Fars Şovenizmi İrancılık adı altında yürütüldüğü için onu “Fars-İran” Şovenizmi olarak tanımlamak daha uygun olurdu. Bu deyimler (Fars Şovenizmi-Fars İran Şovenizmi) arasında görünürde farklılıklar bulunsa da aynı hedefe hizmet etmektedirler. Fars Şovenizmi’ne karşı olduklarını iddia eden İrancılık ideolojisinin (eğer buna ideoloji denilirse) savunucuları aslında daha tehlikelidir. Rus Şovenizmi’nin daha küçük versiyonu olan Fars Şovenizmi’nden kurtulmanın yolu Sovyetler Birliği’nin dağılması

Bu konu 1965 kez görüntülendi 3 yorum aldı ...
FARS ŞOVENİZMİ- Ebülfez ELÇİBEY 1965 Reviews

    Konuyu değerlendir: FARS ŞOVENİZMİ- Ebülfez ELÇİBEY

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1965 kez incelendi.

  1. #1
    savalan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    16
    Konular
    17
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    0
    @savalan

    Standart FARS ŞOVENİZMİ- Ebülfez ELÇİBEY

    Fars Şovenizmi İrancılık adı altında yürütüldüğü için onu “Fars-İran” Şovenizmi olarak tanımlamak daha uygun olurdu. Bu deyimler (Fars Şovenizmi-Fars İran Şovenizmi) arasında görünürde farklılıklar bulunsa da aynı hedefe hizmet etmektedirler. Fars Şovenizmi’ne karşı olduklarını iddia eden İrancılık ideolojisinin (eğer buna ideoloji denilirse) savunucuları aslında daha tehlikelidir. Rus Şovenizmi’nin daha küçük versiyonu olan Fars Şovenizmi’nden kurtulmanın yolu Sovyetler Birliği’nin dağılması taktiğinin İran’a karşı uygulanmasıdır.


    FARS ŞOVENİZMİ- Ebülfez ELÇİBEY
    Özetleyen ve çeviren: Cavid VELİEV*

    Günümüzde Rus, İtalyan, Alman, Çin şovenizmi ve şovenizmin halklara verdiği zararlar konulu çok sayıda yayınlar bulunmasına rağmen çok daha tehlikeli olan Fars şovenizmi hakkında yeterli sayıda yayın bulunmamaktadır. Şovenist politikalar Fars halkına tarihsel süreçte büyük zararlar vermiştir. Son günlerini yaşayan Fars şovenizmi ve uygulayıcıları kendi halklarını bu bataklıktan kurtarmak yerine Azerbaycan Türkü, Arap, Kürt, Beluç halklarını da bu bataklığın içine sürüklemeye çalışmışlardır. Bu halklar için bataklıktan kurtulmanın yolu Fars Şovenizmi’nin detaylarının araştırılmasından ve halkları uyanık tutmaktan geçer. Bu nedenle bu yazımızda Fars Şovenizmi hakkında bilgi vererek tezler ileri sürmenin uygun olacağını düşündük.

    Fars Şovenizmi İrancılık adı altında yürütüldüğü için onu “Fars-İran” Şovenizmi olarak tanımlamak daha uygun olurdu. Bu deyimler (Fars Şovenizmi-Fars İran Şovenizmi) arasında görünürde farklılıklar bulunsa da aynı hedefe hizmet etmektedirler. Fars Şovenizmi’ne karşı olduklarını iddia eden İrancılık ideolojisinin (eğer buna ideoloji denilirse) savunucuları aslında daha tehlikelidir. Rus Şovenizmi’nin daha küçük versiyonu olan Fars Şovenizmi’nden kurtulmanın yolu Sovyetler Birliği’nin dağılması taktiğinin İran’a karşı uygulanmasıdır.

    Günümüzde Fars Şovenizmi’nden en fazla zarar gören halk, İran sınırları içinde yaşayan 35 milyonluk Türk nüfuzudur. Bu nüfuzun çoğunluğunu oluşturan Azerbaycan Türklerinin ve Kuzey Azerbaycan Cumhuriyeti’nin en büyük üç düşmanı olmuştur:

    1. Parsa

    2. Arap Hilafeti

    3. Rusya

    Bu Parsa[1] (Pars, Peres, Persida, Persua, Persiya, Fars ve başka şekilleri de var) neresidir ve nasıl ortaya çıkmıştır?

    Farsların (Parsların) Devlet Anlayışı

    Orta çağlarda “parsa”dan dönüp Fars olan günümüzde kendilerini “irani” olarak tanımlayan Parslar, milattan önce VIII-IX yüzyıllarda Hint nehrinin aşağı havzasından ata yurtlarına göç ederek Elam Devleti’nin topraklarına Türk Elama halkına sığınmışlardır. Milattan önce VII yüzyılda bu bölgede tayfa şeklinde birleşen Parslar, Şiraz’dan 50 km kuzey-doğuda Elamlıların yeni eyaletinin başkent şehri ve etrafında egemen olmuşlardır. Elam Devleti’nde iktidarı ele geçiren Ehemenilerin temsilcisi I. Dara (M.Ö. 522-486) bu bölgede yeniden yapılandırmaya gitmiş ve Ehemeni Devleti’nin başkentini buraya taşımıştır. Başkenti’ne Parsa denilen bölge Parsa olarak adlandırılmıştır. Yunanlar bu şehre Persepolis, eyalete ise Pars ülkesi ve ya Pars şehir devleti anlamında olan Persiada ve ya Persiana demişler. Parsa’nın temelinin Elamlılar koymuş olsa da onun gelişiminde ve bağımsız olmasında Midiyeliler etkili olmuştur.

    Assurilerin saldırılarından yararlanan Ehemeniler Elam Devleti’nin doğu ve merkezinde yayılmış ve devletin zayıflığından yararlanarak merkezi iktidara darbeler vurmaya başlamışlardır. Fakat Parsların bütün ihanetlerine rağmen Ehemeni’nin ve oğlu Çişpiş (M.Ö. 675-640)’in iktidarı döneminde Parslar, merkezi Elam iktidarına bağlı kalmışlardır. M.ö 640-639 yıllarında Assuri-Elam Savaşlarında Persumaş Hakimi I. Kir, Çişpiş’in oğlunun yanında yer alsa da Elamların mağlup olmasından sonra I. Kir oğlunu Assuri hükümdarı Aşşurbanipal’ın yanında esir bırakarak Elamlar’a karşı savaşmış ve Elam Devleti’nin Anşan şehrini ve Anşar eyaletini işgal etmiştir. Bu dönemde güçlenen Azerbaycan Türk Devleti Midiye hükümdarı Kiaksar Anşan ve Parsanı fethetmiştir.

    Kiaksar’ın fethi ile birlikte Ehemeniler hükümranlığı yitirmiş ve Midiye Devleti’nin devamına hizmet etmeye başlamışlardır. M.ö. VI yüzyılda Yakın ve Orta Doğu’nun en güçlü devleti olan Midiye dıştan saldırırla maruz kalmıştır. Bu dönemde Midiye hükümdarlığını Kiaksar’ın oğlu Astiag yapmakta idi. Parslar ve liderleri II. Kir Midiye merkezi iktidarında güçlü nüfuza sahip olmuşlardır. Öte yandan Azerbaycan’ın kuzeyinde yaşayan Kaslar (Gazlar) Midiye’ye karşı saldırıya geçmişlerdir. Kaslara karşı savaşa gönderilen Ehemeni lideri II Kir Midiye devletine ihanet ederek Kaslarla anlaşma yapmış ve Midiye devletine karşı üç yıllık m.ö. (553-550) savaşa başlamıştır. Midiye devleti Kasları yenmiş olsa da yeni bir ihanet ile karşı karşıya kalmıştır. İhanet ve saldırılar Midiye İmparatorluğu’nda kurucu Azerbaycan Türklerinin iktidarına son vermiştir.

    Midiye’de Azerbaycan Türk iktidarının son bulmasından en fazla yarar gören Parslar ve liderleri II. Kir olmuştur. Midiye İmparatoru Astiag’ın oğlu olmadığı için II. Kir Astiag’ın kızı Amitada’nın eşini idam ederek onunla zorla evlenmiş ve imparatorluğun varisi olmuştur. Böylece tarihte ilk defa bir Türk devletinin yöneticisi Fars olmuştur. Bütün Azerbaycan’ı kendine bağlamak için ülkenin kuzeyine saldıran II. Kir, Massakların kadın hükümdarı Tomris’e mağlup olmuş ve savaşta öldürülmüştür. II. Kir’in ölümünden sonra Türkler ve Parslar arasındaki iktidar mücadelesini Parsların lideri I. Dara kazanmıştır. I. Dara’nın hükümdarlığı döneminde Midiye devletinin tamamen Parslaştırılmış ve Fars Şovenizmi aktif ortaya çıkmıştır. I. Dara’nın Midiye’yi Parslaştırma politikasını aşağıdaki hususlarda görebiliriz.

    1. Parsa şehri ülkenin başkenti oldu.

    2. İmparatorlukta önemli görevlere Parslar tayin edildi.

    3. Ordu Türklerden oluşsa da yönetici sınıf Parslaştırıldı

    4. Pars zenginlerin gereğinden fazla ayrıcalıklar verildi.

    5. Parsların çoğunluğu vergilerden muaf tutuldu.

    Burada önemli olan diğer nokta Fars devletinin tarihinin yazımıdır. Bir çok insan Midiye Devletini Fars devleti olarak bilir. Aslında bunun böyle olmadığını yukarıda gördük. Pars hükümdarı ve onları dünya tarih sahnesine çıkaran I. Dara olmuştur. I. Dara’nın altın sikke bastırması ve Parsa’da (Persapolis) hükümdar sarayı yaptırması onun bağımsızlığının göstergesidir. Parsa imparatorluğuna M.Ö. 330 yılında Makedonyalı İskender tarafından son verilmiştir.

    Tarihi araştırdığımız zaman Parsların devlet kurmadıklarını, sınırları içinde bulundukları devletlerde dış güçlerin desteğini alarak ihanet yolu ile saray darbesi yaparak iktidarı ele geçirdikleri görülmektedir. Ehemeniler Midiye Devleti’nde, Sasaniler Parfiya-Arsak (Arşak), Büveyhiler (Builer) Abbasi Hilafeti’nde ve Pehleviler Kaçar Devleti’nde dış güçlerin desteği ve ihanet aracılığı ile iktidarı ele geçirmişlerdir.

    Parslar (Farslar), tarih boyu toplam dört devlette iktidar olmuşlardır. Sasani Devleti, Fars milli ruhunu yansıtması ve Fars şovenizmi’nin esas kaynaklarından olması açısından bunlar arasında en önemlisidir. Sasani Devleti 477 yıl (M.Ö. 250-M.S.227) yaşayan Parfiya Devleti’nin Romalılar tarafından parçalanması ile ortaya çıkmıştır. Sasani Devleti’nin kurucusu Erdeşir (Ardaşir) Parfiya Devleti’nin Parsa eyaletinin hükümdarı Sasan’ın oğlu olmuştur. Bu devletin adı da onun isminden gelmektedir. Parfiya’nın Romalılar tarafından dağıtıldığının farkında olan Erdeşir Papakan, Arşaklılar’ın son temsilcisi V. Artaban’ı devirmiş ve Ktesifon-Selevkiya’nın başkent kalmasını sağlayarak ülkenin hükümdarı olmuştur. Daha sonraki yıllarda Sasan oğulları da önemli mevkilerde Farsları yerleştirip ayrıcalıklar tanıyarak Ehemeniler döneminde başlayan Fars Şovenizmi’ni pekiştirerek devamını sağlamıştır. Daha sonra imparatorluk olan Sasani Devleti, I. Gubad’ın hükümranlığı döneminde (488-496, 498-531) kuvvetlenerek, I. Hosrov Nuşirevan (Enuşirevan (531-539)), IV. Hürmüz (579-590), II. Hosrov Perviz (591-628) dönemlerinde saldırganlığını artırmış ve genişlemiştir. Bu sürede imparatorluğa dahil edilen halklar yıpratılmıştır. Orta Asya’da Ceyhun nehrinden Fırat’ın sağ kıyısına kadar, Derbent’ten Umman Denizi’ne kadar olan bölge Türkistan, Azerbaycan, Horasan, Azerbaycan Irak’ı, Parsa dağıtıldı, Sasanlı İmparatorluğu bu ülkelerin halklarını ara savaşlarda kullanarak hakların güç ve umutlarını tüketti. Sasanlı imparatorlarının yıkıcı politikaları sonucu halkın rahatsızlığı arttı ve Sasanlı orduları kendilerinden kat kat küçük Arap ordularına yenildiler. Sasanlı imparatoru III. Yezdigerdi Mervde 651 yılında Araplar tarafında öldürülmüştür. Fakat bu coğrafyanın halkları zulümden kurtulmadı. Sasanlıların yerine gelen Arap Hilafeti, Sasanlıyı aratmamıştır.

    Tarihi Mitoloji, Mitolojiyi Tarih Yapan Fars Şovenizmi

    Mitolojinin temel alındığı tarihte ilim, bilim ve gerçek tarihten bahsetmek mümkün değildir. Mitolojiyi kendilerine tarih alan tarihi ise kendi lehlerine değiştiren Farslar, bu yolda Türk, Arap, Suriye, hatta Britanya ve Rusya İmparatorluklarına hizmet etmişlerdir. Muhammed Ebu Reyhan Biruni, Farsların devlet tarihleri için temel aldıkları Hosrov Enüşirevan destanlarına atfen mitoloji yaratmanın dışında bir işe yaramadığını söylerken, XIX yüzyıl Azerbaycan şairi Mirze Feteli Ahundov, dünyada Farslar kadar mitolojiye inanan halk yoktur demektir. Her iki tarihi şahsiyet Farsların tarihi mitolojileştirerek sahteleştirmelerinden duydukları rahatsızlığı dile getirmişlerdir.

    Zerdüştlük tek Tanrılı dinlerden biri belki de ilkidir. Zerdüşt, halkı mitolojiden kurtarıp tek Tanrılı dine getirirken, Farslar Zerdüşt dininin ikinci ve üçüncü evrelerine mitoloji ve eserlerle ilaveler yaparak şovenizm için araca dönüştürmüşlerdir. Fars şovenizminin mitolojileştirme işlevini İslam dinine de uyguladıkları söylenebilir.

    Arap Hilafetine yenilen Farslar 1270 yıl bir devlet kuramamışlardır. Araplar tarafından ağır darbe alan Farslar bu tarihten sonra bütün tarih ve coğrafyayı seferber ederek Fars şovenizmini ideolojileştirmeye çalışmışlardır. Şiiliği bütün İslam dinine karşı kullanan Fars Şovenizmi, imamların özgeçmişlerini mitoloji aracılığı ile sahteleştirmiş ve Eliallahiliyi ve İsmailiyi yaratmışlardır. Örneğin, “yerin ipi Hazreti Ali’nin elindedir ve o ipi çektiği zaman deprem oluyor.” Peygamber miraçta pilav yerken başka bir el de o pilavdan yiyormuş. Bu el peygamberden önce Tanrının yanına giden Ali olmuştur.

    Dinleri halkla padişahlar arasında aracı yapan Fars Şovenizmi, İslam’a da farklı davranmamıştır. Firdevsi, Farsların İslam Dinini Şahla halk arsında bir araç olarak kullandığını ata sözü gibi ifade etmiştir:

    O ister göre halkı allahperest,

    Çünkü allahperest olur şahperest.

    Fars Şovenizmi’nin süreklilik kazanmak için dinleri mitolojileştirmesi[2], mitolojiyi tarihleştirmesi ve tarihi mitolojileştirmesi ilim ve bilime karşı yapılan suikast anlamına gelmektedir. Fars Şovenizmi’nin Azerbaycan halkına vurduğu en önemli darbelerden biri tek tanrılı Zerdüşt Dinini mitolojileştirerek çok tanrılı olarak tanıtması olmuştur. Fars Şovenizmi’nin Azerbaycan halkına ikinci büyük darbesi ibadet yerlerinin sahteleştirilmesi olmuştur.

    İnsanlık tarihi mitolojiden çok tanrılığa, çok tanrılıktan az Tanrılığa, daha sonra üç, iki ve tek Tanrılığa yönelmiştir. Buradan geriye dönmek gelişmek değil, cahillik ve insanlık tarihinin gelişimini engellemek olarak tanımlanabilir. Ayrıca Zerdüştlüğün (Mazdaizmin) mitolojileştirilmesi, Yakın ve Orta Doğu halklarının din silahından yoksun bırakılarak yabancılara karşı savunmasız hale getirilmesi anlamına gelmektedir. Nitekim Hıristiyanlığı silah olarak kullanan Roma İmparatorluğu eski Zerdüşt ülke halkalarını Hıristiyanlaştırabilmiştir.

    Sahte ibadet merkezleri kuran Farslar, dinin gücünü kullanarak Azerbaycan merkezli gelişmeleri Parsa’ya değiştirmiştir. Zerdüşt’ün doğduğu ve kutsal od mabedinin Azergeşb (Azergeşesb, Azergüşnesb)’in bulunduğu Kazaka (Gazaka) 627 yılında Bizans İmparatoru II İraklı (Herakl) tarafından dağıtılınca Kutsal Od merkezi Parsa’ya geçmiştir. Daha sonra ise Humeynilik, Parsizm, Pehlevizm, İsmailik ve Aliallahlılık gibi Farsların inançları dışında her şey ortadan kaybolmuştur. Zerdüştlük ise Farsların yoğun çabaları sonucu çok tanrılı bir dine dönüşmüştür. Bu nedenle 3. yüzyılda Azerbaycan’ın Albanya ve İran kısmına yayılan Hıristiyan dinine karşı Zerdüştiliği tekrar canlandırmak isteyen Parfiya Arşakları[3] başarılı olamamışlardır.

    Azerbaycan’da Farsizm’e Karşı Tepkiler

    Erdeşir Papakan’ın oğlu I. Şapur, Avesta’nın halk arasında kalan bölümlerini toplattırıp yeniden düzenlemeye başlayınca halktan gelen itirazla karşılaşmıştır. Halk hareketinin başında daha sonra halk tarafında peygamber ilan edilen ressam Mani bulunuyordu. 241-242 yılları arasında Manilik bir din olarak Sasanlı İmparatorluğunda büyük kabul bulmuştur.Tek Tanrılık bakımından, Zerdüşt, Mani ve İslam dinleri arasında benzerlikler bulunmaktadır. Parsa-Sasanlı şahları, Muhammed ve Mani Peygamberin düşmanları idiler. Mani Peygamberin düşmanı olan Sasanlı-Parsa padişahları, 276 yılında peygamberi öldürmüşlerdir. Muhammed Peygamberi ise Sasanlı-Parsa İmparatorluğunun sınırları dışında yaşadığı için öldüremediler.

    Mani hareketi daha sonra Parsizme karşı başkaldırı hareketi olan Mezdekiler Halk Hareketi’nin de temel ideolojisi olmuştur. Mezdeki, Mani Peygamberin ölümünden iki yüz yıl sonra Zerdüşt ve Mani dinlerini geliştirerek topluma anlatmaya çalışan harekete verilen addır. Bu açıdan baktığımızda bazı araştırmacıların,”Mezdeki ve Mani Hareketi Zerdüştlüğe karşıdır” iddialarının doğru bir tespit olmadığı söylenebilir. Ayrıca Mezdeki Halk Hareketi Parsların Azerbaycan coğrafyasında yaratmış olduğu kölelik sistemine karşı çıkmakta idiler.

    I. Gubad’ın ikinci iktidarlık döneminde (498-531) Mezdek, Sasanlı-Parsa İmparatorluğu’nda dini işlerden sorumlu yetkili bir insan olmuştur. Mezdekiler yaklaşık 25 yıl Sasanlı İmparatorluğu’nda Parsalıların iktidarına ortak olmuş ve devletin çeşitli mercilerinde Mezdeki Hareketi’nin destekçilerini yerleştirmiştir. Mezdekiler Hareketi sonucunda imparatorluğun siyasi, sosyo-ekonomik, dini ilişkilerinde halkın lehine önemli değişiklikler yaşanmıştır. Elinde bir çok ayrıcalıklar bulunduran Farsların zengin kesiminin I. Gubad’ın oğlu Hosrov’u çeşitli yollarla kendi taraflarına çekmesi ile Mezdekiler Hareketi’ne darbe vurulmuştur. İmparatorluğun askeri gücünü elinde bulunduran Hosrov’un baskıları sonucu I. Gubad Mezdekileri iktidardan uzaklaştırmaya başlamıştır. Mezdek 529 yılında 80 bin taraftarı ile birlikte idam edilmiştir.

    Farsizm’in “Adil” ve “Muzaffer” Hükümdarları

    Sasanlı İmparatoru I Gubad’ın 531 yılında ölümünden sonra tahta Enuşirevan, Nuşirevan ve Anuşirevan adları ile bilinen oğlu I Hosrov çıkmıştır. Hosrov sadece Mezdekilere değil bütün halka karşı amansız davranmış ve kendisini iktidara taşıyan Fars zenginlerine, ordu mensuplarına ve devlet adamlarına ayrıcalıklar vererek onları vergiden muaf tutmuştur. Fakat daha sonralar Fars Şovenizmi I Hosrova Adil lakabını takarak dünyanın en adil hükümdarı olarak milyonlarca insana tanıtmıştır. Hatta Fars Şovenizmi’nin güçlü propagandası sonrası Rumeli Selçuklu İmparatorluğu’ndan Orta Asya Türk Devletlerine kadar bir çok Türk hükümdar kendine Hosrov lakabını takmıştır. Fars Şovenizmi’nin propagandasından Azerbaycan halkının en büyük şairlerinden olan Nizami Gencevi de kurtulamamıştır.

    Hosrov’un ölümünden sonra yerine IV. Hürmüz (579-590) geçti ve onun iktidarı döneminde Yemen ve diğer Arap vilayetlerinde, Kafkasya ve Orta Asya’da birçok bağımsız devlet ortaya çıktı. Hürmüz’ün Behram Çubin tarafından öldürülmesinde sonra Romalılarla işbirliği yapan Hürmüz’ün oğlu II. Hosrov, Çubin’i iktidardan düşürerek Hükümdar olmuştur. Edebiyatta ve tarihte Hosrov Perviz adı ile bilinen II. Hosrov Farsların gurur duyduğu son hükümdardır. Muhammed Petgamber 628 yılında Yakın ve Orta Doğu’nun bazı hükümdarlarına İslam’a davet mektubu yazmıştır. Bu hükümdarlar Muhammed peygamberin teklifini kabul etmeseler bile saygı ile karşılayıp yanıt vermişlerdir. Fakat Hosrov, peygamberin mektubunu yırtmış ve Sasanlıya bağlı olan Yemen Hükümdarı Bazan’a mektup yazarak peygamberin ölü veya dirisini istemiştir. 627 yılında Bizans ordusu ile yapılan savaşta meydandan kaçmış ve Medain’e sığınmış ve Sasanlı sarayı darbesinde oğlu tarafında öldürülmüştür. 628-632 döneminde Sasanlı İmparatorluğu’nda tam dokuz hükümdar öldürülmüştür. Bundan sonra Farsların önemli hükümdarı olmamıştır. Fakat Safevi-Türk Hükümdarı Büyük Şah Abbas Farslara büyük hizmetler yaptığından, Farslar onun hakkında da rivayet ve hikayeler yazmıştır.

    Farslar, altı yıl boyunca Bizans orduları ile savaşan ve sürekli mağlup olan, Peygamberin mektubunu yırtıp ayaklar altına atan, ona hakaret eden, ölümü için ferman veren ve sonunda saray darbesi sırasında oğlu tarafından öldürülen Hosrov Perviz’e Muzaffer[4] lakabını takmışlar. Fars Şovenizmi’nin, savaş meydanından kaçan Hosrov Perviz’i Muzaffer olarak tanıtmasının nedeni bu şovenizmin temelinin tanrıcılıkta, peygambercilikte veya insancılıkta olması değil, şahçılık ve şahenşahçılıkta olmasıdır. Tek tanrılı dine inanan uluslar için insanları, anne babanı, peygamberi ve dini sevmek Ulu Tanrıyı sevmek anlamına gelmektedir. Fars Şovenizminde ise bütün bu aktörleri hatta Tanrıyı bile sevmenin nedeni hükümdarları sevme onlardan korkmak ve onlara hizmet etmek için birer araçtır. Sasanlı Şahlarını ve mitolojik Fars “kültürünü” İslam dinine perçinlemek isteyen Fars Şovenizmi’nin başarılı olduğu söylenebilir. Ne yazık biz Türkler de bu işte onlara yardım etmişizdir.

    Uzun bir tarihi süreçten geçen Parsizm iki şekilde karşımıza çıkmaktadır:

    1. Panfarsizm

    2. Paniranizm.

    Günümüzdeki Fars Şovenizmi bu iki formülün üstüne inşa edilmiştir. Dinlerden, hikayelerden, efsanelerden, mitolojiden ve tarihten yararlanarak çok sayıda yazılı zengin kaynağa sahip olmuştur. Daha önce de bahsettiğimiz gibi panfarsizm ve paniranizm bu kaynaklardan çıkarı doğrultusunda yararlanmış veya öz kaynakları çıkarları doğrultusunda sonradan değiştirilmiştir. Panfarsizmin ve paniranizmin kullandığı kaynaklar şöyle sıralanabilir: “Zend Avesta”,”Pazend Avesta”, “Xorde Avesta”, “Bundahiş”, “Erdavirafname”, “Zatsperem”, “Yadigari-Zeriran”, “Khavadaynamak”, “Erdeşir Papakanın Emelleri”, “Hosrovname”, Firdevsi’nin “Şahnamesi”, Nizami Gencevi’nin “Hosrov ve Şirin”, “Yeddi Güzel”, “İskendername”. Fars edebiyatının içinde en önemli yeri “Khavadaynamak” (Xvatay namak) tutmaktadır. Fars Şovenizmi için “Khavadaynamak” Avesta, Tevrat, İncil, ve Kuran’dan önde gelmiştir. Ayrıca Arap yazarlardan Regubi, Belazuri, Teberi, Mesudi, İbn El-Esir, İbn-i Kesir, Yagut ibn-Haldun’nun eserleri dünya mitolojisini Farsların tarihi yapmıştır. Fars Şovenizmi’nin kendine temel aldığı kaynaklar IX-XIII yüzyıllara dayanmaktadır, bunda Arap ve Türk hükümdar ve yazarlarının büyük rolü bulunmaktadır. Fars Şovenizmi’nin esas ideolojik kaynağı olan Fars dilli edebiyat bu dönemde yaratılmıştır.

    Farsizm’in Şiilik Anlayışı

    641-642 yılında İslam Orduları Nahevend savaşından Sasanlı Ordularını yenip başkentleri Medaini ele geçirmişlerdir. Ali ibn-Abutalıp’in (656-661) Arap Hilafeti’nde halife seçilmesi hilafet içinde istikrarsızlık yaratmıştır. Bundan istifade eden Farslar, Hilafetin içine nüfus etmeye çalışmışlardır. Öldürülmüş III. Yezdigerd’in kızı Şehrebanı’nın Hz. Ali’nin oğlu Hüseyin’le evlenmesi, Farsların hilafete nüfuzunun temelini oluşturmuştur. Bu şekilde Farslar kendilerini Peygamberin akrabaları olarak görmeye başlamıştır. Hazreti Ali’nin hilafetin parçalanması için rakiplerine taviz vermesi Farsların hilafete daha sağlam nüfuzu için zemin hazırlamıştır.

    Hz. Osman’ın Halifeliği döneminde Şii grubu ortaya çıkmıştır. Hz. Ali’nin taraftarları olarak bu grup “Şietu Ali” (Ali’nin taraftarı) ismini almıştır. Müslümanların çoğunluğuna karşın Farslar bu grubu desteklemişlerdir. Farsların müdahalesi sonucu Şii ve Sünni gruplar arasındaki ilişki rakiplikten düşmanlığa dönüşmüştür. Fars Şovenizmi, Şii mezhebini siyasi araç olarak kullanmış ve bundan en fazla İslam, Türk ve Türklük zarar görmüştür. Ne yazık ki, biz Türkler de Farsların başarı kazanması için onlara yardım etmişizdir.

