Pazartesi, Mart 27, 2006 I Sevgili Dostum, Mevlana’nın şöyle bir sözü vardır: “Hasret gönlümü parçalasın, ney gibi delik deşik etsin ki, ben de ayrılık ve özleyiş derdini ney gibi dökebileyim!”. Umarım senin için yüreğimden döktüğüm bu aciz cümlelerim hasretliğime tıpkı o ney gibi tercüman olur. Nasılsın? Beni soracak olursan, çok şükür yalnızım. Sinemde, emanet bıraktığın yalnızlığı, bizi ayakta tutacak sıkı bir payanda gibi sahiplenip sabır ile dimdik taşımaktayım. Ölümüme yaşadığım

Bu konu 2337 kez görüntülendi 2 yorum aldı ...
dost mektupları 2337 Reviews

    Konuyu değerlendir: dost mektupları

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 2337 kez incelendi.

  1. #1
    Vuslata Hasret - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    12.10.2009
    Mesajlar
    8.961
    Konular
    4260
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    756
    @Vuslata Hasret

    Standart dost mektupları

    Pazartesi, Mart 27, 2006

    I
    Sevgili Dostum,

    Mevlana’nın şöyle bir sözü vardır: “Hasret gönlümü parçalasın, ney gibi delik deşik etsin ki, ben de ayrılık ve özleyiş derdini ney gibi dökebileyim!”. Umarım senin için yüreğimden döktüğüm bu aciz cümlelerim hasretliğime tıpkı o ney gibi tercüman olur. Nasılsın? Beni soracak olursan, çok şükür yalnızım. Sinemde, emanet bıraktığın yalnızlığı, bizi ayakta tutacak sıkı bir payanda gibi sahiplenip sabır ile dimdik taşımaktayım. Ölümüme yaşadığım kadar vakit var, sen de iyi bilirsin sevgili dostum, zaten hep o kadar vardı. İkrar verdiğim bu bir başınalık, zannetme ki duvarlara attığım çizgilerle izbe bir hücrenin içinde geçiyor. Hayır dostum, yağmurum eksik olmuyor çok şükür! Arada serpilen bir gülün gölgesine tünediğim oluyor. Ama ruhumu baştan aşağı sarsan sarılmalarımızın yerini maalesef bir başka şey tutmuyor. Olsun. Ezel ebet senin varlığını hissetmek yeterli.

    Elbette hala tesadüfe inanmıyorum. Bizi birleştiren dikiş, elbette bu dünyaya ait, hala böyle düşünüyorum. Yine de ikimizi birleştiren ihtimalin bu dünya için de vaki olması güzel. Seni dünyada tanımak beni bu dünya içre mesnetsiz kılmıyor. Bazen “sen olmasan”lı cümlelerle türlü düşüncelere gark oluyorum. Yarama sürdüğün merhem olmasa idi, mahpusluğum eminim ki çok daha ağır geçerdi.Biliyorsun herkese nasip olmuyor bu dünya yükünü mutlu bir hapislikle taşımak. Biriktirdiğimiz anıların içinden, manalar ardı arkası kesilmeyecekçesine boşanıyor. Seni özlediğim vakitler hücremin en kıymetli köşesinde duran anılarımızla dolu bir sandığı aralıyorum ve beni incitmeye yeminli onca dünya yükünü bir nebze de olsa hafifletmeyi becerebiliyorum. Evet sevgili dostum, “sen olmasan”, bu fırtınalarla baş edebilmem pek imkansız görünüyor.

    Aşk için yaratıldığımız hususunda hemfikir olmamızla başlayan yeryüzü hikayemizin, aşık olma hususunda da hemhal olarak neticelenmesini diliyorum. Maşukumuz için birlikte dinlediğimiz şarkıları umarım terk etmemişsindir. Ben şu sıra daha çok şiirlerle avunuyorum. Her biri gaybın süratli birer şövalyesi gibi çeşitli hallerle arz oluyorlar. Bilmediğim o kadar şey öğrendim ki dostum, onları senle paylaşmak gönlümün borcu olsun. Meğer ne kadar çok şey varmış hissetmediğimiz!? Aşkın tecellisiyle varaklarla dolu bir odayı zindandan saymak mümkün mü hiç!? Halimin müsebbibi bu süratli şövalyelerin hücreme varana dek aştığı yollarsa merak konusu. Atlarının toynaklarında zerre toz bulamazsın. Yüzlerine giyindikleri o bembeyaz maskların ardında bazen senin yüzünün olduğunu hayal ediyorum. Öyle ya, beni ayakta tutacak her habere karşılık bir dost denk düşüyor. Birkaç defa, koridordan, birlikte dinlediğimiz şarkıları terennüm etti birisi. Ses senin değildi, ama tıpkı senin gibi söylüyordu şarkıyı.
    Yeni birileriyle tanıştım. Her birinin sevdiğim tarafları yekunen “sen” ediyor. Bazılarını tanımak çok güç, yaralarını mahremlerinde tutuyorlar. İnsan dostundan yarasını sakınır mı hiç? Çok şükür sevgili dostum, çok şükür biz hala yaralarımızla tanınıyoruz. Kanayan yerlerimizden güller açıyor. Ruhumu muhabbetine teslim edip gözyaşı dökmeyi özledim. Seni çok özledim dostum, bir vakit tekrar buluşacağız. Şimdilik yalnızlığımıza emanet ol. Dilerim ki hatırladıklarımızla yetindiğimiz bu dünya, birbirimiz için ölüme koşma fırsatını esirgemez ikimizden. Yüreğini yüreğime bastırıyorum, hasret ve sevgi ile…


    CEVABI YARIN....


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: dost mektupları

          Kategori: Atış Serbest

          Konuyu Baslatan: Vuslata Hasret

          Cevaplar: 2

          Görüntüleme: 2337


  2. #2
    Vuslata Hasret - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    12.10.2009
    Mesajlar
    8.961
    Konular
    4260
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    756
    @Vuslata Hasret

    Standart

    Pazartesi, Mart 27, 2006
    II

    Sevgili Dostum,

    Her geçen gün, son telefon konuşmamızda çatallı bir sesle yapmış olduğun o incelikli daveti daha cazip buluyorum. “Gel beraber ölelim!” dediğin vakit, bütün meselemizin bu olduğuna dair kuvvetli bir düşünceye kapıldım birden. Bir keresinde ayrı düşmüş iki toprak için kaleme aldığım bir şiirin sonunda: “boğulmak ikimizin en gerçek hikayesi!” diye yazmıştım. Şimdi senin davetinle bu mısra anlamını daha çok kavramış oldu sanki. Bugünlerde samimi olduğunu düşündüğüm bir çevrenin kollarına kendimi bırakmış olmamın pişmanlığı içerisindeyim. Giderek, bir çevrenin ya da cemaatin bütünüyle samimi olamayacağı kanısına varmak üzereyim. Yalnızlığa bel bağlamak hususundaki ısrarım, çevremdeki insanlara mesafeli bir duruşla, yani onları uzaktan sevmeyi yeğleyerek bir çeşit samimiyetsizliğe dönüşüyor sanki. Herkesin aynı şeyi istediğine inanmak güç! Nasıl belli bir cemaatteki insanları aynı anda memnun edebilmek mümkün değilse, bu kurt kapanından kurtuluşa ilerleyen yolda herkesin farklı çehreler edindiğine tanık olup bu insanların aynı amaç uğruna savaştıklarına inanmak da pek mümkün gözükmüyor bana. Hal böyle olunca, esasını barış ve sevginin oluşturduğu davamız her geçen gün yeni bir rengin alayişiyle ve bu rengin ortaya koyduğu türlü benlik darbeleriyle yara alıyor. Beni teskin edecek bir muhabbete, gülümser bir edayla beni derinden sarsacak bir içtenliğe susadım. İşte bu yüzden, davetini bu günlerde pek makul buluyorum dostum.
    Hayatın, bütün olaylardan bağımsız, bir kendini bulma süreci olduğuna dair fikrim giderek koyulaşıyor. Kendimi bulmak, kendimi bilmek ve davranışlarımın bana yabancı kaçmayacak bir şekilde zuhur etmesi en büyük temennim. Lakin istihsal eden bir dimağın, kendisine bir de icra ettiği eserlerini eklenmesiyle imtihanı daha bir zorlaşıyor sanki. Eseri gerçekleştirmemeye ait imtina ettiğim bütün adımlarımın, doldurulması gereken bir boşluğu bile bile boş bırakmakla ilgili bir mesuliyet eksikliğine dönüşmesinden korkuyorum. Şükürler olsun korkuyorum dostum, bu sana ilginç gelecektir muhakkak! Zira dünyaya iz bırakma konusunda sinemi ne denli çevik kullandığıma dair kesin fikirlere sahiptin. Bir zamanlar böyle bir gözü karalığa gark olduğum doğrudur fakat şimdilerde daha titiz hareket etmem hususunda işaretler alıyorum. Göz önünde bulunmak ile birtakım eylemlerin geri dönüşsüz olduğuna şahit oldum. Bu tıpkı ölüme benzer bir geri dönüşsüzlüğe benziyor ve yine tıpkı onun gibi bir devamlılığı var. Bazen hüsnühal kağıdımın karalanması hususunda bu kadar duyarlı davranmasam keşke diyorum. Bu durum süratimi temkinli bir yavaşlamaya indirgiyor. Hata yapmak hususunda bu denli korkulu olmamız sence doğru mu? Bazen sanki hataya tamahkar da olmak gerekiyor!
    Sevgili dostum, kendimi çaresiz hissetmem bir yana dursun, umudumdan zerre kayıp vermedim. Bunun, yani sürekli ümit etmenin, yaşamakla ilgili en lüzumlu içgüdülerimizden biri olduğuna dair fikrim tam. Onu kaybetmeye yakın bile durmadım, bundan sonrası için de umarım bu hep böyle olur. Bir çevre tarafından sürekli yara aldığım doğrudur ama yaralarımızı yaşamak için kendi tasarrufumuz doğrultusunda kullandığımızı unutmuyorsun inşallah! Yara ala ala büyüyen ve yaralarımızı aşımızdan sayan insanlar olarak biz, dünyaya karşı direncimizi doğru yönlendirebilecek hallere mazhar olmaktan öte bir amaç taşımıyoruz. öyle değil mi?
    Davetine icap etme hususunda çekincem sadece zamanlama ile ilgili. Günü geldiğinde bunu muhakkak senle gerçekleştirmiş olmayı dilerim, ölmeyi… Belki şu an yaptıklarımız bütünüyle bunun içindir, birlikte ölmeyi tesis etmeye çabalıyoruzdur, kim bilir? Seni hasretle kucaklıyorum, bir an evvel kavuşmak dileğiyle… Allah’a emanet ol!


    DEVAMI YARIN
    __________________

  3. #3
    Vuslata Hasret - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    12.10.2009
    Mesajlar
    8.961
    Konular
    4260
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    756
    @Vuslata Hasret

    Standart

    Pazartesi, Mart 27, 2006
    III



    Sevgili Dostum,


    Bazen hayatımızın, dünyaya geldiğimiz toprağın zembereğine kurulduğuna inanmak istiyorum ama maalesef öyle değil! Topraktan çok, onu yöneten ve ismine “devlet” denilen bir grup insana borçlu doğuyoruz. Hem de son bir asırdır halkından uzak durmayı yeğlemiş ve onunla ancak çok zayıf bağlar kurabilmiş bir devlete… Milyonlarca insanın nasıl böyle bir şeye müsaade ettiğini anlayabilmek güç. Birtakım görünen ve görünmeyen devlet kalıtlarının üzerimize yağdırdığı yağmurla(bilmiyorum buna yağmur demek ne kadar doğru?) büyürken, çocukluğumuza ve ilk gençliğimize bulaşan ve artık bir tortu halini almış izleri silmek pek mümkün görünmüyor. Bir vakit, halkın yüreğinde otağ kuran ve oradaki duyguları bir amaç uğruna yönlendirmeyi bilen bir önder ile kurtuluşumuzu temin edebilmiştik. Ne zaman ki bu insanları tekrar böyle ortak bir duygulanımın içine sokarsak, işte o zaman tekrar aynı çatının altında hemhal olabilmeyi becerip adımlarımızı şaşkınlık mecrasından çekebiliriz. Biliyorsun, bu insanlar toplum olarak unuttuğu bir kültürü yaşamaya devam ediyor. Bilmek ile hal etmek arasındaki sıranın hayretle ters yüz edildiğine şahit oluyorum. Neyi yaşadığını bilmeyen ve fakat o halin içinde olan insanlar sanki hatırlatılmayı, uyandırılmayı bekler gibiler. Ama uykumuza ve unutmamıza sebepler arayan bir dolu iç ve dış mihraklarımız var aynamızda. Elbette bütün bunlar senin de çok iyi bildiğin şeyler ve hatta daha fenası, bütün bunlar o uyuyan ve unutan insanların da çok iyi bildiği şeyler. Bir bilmek ki bilinç düzeyine ulaşmış ve fakat kuvvetli bir duyguya mal olamamış henüz! Dürtülerimizin birikip ancak hat safhaya ulaşmış bir enerji ile boşalmasını beklemek, içinde hepimize kuvvet bahşeden ve fakat kontrolsüz bir öfkeyi de barındıracak geç bir vakte denk düşürebilir bizi. Bir an evvel, yani kısmi bir kontrole tabi iken, türlü yol ve yordamlar tesis etmeli! Yoksa üzerimize apansız yağan bombaların etkisiyle çil yavrusu gibi dağılacağız.
    Yirmi beş yaşında bir yeni yetme olarak bugünlerde şiir yazmaktan ve düşüncelerime rüzgarlar bağışlayan akıllı başlı adamlar aramaktan başka bir şey yaptığım yok. Şiirin, toplumların en güçlü zamanlarında hep çok revaçta olan(ve hatta çoğu zaman en kıymetli sayılan)bir sanat olduğunu biliyor muydun? Büyük bir düşünürle yaptığım sohbetin birinde, şiirimizin akıbetini belirleyecek olan şeyin, toplumumuzun akıbetini belirleyen şeyle aynı olduğunu öğrenmiştim. Çok şükür hala şiir yazılıyor ülkemizde. Kimileri, bir dolu mimari kılıflar bulup, şu an yazılmakta olan şiirin yürürlükte olmayan, geçersiz bir şiir olduğu saçmalığına kendini inandırmış olsa da, yazılıyor! İnsanların şiir okumamasının sebebi şairlerdir deniyor. Bunun doğruluk payı var elbet ve lakin toplumun da şiir ve benzeri bir dolu sanat türevlerinden büyük bir “heyecansızlıkla” kaçtığını görmek gerekiyor. Bir şairin ya da şairlerin, dünyamızı, içine düştüğü bu durumdan kurtarabileceğini inandım hep! Bu söylediğimi garip bulacaksın belki ama şimdi apaçık bir biçimde görüyorum ki bu savaş, düpedüz şairlere açılan bir savaştır! Onları baskılamak, yazmamalarını sağlamak ve bu sayede toplumu heyecansızlaştırıp kuru bir toplum haline getirerek insanları sadece iş gücü sağlayabilecekleri makinelere dönüştürmeye uğraşıyorlar. Koca bir kültür ya da köklü bir medeniyetin üzerine bina edilmemiş duygusuz bir toplum için bu gerçekleştirilebilir bir proje ama bizim toplumumuz, en azından şu anda, buna direnç gösterebilecek bir yetiye sahip. İnsanların hala türküler söylediğini ve belki de dünyanın hiçbir tarafında göremeyeceğimiz raddede içlendiklerini görmek benim için uzak bir kıyametin belirtileri. Bu insanlar hala ağlıyorlar dostum, bizim savaşımız bu gözyaşlarının varlığıyla kendine bir dirlik edinecek!
    Şimdilik susuyorum, birikiyorum. Halkımızın da bir gün konuşacağı güçlü ve sahih sözler için sustuğuna, biriktiğine inanıyorum. Evet, buna inanmak istiyorum. Seni hasretle kucaklıyorum, hepimiz gibi sen de bir tek Allah’a emanet ol!

    Alıntı

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş