DOĞU TÜRKİSTAN TÜRKLERİNİN SİYASÎ TARİHİ Çin kaynaklarında Hunların torunları olarak gösterilen Uygurlar, bir efsaneye göre Hun hükümdarının kızı ile bir kurttan türemişlerdir. Onlar, V. yüzyılda Orta Asya’nın büyük bir kısmına yayılmış olan Töles boyuna mensup olup, Kao-ch’e (yüksek tekerlekli) adıyla anılıyorlardı. Yao-lo-ko (Yaglaklar), Hu-to-ke (Uturqar), To-lo-wu, Meko-hsi-ch’i, A-wu-ti, Ko-sa, Hu-wu-su, Yüeh-wu-ko (Yagmur-qar), Hsi-yeh-wu (Ayavire) adlı 9 boydan oluşan Uygurlar daha

Bu konu 2584 kez görüntülendi 1 yorum aldı ...
Doğu türkistan türklerinin siyasî tarihi 2584 Reviews

    Konuyu değerlendir: Doğu türkistan türklerinin siyasî tarihi

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 2584 kez incelendi.

  1. #1
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Standart Doğu türkistan türklerinin siyasî tarihi

    DOĞU TÜRKİSTAN TÜRKLERİNİN SİYASÎ TARİHİ


    Çin kaynaklarında Hunların torunları olarak gösterilen Uygurlar, bir efsaneye göre Hun hükümdarının kızı ile bir kurttan türemişlerdir. Onlar, V. yüzyılda Orta Asya’nın büyük bir kısmına yayılmış olan Töles boyuna mensup olup, Kao-ch’e (yüksek tekerlekli) adıyla anılıyorlardı. Yao-lo-ko (Yaglaklar), Hu-to-ke (Uturqar), To-lo-wu, Meko-hsi-ch’i, A-wu-ti, Ko-sa, Hu-wu-su, Yüeh-wu-ko (Yagmur-qar), Hsi-yeh-wu (Ayavire) adlı 9 boydan oluşan Uygurlar daha sonra dokuz Oğuzlarla birleşerek On-Uygur adını almışlardır. O çağlarda, Töles boylarının başlarında belirli bir reisleri yoktu ve yerleşik bir hayat yaşamıyorlardı. Göçebe bir hayat süren Töles boyları ata binmede ve ok atmada çok iyiydiler. Toprakları verimsiz olduğu için, daha çok hayvancılıkla meşgul oluyorlardı ve bunun için de atları az, koyun ve sığırları çoktu. (Çandarlıoğlu 1994: 21). Uygur beyleri için “Erkin” unvanı kullanılırdı. I. Göktürk hakanlığının çöküntüye doğru gittiği yıllarda, Uygur beyliği Erkin T’e-kien tarafından idare ediliyordu. Onun ölümünden sonra oğlu P’u-sa başa geçti. P’u-sa, Tarduş başbuğu (I-nan) ile işbirliği yapıp, Kagan Kei-li’nin oğlu kumandasındaki Doğu Göktürk ordusunu mağlup etti (630’a doğru). Onun Erkinliği döneminde Uygurlar kuvvetlenmiş, beylik tamamen nizama girmişti. Uygurlar daha sonra, “Erkin” unvanı yerine “İl-teber” unvanını kullanmaya başladılar. Uygur beyliği İl-teber T’u-mi-tu, onun oğlu P’o-yun ve kız kardeşi zamanında zayıfladı ve sonra da İlteriş Kağan tarafından Göktürklere bağlandı (Kafesoğlu 1989: 25).
    Bir süre Göktürk idaresinde yaşayan Uygurlar, yine Göktürklere bağlı yaşayan Karluklar ve Basmıllarla birleşerek, Hakanlığa karşı mücadele başlattılar. Bu mücadeleyi kazanan Uygur, Karluk ve Basmıllar birlikte bir federasyon kurdular; ancak, bu federasyon çok başarılı olamadı ve bir süre sonra dağıldı. Uygurlar mücadelelerinden vazgeçmediler ve 744’de istiklâllerini ilân ettiler. Dokuz boydan oluşan, Kutluğ Bilge Köl Kağan tarafından kurulan Uygur Devleti’nin başkenti Karabalgasun (Ordu Balık) idi. 747’de Kutluğ Bilge Köl Kağan öldükten sonra yerine oğlu Moyunçur (747-759) geçti. Moyunçur zamanında Uygur Devleti ilerledi, yükseldi, sınırları kuzeyde ve kuzeydoğuda Yenisey, Orhun ve Selenga, kuzeybatıda Sayan Dağları, doğuda Ordos ve Gansu, güneydoğuda Kum Derya, Hoten ve Kâşgar’a kadar genişledi (Kâşgarlı 1998: 5).
    Başarılı Uygur kağanı Moyunçur 759’da ölünce, yerine oğlu Böğü Kağan geçti. Böğü Kağan’ın hakanlığı çok uzun sürmedi, veziri ile anlaşmazlığa düştü ve onun tarafından öldürüldü. Bu olay, Uygur devletinin zayıflamasına yol açtı. Büyük bir Kırgız ordusu 840’ta Uygur başkenti Ordu Balık’ı ele geçirip Uygur kağanını öldürdü. Kağanları ölen Uygurlar, çeşitli ülkelere göç etmeye başladılar. Kırgızlardan kurtulan 15 Uygur boyu, batıda Karluklara sığındı; bazı Uygur boyları, Doğu Türkistan’daki Turfan ve Kâşgar şehirlerine yerleşti; boylardan bazıları Çin ile Doğu Türkistan arasındaki Gansu bölgesine gitti; 13 boydan meydana gelen dördüncü topluluk Güney Çin’e indi; küçük bir topluluk ise, Moğol kabilelerine sığındı. Doğu Türkistan’a göç eden Uygurlar, ilk başta Turfan ve Beş Balık bölgelerine yerleştiler. Kansu ve çevresine yerleşen Uygur Türkleri, burada daha önceki gibi hâkimiyeti genişletme düşüncesine kapılmamış, büyük siyasî çatışmalara girişmeden, başta Çin Hükûmeti olmak üzere, komşuları ile dostluk ve ticarî münasebetlerini devam ettirerek, “Kengsu Uygur Devleti”ni kurmuşlardır. Doğu Türkistan’ın kuzey ve batı taraflarına göç eden Uygurlar ise, Turfan, Koçu ve Beşbalık dolaylarında, Koçu Uygur Devleti’ni kurdular. Bu devlet 850 yılında kurulmuş ve 1209 yılına kadar yaşamıştır. Devletin yazlık başkenti Beşbalık (Cimsar), kışlık başkenti Koçu (şimdiki Astane Karaguca) idi. Bu Uygurlar, Çin tarihinde “Gavçaŋ Uygurları” (Yüksek Tekerlekli Arabaları olan Uygurlar), Türk tarihinde ise İdikut Uygurları adıyla anılmıştır. Balkaş gölünün güneyi ile Pamir Dağlarının batı taraflarına göç eden Uygurlar da, kendilerinden evvel buraya gelerek yerleşik hayata geçen ve Tibetlilerle olan savaş sırasında Doğu Türkistan’ın güney taraflarına kadar gelen (Kâşgar, Yarkent, Hoten) Uygur Türkleriyle kaynaştılar ve Karluk Türkleriyle birleşerek Karahanlı devletini kurdular. Karahanlı devletini kuran Boka Han, Uygur Türklerindendir (Kâşgarlı 1998: 5).
    Uygur Türklerinden Said Han, 1514 yılında Çağatay evlâtlarından hanlık hakkını ele geçirerek Saidiye Uygur Devleti’ni kurdu. Said Han’ın oğlu Abdürreşid Han (1533-1570) devrinde, Uygur Türkleri refah ve huzur içinde yaşadılar. XVII. asrın sonlarında Supi-işanların “Karadağlı”, “Akdağlı” diye ikiye bölünmesi ve Appak Hoca’nın (Hidayetilla İşan) hainliği sonucunda, Doğu Türkistan ve Batı Türkistan’ın kuzeyinde hâkimiyet sürdüren Oyrat Moğolları, 1678’de Saidiye Uygur Devleti’ni istilâ etti. Daha sonra ise, 1758’ de, Oyrat Moğol Devleti’ni istila eden Mançu sülâlesi 1759’da da Doğu Türkistan’ı istilâ etmiştir. 1863’te Doğu Türkistan’ın bütün şehirlerinde Mançu- Çin istilâsına karşı direniş hareketleri başlamış ve aynı yıl, Yakup Bey başkanlığındaki Doğu Türkistan İslâm Devleti kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu, Rusya ve İngiltere tarafından resmen tanınan bu devlet, 1877 yılında İkinci Mançu-Çin istilâsı karşısında duramamış ve yıkılmıştır. Doğu Türkistan’ı istilâ eden Mançu-Çin komutanı Zozuntan tarafından 1884’te Doğu Türkistan’a “Yeni Toprak” manasına gelen “Şincaŋ” veya “Sinkiaŋ” ismi verilmiştir (Buğra 1987: 475; Alptekin 1983: 21).
    İkinci Mançu-Çin dönemi 1911 yılına kadar devam etti. Aynı yıl, Çin’de Mançu Hanedanı devrilmiş ve cumhuriyet ilân edilmiştir. Çin’deki kargaşadan istifade eden bazı umumî valiler Doğu Türkistan’ı sözde Çin’e bağlı, fiilen kendi başlarına idare etmeye başladılar. 1911-1946 arasında Doğu Türkistan’ı zalim Çinli genel valiler idare etti. Onların zulümlerine, haksız ve kanunsuz icraatlarına dayanamayan Uygur Türkleri, Doğu Türkistan’daki diğer Türk boylarının da iştirakiyle iki defa ayaklanıp devlet kurmuşlardır. 1931’de Hoca Niyaz Hacı başkanlığında başlayan millî kurtuluş mücadelesi, 1933’te Doğu Türkistan’da millî bir Hükûmetin kurulmasıyla neticelendi. 12 Kasım 1933 tarihinde Kâşgar’da kurulan Hükûmetin cumhurbaşkanlığına Hoca Niyaz Hacı, başbakanlığına ise, Sabit Damolla getirilmişti; ancak, bu Hükûmet de Çin-Rus işbirliği ve Rusların müdahalesiyle, fazla dayanamayıp dağıldı (Buğra 1952: 29; Kurban 1995: 83).
    1944’te İli, Altay ve Çövçek bölgelerinde millî ayaklanmalar oldu ve 12 Kasım 1944’te Doğu Türkistan Cumhuriyeti Hükûmeti kuruldu. Ali Han Töre’nin cumhurbaşkanlığında kurulan Doğu Türkistan Hükûmeti, 1949 yılının sonunda Rus ve Çin iş birliğiyle dağıtıldı. 13.10.1949 tarihinden itibaren Çin’de Çaŋ-Kay-Şek’in ordusunu mağlup eden Kızıl Çin birlikleri Doğu Türkistan'a girdi. 01.10.1955'te Doğu Türkistan’a Şincaŋ Uygur Muhtar Bölgesi adı verildi (Kâşgarlı 1998: 10-12; Alptekin 1970: 15).
    Doğu Türkistan Hakkında Genel Bilgiler
    Coğrafî Konumu ve Nüfus Yapısı
    Doğu Türkistan Türk Cumhuriyeti, yaklaşık 73º-96º doğu boylamları ile 35º-49º kuzey enlemleri arasında yer alan çok geniş bir araziye sahiptir. Doğu Türkistan’ın kuzeybatısında Kazakistan, kuzeyinde Altay Cumhuriyeti, kuzeydoğusunda Moğolistan, doğusunda Çin, güneyinde Çin’e bağlı Tibet Özerk Bölgesi, güneybatısında Keşmir ve Pakistan, batısında ise Tacikistan ve Kırgızistan yer alır. Doğu Türkistan’ın yüzölçümü 1.823.418 km²’dir. Bu arazinin 1/3’üne yakınını çöller (yaklaşık 600.000 km²’si), 90.000 km²’sini ormanlıklar ve geri kalanını da tarıma elverişli topraklar ve dağlık bölgeler oluşturmaktadır (Saray 1994: 1). Çin Halk Cumhuriyeti idaresindeki toprakların 1/5 kısmına eşit olan Doğu Türkistan, yüzölçümü bakımından dünya ülkeleri arasında 19. sırada yer alır (Kâşgarlı 1998: 13).Doğu Türkistan’ın kuzeyinde Altay Dağları, güneyinde ise Karakurum Çölü ile Altun Dağı (Kûnlun) ve Pamir Dağları bulunur. Bütün Türk toplulukları tarafından kutsal bir dağ olarak kabul edilen Tanrı Dağları ise, ülkeyi boydan boya bölecek şekilde tam ortada yer alır. Tanrı Dağlarının böldüğü iki havza, Tarım ve Cungarya havzalarıdır (Saray 1994: 1).Günümüzde Doğu Türkistan’da 12 vilâyet, 16 şehir ve 86 ilçe mevcut olup Çinliler bu toprakları 1 merkezî şehir, 7 vilâyet, 5 otonom oblast, 6 otonom ilçeye bölerek idare etmektedirler.Uygur otonom bölgesinin başkenti ve merkezî şehri Urumçi’dir. Hoten vilâyeti, Yarkent vilâyeti, Kâşgar vilâyeti, Aksu vilâyeti, Turfan vilâyeti, Kumul vilâyeti ve Urumçi vilâyeti, Uygur otonom bölgesine bağlı vilâyetlerdir.Bugün Doğu Türkistan’ın demografik yapısına dair tam bir bilgiye sahip değiliz. Elimizdeki bilgiler eski yılların nüfus sayımlarına dayanmaktadır. Çok sağlıklı olmasa da genel tabloyu göstermesi açısından bakılacak olursa, Çin’deki 1993 nüfus sayımına göre, Doğu Türkistan topraklarında 16.052.648 kişi yaşamaktadır. Bu nüfusun milliyetlere göre dağılımı ise şöyledir:

    Uygur Türkleri: 7.598.468, genel nüfusun % 47'si,
    Çinliler (Han): 6.036.948, genel nüfusun % 37'si,
    Kazak Türkleri: 1.196.416, genel nüfusun % 7.3'ü,


    Müslüman Çinli: 732.294, genel nüfusun % 4.0'ünü,

    Kırgız Türk'ü: 154.282, genel nüfusun % 1'i,
    Moğol: 149.198, genel nüfusun % 0.8'i,
    Şibe: 36.785
    Mançu: 18.856
    Özbek Türk'ü: 12.782
    Rus: 8.563
    Dogur: 5.827
    Tatar Türk'ü: 4.440


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Doğu türkistan türklerinin siyasî tarihi

          Kategori: Türk Soykırımı

          Konuyu Baslatan: ŞiMaL

          Cevaplar: 1

          Görüntüleme: 2584


  2. #2
    ŞiMaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.12.2009
    Mesajlar
    21.656
    Konular
    10831
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @ŞiMaL

    Standart Cevap: Doğu türkistan türklerinin siyasî tarihi

    DOĞU TÜRKİSTAN -
    Komünist Çin Yönetimi'nin Gizlediği Büyük Zulüm
    20. yüzyılda dünyaya dehşet saçan ideolojilerin başında komünizm gelmekteydi. Karl Marx ve Friedrich Engels isimli iki Alman felsefecinin fikirlerine dayanan bu ideolojinin, Lenin, Stalin, Mao gibi zalim liderler tarafından uygulanmaya konmasıyla, dünya tarihinin en büyük kıyım ve katliamları gerçekleştirildi.


    Her ne kadar Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla komünizmin siyasi bir rejim olarak çöktüğü kabul edilse de, komünist ideoloji ve uygulamaları -gizli veya açık- hala devam etmektedir. Bugün Doğu Türkistan'da yaşayan Müslüman Türkler, hala Maocu Kızıl Çin rejiminin zulmü altında yaşamaktadırlar. Batılı ülkeler ise, Doğu Türkistan'daki insan hakları ihlallerini her zamanki gibi görmezlikten ve duymazlıktan gelmektedir.


    Doğu Türkistan'da Çin Zulmü

    Doğu Türkistanlı Müslüman Türkler, yaklaşık 250 yıldır Çin egemenliği altında yaşamaktalar. Çinliler, bir İslam toprağı olan Doğu Türkistan'a "kazanılmış topraklar" anlamına gelen "Sincang" adını koydular ve burayı kendi toprakları olarak tanımladılar.


    1949 yılında Mao önderliğindeki komünistlerin Çin'in yönetimini ele geçirmelerinin ardından, Doğu Türkistan üzerindeki baskılar eskisine oranla daha da arttı. Komünist rejim, asimile olmayı reddeden Müslümanların fiziksel olarak imhasına yöneldi.

    Katledilen Müslüman sayısı korkunç boyutlardaydı. 1949-1952 yılları arasında 2 milyon 800 bin; 1952-1957 arasında 3 milyon 509 bin; 1958-1960 yılları arasında 6 milyon 700 bin; 1961-1965 yılları arasında 13 milyon 300 bin kişi ya Çin ordusu tarafından katledildi ya da rejimin doğurduğu kıtlık sonucunda öldü.

    Halkın hayatta kalabilen bölümü ise büyük baskı ve işkencelere maruz bırakıldı. Doğu Türkistan'ın uzun süre sürgünde yaşayan merhum lideri İsa Yusuf Alptekin, Türkiye'de yayınlanan Doğu Türkistan Davası ve Unutulan Vatan Doğu Türkistan adlı kitaplarında söz konusu baskı ve işkenceleri ayrıntılarıyla anlatır. Bu kitaplarda anlatıldığına göre, Doğu Türkistan'da halka uygulanan baskılar, Sırpların, Bosna'da Müslüman Boşnaklara veya Kosova'da Arnavut çoğunluğa uyguladıklarından farklı değildir. Ülkedeki Çin mahkemelerinin "ceza" yöntemleri de son derece acımasız ve vahşicedir. Diri diri toprağa gömmek, öldüresiye dövülen bir insanı çıplak halde karlarda yatırmak, iki bacağı iki ayrı öküze bağlanan bir insanı ikiye bölmek gibi "ceza"lar uygulanmıştır.


    Asimilasyon ve Köklü Bir Kültürü Yok Etmeye Yönelik Uygulamalar


    Komünist rejim, 1949 yılından itibaren, bir yandan Müslümanları imha ederken bir yandan da bölgeye sistemli bir biçimde Çinli göçmen yerleştirdi. Çin hükümetinin 1953 yılında başlattığı bu kampanyanın etkisi son derece düşündürücüdür. 1953 yılında bölgede %75 Müslüman, %6 Çinli yaşarken bu oran 1982 yılında %53 Müslüman, %40 Çinli'ye yükseldi. 1990 yılında yapılan nüfus sayımında ulaşılan %40 Müslüman, %53 Çinli nüfus oranı bölgedeki etnik temizliğin boyutlarını göstermesi açısından son derece önemlidir.

    Bugün ise Uygurlar köylerde oturmaya zorlanırken, Çinliler şehirlere yerleştirilmektedir. Bu sebeple bazı şehirlerde Çinli nüfus %80'lere çıkmaktadır. Hedef, şehirlerde Çinlileri çoğunluk haline getirmektir. Çin Hükümeti'nin Doğu Türkistanlıları Çinlilerle evlendirmek için uyguladığı yöntemler ise bu asimilasyon çalışmalarının bir parçasıdır. Bu arada Çin yönetimi, Doğu Türkistanlı Müslümanları nükleer denemelerinde kobay olarak kullanmıştır.

    İlk olarak 16 Ekim 1964 tarihinde başlatılan nükleer denemelerin olumsuz

    etkileri yüzünden bölge insanı ölümcül hastalıklara yakalanmış, 20 bin özürlü çocuk dünyaya gelmiştir. Nükleer denemeler nedeniyle ölen Müslüman sayısının 210 bini bulduğu bilinmektedir. Binlerce insan ise ya sakat kalmış ya da kanser gibi hastalıklara yakalanmıştır.


    Çin 1964'den günümüze kadar Doğu Türkistan topraklarında elliye yakın atom ve hidrojen bombası patlatmıştır. İsveçli uzmanlar, 1984 yılında yapılan yeraltı nükleer denemesinde kullanılan bombanın Richter ölçeğiyle 6.8 şiddetinde yer sarsıntısına sebebiyet verdiğini tespit etmişlerdir.

    Zulmün Asıl Nedeni: İslam Düşmanlığı

    Çin'in, Doğu Türkistan'daki halka uyguladığı zulmün en önemli nedeni halkın Müslüman olmasıdır. Çünkü komünist Çin, bölge üzerindeki hakimiyet ve sultasını kuvvetlendirmeye karşı en büyük engel olarak halkın İslami kimliğini görmektedir.

    Halkı dininden vazgeçirmek için her türlü yıldırma ve baskı yöntemini kullanan Çin şovenizmi, en fanatik dönemini komünist diktatör Mao'nun 1966-1976 yılları arasında uygulattığı Kültür Devrimi esnasında yaşadı. Camiler yıkıldı, toplu ibadet yasaklandı, Kuran kursları kapatıldı ve bölgeye yerleştirilen Çinliler Müslümanları taciz etmek için her yolu denediler. Okullarda dinsizlik propagandası yapıldı. Ayrıca bütün iletişim araçları vasıtasıyla insanların dinden soğutulmaları için yoğun çaba harcandı. Dini ilimlerin öğrenilmesi ve dini bilgilere sahip öncü kişilerin halkı eğitmeleri ise tamamen yasaklandı. Buna rağmen halkın İslami kimliği yok edilemedi.21


    Günümüzde Müslüman halka uygulanan sindirme ve baskı yöntemlerinden biri ise eğitim alanında kendini göstermektedir. Bölgedeki üniversitelerde eğitim Çince'dir. Bu üniversitelerde okumasına imkan tanınan Müslüman öğrencilerin oranı ise ancak %20'dir. Ekonomik güçlükler ise, Müslüman halkın eğitim seviyesini düşüren önemli bir etkendir. Çince eğitim yapan orta dereceli okullar gelişmiş imkanlara sahipken, Uygur okullarında sıra bile bulunmamaktadır. Okullarda din dersi programlarının esası ateizm üzerine bina edilmiştir.

    Otuz yılda dört defa alfabelerinin değiştirilmiş olması da yine bölgedeki Müslümanlara yapılan asimilasyon uygulamalarının bir parçasıdır. Mao, kültür devrimine rağmen Çin alfabesine dokunmazken, Uygur alfabesini İslam harflerinden Kirilce'ye çevirmiştir. Bir müddet bu alfabe kullanıldıktan sonra Latin harflerine geçilmiş, ancak bu defa da Türkiye ile kültür köprüleri kurulmasın diye tekrar İslam harflerine dönülmüştür. Alfabe ile bu kadar sık oynamanın nesiller arası anlaşmayı ne kadar zor bir hale getireceği ise açıktır.

    Komünist Çin'in Uzakdoğu'daki Anti-İslami Rolü

    Doğu Türkistan'da Müslüman Türklere yönelik zulüm şiddetle devam etmektedir. Çin resmi görevlileri, Türk gençlerini potansiyel olarak rejim karşıtı görerek sebepsiz yere evlerinden toplamaktadır. Gençler ise, bu zulümden kurtulmak için dağlara veya çöle kaçmaktadır.

    This image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 716x496.
    1996 yılından beri on binlerce Uygur Türkü, kamplarda tutulmaktadır ve bu kamplardakilere ağır işkenceler yapıldığı bilinmektedir. Bir insan hakları örgütünün resmi yazısında da belirtildiği gibi sanıklar, tek celsede biten davalarda ya kürek cezasına mahkum edilmekte ya da meydanlarda infaz mangaları tarafından kurşuna dizilmektedir. Çünkü mahkemeler, komünist partinin talimatı ile çalışmaktadır. En dehşet verici olansa hamile kadınların evlerinden alınarak gayrı sıhhi şartlarda kısırlaştırılmaları, sınırlama fazlası doğan bebeklerin ailelerine rağmen öldürülmeleridir.

    1997 yılının Şubat ayında patlak veren olaylar sırasında yaşananlar ise, Çin zulmünün bir özeti niteliğindeydi.
    Çin milis güçleri, 4 Şubat'a rastlayan Kadir gecesinde, Kandil nedeniyle bir mescitte toplanan 30'un üzerindeki kadını, Kuran okurlarken demir sopalarla dövdüler ve sürükleyerek emniyet merkezine götürdüler. Mahalle sakinleri ise merkeze giderek kadınların serbest bırakılmalarını istedi. Bunun üzerine işkence ile öldürülen 3 kadının cesedi önlerine atıldı ve galeyana gelen halk ile Çinliler arasında çatışmalar başladı. 4-7 Şubat arasında 200 Doğu Türkistanlı hayatını kaybederken, 3 500'den fazlası kamplara kapatıldı. 8 Şubat sabahında ise bayram namazı için camilerde toplanan halkın namaz kılması güvenlik güçlerince engellendi. Bunun üzerine çatışmalar tekrar alevlendi ve sonuç olarak Nisan-Aralık 1996 arasında 58 bin olan tutuklu sayısı, bir anda 70 bini geçti. 100 kadar genç meydanlarda kurşuna dizilirken, 5 bin Uygur Türkü çırılçıplak soyularak 50'şer kişilik gruplar halinde meydanlarda teşhir edildiler.


    Batılı güçler ise her zamanki gibi tüm bu vahşete karşı tepkisiz kaldı.


    Birleşmiş Milletler'in soykırım için yaptığı tanım, Çin işgali altındaki Doğu Türkistan'daki duruma tam olarak uymaktadır. Buna rağmen Doğu Türkistanlılar, Birleşmiş Milletler'in koruyucu şemsiyesi altına girememektedir. Birleşmiş Milletler'e yapılan tüm başvurular geri çevrilmektedir. 25 milyon Doğu Türkistanlı Müslüman, halen Çin baskısı altındadır ve dünya bu zulme göz yummaktadır. Binlerce siyasi tutuklu vardır ve bazıları hapishanelerde "kaybolmuş" durumdadır. Tutuklulara işkence yapılması ise artık sıradan bir olay haline gelmiştir.

    Doğu Türkistan'daki bu vahşeti engellemek için, öncelikle Doğu Türkistan gerçeğini dünyaya duyurmak ve Çin'in bu konuda geri adım atmasını sağlayacak bir uluslararası yaptırım sağlamak gerekmektedir. Çünkü Doğu Türkistan'daki vahşetin en garip yönü, dünyada hemen hiç bilinmemesi ve anılmamasıdır. Çin, kapalı kapılar ardında katliam yapmaktadır ve mazlum Doğu Türkistan halkı dünyaya sesini duyurma imkanlarına sahip değildir. Dünya insanlarının elbirliğiyle Doğu Türkistan davasına sahip çıkması zorunludur.


    Doğu Türkistan'da yaşanan bu vahşetin ve zulmün temelinde, komünist Çin'in sahip olduğu dinsiz felsefenin olduğu unutulmamalıdır. Savunmasız bir halka karşı yöneltilen bu insanlık dışı savaş, materyalist ve dinsiz komünist düşüncenin bir sonucudur. Komünizmin acımasız liderleri 20. yüzyılda, arkalarında kanlı bir ideoloji ve milyonlarca ölüyü bırakmış, vahşi katliamlara imza atmışlardır. Doğu Türkistan bu örneklerden sadece bir tanesidir. Bu belaların tekrar insanlığa zarar getirmelerini engellemenin tek yolu ise, komünizm gibi dinsiz ideolojilerle fikri mücadeleden geçmektedir. Komünist ideolojinin temel dayanaklarının ortadan kaldırılması, komünist zulme de dur demede ilk adım olacaktır.


    Kitabın ilk bölümünde de vurguladığımız gibi, komünist ideolojinin temel dayanağı Darwinizm'dir. Marksist felsefenin kurucusu olan Karl Marx Das Kapital adlı yapıtını hayran olduğu Darwin'e ithaf etmiştir. Dünyaca ünlü Marksist-evrimci bilim adamı Stephen Jay Gould da Ever Since Darwin adlı kitabında şunları yazmıştır:

    ... Marx ile Darwin yazışırlardı ve Marx, Darwin'e büyük saygı gösterirdi... Aslında Darwin ... bir devrimciydi.22

    Komünist Çin'in lideri Mao ise, bir söylevinde, "Çin sosyalizminin temeli, Darwin'e ve evrim teorisine dayanmaktadır" diyerek, uyguladığı vahşetin dayanağını açıkça ifade ediyordu.23

    Marksizm bağlılarının bu sözleri, geçmişte Rusya, Çin gibi ülkelerde yaşanmış olan ve bugün Çeçenlere, Doğu Türkistan'daki Müslümanlara yapılan acımasız zulmün arkasında yatan ideolojinin Darwinizm olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu zulmün sona ermesi, dünyada barış ve huzurun hakim olması için Darwinist iddiaların geçersizliğinin ortaya konması gerekmektedir.

    (ALINTI)

    Notlar:
    21- İsa Yusuf Alptekin, Unutulan Vatan Doğu Türkistan, Seha Yayınları, İstanbul 1999, s. 160
    22- Stephen Jay Gould, Ever Since Darwin, W. W. Norton & Company, 1992, s. 26
    23- K. Mehnert, Kampf um Mao's Erbe, Deutsche Verlags-Anstalt, 1977

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş