Atatürk'e göre Türk ne idi? "Türk!.. Bu memleket dünyanın beklemediği,
asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu... Bu sahne 7000
Yıllık bir Türk beşiği'dir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı... Beşiğin içindeki çocuk
tabiatın yağmurlarıyla yıkandı... O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından,
kasırgalarından evvelâ korkar gibi oldu... Sonra onlara alıştı... Onları tabiatın babası
sandı, onların oğlu oldu... Bir gün o tabiat çocuğu, tabiat oldu... Şimşek, yıldırım, güneş
oldu... Türk oldu!.. Türk budur!.. Yıldırımdır!.. kasırgadır!.. DÜNYAYI AYDINLATAN
GÜNEŞTİR!.."
Atatürk'e göre, dünya var olduğundan beri Türk vardı. Dünyanın dört tarafına yayılmış,
sayısız devletler kurmuştu. Onun Gençliğe Hitabesi'ni dikkatle okuyup, Göktürk
Abidelerindeki Bilge Kağan'ın sözleri ile kıyaslarsanız müthiş benzerliklerin olduğunu
görürsünüz. Atatürk, Türk Bilge Kağan'ın sözlerini iliklerine kadar hissetmiş, manasını
anlamış, Gençliğe Hitabesi'nde de kullanmıştı.
Atatürk, Osmanlı'nın yıkılışını da Türkler'e sırt çevrilmesine bağlıyordu. Diyordu ki:
"Biz milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve ilgisizlik göstermiş bir milletiz...
Bunun zararlarını, fazla faaliyetle telafiye çalışmalıyız!.. İnsanlara milliyet duygularını
unutturup, onları bir "dünya devleti" içinde birleştirme düşüncesi, gerçekçi değildir!..
Bilirsiniz ki, milliyet nazariyesini, milliyet ülküsünü çözüp dağıtmaya çalışan
nazariyelerin dünya üzerinde tatbik kaabiliyeti bulunamamıştır... Çünkü tarih, hadiseler,
müşahedeler; insanlar ve milletler arasında hep milliyetin hâkim olduğunu göstermiştir... Ve
milliyet prensibi aleyhindeki büyük ölçüde fiili tecrübeler rağmen, yine milliyet hissinin
öldürülemediği ve yine yaşadığı görülmektedir.
Bahusus bizim milletimiz milliyetinden tegafül edişinin çok acı cezalarını gördü... Osmanlı
İmparatorluğu dahilindeki akvam-ı muhtelife hep milli akidelere sarılarak milliyet
mefkûresinin kuvvetiyle kendilerini kopardılar... Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara
yabancı bir millet olduğumuzu, sopa ile içlerinden kovulunca anladık... Kuvvetimizin zaafa
uğradığı anda bizi tahkir, tezlil ettiler...
Anladık ki, KABAHATİMİZ KENDİMİZİ UNUTMAKLIĞIMIZMIŞ!.."
Devam ediyordu Atatürk :
"Osmanlı hakanlarının amacı büyük bir imparatorluk kurmaktı... Bu amaçla asıl Türk milleti
kullanıldı... İç siyasetlerini dış siyasetlerine uydurunca, zaptettikleri ülkelerdeki bütün
ulusları dilleri, dinleri, gelenekleri, her şeyi başka başka olan ve bir çok ulustan olan bu
topluluğu, olduğu gibi muhafazaya kalkıştılar... Onlara bütün bu özelliklerini saklı
bırakabilecek istisnalar, ayrıcalıklar bahşettiler. Buna karşılık asıl Türkler uzun
seferler, fetihler yapmakla, savaş alanlarında ölmekle, zaptolunan ülkeleri ve halkını
beslemekle kendi kendini tahrip ediyordu... Bundan dolayı millet, esas unsur, kendi evinde
kendi yurdunda ve kendi gerçek hayat sebebini geliştirmek için çalışmaktan tamamen yoksundu.
Bununla da kalmıyordu... Yeni fethedilen ülkeler halklarını ve ecnebileri hoşnut kılabilmek
için asıl Türk milleti'nin hakkından, hayat kaynaklarından ve ekonomisinden pek çok şeyler
lütuf, bağış olarak veriliyordu. İtirafa mecburuz ki, şimdiye kadar hakiki, ilmî, müsbet
manasıyla milli bir devir yaşamadık!.. "
Atatürk, Osmanlı'nın Türk'ü ikinci plana itmesinin, hem Türkler için, hem de Osmanlı devleti
için büyük kayıplara neden olduğunu biliyordu. Son yüzyılda hızlı yıkılmanın kaynaklarını
burada bulduğunu açıkça anlıyoruz.
Atatürk, bir hatırasını şöyle anlatıyor:
"Şair Mehmet Emin Yurdakul'un ilk defa, Manastır Askeri İdadisi'nde öğrenci iken okuduğum,
"Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur" mısraı ile başlayan manzumesinde, bana ilk
gençliğimin gururunu tattıran, ilk manayı bulmuştum. Fakat ben asıl, orduya ilk katıldığım
günlerde, bir Arap binbaşının 'Kavm-ı Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye
tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve
kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım, en derin övünç menbaım oldu...
Benim hayatta yegâne fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir."
Konu budur.. Son sözüm bu sözlerin anlamını tam olarak bilmeden kullananlaradır. 'Türkler'e
en büyük kötülüğü yapıyorsunuz, bundan vazgeçin.' Kasıtlı kullananların ise her ortamda
düşmanıyız.
KAYNAK: BÜTÜN DÜNYA İSİMLİ KİTAPIN 2000 YILI BASIMLI 11.CİLTİ