit edilen diğer Türk aydınları da, sırayla evlerinden alındı ve aynı akibete maruz kaldı. Gözü dönmüş caniler, insanlık dışı vahşetler işlediler. Kimilerini diri diri toprağa gömdüler. Kimilerini elektrik direklerine astılar ve kızgın güneş altında bıraktılar. Kimilerinin gözlerini oydular. Ölenlerin yanısıra, binlerce Türk, çeşitli biçimde yaralanmıştı. Bu vahşetleri gören bazı kişiler, aklını kaybederek çıldırdı. Korku ve dehşet yüzünden bazı hamile kadın da çocuğunu düşürdü. Hastaneler yaralılarla doldu; tutukevleri ve hapishanelerde de yer olmadığı için, birçok okul, cezaevi haline getirildi.
Bu vahşetler devam ederken, Türklere ait mağaza, dükkân, ticaret merkezleri ve evler, çapulcular tarafından yağma edildi. Can güvenliğinin yanısıra, Türklerin mal güvenliği de kalmamıştı. Komünist ve Kürt yağmacılar tarafından talan edilen ve toplanan Türklere ait eşya ve malların, kamyonlarla kuzey bölgelerine taşındığı görüldü. Kerkük Katliamında şehit edilen Türklerin arasında, adları tesbit edilenler şunlardır: Ata Hayrullah, İhsan Hayrullah, Kasım Neftçi, Selahattin Avcı, Mehmet Avcı, Cahit Fahrettin, Osman Hıdır, Emel Muhtar Fuat, Cihat Muhtar Fuat, Nihat Muhtar Fuat, Nurettin Aziz, Abdullah Bayatlı,İbrahim Ramazan, Abdulhalik İsmail, Hasip Ali, Cuma Kamber, Kâzım Abbas Bektaş, Şakir Zeynel, Hacı Necim, Enver Abbas, Adil Abdülhamid, Züheyir İzzet Çaycı, Fethullah Yunus, Kemal Abdulsamed ve Seyit Gani Nakip.
İnsanlık tarihinde benzeri görülmemiş bu kanlı olayların duyulması, bütün Irak'ta büyük yankı uyandırdı ve şok etkisi yarattı. Irak'ın dışında duyulan bu soykırımı haberi, dış basında ve radyolarda geniş biçimde yer aldı. Şam, Kahire, Beyrut ve Londra'da da duyulan Kerkük Katliamı'nın haberlerine Türk basını da geniş yer verdi. Kerkük Katliamı'nın iç ve dış kamuoyunda tepki ve nefret uyandırması üzerine, General Kasım 20 Temmuz'da Bağdat'taki Mar Yusuf Kilisesinde söylediği nutukta, soykırımı hareketini telin etmek ve sorumluları kınayarak, suçluların ağır biçimde cezalandırılacaklarını bildirmek zorunda kaldı. Kasım, katliamın maksatlı olarak tasarlanmış olduğunu ve sorumluların mahkemeye verileceğini ilan etti.