Nasrettin Hoca Fıkralarının Tasavvufi İzahı Beste, aşkın kıvılcımıdır. Allaha yaklaştıran bütün kelâmlar makamla çıkar, makamsız gidilmez. Aşk böyle söyler. Ölüm hâlinde veyâ hasrette kalmış bir insan, eli kulağa atıyor, bir beste veyâ makam tutturuyor. Kur'ânda makamla gelmiştir, yâni aşkla. Cebrâil, aklın aşka yaklaşmasıdır. Cebrâil, bir kudrettir, mânevî bir kudret... Bu bolumde Nasrettin hoca fıkraların Emre’nin getirdiği yeni bir görüş ve anlayış ışığı altında takdim etmeye

Bu konu 1433 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
Nasrettin Hoca Fıkralarının Tasavvufi İzahı 1433 Reviews

    Konuyu değerlendir: Nasrettin Hoca Fıkralarının Tasavvufi İzahı

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1433 kez incelendi.

  1. #1
    GARAGIZ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    31.07.2008
    Mesajlar
    2.041
    Konular
    545
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    675
    @GARAGIZ

    Standart Nasrettin Hoca Fıkralarının Tasavvufi İzahı

    Nasrettin Hoca Fıkralarının Tasavvufi İzahı

    Beste, aşkın kıvılcımıdır.

    Allaha yaklaştıran bütün kelâmlar makamla çıkar, makamsız gidilmez. Aşk böyle söyler. Ölüm hâlinde veyâ hasrette kalmış bir insan, eli kulağa atıyor, bir beste veyâ makam tutturuyor. Kur'ânda makamla gelmiştir, yâni aşkla.

    Cebrâil, aklın aşka yaklaşmasıdır. Cebrâil, bir kudrettir, mânevî bir kudret...

    Bu bolumde Nasrettin hoca fıkraların Emre’nin getirdiği yeni bir görüş ve anlayış ışığı altında takdim etmeye çalışacağız.

    Umûmi anlayışınız, Nasrettin Hocayı merkebe ters binmiş, hayvanın kuyruğunu eline almış, çok defa gülünç, bazen güldürücü, bazen hattâ müstehcen fıkralar anlatan bir molla olarak tanımaktan öteye geçemiyor. Ahlâki mizah dehâsının fikir haysiyetini komiklikten tefrik edebilmek kolay olmadığı için, Nasrettin Hocayı, bizi güldürmeye memur bu komik mollayı sadece merkebin kuyruğunu eline almış sarıklı, sakallı bir insan olarak tasavvur eder, üzerinde durmazdık. Emre’nin getirdiği yeni ve gerçek görüş, bizi, ona aşağıdan yukarıya doğru hayretle, hayranlıkla ve saygıyla bakma seviyesine çıkarıyor. Tasavvuf kitaplarında, tasavvuf tarihlerinde adı geçmeyen Nasrettin Hocanın büyük bir mutasavvıf olduğunu; Fıkralarının da tasavvufi Hakikat ile tasavvufi ahlâki telkin etmek istediğini ilk söyleyen, Emre’dir. Bu görüş, asıl Nasrettin Hoca fıkralarını, taklitlerinden ayırmak için şaşmaz bir mihenktir.



    Adamın birinin merkebi kaybolmuş. Camide va'zeden Nasrettin Hocaya ricâ ediyor ki duâ etsin, cemâat da âmin desin de merkebi bulunsun. Hoca birisine bir yular getirtiyor ve cemaata soruyor:

    - "Ey ahâli! içinizde hiç aşk mâcerâsı geçirmemiş varsa, meselâ, mala mülke, kadına kuşa, Allaha filân âşık olmayan biri varsa parmağını kaldırsın. Birisi ayağa kalkıyor:

    - "Ben hiçbir şeye âşık olmadım" diyor. Nasreddin Hoca, eşeğini kaybeden adama dönüyor:

    - "Al şu yuları da git bu adamın başına tak, senin eşeğin odur" diyor. Herif de mîrasyediymiş. Etraftan:

    - "Şu adama bir eşek parası ver de kurtul, yoksa seni sürükleyip götürür" diyorlar. Adam, bir eşek parası verip o kötü vaziyetten kurtuluyor.

    Nasreddin Hocanın hâlini bilmeyenler, bu fıkraları güldürücü bir hikâye olarak dinlerler. Halbuki Hocanın bütün sözleri tasavvufî ahlâkı ve tasavvufî hakîkatı anlatan birer kimyâdır. Korkusu olsa Timurleng'in karşısına çıkar mıydı? Evliyâ olmasaydı ona:

    - "Ben zâten futa'ya (kemerine) kıymet biçmiştim, senin ne kıymetin var ki..." diyebilir miydi? "

    Lâ havfün aleyhim ve lâyahzenûn: Onlar için korku diye bir şey yoktur, hüzünlenmezler de" âyetini sırrına mazhar olmasaydı, yâni evliyâ olmasaydı, Timurlenge bu sözü söyliyebilir miydi?

    Körleri nehirden geçirmesi...

    Sakarya nehri midir, başka bir nehir mi? Yedi sekiz tane kör, nehrin derin olmayan bir yerinden geçmek için birisinin gelmesini bekliyorlarmış. Birbirlerine:

    - "Bir gözü açık gelse de bizi geçirse..." diyorlarmış. O sırada birisinin cip! cip! diye ses çıkararak geldiğini duyunca, onu çağırıyorlar:

    - "Kimsin sen?", "Ben Nasreddin Hocayım",

    - "Gel de bizi geçitten geçir",

    - "Parasız geçirmem, adam başına iki mangır",

    - "Kabul!"

    -"Gözü hiç görmiyen benim elimden tutsun, hafif ışık görenler en arkada olsun". Geçitten geçerken körler bağrışmaya başlıyorlar. Nasreddin Hoca soruyor

    -"Ne oldu?"

    - "Arkadaki iki kör suya gitti",

    - "Ne bağırıyorsunuz dört mangır eksik verirsiniz".

    Bizim de mânevî gözümüz açılmazsa, kıymetimiz iki mangır bile etmez. Ha geldik, ha gittik... Hattâ gelmedik ki gidelim...

    Nasreddin Hocanın türbesinden bahsederler. Ne türbesiymiş? Ne kıymeti var türbenin? Hani Hz. Âdemin türbesi? Yârın büyük bir zelzele olsa, Hz. Muhammedin türbesi bile yıkılabilir, kaybolabilir.






    Soru – Öteden beri Nasrettin Hocayı resimlerde merkebe ters bindirirler. Herhalde böyle bir şey olmuş ki öyle yapıyorlar. Nasrettin Hocanın bu pozu pek hoş bir şey değil ama, acaba bunda da bir hikmet var mıdır?

    Emre – Vardır ya: “Merkep” binilecek şey demek değil mi? Bu vücut da bir merkep, bir binittir. Aklımız ve ahlâkımız bu merkebe binmiştir. Fakat gideceğimiz yeri bilmediğimiz için, aklımızın yönü mâziye dönüktür. Geçtiğimiz yerleri biliriz de gideceğimiz yeri bilemeyiz. Nasrettin Hoca, güldürerek bunu anlatmaya çalışıyor. İşte Nasrettin hoca, gibi bir “Kâmil” lazım ki aklımızı merkebe düz bindirsin ve ona gideceği yeri ve mürebbisini göstersin. Zaten dönmeyince mürebbisini göremez. Çünkü mürebbi, yol gösterici olduğu için daima öndedir. İşte “Dön Namazı” gibi sözlerle anlatmak istedikleri şey budur, yani aklın, eski bildiklerini terk edip ( Cemâlullah )a dönmesidir.

    Dünya işlerinde de böyle değil mi? Mâzisiyle iftihar eden milletlere bak, mutlaka geri kalmışlardır. Amerika ne maziyle uğraşıyor, ne bir şey. Onun ilerlemekten, çalışmaktan vakti kalmıyor ki mâziye baksın. Arkaya bakan, mutlaka yolunu şaşırmıştır, gideceği yeri bulamıyor demektir.



    Mavi Boncuk

    Nasrettin Hoca’nın iki karısı varmış. Bir gün birini bir kenara çekip kendisine bie mavi boncuk vermiş:

    - Al bunu sakla; sakın ortağına bir şey söyleme! Demiş. Bir başka zaman da ötekine aynı şeyi söylemiş.

    Bir gün kadınlar, Nasrettin Hoca’nın hangisin daha çok sevdiği hususunda bahse ve münakaşaya girmişler. Anlaşamayınca, meseleyi Nasrettin Hoca’ya sormuşlar.

    - Hangimizi daha çok seviyorsun?

    Hoca her ikisini de mânâlı mânâlı bakarak:

    - Mavi boncuk kimdeyse, onu


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Nasrettin Hoca Fıkralarının Tasavvufi İzahı

          Kategori: Hikayeler

          Konuyu Baslatan: GARAGIZ

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 1433


Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş