Huma Kuşu Türküsü Erzurum yöresi Seferberlik ilan edilmiş ülkedeki tüm gençler okuyan okumayan tümü askere çağrılmıştır. Erzurum’un Ilıca nahiyesine bağlı Tikkir (Çiğdemli) köyünde Mustafa ve Gülbahar'ın dillere destan aşklarını bilmeyen yoktur. Evlenmelerine izin verilir ve evlenirler. Mustafa askere alınır. Gülbahar’ın iki gözü iki çeşmedir ama yapacak bir şey yoktur. Vatan savunmasıdır. Mustafa gitmiştir ve Gülbahar her sabah kalktığında bahçeye çıkar yavuklusunun yoluna uzun uzun

Bu konu 23662 kez görüntülendi 28 yorum aldı ...
TÜRKÜLERİN HİKAYELERİ 23662 Reviews

    Konuyu değerlendir: TÜRKÜLERİN HİKAYELERİ

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 23662 kez incelendi.

  1. #21
    Azeribalasi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    9.712
    Konular
    3529
    Beğendikleri
    127
    Beğenileri
    32
    Tecrübe Puanı
    100
    @Azeribalasi

    Standart

    Degerli paylasimlarindan ötürü, cok tsk.ederim,Yararli bilgiler.Devamini dilerim.Iyi forumlar....
    Dünyanin En Büyük Azeri Mp3 Arsivi. www.azeribalasi.com

  2. #22
    Emine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    14.08.2008
    Mesajlar
    20.276
    Konular
    10681
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    13
    Tecrübe Puanı
    100
    @Emine

    Standart

    Alıntı XARIBüLBüL Rumuzlu Üyeden Alıntı
    Yozgat Sürmelisi

    Yozgat şehri 1760 yılı başlarında Bozok Yaylasının, yeşillik, etrafı ormanlarla çevrili içinde binbir çeşit kuşun ötüştüğü bir sahada kurulurken; Yozgat halkı o zaman yarı göçebe ve sürülerini besleyerek hayvancılıkla uğraşır, hayatlarını bu yoldan sağlarlardı.

    Bozok yaylasında otlayan bu sürülerin birini de Sürmeli Bey adında bir Türkmen Yörüğü otlatırdı. Halk tarafından sevilen bu yanık sesli halk ozanı elinde kavalı, sırtında sazı Yozgat´tan Akdağmadeni´ne uzanan ormanların içinde sürüsünün içinde dolaşırdı. Bazen bir çamın dibine rastlanır. Sazının tellerini konuşturur bazen bir derenin kenarında kavalını çalar, aşık olduğu gönlünün sevgilisini düşünürdü.

    O sevgili ki güzelliği Bozok yayla´sına yayılmış, ahu gözlü, sürmeli kaşlı, ayyüzlü bir dilberdi. Babası bir Türkmen beyi idi ve çok sert bir adamdı. Sürmeli Bey, ailesini salarak, babasından sevdiğini istetir, mağrur adam, kızını bir çobana vermeye yanaşmaz. Araya beyler, ağalar girer ama boşuna, bir türlü gönlü olmaz kızın babasının ve iki sevgili birleşemezler.

    Üzüntüsünden sürüsünü bırakan Sürmeli Bey alır sazını eline beş çamlar mevkiinde kendine bir dergah kurar. Aşkını, yanık türküleriyle dağlara ağaçlara anlatır. Küser otağına, obasına ve Akdağlar´a kadar uzanan çamların arkasında onu bir daha gören olmaz. Dertli kavalına üflediğ, işli sazına söylettiği nameler kalır geriye. O gün bu gündür dillerde yankılanır Sürmeli Bey´in türküleri.

    SÜRMELİ KIZIN ÖYKÜSÜ

    Sürmeli Yozgat´ta yaşanmış Türk Halk Edebiyatının en güzel örneklerinden birisidir. Yozgat Sürmelilerinin ortaya çıkışı 19. yy. sonlarında İkinci Cihan Harbinin sona erdiği dönemdir. Hepsi 96 beyittir.

    Sürmeli güzel gözlü sevgiliye bir hitaptır. Eskiden genç kızlar dışarıya çıkarken gözlerine sürme çekerlerdi ve gözleri daha alımlı olurdu. Bol feracelerinin içinde sadece gözleri görünürdü kızların.

    Yozgat Sürmelileri yaşanmış öykülerin getirdiği birer sevda, hatta karasevda türküleridir. Bu bir anlık sürmeli gözlere bakış, yüreklerde büyük aşklara kara sevdalara başlanmış olur kor düşen yürekler sessiz sessiz yanar, ateşini genişletir ve ağızlardan sürmelinin sözleri olarak dökülür. Söylenen sözlerde acı vardır, hasret vardır, gurbet vardır. Sürmelileri dinlerken bu kadar duygulanmamızın sebebi bu sürmeli öykülerinde yakaladığımız duyguların kendimizde de bir yeri, bir acısının olmasındandır. Kısaca kendi aşklarımızı, hasretimizi buluruz Yozgat Sürmelilerinde.

    Sürmeli Beyin en tanınmış türküsü ;

    Of ooof !
    Yozgat seni delik delik anam delerim
    Kalbur olur toprağını anam elerim
    Vay vay anam sürmelim

    Eğer sürmelini yitirirsen anam
    Koyun olur peşin sıra melerim
    Vay vay anam sürmelim

    Of oof ! Çamlığın ardında bir yuva yaptım
    Yuvamın içinde sürü otlattım
    Ben sürmelimi gurbete attım
    Vay vay anam sürmelim

    Yozgat türkülerinde hasret, sevda ve hepsinden daha çok yayla ve yayla ile ilgili konular işlenmiştir. Yozgat’ı en iyi anlatan “Türkü Yozgat Sürmelisi”dir. Sürmeli Türküsünden bir dörtlük şöyledir.

    Dersini almış da ediyor ezber
    Sürmeli gözlerin sürmeyi neyler
    Bu dert beni iflah etmez del eyler
    Benim dert çekmeye dermanım mı var
    harika emeklerine saglik yozgatli olarak sana tsk ederim

  3. #23
    -
    - - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    Emeginize yüreginize saglik.Kültürümüz adina cok degerli bir paylasim ve tanitim olmus,Türkülerimizin sözleri kadar ortaya cikisi ve hikayeleride cok önemli bilgilendirme icin tsk ederim.Konunuzu Genel Kültür(Türk Kültürü) bölümüne tasiyorum.Kültür adina güzel bir paylasim olmasi acisindan iyi forumlar..

  4. #24
    XARIBüLBüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    14.10.2009
    Mesajlar
    69
    Konular
    6
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    531
    @XARIBüLBüL

    Standart ATABARI

    Sizlerinde tüm paylaşımlarına teşekkür ediyor, devamını diliyorum. Yozgat sürmelisi için yaptığınız yorumda Yozgat'lı olduğunuzu belirtmişsiniz. Bu paylaşımı harf sırasına göre il il yapmak çok daha faydalı olurdu belki. Bu fikri getirdiniz aklıma. Ancak zaman kısıtlı, uygun araştırma vakti olunca yapmaya çalışacağım. Bu durumda ARTVİN ve ATABARI büyük eksiklik benim için İlginçtir Sizin Yozgat'lı olmanız benim Artvin'li olduğumu hatırlattı Kendimden özür diliyorum ve kendimi affediyorum.


    1936-1937 yıllarında Artvin oyun ekibi, Büyük Ata’nın isteği ile Balkan Festivaline çağrılır. Murat Coşkun ve Ahmet Çevik’in anlattıklarına göre ekip, Halvaşi Servet Başkanlığında Hüseyin, Murat, Ahmet, Ziver, Tahsin ve Ali Beylerden kuruludur.

    Çağrı üzerine yola çıkan ekip 20 günde Tophane’ye ulaşır. Görevlilerce karşılanan ekip, konuk ekiplerle tanıştırılır. Büyük Ata, kırk gün, kırk gece süren eğlenceleri özellikle izlemektedir. Dolmabahçe sarayında gösterilerin yapıldığı salon hınça hınç doludur.

    Ata Savarona ile gece saat 11.00-11.30’da, bandonun vals çalışı ile gelirler. Artvin oyun ekibi, o gece programın sunucusudur.

    Murat Coşkun, bu geceyi şöyle anlatmaktadır:”Oyunlarımız; Düz horon, Deli Horon,Sasa Artvin barı ile oynayacağımız bugünkü Atabarı idi. Oyunlar beşer dakika ile sınırlıydı. Çağrıldık; diğer oyunlar bitip sıra Artvin barına gelince, salon çınladı. Öteden beri Ata’yı gözle izliyordum.Yerinden kalktı, piste doğru ilerledi. Ziver’le Hüseyin Gürel’in arasında oyuna girdi. Ata’yı gören diğer büyüklerde kalktılar. Oyuncular yirmibeş otuz kişi oldu. Benden pınar gibi ter akmaya başladı. Ata’nın oyununa çalgı çalmak zordu.Gecenin en coşkun bölümü olan buan, yirmi dakika sürdü, Ata ve yanındakiler ayrıldıktan sonra bizler Maradit Deli Horonu adı ile “ Şimdiki hemşin horonu” oynadık ve gösteri bitti.

    Park Otel’de ekiplere verilen yemekte Ata özel beğeni ile Artvin ekibine birer kadeh rakı sundular. Bizler teşekkür ile karşılık verince, üçer tane badem verdiler. Yemedik, sakladık. Artvin’e dönüşte Valimiz, gezi izlenimlerimizi dinlemek üzere bizleri topladı. Bizde söz arasında Ata’nın bizimle oyun oynadığını anlattık. Bademlerini kendilerine sunduk.

    İşte bu izlenimlerin verdiği duygu ve düşünce ile barın adının Ata’mızın adı ile ölmezleştirilmesi ve Vali Beyin bizlere önder olmasını istedik. Uygun buldular. Anımsadığıma göre, Ata’ya çekilen tel, şu anlamda idi: Balkan festivalinde ekibimizle lütfederek oynadığınız Artvin barını “ATABARI” olarak adınızla ölümsüzleştirmek istiyoruz, izninizi dileriz. Gelen yanıt (cevapta) ise uygun bulunduğu “Muvafıktır” şeklinde belirtmekte idi.”

    İşte Atabarı, o günleri yaşayanların anlatımı ile Atatürk’e atfen “ATABARI” ismini almıştır. Oyunda sayı sınırı olmayıp, kız-erkek-karma veya yalnız kız, yalnız erkek olarakta oynanır. Oyun, sağ yay üzerinde yarım daire, başlangıç ve bitişte düz çizgi halinde oynamaktadır. Oyun, günümüze kadar geleneksel formları içerisinde sergilenmiştir
    Bahçesı Var Bağı Var
    Ayvası Var Narı Var
    Atamızdan Yadigâr
    Bizde Atabarı Var
    Uzun Uzun Kamışlar
    Ucuni Budamışlar
    Benim Ela Gözlümü
    Askera Yollamışlar
    Ben Bir Uzun Kamışım
    Yoluna Dikilmişim
    İster Al İster Alma
    Arnuva Yazılmışım
    Buray Baba Evidur
    Tahtaları Kevidur
    Çalın Vurun Oynayın
    Burası Düğün Yeridur
    Atabaridur Bari
    Bahçada Gördüm Yarı
    Sesledim Ses Vermadi
    Ağladı Zarı Zarı

  5. #25
    zalim-qonax - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    09.10.2009
    Mesajlar
    12
    Konular
    3
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    0
    @zalim-qonax

    Standart

    Güzel yerinde bir paylaşım oolmuş emeginize sağlık...

  6. #26
    aZaT07 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    27.04.2009
    Mesajlar
    1.746
    Konular
    156
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    817
    @aZaT07

    Standart

    Ceviz Oynamaya Geldim Odana

    Misket ayağından bir Bünyan türküsü vardır: "Ceviz Oynamağa Gelmiş Odama". Eskiden Kayseri'de bağlar çok gelişmiş. bugün de hala Bürüngüs, Gesi, Büngüs bağları meşhurdur. Bu bağlardaki ceviz ağaçları çuval çuval ceviz verirmiş. Köylü kış günleri boş vaktini nasıl geçirsin? Ceviz oynamak yok mu? Güzleri toplanan cevizler kışın torba torba köy odalarına getirilir ve ceviz oynanırmış. Ceviz o kadar bol olurmuş ki, oynandığı devirlerde cevizin binini bir liraya verirlermiş!

    Bir köy odası, dışarda kar yağıyor, ocakta yavşan kökü veya gilik otu çıtır çıtır ses çıkararak koyu dumanlı alevler yanıyor. Odada iki üç topluluk var. Herkesin önünde ceviz torbası. Kiminin torbası iyice dolu, kiminin önünde de ancak bir kaç avuç ceviz kalmış. Oyun belki de horozlar ötene kadar devam edecek.

    Umumiyetle ceviz oyununu 25-40 yaşlarındaki kimseler oynarlar. İhtiyarlar bu oyunları zevk ve merakla seyrederlermiş zira onlar da gençliklerinde ütmüş ve ütülmüşlerdir. Bir oturuşta üç beş bin ceviz kazanan oyuncu, usta sayılırmış. Bugün bu adet hemen hemen kalkmıştır.

    İşte o zamanlar güzel bir köylü kızını, yaşça kendinden epeyce küçük henüz 12-13 yaşında yakışıklı, sevimli, toy bir delikanlıya nişanlarlar. Kız oğlanı son derece sevmektedir. Kızdan gelen haberle oğlan fırsatını bulup gizlice kızın evine girer. Ama ne var ki, oğlan, kızın bütün arzularına rağmen mahçubiyetinden dili tutulmuş gibi hiç bir şey söyleyemez. Ancak nişanlısının dizinin dibinde cebinden çıkardığı cevizleri bir birine vurmağa başlar. Sanki gel ceviz oynayalım der gibi... Oysa yetişkin kız; yavuklusundan başka şeyler beklemektedir. Ne yazık ki, delikanlı bunları anlayacak çağda değildir. İşte bu duygulanma ile kız utangaç sevgilisi gittikten sonra, ardından hislerini şöyle ifade eder;

    Ceviz oynamağa gelmiş odama,
    Nişanlında bu mu derler adama?
    Dayanamam senin kara sevdana

    Aman aman olmuyor
    Eş eşini bulmuyor
    Kara yağız genç oğlan
    Niye gönlün olmuyor?


    Aradan kısa bir zaman sonra kızın küçücük sevgilisini askere çağırırlar. Malüm ya, Anadolu'da ölen bir çocuğun nüfus kağıdını yeni doğan çocuğa uydurmak adettendir. Köylü için nüfus memuruna tekrar gidip kayıt yenilemek büyük bir külfettir. İşte kara yağız genç oğlan da böyle bir kadere uğramış.


    Adnan Türközü - Bünyan
    DeĞeR VeRDiĞiN iNSaN SeNiN DeĞeRiNi BiLMiYoRSa;
    BıRaK KeNDi DeĞeRi iLe KaLSıN !!!!!!!!!!

  7. #27
    aZaT07 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    27.04.2009
    Mesajlar
    1.746
    Konular
    156
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    817
    @aZaT07

    Standart

    Silifke Yöremize Has HAM ÇÖKELEK Türküsü Ve Hikayesi


    Birine aldık bir edik
    Ötekine de alalım dedik
    İki avrat aldık ta
    Bir halt mı yedik, Geralim hey hey...
    Geli geliver kız sekerek
    Boğazına dursun hamçökelek

    Avradın kötüsü kötüsünden de kötü
    Dolapta kokutmuş yüz dirhem eti
    Başına düşürmüş sirke ile biti
    Yandım kötü avrat elinden hey hey....

    Geli geliver kız sekerek
    Boğazına dursun hamçökelek

    Gır eşşeğime binerde Kaşoluktan aşarım
    Canımı sıkmayın avratlarda
    İkinizi de birden boşarım
    Geralim hey hey......

    Geli geliver kız sekerek
    Boğazına dursun hamçökelek

    Gerali dedikleri de bir ala dana
    Çekmiş bıçağı çıkmış meydane
    Birinin adı Hediye birinin adı Duduya
    Yandım iki avrat elinden hey hey......



    Bu oyun ve türkü tartışmalara konu olmuş ve maalesef bir sürü yanlışlılar ortaya konulmuştur. Oyun veya türkünün esas adı hamçökelek değildir. Esas adı GERALİ' dir. Hamçökelek sadece türkünün içinde geçen bir kelimedir. Gerali bir şahıs ismidir ve türkü de bu şahısın adı ile anılmaktadır. Oyun da aşağıda anlatılan öykünün tüm anlamı, figürlerle sergilenmekte ve apaçık anlatılan olay sergilenmektedir. Öyküsüne gelince:
    Anamur'un uzak bir köyünde yaşamış olan Gerali, herkesçe sevilen, sayılan bir yörük yiğididir. Gördüğü bir haksızlık üzerine kendisini ortaya atmış. Yapılan haksızlığa dayanamamış. Bir müddet obasından ayrılıp eşkıya hayatı yaşamış. Bu yaşantısı bile sevilmesine ve sayılmasına engel olmamış. Çünkü haksıza karşı haklının yanında bir eşkiyalık yapmış.
    Gerali'nin annesi ve babası acaba oğlumuz eşkiyalığı bırakıp dürüst bir hayat yaşar mı düşüncesiyle evlendirmek isterler. Anne ve babasının istekleri doğrultusunda Gerali kendi köyünden bir kızla evlenir. Evlendiği bu kızın adı HEDİYE dir. Bu evlilik Gerali' nin çok hoşuna gider ve belli bir süre sonra ikinci bir kızla evlenmeye karar verir. İkinci kızın adı da DUDU dur.
    Gerali, gel zaman git zaman bu iki hanımla iyi kötü yaşar gider. Zaman ilerledikçe şartlar değişir, yaşantı güçleşir. Hanımlarım eksiklerine yetemez olur. Birine bir şey alsa öbürü daha fazlasını ister olmuş. Gerali bu olaylara dayanamaz olmuş ve derdini türkülere dökmüş
    DeĞeR VeRDiĞiN iNSaN SeNiN DeĞeRiNi BiLMiYoRSa;
    BıRaK KeNDi DeĞeRi iLe KaLSıN !!!!!!!!!!

  8. #28
    aZaT07 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    27.04.2009
    Mesajlar
    1.746
    Konular
    156
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    817
    @aZaT07

    Standart

    Denizin dibinde hatcam türküsü


    Burdur’dan Antalya’ya doğru giderken yaklaşık 38 km. Uzaklıkta bulunan Arvallı, yeni adı ile Bağsaray köyünde geçer hikaye.

    Hikayeye göre Hatçe isminde bir güzel kadın köyün meydanındaki duvarında çift oluklu pınar bulunan bir evde oturur. Türküde sözü geçen pınar bu pınardır.

    Hatçe güzel ve alımlı bir köy güzelidir. Köyün çobanı Hatça’ya gönlünü kaptırır. O da çobanı sever. Ne var ki Hatçe evlidir. . Kader onları bir türlü bir araya getirmemiştir. Her ne kadar olumsuzluklar çok olsa da aşklarına engel olamazlar ve bir zaman sonra birlikte kaçmaya karar verirler. Çobanla birlikte kaçarak Antalya’ya yerleşirler. Yaklaşık 5 ay sonra yakın bir köyde (Kayış) de buna benzer bir olay gerçekleşir ve İbrahim CAN isimli mahalli sanatçı bu türküyü yakar.


    Türkü’nün Orjinal Sözleri:


    Evlerinin önünde pınarlar harlar
    Hatçam çıkmış pencereye ay gibi parlar
    Ben Hatça’yı yitirdim de dumanalı dağlar
    Gözlerimin pınarları durmadan çağlar


    Ovalara duman çökmüş göremedin mi
    A kız kendi saçını öremedin mi
    Alçaklara karlar yağmış yükseklere buz
    Gel sarılalım gaçalım ince belli kız


    Denizin dibinde Hatçam demirden evler
    Ak gerdanın altında da çiftedir benler
    O kınalı parmaklar da o beyaz eller
    Yolcuyu yolundan eyleyen dilber


    Dalga dalga dalga dalga dalgalanıyor
    Hatçayı görenler sevdalanıyor
    Üçünü de beşini de Hatçam onuna
    Ben de yandım Hatça’mın basma donuna


    Yüce dağ başına Hatçam ekin ekilmez
    Yağmur yağmayınca Hatçam kökü sökülmez
    Ellerin köyünde Hatçam kahır çekilmez
    Doldur ağıları içelim Hatçam


    Varman kızlar varman kirli çobana
    Çoban evde durmaz gider yabana
    Ovalara duman çökmüş göremedin mi
    Akız kendi saçını öremedin mi


    Arvallı dedikleri bir büyük şehir
    Şehir oldu bana her zaman zehir
    Çok dediler arkadaşlar yar senin değil
    Doldur ağıları içelim Hatçam


    Yüce dağ başında Hatçam harmanın mı var
    Harmanı kaldırmaya dermanın mı var
    Hatçam beni öldürmeye fermanın mı var
    Doldur ağıları içelim Hatçam
    DeĞeR VeRDiĞiN iNSaN SeNiN DeĞeRiNi BiLMiYoRSa;
    BıRaK KeNDi DeĞeRi iLe KaLSıN !!!!!!!!!!

  9. #29
    Doktor Amca - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    4.252
    Konular
    1062
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    100
    @Doktor Amca

    Standart

    Kırmızı gül demet demet
    Sevda değil bir alamet
    Balam nenni yavrum nenni
    Gitti gelmez o muhannet
    Şol revanda balam kaldı
    Yavrum kaldı balam nenni
    Kırmızı gül her dem olmaz
    Yaralara merhem olmaz
    Balam nenni yavrum nenni
    Ol tabipten merhem gelmez
    Şol revanda balam kaldı
    Yavrum kaldı balam nenni


    Türkünün Hikayesi Konusunda İse Çeşitli Rivayetler Vardır ...

    Ali diye bir oğlan varmış zamanında.Savaş patlak vermeden evvel gönül vermiş bir güzele, evlenmiş ve evliliğinin daha kırkı çıkmadan askere çağrılıvermiş.Ali sevdiğini anası ile bir başına bırakıvermiş ve askere gitmiş.Ali askere gitmesinden epey bir süre geçmesinden sonra savaşın bittiği haberi gelmiş köye Ali'nin anası ile sevdiği mutluluk sarhoşu olmuşlar.Ali'nin içinde bulunduğu grubun şehre dönüş tarihi belli olmuş bunun üzerine anası ve karısı başlamışlar hazırlığa.Ve o gün geldiğinde anası demiş ki

    "Kızım ben gidip tren istasyonunda bekleyeyim oğlumu sende hazırlıkları tamamla evde" deyip tren istasyonun yolunu sabahın köründe tutmuş.Anası başlamış beklemeye.Bir tren gelir biri gider ve oğlan gelmezmiş.Anası hava kararıncaya kadar beklemiş ve oğlan gelmemiş.Umudunu kesen ana evin yolunu tutmuş.

    Eve geldiğinde gelinin odasında sesler geldiğini duyup kapıya yanaştığında içerde bir erkek olduğunu anlar.Bizim Anadolu'nun anası namusunu kirli bırakır mı içerden tüfeği kaptığı gibi odaya dalıverir ve yorgana doğru boşaltır mermileri.Ortalık kan gölüne dönmüştür.O arada yorgan sıyrılıverir yatağın üstünden.Birde ne görsün iki yıldır askerde olan oğulcuğu ile ona gözü gibi bakan gelini yatağın içersindedir.Meğersem anası istasyonda beklerken görememiştir oğlunu, oğlanda koştura koştura eve gitmiş ve sevdiceğini yalnız bulunca dayanamamıştır.Bundan sonra ana az olan aklını da yitirip yollara düşer ağzında bir türkü;

    Kırmızı Gül Demet Demet...


    Başka Bir Hikayeye Görede ,

    Annesinin tek oğlu Mehmet, Erzurum yöresinde yetiştirdikleri ürünleri, bugünkü Ermenistan'ın başkenti, o dönemler önemli ticaret merkezi olan Revan'a (Erivan) kervan ile götürüp satmaktadır. Karayağız, güçlü kuvvetli Mehmet, annesine her akşam bahçelerinden derlediği gül demetini getirir. 'Sevgi ve saygı' ifadesi olan gül demetini anne duvara asıp kurutur, onlara baktıkça oğlunu görür gibi olur. Ancak vebaya yakalanan Mehmet, Revan'da ölür ve bir çalı dibine gömülür. Bir Mehmet değildir ölen, kervanın çoğu da bu amansız hastalıktan kurtulamaz. Ağır ağır Erzurum'a giren kervanı, analar, babalar, yavuklular meraklı gözlerle beklemektedir. Mehmet'in anası durumu öğrenince, deli olup dağlara düşer. Elinde bir demet kırmızı gül, dilinde "Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet. Şol Revan'da balam kaldı. Yavrum kaldı.. diyerek ağıtlar yakıp dağlarda gezer durur."

    [YOUTUBE]nRyzgnBCnzY[/YOUTUBE]
    Ben dostlarımı ne kalbimle ,
    Ne de aklımla severim...
    Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur...
    Ben dostlarımı ruhumla severim...
    O , ne durur... Ne de unutur...


    Axtardim men seni yuxularimda..
    seninle sensiz oldum xeyallarimda..
    ömür yollarimiz ayri olsada...
    bir ömür yasadim bakislarinda...

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş