Nasıl olup da böyle bir yetenek kazanmış olduğumu bilmiyordum.Ben de her insan gibi başkalarının, hakkımdaki düşüncelerini bilmek istemişimdir elbet. Ama bu başıma gelen. Korkunçtu. Fark ettiğimde çok geç olmuştu. Fark etsem de önleyemezdim ya, olanlar olmuştu. Doğal olarak “her zamanki gibi bir sabahtı”. Koşuşturmaktan, kimsenin yüzüne bakamadan yollara düşmüştüm. İnanılır gibi değildi. Kimin gözlerine birkaç saniyeden fazla baksam, kalbini açık bir kitap gibi okuyordum. Daha

Bu konu 1428 kez görüntülendi 2 yorum aldı ...
Kalbini Okuyorum!! 1428 Reviews

    Konuyu değerlendir: Kalbini Okuyorum!!

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1428 kez incelendi.

  1. #1
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Yeni Kalbini Okuyorum!!

    Nasıl olup da böyle bir yetenek kazanmış olduğumu bilmiyordum.Ben de her
    insan gibi başkalarının, hakkımdaki düşüncelerini bilmek istemişimdir elbet.
    Ama bu başıma gelen. Korkunçtu. Fark ettiğimde çok geç olmuştu. Fark etsem
    de önleyemezdim ya, olanlar olmuştu.

    Doğal olarak “her zamanki gibi bir sabahtı”. Koşuşturmaktan, kimsenin yüzüne
    bakamadan yollara düşmüştüm. İnanılır gibi değildi. Kimin gözlerine birkaç
    saniyeden fazla baksam, kalbini açık bir kitap gibi okuyordum. Daha doğrusu
    kalbinin bana ilişkin yapraklarını.

    İlk anda ne kadar korkunç olduğunu kavrayamadım.Eğlenceli bir yanı bile vardı.
    Kapıcı yorgun göründüğümü, manav bu yaştan sonra adliye yollarında kâtibelik
    benim neme gerek olduğunu düşünüyordu, aldırmadım. Kasadaki kız siyah
    eteğimdeki beyaz ipliğe takılmıştı, fark ettirmeden aldım.

    Adliyeye vardım. Duruşmalar başladı. Bir cümleyi kaçırmışım, reisin yüzüne
    baktım, efendim? Gözlerime baktı, tekrarladı. Kalbini gördüm, kalbim acıdı.
    Keşke, dedim, böyle bir yetenek kazanmamış olsaydım.

    Ağır ceza salonunun kâtibesi yanımda, ne’n var, dedi, durgun görünüyorsun.
    Anlatacaktım. Yüzüne, gözlerine baktım. Yüzü şefkatle aydınlanmıştı, kalbi,
    inanamadım. Kalktım. Lâtife’ye uğradım. Bana bir çay yap, dedim, yanında
    limon da olsun. Biliyor musun, diye söze başladım. Bana neler oldu. Fincan
    elinde odaya girdi, bir an tökezledi. Yüzüne baktım, gayriihtiyârî göz göze
    geldik. Kalbinde tuttuğum yeri gördüm, görmez olaydım. Yerimden fırladım.
    Çayın, diye seslendi ardımdan. Ve, hani bana bir şey anlatacaktın.
    Kalsın,dedim,kalsın.

    Bütün gün böyle oldu. Kimsenin yüzü kalbine uymuyordu.Bir kâbusa benziyordu
    da uyanamıyordum. Yapayalnız kalmıştım. Ben şimdi kime güveneceğim?
    Kalplerini okumazden evvel hepsine güven duyuyordum, ne kadar mutluydum,
    ne kadar huzurlu.

    Apartmanın girişinde şu bizim felsefe öğrencisine rastladım. Merhaba
    hanımefendi, dedi, bugün nasılsınız? Sorma, dedim, başıma gelenleri.
    Kimin gözlerine baksam kalbini okuyorum. Memnun değil misiniz, dedi?
    Böyle bir yeteneğe sahip olmak için ruhunu satmaya hazır kaç kişi var,bilmiyor
    musunuz? Çok mutsuzum, dedim. Hep ikiyüzlülük ve riya görüyorum.
    Ama, dedi, bilmiyor musunuz, insanlar hep iki yüz taşırlar.Biri görünürdedir,
    biri görünmezde bunların. Dorian Gray’ın Portresi’ni okumamış olamazsınız.
    Tam da öyle, okumamıştım ya üzerinde durmadım. Peki, dedim, iki yüz taşıyan
    insanların, hangisi gerçek yüzüdür? Görünürdeki mi görünmezdeki mi?
    Çok zor sordunuz dedi, ben bunu cevaplayamam. Gözlerimi kaldırdım,gözlerini
    indirdi. Giderken, iyi düşünün, dedi, böyle bir yetenek kazanmak için çok büyük
    bir bedel ödemiş olmalısınız. Düşündüm, bulamadım.

    Eve geldim. Kimseler yoktu. Doğruca odama girdim. Yatağın üzerine oturdum.
    Duvarda ayna vardı. Bir süre battaniyenin çizgilerine baktım. Bütün gücümü
    topladım, aynadaki görüntüme, gözlerime baktım. Bir daha, biraz daha baktım.
    Kalbimi okudum. Utandım, çok utandım. Aynanın önünden kaçtım. Mutfakta bir
    sandalyeye yığıldım.

    Kedi geldi yanıma, miyav, dedi. Elimi boynuna attım. Gözlerine baktım.
    Tertemiz bir kalp gördüm. Bütün isteği bir kâse süt ve temiz sudan ibaretti.
    Arada sırada başımı okşa yeter, diyordu. Adım nanköre çıkmıştır ya, aldırma.
    Bilirsin sadığımdır, diyordu. Yedi mahalle öteye bıraksan dönüşüm nedendir
    daha? Boynuna sarıldım ağladım.

    Allah’ım, dedim, candan ve yürekten. Al bu yeteneği benden yoksa kimsem
    kalmayacak. Ver karşılığında ödediğim bedeli geri, al verdiğin yeteneği.
    Birden inanılmaz şiddette bir rüzgâr esmeye başladı. Sanki kalbimde ne
    biriktiyse temizledi. Bir rüyadan uyanmışa döndüm. Kedinin gözlerine
    baktım, masmavi. Başka da bir şey görmedim.

    O gece eltimler bizdeydi. Küçük kızı huysuzluk yaptı. Uyutmak için yan odaya
    aldım, yanına uzandım. Bana bir masal anlat, dedi. Ona, hiç fark etmeden
    ödediği büyük bir bedelle, insanların kalbini okuyan bir kadının masalını
    anlattım. Uykuya dalarken, mutlu muydu, dedi, kalpleri okumaktan.
    Hayır, dedim, mutlu değildi. Belki, dedi, okuduğunda kendisini mutlu edecek
    kalplere henüz sıra gelmemişti. Doğru, dedim, kendisi de yüreksizin biriydi.
    Ona bu masalı anlattım. Uykuya daldık.

    Mor Mürekkep/Nazan Bekiroğlu


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Kalbini Okuyorum!!

          Kategori: Makaleler,Köşe Yazıları

          Konuyu Baslatan: ŞiMaL

          Cevaplar: 2

          Görüntüleme: 1428


  2. #2
    Vuslata Hasret - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    12.10.2009
    Mesajlar
    8.961
    Konular
    4260
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    756
    @Vuslata Hasret

    Standart

    Güzeldi ellerine sağlık az perim

  3. #3
    kaf2020 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    07.05.2010
    Mesajlar
    327
    Konular
    3
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    521
    @kaf2020

    Standart

    Alıntı Azper Rumuzlu Üyeden Alıntı
    Nasıl olup da böyle bir yetenek kazanmış olduğumu bilmiyordum.Ben de her
    insan gibi başkalarının, hakkımdaki düşüncelerini bilmek istemişimdir elbet.
    Ama bu başıma gelen. Korkunçtu. Fark ettiğimde çok geç olmuştu. Fark etsem
    de önleyemezdim ya, olanlar olmuştu.

    Doğal olarak “her zamanki gibi bir sabahtı”. Koşuşturmaktan, kimsenin yüzüne
    bakamadan yollara düşmüştüm. İnanılır gibi değildi. Kimin gözlerine birkaç
    saniyeden fazla baksam, kalbini açık bir kitap gibi okuyordum. Daha doğrusu
    kalbinin bana ilişkin yapraklarını.

    İlk anda ne kadar korkunç olduğunu kavrayamadım.Eğlenceli bir yanı bile vardı.
    Kapıcı yorgun göründüğümü, manav bu yaştan sonra adliye yollarında kâtibelik
    benim neme gerek olduğunu düşünüyordu, aldırmadım. Kasadaki kız siyah
    eteğimdeki beyaz ipliğe takılmıştı, fark ettirmeden aldım.

    Adliyeye vardım. Duruşmalar başladı. Bir cümleyi kaçırmışım, reisin yüzüne
    baktım, efendim? Gözlerime baktı, tekrarladı. Kalbini gördüm, kalbim acıdı.
    Keşke, dedim, böyle bir yetenek kazanmamış olsaydım.

    Ağır ceza salonunun kâtibesi yanımda, ne’n var, dedi, durgun görünüyorsun.
    Anlatacaktım. Yüzüne, gözlerine baktım. Yüzü şefkatle aydınlanmıştı, kalbi,
    inanamadım. Kalktım. Lâtife’ye uğradım. Bana bir çay yap, dedim, yanında
    limon da olsun. Biliyor musun, diye söze başladım. Bana neler oldu. Fincan
    elinde odaya girdi, bir an tökezledi. Yüzüne baktım, gayriihtiyârî göz göze
    geldik. Kalbinde tuttuğum yeri gördüm, görmez olaydım. Yerimden fırladım.
    Çayın, diye seslendi ardımdan. Ve, hani bana bir şey anlatacaktın.
    Kalsın,dedim,kalsın.

    Bütün gün böyle oldu. Kimsenin yüzü kalbine uymuyordu.Bir kâbusa benziyordu
    da uyanamıyordum. Yapayalnız kalmıştım. Ben şimdi kime güveneceğim?
    Kalplerini okumazden evvel hepsine güven duyuyordum, ne kadar mutluydum,
    ne kadar huzurlu.

    Apartmanın girişinde şu bizim felsefe öğrencisine rastladım. Merhaba
    hanımefendi, dedi, bugün nasılsınız? Sorma, dedim, başıma gelenleri.
    Kimin gözlerine baksam kalbini okuyorum. Memnun değil misiniz, dedi?
    Böyle bir yeteneğe sahip olmak için ruhunu satmaya hazır kaç kişi var,bilmiyor
    musunuz? Çok mutsuzum, dedim. Hep ikiyüzlülük ve riya görüyorum.
    Ama, dedi, bilmiyor musunuz, insanlar hep iki yüz taşırlar.Biri görünürdedir,
    biri görünmezde bunların. Dorian Gray’ın Portresi’ni okumamış olamazsınız.
    Tam da öyle, okumamıştım ya üzerinde durmadım. Peki, dedim, iki yüz taşıyan
    insanların, hangisi gerçek yüzüdür? Görünürdeki mi görünmezdeki mi?
    Çok zor sordunuz dedi, ben bunu cevaplayamam. Gözlerimi kaldırdım,gözlerini
    indirdi. Giderken, iyi düşünün, dedi, böyle bir yetenek kazanmak için çok büyük
    bir bedel ödemiş olmalısınız. Düşündüm, bulamadım.

    Eve geldim. Kimseler yoktu. Doğruca odama girdim. Yatağın üzerine oturdum.
    Duvarda ayna vardı. Bir süre battaniyenin çizgilerine baktım. Bütün gücümü
    topladım, aynadaki görüntüme, gözlerime baktım. Bir daha, biraz daha baktım.
    Kalbimi okudum. Utandım, çok utandım. Aynanın önünden kaçtım. Mutfakta bir
    sandalyeye yığıldım.

    Kedi geldi yanıma, miyav, dedi. Elimi boynuna attım. Gözlerine baktım.
    Tertemiz bir kalp gördüm. Bütün isteği bir kâse süt ve temiz sudan ibaretti.
    Arada sırada başımı okşa yeter, diyordu. Adım nanköre çıkmıştır ya, aldırma.
    Bilirsin sadığımdır, diyordu. Yedi mahalle öteye bıraksan dönüşüm nedendir
    daha? Boynuna sarıldım ağladım.

    Allah’ım, dedim, candan ve yürekten. Al bu yeteneği benden yoksa kimsem
    kalmayacak. Ver karşılığında ödediğim bedeli geri, al verdiğin yeteneği.
    Birden inanılmaz şiddette bir rüzgâr esmeye başladı. Sanki kalbimde ne
    biriktiyse temizledi. Bir rüyadan uyanmışa döndüm. Kedinin gözlerine
    baktım, masmavi. Başka da bir şey görmedim.

    O gece eltimler bizdeydi. Küçük kızı huysuzluk yaptı. Uyutmak için yan odaya
    aldım, yanına uzandım. Bana bir masal anlat, dedi. Ona, hiç fark etmeden
    ödediği büyük bir bedelle, insanların kalbini okuyan bir kadının masalını
    anlattım. Uykuya dalarken, mutlu muydu, dedi, kalpleri okumaktan.
    Hayır, dedim, mutlu değildi. Belki, dedi, okuduğunda kendisini mutlu edecek
    kalplere henüz sıra gelmemişti. Doğru, dedim, kendisi de yüreksizin biriydi.
    Ona bu masalı anlattım. Uykuya daldık.

    Mor Mürekkep/Nazan Bekiroğlu
    Japonyada sakatlar için bir sakat arabası -robot yapmışlar öyleki sürücü konuşmadan robot sürücünün ne tarafa istediğini anlıyormuş. Yani robot insanın beynini okuyor. Çok tehlikeli bir gelişme.Galiba zaten az olan insanın dostu iyice azalacak.

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş