Türk yemekleri başka toplumlardan etkilenmiş ve onları etkilemiştir. Bu ilişki, karşılıklı olmuştur. Anadolu’daki yemekler, kap-kacak, yemişler, bitkiler, araçlar sadece Anadolu insanının özel bir buluşu değildir. Komşu uluslardan da etkilenmiştir. Komşuluk ilişkileri çerçevesinde birçok yemek türü, yemiş türü, içki türü gelmiş ve bunların çoğu Anadolu insanınca benimsenmiştir.
Batılı araştırmacıların birçok kurumlar bakımından söyledikleri gibi Anadolu yemeklerini de “Bizans Mutfağı” olarak yorumlamaları tamamen yanlıştır. Yemeklerimizin çoğunun, Hıristiyan inançlarının Anadolu’da yayılmaya başladığı dönemden çok önce, eskiçağda var olduğunu araştırmacılar belirtiyorlar. Avrupalıların duygusal olarak Bizans mutfağı dedikleri şey, aslında Anadolu mutfağıdır. Anadolu yemekleri, eski çağdan günümüze değin sürekli bir gelişim göstermiş ve tür bakımından çoğalmıştır.
Araştırmacılar, mutfağımızın Asya’dan çok az etkilendiğini belirtiyorlar. Bu da daha çok kebap, yoğurt, süt gibi alanlarda söz konusu olmaktadır. Asya Türklerinin yemek yapma bilgileri yok denecek kadar azdı. Kap kacak gibi araç gereçleri de azdı. Bugün Anadolu’da ekmek yemek yapımında kullanılan bitkilerin Hititlerce bilindiği kaydediliyor. Örneğin Hititler fasulyeyi biliyordu.
Ayrıca bugün Anadolu’da kullanılan yiyeceklerin adlarının Asya Türkçesinde bulunmadığı belirtilmektedir. Örneğin pırasa, marul, biber, patlıcan, pancar, fasulye, şeftali, armut, kiraz, fındık, ceviz, ıspanak, bezelye gibi.
Türkler, Anadolu’ya gelince, oradaki yemek kültüründen de etkilendiler. Örneğin bir tatlı olan “Tavukgöğsü” ve “Kazandibi”, Romalılardan kalmadır. Baharata düşkünlük ve çeşitli soslar da yine Roma etkisidir. Balık, salata, zeytinyağı ve zeytinyağlı yemeklerin bazıları da Bizanslılardan geçmiştir. Prof. Ünver'in çalışmalarına göre, papaz yahnisi, midye dolması, sardalya ve balık konservesi, karides, Bizanslılardan alınmıştır. Hamur işi yiyecekler, Çin’den alınmıştır. Örneğin “mantı” gibi. Adı da oradan gelmektedir.
Eski bir saray yemeği olan iç pilav, İran’dan kalmadır. Tatlı ve tuzlunun bir arada olduğu bu pilav, önce saraya sonra halka geçmiştir. İç pilavda tatlı olarak üzüm, fıstık bulunur. 1400’lerden itibaren Avrupa işlerine giren Türkler, oranın mutfaklarından bazı örnekleri İstanbul’a getirmişlerdir. Çerkez tavuğu ve Arnavut ciğeri, bunlardan birkaçıdır.
Batı etkisine girince, özellikle Fransız yemekleri Türk mutfağına eklemlendi. Patates, domates, çeşitli taze biberler, kabak çeşitleri ve barbunya, fasulye, gibi bugün Türk mutfağında önemli bir yeri bulunan değişik sebzelerin tümü, 15. ve 16. yüzyıllardan sonra Amerika’dan Avrupa’ya gelmiş ve birkaç yüzyıl sonra da oradan Türk mutfağına girmişlerdir.
Binlerce yıllık Çin, İran, Arap uygarlıklarının, Anadolu’daki onbinlerce yıllık kültürel birikimin ve bütün bunların doğu Avrupa ve bütün Kuzey Afrika kültürleriyle bileşimi olan Osmanlı uygarlığının tülbentinden süzülmüş bir sentez var.
Üstelik küreselleşmenin bir sonucu olarak giderek artan bir biçimde uluslararası ticarete açılan Türkiye’de yeni meyve sebze ve baharatlar yaygınlaşmaktadır. Kültürel etkileşim, kaçınılmaz bir süreç olarak ülkemizi de etkilemektedir.