(f)Aşkı Tanımlayana Aşk Olsun! anlatımlar değişse de duygu hiç değişmedi “Aşk kaydında olan kişi Baş kaydında değildir” (Mevlana)

Bu konu 874 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
Aşkı Tanımlayana Aşk Olsun! 874 Reviews

    Konuyu değerlendir: Aşkı Tanımlayana Aşk Olsun!

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 874 kez incelendi.

  1. #1
    fatih16 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    14.02.2009
    Mesajlar
    94
    Konular
    66
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    554
    @fatih16

    Standart Aşkı Tanımlayana Aşk Olsun!

    Aşkı Tanımlayana Aşk Olsun!



    anlatımlar değişse de duygu hiç değişmedi


    “Aşk kaydında olan kişi
    Baş kaydında değildir”
    (Mevlana)


    Yani aşk; bir kapı, bir koridor, bir yastık kadar basit bir şey değildir. Sadece bir “şey” değildir. Yanmayan kalorifere kızan, radyo kanalı ararken bile sabırlı olamayan, bir market kuyruğunda öne geçme planları yapan kişi, beşinci viteste iki yüz yapıp uzaklaşıyor demektir aşktan.


    “Aşk mıdır can u dil mülkünü yağma eyleyen
    Aşk mıdır sinem içre gelip ca eyleyen
    Aşk mıdır boynuma takıp bela zincirini
    Gezdirip mecnunleyin âlemde rüsva eyleyen”
    (Muhubbi)


    Yani aşk sabah evden çıkarken sırtınıza geçirdiğiniz gri bir ceket gibi kolayca çıkarılıp fırlatılmaz. Anneniz gibi siz nazlanınca müsamaha gösterip nazınızı çekmez. Bir kasetin A–1 şarkısı gibi dinleyip ağladıktan sonra “stop” düğmesine basılıp durdurulmaz aşk. Aşk hep başa sarar kendini. Saçları iki belik değildir aşkın; alabildiğine uzun ve dağınıktır ve tarak geçmeyecek kadar da gürdür. Okşamaya gelmez, dolaşıklığı açılsın istemez, pasaklı bir kız çocuğu gibi ayaklarınızın altında gezinir durur. Bir çubuk makarnayı bile çatalına dolayamayan biri onun saçlarını taramaya nasıl talip olabilir?


    “Bir katreyim ama yine Ummanlara doymam
    Topraklara, yapraklara, insanlara doymam
    Hem ateşlere, hem nura hem zindanlara doymam
    Ağlat beni inlet beni ta haşre kadar yak”
    (Yaman Dede)





    Yani sabah kalkınca dudağınızdan dökülen bir mırıldanmayı istemez o, senfoniler ister, ağıtlara karışıp tellere dolanmak ve her ağızdan duyulmak ister. Mp3 ler gibi tek dokunuşla içini dökmez o.


    Kendini bir yüzle gizler. Duraktaki, pazardaki, okuldaki çoğu yüz aşkı maskeler. O maskeler ki; ya bir otobüsün en arka koltuğunda yahut bir yağmurun ıslattığı kaldırımda, bir çiçek tomurcuğunda, bir şiirin en içli mısrasında düşüverir. Ama bir okulun kapısında peruklar düşerken, ağzı salyalı bir öğretim görevlisinin yüzü asla ona perde değildir.






    “Aşk bir şuledir ki, parlayınca maşuktan başkasını yakar mahveder”
    (M.İkbal)




    Yani bir elektrik düğmesine dokunmak kadar basitçe yanmaz aşkın ışığı. Aşk elindeki ampule senin duy olmanı bekler. Elektriğe sen çarpılacaksın ki o ışıldayacak. Jelâtin parlaklığı ile kandıramazsın onu, aşk yansımayı sevmez.


    “Ateşi hicrinle can durmaz figana başlar


    Kaynayıp akar ol ateşle gözümden yaşlar
    Ateşim yaşım iniltim can içinde gizlidir


    Zahirimde yok içimde hasıl oldu yaşlar”







    Pimi çekilmiş, ya da patlaması “an”a kurulmuş bir bomba taşır kalbinin üstünde her aşık. Kirk-box ringine çıkmış bir cin ali cesaretine bürünmüştür ve yenileceğini bile bile hüzün ve eleme karşı tekmeler savurur. Her gece ayrılık acısı ile solup buruşmuş yüz, her yeni güne çikolata yiyip mutluluk hormonu salgılayan bir obez gibi sırıtarak başlar.




    “Cihanı hiçe satmaktır adı aşk
    Dökülüp varlığa gitmektir adı aşk


    Bela yağmur gibi gökten yağarsa



    Başını ana tutmaktır adı aşk










    (Eşrofoğlu Rumi)






    Yani aşk; sabaha kadar testere ile ikiye bölünür, akşama kadar sabır dikişleri ile yeniler kendini. Düz yolları, düz çizgileri sakin nehirleri sevmez hep türbülanslı uçuşlar ister. Boşluğa düşer, kâh boşluk ona düşer.




    Siyah giymeye, intihar etmeye meyilli gibi durur aşk. Onu bu eğilimden kurtarıp beyaza boyamak ve ebedi bir hayatı muştulamak senin aşkı layık olan yere kaldırmanla mümkündür. En son ne zaman baktın gökyüzüne? Hatırlamıyorsan senin kalbin aşkın çekiminden sıyrılıp bu dünyanın çekimine yenilmiş demektir.








    “Aşk imiş ışık veren âşıklara




    Aşk imiş ateş veren yanıklara




    Aşk imiş derde bırakan âdemi


    Aşk imiş deva veren âşıklara”












    Yani aşk ten kafesini mesken edinen iyi huylu bir misafirken ve soylu bir efendi ona hükmederken, ifşa edilip dökülünce dudaktan, aşkın şaklabanı olur aşık ve efendilikten soyunur, kırılıp dökülür cennetteki yerinden. Bir “dalga geçme aparatı” haline gelir ve günaha yürüyen dalları budanmazsa, bir gözaltı torbası, bir kutu antideprasan ilacı olarak sana geri döner.






    “Aşk ki kalbe gıdadır. Ne yenir ne yutulur. Bir demir leblebidir çiğneyebilene aşk olsun”

    (Şinasi)






    Yani efendim aşk kemirir durur insanın içini. İki lokma ekmek yenince bastırılmaz, bir bardak su içince söndürülmez. Üç dört eki olan bir gazete gibi her sabah eşiğinizde beliriverir.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Aşkı Tanımlayana Aşk Olsun!

          Kategori: Makaleler,Köşe Yazıları

          Konuyu Baslatan: fatih16

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 874

    Ey yüzüne ay ışığı çizmiş çocuk
    Gönül bağladım sana...
    Sen ki kör,sağır ve dilsiz olma hainlikler karşısında
    Bunları yazacaksın deyilmi kalem tutunca?

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş