Leyla’yı düşünürken karşıdan karşıdan karşıya geçiyordum. Ah Leyla ahhh! Bir an olsun aklımdan çıkmıyorsun.
Yolun yarısına gelmiştim ki, ani ciyak ciyak öten bir fren sesi, küt ben yerdeyim. Sandım ki Leyla’nın babası, bana bir kamyon gibi çarptı. Çarpar mı çarpar.Leyla’nın babası, kızına aşık olduğum için bana çok kızıyor. Yakalasa bir kaşık suda boğacak; ama, bereket versin onu görünce yiğitliğimi gösterip kaçıyorum. Hani derler ya, yiğitliğin onda dokuzu kaçmaktır. Başka ne yapabilirim ki 120 kiloluk adamın karşısında...
Leyla’yı düşünürken kendimi yerde bulunca, kendimi düşünce suçlusu gibi duyumsadım. Eyvah, Leyla’yı düşünürken yakalandık, dedim kendi kendime.Büyük bir suç işledim, babası da beni cezalandırdı.
Yolun ortasına uzanmışım. O an, bir kabak kafa bana iyice sokuldu. Gözümün içine girdi, girecek. Belki de bir rekor deniyor.Göze girme rekoru...
- Bir şeyin var mı yavrum?
Bu adam, Leyla’nın babası değil. Yavrum demesi hoşuma gidiyor. Küçük gördüğü için yavrum dediyse normal. Sapıkça duygularla benim gibi bir erkeğe yavrum dediyse, yav haline...
- Ah Leyla ahh, senin yüzünden bu halim.Süründürüyorsun beni.
Kabak kafalı adam, bana çarpan arabanın sahibiymiş.Telaşlı, yaşadığı korku gözlerinden okunuyor. Titriyor, konuşurken kekeliyor. Yüzü, arabasının rengi gibi olmuş. Krem beyaz arası yüz rengiyle korkunç görünüyor.
- Gel seni hastaneye götüreyim, diyor.
- Leyla da gelecek mi?
- Bırak şimdi Leyla’yı. Ben zaten korkudan leyla oldum. Ödüm patladı. Aman sana bir şey olmasın...
- Ödünüz patladıysa sorun değil, yama yaptırırız. Benim kafam patladıysa, karpuz gibi çatladıysa ne yaparız?
- Maşallah, taş gibi kafan var. Bir şey olmamış.
- Lütfen, daha nazik olalım!
- Bırakalım gevezeliği de, bir an önce gidelim. İç kanama olabilir...
Beni yattığım yerden kaldırıyor. Arabaya bindirecek, itiraz ediyorum.
- Hayır binmem. Ben makam arabasıyla gideceğim.
- Makam arabası da neymiş? Kafayı mı kırdın sen?
- Hastaların, yaralıların makam arabası cankurtaranlardır. Bana ne, bana ne cankurtaran istiyorum. Kafama lütfen laf etmeyin, ben kırmadım. Siz kırmaya çalıştınız, beceremediniz.
- Onun gelmesi saatleri bulur. İnat etme, ben de hızlı giderim, cankurtaranı aratmam.
- Doğru, çok doğru, hızlı gider, sekiz on kişiyi de telef edersiniz.
Sonunda anlaşmaya varıyoruz. Amca, ağzıyla “ nani,nanii “yaparak, yani cankurtaran sesi çıkartarak hastaneye doğru yol alıyoruz...
Yol üzerinde özel bir poliklinik görüyoruz. Hastaneden vazgeçip oraya gidiyoruz. Görevliler bizi görünce koşarak geliyorlar. Beni sedyeye almak istiyorlar.
- Bir dakika, ben bir noter istiyorum, diyorum.
Bana çarpan amca şaşırıyor.
- Ne noteri yavrum, özel çekiliş mi yapacağız?
- Noter huzurunda, organlarımın tam olduğu saptansın. Gazetelerde okuyoruz. Ya böbreğimi çalarlar, ya da ciğerimi sökerlerse...
- Bir şey olmaz, bir şey olmaz.
- Sana göre hava hoş, gidecek olan benim böbreğim, ciğerim, dalağım...
Başımda dikilen hemşirenin dilsiz olmadığını anlıyorum.
- Bizde kesinlikle çalma olayı olmaz. Siz rahat olun.
Bu kez de,
- Avukat istiyorum, diyorum.
- Avukat nereden çıktı, diyor kabak kafalı amca.
- Burada rehin kalmak da var. Hastane parasını ödemeden kaçarsınız, ben ne yaparım sonra...
Amca, eliyle kel kafasını okşuyor.
- Fesupanallah çattık, diyor.
- Çatmadınız, çarptınız, diyorum.
Biraz durup,
- Leyla’yı istiyorum, Leyla’mı getirin, Leyla’mı...
Başımda heykel gibi dikilen hemşire konuşuyor.
- Tamam, tamam getiririz...
Az sonra yanında kapkara biriyle geliyor. O da bir hemşire. Sanırım buranın Leyla’sı olmalı.
- Al işte Leyla’yı getirdim.
Başlıyorum bağırmaya:
- Ah Leyla, vah Leyla, seni hallere getirmişler.
Üzüntüden kurum gibi olmuşsun. Sen akça pakça bir kızdın. Bu ne hal? Sen yoksa Somalili Leyla mısın?
Elimde olmadan ağlıyorum. Arap Leyla eliyle başımı okşuyor.
- Ağlama biricik aslanım. Sen bir tanesin, en yakışıklı sensin.Seni gören deli divane olur.
Beyaz Leyla’dan duymadığım güzel sözleri Arap Leyla’dan duydum ya, ölsem de gam yemem. Bu sözler bende moral etkisi yaratıyor.
Leyla, sözünü duyan bir doktor koşarak geliyor.
- Burada da mı Leyla? Bıktım Leyla’lardan. Deli etmeyin insanı. Sonra deli bir doktor olurum ona göre.
Doktor ise, çalıştığı hastanedeki bölüm başkanı Profesör Leyla’dan söz ediyormuş. Leyla ona çok çektiriyor, burnundan getiriyormuş.
Doktor sürekli esniyor.
- Uykunuz mu var? diyorum.
Şöyle bir silkiniyor, gözlerini açıyor.
- Doktor uyumaz, doktor acıkmaz, kızmaz, yorulmaz.
Doktorun uykusu da gelmez. İşten sonra kaçak olarak üç beş poliklinikte çalışır, yine de sürünür, diyor.
Söylene söylene benimle ilgilenmeye başlıyor. Film, tomografi derken, bir iki saat poliklinikte kalıyorum. Bana çarpan amca sürekli başımda dikiliyor.
Öküz gibiymişim,bir şeyim yokmuş. Bu sözleri doktor bey kullanıyor. Ay, ne ayıp, ne ayıp! Yanımda acı biber olsa, ağzına sürerdim...
Bana çarpma cesaretini gösteren amcayla oradan ayrılıyoruz. Dilimde aynı sözler:
- Ah Leyla ahhhhh, senin yüzünden bu halim...