Henüz on yaşını yeni geçmiş olan genç Muhiddin (Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri), kervanla iki gün yol aldıktan sonra ormanların örttüğü iki dağın ortasından geçerken haydutlar tarafından kervanın sarıldığını, hayretle görür. Alışmadığı manzaraya ibretle bakar, hayretle seyreder. Birtakım silâhlı adamlar yolcuları sıraya dizip, üzerlerini aramakta, develerin yükündeki kıymetli şeyleri soyup talan etmektedirler. Nihayet işini bitiren şaki’ler çekilip giderken eşkiya reisi, köşede kendilerine hayretle bakan genç Muhiddin’e lâf olsun diye sorar:
- “Delikanlı, senin de paran var mı?”
- “Var!”
- “Ne kadar?”
- “Kırk dinar!”
- Hemen üşüşen şakiler ararlar, birşey bulamayınca reislerinden özür dilerler:
- “Efendimiz, bu çocuktâ kırk dinar ne gezer. Korktuğundan yalan söylemiştir. Zaten doğru dürüst cebi bile yoktur.”
- Eşkiya reisi çıkışır: “Çocuk, sen bizim kim olduğumuzu bilmiyorsun galiba? Hangi cür’etle yalan söylüyorsun bize?”
- “Hâşâ; ben yalan söylemem. İşte kırk dinar şuramda, koltuğumun altında. Annem düşürmeyeyim diye buraya dikmişti.”
- Eşkiya reisi, Muhiddin’in üzerini tekrar aratır ve söylediği yerde gerçekten de kırk dinarın bulunduğunu hâyretle görür ve merakla sorar:
- “Delikanlı, benim param yoktur, desen geçip gidecektik. Sen de paranı kurtaracaktın. Bunu beceremedin.”
- “Ben onu yapamam efendim, çünkü anneme yalan söylemeyeceğime söz verdim. O bana asla yalan söyleme, dedi. Ben de sözümde sadık kalacağım. Yalan söylemeyeceğim.”
- “Annen de nereden bilecek buralarda yalan söylediğini?”
- “Annem bilmezse Allah da mı bilmez? Allah’ın da mı haberi olmaz? Halbuki, Allah her şeyi bilir. Hattâ sizin yaptığınız bu soygunu, gasbettiğiniz çoluk çocuk hakkını dahi bilir.”
Bu sözler, eşkıya reisinde derin tesirler meydana getirir. Birkaç dakikalık bir sükuttan sonra “artık bu işin sonu geldi” diye söylenir ve nihayet kesin kararını da verir:
- “Bu çocuktan aldığınız kırk dinarla birlikte kervanın bütün mallarını iâde edin. Bundan sonra da bu yola başvurmayacağınıza hep birlikte tövbe edin, Allah’a dönün. Bu işin sonu geldi artık!”