    Şiilerin Hilafete ve İslam dininde etkinlik kazandığı en önemli dönemlerden biri de Buveyhiler’in[5] Bağdat’ta sultanlık yaptıkları dönem olmuştur. Hilafet’in yönetimi Sünni Abbasiler ile Şii Buveyhiler arasında bölünmüştür. Bu dönemde ayrıca Buveyhiler dini işlere de müdahale etmişlerdir. Buveyhilerin müdahalesi sonucu ezanda ve şahadette “eşhedi en la ilahe illallah, eşhedu enna Muhammedin resulullah”dan sonra “eşhedu enna Eliyen veliyullah” okunmaya başlamıştır. Buveyhilerin döneminde sonra “eşhedu enna Eliyen veliyullah” ortadan kaldırıldıysa da Şah İsmail döneminde (1501-1524) tekrar ezan ve şahadete konulmuştur. Buveyhilerin taktiğinden halifeler Hz. Peygamberin varisleri- devamcılarıdır; onlar dini lider olmalı, Hz. Ali ise Tanrının yer yüzünde “valisi”, temsilcisi, iktidar sahibidir, onun devamcıları Şiilerin lideri, siyasi iktidara olmalıdır. Farslar Şii mezhebini dini değil siyasi, sosyal ve kültürel inanç bakımından edinmişlerdir. Şiilik, bir anlamda Arap hilafeti’nde Araplara karşı savaş ideolojisi olarak algılanabilir.

    XIX yüzyılda ortaya çıkmış Doğu Bilimciliği (Şergşünaslıg-uzmanlık alanı Orta Doğu ve Güney Asya coğrafyası ve halkları olan bilim dalı) de Fars Şovenizmi’nin yeniden canlanması için bir araç olmuştur. Bu bilim dalı aracılığı ile Avrupalılarda Şii mezhebi ile ilgili yeni anlayış ortaya çıkmıştır. Bu anlayışa göre Şiilik barbar Araplara ve Türklere karşı Hint-Avrupa halklarının eski Ari İran dilli halkların kullandığı bir mezheptir ve hatta nerde ise bir dindir. Aslında ise Şiilik, Arap Hilafetinin merkez iktidarına karşı Arap ve Farsların muhalefet hareketi olmuştur. Arap Hilafeti’nin çeşitli bölgelerinde muhalif ayaklanmalar sonucunda yeni devletler de ortaya çıkmıştır. IX-XI yüzyıllarda Kuzey Afrika’da Eğrebler ve Fatimiler, X Yüzyılda Deylem’de Builer (Buveyhiler), IX. yüzyılda Germetiler, XVI yüzyılda Azerbaycan’da Safeviler gibi devletler din mezhep perdesi ile yürütülen mücadele sonucu ortaya çıkmıştır. Şiilerin merkez iktidarlara karşı yürüttüğü mücadele sonucu ortaya çıkan devletlerin örnekleri Kuzey Afrika, Kafkasya ve Orta Doğu’da da bulunmaktadır.

    Fars Şovenizmi’nin Silahları

    Farsların Arap hilafetine ideolojik anlamda nüfuzu halife Memun’un döneminde artmıştır. Bu dönemde Türklerin orduda, Farsların ise yönetim organlarında etkinliği artmıştı. Halife Memun babası Harun Reşid’in vasiyetinin aksine (vasiyete göre Memun’dan sonra kardeşi Mütesim halife olmalı idi) Şiilerin sekizinci imamı Rıza’yı kendine varis ilan etmiş ve kızı ile evlendirmiştir. Hatta hilafetin başkentinde ve bir çok bölgede Abbasilerin siyah bayrağı yerine Şiilerin yeşil bayrakları dalgalanmaya başlamıştı. Fakat bu durum fazla sürmemiş ve Ali Rıza, Memun’un da iştiraki ile zehirlenerek öldürülmüştür. Memun, kardeşini varisi ilan etmiş ve sorun böylece halledilmiştir.

    Bu dönemde Farsların Hilafet sarayında ideolojik nüfus kazandığı da söylenebilir. Memun’un sarayda kurduğu Hikmet Evi’nde Fars Şovenizmi ideolojisinin etkinliğini koruyan kitaplar tartışılmaya başlamıştır. Hikmet Evi, Türklerin, Farsların, Yahudilerin, Yunan dillerinin, medeniyetin, edebiyatın, felsefenin, dinlerin dönemin bilim adamları tarafında bağımsız ve özgür bir ortamda tartışabildiği bir yerdi. Memun’un dönemine Hz. Ömer’in Arapça’ya tercüme edilmesine karşı çıktığı Fars hükümdarlarından övgü ile bahseden “Khavadaynamak”, yeniden Arapça’ya tercüme edilmiştir. Dokuz ciltten oluşan Zend Akasiya-“Dinkerd” bu dönemde yazılmıştır. Kitabın yazarı Azer Feriberg Hikmet Evi’nin en önde gelen ilim adamı ve Mag dininin ruhani lideri olarak bilinmekte idi. Zerdüştlük edebiyatından olan Bundaheşeseri de bu dönemlerde yazılmıştır. Kitap Sasanlı hükümdarlarının birincisinden sonuncusuna kadar hepsinin yaşamını anlatmaktadır. Bahsettiğimiz bu üç kitap-Khavadaynamak, Dinkerd ve Bundaheş-nesr ve nezmle yazılmış şehnamelerin kaynağı olmuştur. Bu kitaplar Farsların Şovenist duyguları ve bu duyguların kuvvetlendirilmesi dikkate alınarak incelenmelidir. Bu eserler Türkler ve Türklüğe karşı Farsların elinde olan en önemli silahlar olmuştur. Bu tür eserler aynı zamanda Avrupalıların ve Rusların da Türklere ve Türklüğe karşı kullandıkları birer önemli silahlar olmuştur. XVIII-XX yüzyıllarda Osmanlı, Safevi, Afşar –Nadir, Kaçar, Büyük Moğol imparatorluklarına karşı Avrupa’nın, daha sonra Rusya’nın ve Fars Şovenizmi’nin ideolojik saldırıları incelenirken aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir:

    1. Hindistan din, medeniyet, tarih ve edebiyatı

    2. Farsların din, medeniyet, tarih ve edebiyatı

    3. İran dillilerin dil, tarih, tarih ve edebiyatı

    Bütün bu bahsettiklerimiz Hint-Avrupa teorisinin temelini teşkil etmektedir. Bu teori Avrupa’yı Hindistan, Afganistan, İran ve Kafkasya’dan uzak tutmak ve onları barbar Sami, Türk-Moğol, ve Çinli saldırı ve işgalinden kurtarmak için hak kazandırmakta idi. İkinci safhada ise, bu ülkeler Avrupa ile bir bütünleşme sürecine girdikten sonra dünyayı Hint-Avrupalı ve Hint-Avrupalı Olmayan olmak üzere ikiye bölmek ve Hint-Avrupa halklarının dünya ağalığını yaratmayı hedefliyordu. Bu teori 300 yıl Doğu Batı çatışması yaratmış ve binlerce savaşlara neden olmuştur. Son 30 yıldır Avrupalılar bu yanlış yoldan dönmüş olsalar da bu teorinin okullarından mezun olan veya okullarının etkisinde kalanlar Moskova ve St. Petersburg’da tarihi saptırmaya devam etmektedirler.

    Fars Şovenizminin en zayıf dönemi Türklerin dünyayı yönettiği X-XVIII yüzyıllarda olmuştur. Abbasiler döneminde, Türkler ve Farslar aynı durumda olduklarından dolayı aralarındaki rekabet düşmancılığa dönüşmemiştir. Türkler kılıçları Farslar ise kalemleri ile hilafete hizmet etmişlerdir. Türkler tarihte ün, Farslar ise Farsizm ideolojisini yaratmışlardır.

    Buveyhilerin iktidarı dönemine kadar Arap dilinde kendini arayan Fars edebiyatı bu dönemde Fars dilinde kendi geleceğini aramaya başlamıştır. Bu döneme kadar Pehlevi dilinde yazan yazarlar daha sonra Fars dilinde (ya da Darice) yazan yazarlara dönüşmüşlerdir. X yüzyılın ortalarında Fars dilinde önemli eserler yazılmıştır. Fars dilinin en büyük eseri Şehname X yüzyılın sonu XI yüzyılın başlarında yazılmıştır. Eserin yazarı Firdevsi, 90 yıllık hayatının 30 yılını Şehname’ye ayırmıştır. Firdevsi’nin eserinde belirttiği gibi, yazar daha önce yazılan beş Şehname’den çok büyük destek almıştır. Bu eser birkaç yüzyıl boyunca onlarca Fars şair, din adamı, kahin ve ideoloji uzmanlarının eserlerinin toplamasıdır. Birkaç yüzyılda yazılan bu eser, Farsizmin ve İranofilizmin (paniranizmin) temeli ve örneği olmayan bir eseridir. Eser dünya edebiyatında önemli yere sahiptir. Dolayısı ile Fars halkının da bu eserle gurur duymak için yeterli nedenleri vardır. Bizler de Şehname’ye bir edebi eser olarak saygıyla yaklaşıyoruz. Fakat panfarsizm ve paniranizmin bu eseri abartılı şekilde tanıtması ve göklere çıkarması diğer hakların edebi eserlerine karşı saygısızlık olarak algılanmaktadır. Panfarsizmin ve Paniranizmin eseri, İran halkları arasında Fars Şovenizmi’nin yayılması için diktatörlük ve şahçılık (şahperestlik) ideolojisinin temelini sağlamlaştırmak açısından siyasi çıkar amaçlı kullanmaktadır.

    Şahçılıktan İmamcılığa Fars Şovenizmi

    Dünya tarihinde despotizmin en iyi örneklerini yaşayan İran halkları bin yıldır adil hükümdar aramaktadırlar. Günümüzde de İran’da diktatörlüğün ve despotizmin yaşadığı söylenebilir. Frederick Engels’in Rusya için söylediği “İngilizler orta çağda parlamento için mücadele ederken, Ruslar XIX yüzyılda adil çar arıyorlardı” deyimini İran halkı için de kullanabiliriz. İran’da yaşayan halkları Fars Şovenizmi’nden kurtulmak için adil hükümdar ararken Fars Şovenizmi yönetimi kaybetmemek üçün diktatör rejim ve despot rejimi sürdürmeye çalışmaktadır. Şovenizm’in bu arzusunu belli bir süre Pehlevi rejimi temin etti. Pehlevi Rejimi Fars Şovenizmi’nin taleplerine uymadığı dönemde ise Fars Şovenizmi İran’da dini ve siyasi iktidarı elinde bulunduran “İmamlık sistemi” (Velayet-i Fakih) yarattı. Humeyni mutlak iktidar sahibi olurken Fars Şovenizmi de şahçılıktan imamcılığa dönüştürüldü.

    Günümüzde Fars Şovenizmi’nin seçkin insanlarında iki düşünce şekillenmiş durumdadır:

    1. İmamcılık

    2. Şahçılık

    İslam dinini kabul ettiği günden bu güne kadar Fars Şovenizmi şahla imam arasında manevra etmiştir. İmamcılığın en yakın örneğini günümüzdeki İran İslam Cumhuriyeti’nin siyasi yönetim şekli oluşturmaktadır. İran’da 1979 devrimi ile birlikte iktidara gelen Humeyni’nin İmam olarak tanımlanması Şiilikteki imam anlayışı ile zıtlık teşkil etmektedir. On iki imam inancına göre imamcılık yalnız baba imamdan oğluna irsi olarak geçebilir. On ikinci imam ise daha çocukken evlenmeden göklere çekilmiştir. Bu durum on ikinci imamın varisinin olmadığını göstermektedir. Peki o zaman Humeyni nasıl imam oluyor? İran’daki bazı din adamlarına göre Humeyni’nin isminin önündeki imam kelimesi Yeni Dini Lider anlamını taşımaktadır. Aslında bu açıklama İran halkını düşünce karmaşıklığına sokarak düşünmemeye yönlendirmeden başka bir şey değildir. Söz konusu bu din adamlarının iddia ettiği gibi Humeyni isminin önündeki imam kelimesi Arap dilindeki lider, öncül, komutan anlamında bulunmamaktadır. İmam, Hz. Peygamberden sonra İslam ümmetinin dini ve siyasi lideri anlamındadır. On imam inancına göre, on ikinci imam Muhammed Mehdi yaşadığı için ve kıyamet günü yere geleceği için kimse imam veya varisi olamaz.

    Fars Şovenizmi uzun bir tarihi süreçten geçmiş ve şovenizmin devamını sağlamaya hizmet eden bir piramit kurmuştur. Dünya devletlerinin en büyüğü İran, İran’ın üstünde Farsların din adamları ve şahları tarafından yönetilen Parsa eyaleti bulunmaktadır. Ne yazık ki, biz Azerbaycan Türkleri yıllarca bu piramidin korunmasına hizmet etmişiz ve bu şovenist rejimin propaganda etkisinden kurtuluş yolu bulamamaktayız. Bundan kurtulmanın yolu bağımsızlık ve gerçek ilimdir. Bu konuda Zerdüşt Peygamberin söyledikleri belki bize yol gösterebilir: ”Yaşam genişlik veren İsipendermüzün çabaları ile Ordubehişt Turanlı Firya’nın (Pirya) tanınan akraba ve kardeşlerine dikkat edecek, o zaman Behmen onları kabul edecek ve son günde Ahuramazda onlara dincilik bağışlayacaktır” (Avesta, gataları, Yansa, 46. hatt, Usteveydgat, 12)

    Ulu Tanrı, Türk’e azgınların yolunu değil, doğru düşünce, doğru söz, doğru iş, doğru ilim yolunu göster!


    * TUSAM Yakındoğu Araştırmaları Masası

    [1] Parsa Farsların yaşadığı yer, Fars ülkesi anlamına gelmektedir. Pars bir toplumun adıdır. Yunanlar onlara Pers, perse, perses demiş, Araplarda ise “p” sesi olmadığından dolayı “f” sesi ile değiştirmişlerdir. Bundan sonra Farsların kendileri de dahil Türkler, Araplar, ve başka halklar pars kelimesini Fars olarak telaffuz etmişlerdir. Avrupa, Rusya, Ermenistan’da pars, Afganistan, Hindistan (VII-IX yüzyıllarda İslam dininin kabul etmeyen yüz binlerce maglar (Zerdüştler) Hindistan’a göç etmiş ve hala orada yaşamaktadırlar. Göç edenlerin çoğunluğu Fars olduğu için günümüzde de onlara parslar denilmektedir) ve Orta Asya’da pars veya Fars, Arap dilinden etkilenen Azerbaycan e Anadolu’ da hem konuşma hem de yazı dilinde Fars olarak geçmektedir.



    [2] Zerdüştlük dininin en önemli ve günümüze kadar ulaşan kitabı Avesta, Pars Ehemeniler döneminde hükümdar ve padişahlar tarafından Küçük Avesta’ya bir takım ilaveler yapılmıştır. Küçük Avesta’nın özünü koruyarak Zerdüşt’ün zamanında kabul görmeyen inanç şekilleri ve dini ayinler ve Miltrs, Anahita ve diğer tanrıların isimleri kitapta yer almıştır.Böylece Zerdüşt’ün tek tanrılık prensibi Parsizm’in çok tanrılık ilaveleri ile içinden çıkılmaz duruma düşülmüş ve Parslar tarafından tamamen yeni bir din yaratılmıştır. Bazı akademisyenlerin bu döneme “zaratuştrisizm” adını verip Zerdüştlüğün ikinci dönemi olarak tanımlaması ise yanlıştır.

    [3] Ersak, Başq+er Türklerin büyük tayfa ittifakı.

    [4] Muzaffer Arap kelimesi olup sürekli zafer kazanan anlamına gelmektedir.

    [5] 940 yılında Bağdat’ı fetheden Buveyhiler yaklaşık 110 yıl burayı yönetmişler.

    Alıntıdır:
    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

    Benzer Konular

    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: FARS ŞOVENİZMİ- Ebülfez ELÇİBEY

          Kategori: Azerbaycan

          Konuyu Baslatan: savalan

          Cevaplar: 3

          Görüntüleme: 1965


  2. #2
    GaRaGaN
    GaRaGaN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    Eline Emeğine Sağlık...

  3. #3
    Gara Lele
    Gara Lele - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    emeğine sağlık ellerin yorulmasın

  4. #4
    Yaver ARANCI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    25.10.2008
    Mesajlar
    298
    Konular
    108
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    590
    @Yaver ARANCI

    Standart

    Qiymatli bilgileri paylashdiginiz ichun teshekkür ederem.

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş