Osmanlı Padişahları Ertugrul Gâzi Osman I. (1299-1326) Orhan I. (1326-1359) Murad I. (1359-1389) Beyazid I. (1389-1402) Mehmed I. (1403-1421) Murad II. (1421-1451)

Bu konu 17145 kez görüntülendi 44 yorum aldı ...
Osmanlı Padişahları 17145 Reviews

    Konuyu değerlendir: Osmanlı Padişahları

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 17145 kez incelendi.

Sayfa 1 Toplam 5 Sayfadan 123 ... Sonuncu
  1. #1
    Doktor Amca - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    4.252
    Konular
    1062
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    100
    @Doktor Amca

    Standart Osmanlı Padişahları

    Osmanlı Padişahları


    Ertugrul Gâzi
    Osman I. (1299-1326)
    Orhan I. (1326-1359)
    Murad I. (1359-1389)
    Beyazid I. (1389-1402)
    Mehmed I. (1403-1421)
    Murad II. (1421-1451)
    Fatih Mehmed II. (1451-1481)
    Beyazid II. (1481-1512)
    Selim I. (1512-1520)
    Süleyman I. (1520-1566)
    Selim II. (1566-1574)
    Murat III. (1574-1595)
    Mehmed III (1595-1603)
    Ahmed I. (1603-1617)
    Mustafa I. (1617-1623)
    Osman II.(1618-1622)
    Murat IV. (1623-1640)
    Ibrahim I. (1640-1648)
    Mehmed IV. (1648-1687)
    Süleyman II. (1687-1691)

    Ahmed II. (1691-1695)
    Mustafa II. (1695-1703)
    Ahmed III. (1703-1730)
    Mahmud I. (1730-1754)
    Osman III. (1754-1757)
    Mustafa III. (1757-1774)
    Abdülhamid I. (1774-1789)
    Selim III. (1789-1807)
    Mustafa IV. (1807-1808)
    Mahmud II. (1808-1839)
    Abdülmecid I. (1839-1861)
    Abdülaziz I. (1861-1876)
    Murat V. (1876)
    Abdülhamid II. (1876-1909)
    Mehmed V. Resad (1909-1918)
    Mehmed VI. Vahdettin (1918-1922)



    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Osmanlı Padişahları

          Kategori: Türk Tarihi

          Konuyu Baslatan: Doktor Amca

          Cevaplar: 44

          Görüntüleme: 17145

    Ben dostlarımı ne kalbimle ,
    Ne de aklımla severim...
    Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur...
    Ben dostlarımı ruhumla severim...
    O , ne durur... Ne de unutur...


    Axtardim men seni yuxularimda..
    seninle sensiz oldum xeyallarimda..
    ömür yollarimiz ayri olsada...
    bir ömür yasadim bakislarinda...

  2. #2
    Doktor Amca - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    4.252
    Konular
    1062
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    100
    @Doktor Amca

    Standart


    OSMANGAZI

    Babası : Ertuğrul Gazi
    Annesi : Hayme Hatun Doğduğu Tarih : Söğüt, 1258 (Hicri 656)
    Öldüğü Tarih : Bursa, 1326 (Hicri 726) Saltanatı : 1281 - 1326
    Devlet Sınırları : 16.000 km2

    Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan Osman Gazi 1258'de Söğüt'te doğdu. Babası Ertuğrul Gazi, annesi Hayme Hatun'dur. Osman Gazi, Ertuğrul Bey'in üç oğlundan birisidir.

    Osman Gazi uzun boylu, yuvarlak yüzlü, esmer tenli, ela gözlü ve kalın kaşlıydı. Omuzları arası oldukça geniş, vücudunun belden yukarı kısmı aşağı kısmına oranla daha uzundu. Başına kırmızı çuhadan yapılmış Çağatay tarzında Horasan tacı giyerdi. İç ve dış elbiseleri geniş yenliydi. Osman Gazi değerli bir devlet adamıydı. Dürüst, tedbirli, cesur, cömert ve adaletliydi. Fakirlere yedirip, giydirmeyi çok severdi. Üzerindeki elbiseye kim biraz dikkatlice baksa, hemen çıkartıp ona hediye ederdi. Her ikindi vakti kendi evinde kim varsa onlara ziyafet verirdi.

    Osman Bey diğer kardeşlerinden büyük değildi, fakat adeta bir idareci olarak yaratılmıştı. Zira bu hususta çok büyük kabiliyet sahibi idi. Babası vefat ettikten sonra diğer bütün beyler, ittifakla Osman Bey'i aşiretin reisi olarak tanıdılar.

    Osman Gazi, 1281 yılında Söğüt'te Kayı Boyu'nun yönetimine geçtiğinde henüz 23 yaşındaydı. Ata binmekte, kılıç kullanmakta ve savaşmakta çok ustaydı.

    Aşiretin ileri gelenlerinden Ömer Bey'in kızı Mal Hatun ile evlendi ve bu evlilikten ilerde Osmanlı Devleti'nin başına geçecek olan oğlu Orhan Gazi doğdu.

    Osman Gazi, Ahi Şeyhlerinden Edibali'nin görüşlerine değer verir ve ona saygı duyardı. Sık sık Şeyh Edibali'nin Eskişehir Sultanönü'ndeki Dergâhına gider ve misafir kalırdı. Osman Gazi bir gece Şeyh Edibali'nin dergâhında misafirken, bir rüya gördü. Sabah olunca hemen Şeyh Edibali'ye koşup, ona şöyle dedi: "Şeyhim, rüyama girdiniz. Göğsünüzden bir ay çıktı. Yükseldi, yükseldi, sonra benim koynuma girdi. Göbeğimden bir ağaç büyümeye başladı. Büyüdü, yeşillendi. Dal, budak saldı. Dallarının gölgesi bütün dünyayı tuttu. Rüyam ne manaya gelir. Şeyh, bir süre sustuktan sonra ona şöyle dedi: "Müjdeler olsun ey Osman! Hak Teala, sana ve senin evladına saltanat verdi. Bütün dünya, evladının himayesinde olacak, kızımda sana eş olacak." Bu olaydan sonra Şeyh, kızı Bala Hatun'u Osman Bey'e verdi. Bu evlilikten de Alaeddin doğdu.

    Anadolu'da kurulup, 600 yıllık bir tarih diliminde ve üç kıtada hüküm süren Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi, 1326'da Bursa'da Nıkris hastalığından öldü. Vefat ettiğinde geriye bıraktığı mal varlığı şunlardı: Bir at zırhı, bir çift çizme, birkaç tane sancak, bir kılıç, bir mızrak, bir tirkeş, birkaç at, üç sürü koyun, tuzluk ve kaşıklık. Osman Bey Vefat ettiği zaman zayıf bir rivayete göre, Söğüt'te babasının yanına defnedilmiş ve Bursa alınırsa oraya defnini vasiyet etmişti. Bunun için 1326'da Bursa alındıktan sonra vasiyeti yerine getirilerek cesedi Bursa'ya nakledilip, Hisar'da (Saint Eli) namına yapılmış olan Gümüşlü Kümbet’e defnedilmiştir. Fakat vekayiin tetkikine göre vefatının 1326'da Bursa'nın teslim alınmasından sonra olduğu anlaşılıyor.

    (Osmanlı Tarihi, Uzunçarşılı) Osman Bey zamanında yaşayan İslam büyükleri: Silsile-i Sadet-i Nakşibendiyye'nin onuncu ve on birinci halkalarını teşkil eden, Hace, Arif Rivgiri ve Hace Mahmud İncir Fagnevi (k.s.) Hazretleri, Şeyh Saadettin Cibavi, Bahaüddin Veled ve Müellif Pehlivan Mahmud Poyraz.

    Osman Gazi'nin eşleri ve çocukları: Osman Gazi iki evlilik yapmıştır. Birinci eşi Türkmen beylerinden Ömer Bey'in kızı Mal Hatun'dur. Orhan Gazi bu eşinden doğmuştur, ikinci eşi Şeyh Edibali'nin kızı Balâ Hatun'dur. Bu iki eşinden yedisi erkek, biri kız olmak üzere sekiz çocuğu olmuştur. Erkek çocukları Orhan Gazi, Alâeddin Bey, Savcı Bey, Çoban Bey, Melik Bey, Hamid Bey ve Pazarlı Bey, kızı ise Fatma Hatun'dur.
    Ben dostlarımı ne kalbimle ,
    Ne de aklımla severim...
    Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur...
    Ben dostlarımı ruhumla severim...
    O , ne durur... Ne de unutur...


    Axtardim men seni yuxularimda..
    seninle sensiz oldum xeyallarimda..
    ömür yollarimiz ayri olsada...
    bir ömür yasadim bakislarinda...

  3. #3
    Doktor Amca - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    4.252
    Konular
    1062
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    100
    @Doktor Amca

    Standart


    Orhan Gazi

    Babası : Osman Gazi
    Annesi : Mal Hatun
    Doğduğu Tarih : 1281 (Hicri 680)
    Öldüğü Tarih : 1360 (Hicri 761)
    Saltanatı : 1326 - 1359

    Osmanlı Devletini Osman Gazi kurmuştu. Fakat onu teşkilatlandıran ve büyük bir devlet haline getiren Orhan Gazi idi.

    Orhan Gazi sarı sakallı, uzunca boylu, mavi gözlü idi. Yumuşak huylu ve merhametli, fakat yerine göre şiddetli ve şecaatliydi. Fakirleri sever ve ulemaya hürmet ederdi. Son derece dindar, adaletli ve tebaasına kendisini sevdirmesini çok iyi bilirdi. Bizzat halk içine girer, onlarla yemek yer ve dertleşirdi.

    Hareketlerinde çok hesaplı davranır ve hiç telaş etmezdi. İznik’i fethettiği zaman Hıristiyanlara göstermiş olduğu insanca muamele, dillere destan olmuştu.

    Orhan Gazi'nin her yönden büyük bir insan olduğunu sadece Türkler değil, birçok yabancı tarihçiler dahi tasdik etmişlerdir.

    Orhan Gazi daha 15 yaşında iken harplere iştirak etmiş ve hayatinin büyük bir kısmı harp meydanlarında geçmiştir. Babasından 16.000 km. kare olarak teslim aldığı toprakları altı misline çıkararak 95.000 km. kare yapmıştır.

    Orhan Gazi bir devlet reisi sıfatı ile harplerde bizzat ordularının başında daima bulunmuştur. Orhan Gazi devletin muntazam bir idare sistemine bağlanması lüzumunu görmüş ve teşkilat işini ise, Alaeddin Pasa ile, Şeyh Edebali'nin bacanağı Çandarlı Kara Halil paşaya havale etmişti.

    Orhan Gazi zamanında teşkilatı üç noktada toplayabiliriz: Para, kıyafet, ordu.

    Orhan Bey'in büyük oğlu Süleyman Pasa, kendisinden önce vefat etmiştir. Kendi sağlığında iken başkumandanlık vazifesini ikinci oğlu Murad Hüdavendigar'a devretmiştir.

    Osmanlılar tarafından yaptırılan ilk cami (1333 -1334) senesinde İznik’te yapılan "Hacı Özbek Camii” dir ve Orhan Gazi yaptırmıştır.

    Bursa Medresesini Orhan Bey yaptırmış ve ilk "Sultan" lakabı da O'nun zamanında kullanılmıştır. Yine ilk Osmanlı parası da Orhan Bey zamanında basılmıştır. Müslüman Türkler Avrupa'ya ilk defa Orhan Bey zamanında geçmişlerdir. İstanbul’un Anadolu yakası tamamen Orhan Bey zamanında Osmanlı topraklarına katılmıştır.

    Yeni fethedilen Hıristiyan topraklarında yasayan yerli Hıristiyan halkın Osmanlı hayranlığı, yeni fetihleri de kolaylaştırmıştır.

    Zamanında fethedilen yerler: 1326'da Bursa, 1329'da İznik, 1337'de Gemlik'i fethetti ve Bizanslılara karşı Palekanon (Maltepe) zaferini kazandı. 1345'de Karasi Beyliği ilhak edildi. 1354'de Ankara ve Gelibolu fethedildi.

    Orhan Gazi 1360 senesinde 79 yaşında vefat etmiştir. Türbesi ise Bursa'da Osman Gazi'nin türbesi yanındadır. Türbe dört köşelidir. İçinde 4 tane büyük mermer sütun vardır. Türbe bu dört sütun üzerine oturtulmuştur. Kubbesi geniş ve kursunla örtülmüştür. Duvarları sade ve beyaza boyanmıştır. Tavanında onar kandilli birer tane avize asilidir. Orta yerde Orhan Gazi'nin sandukası bulunmaktadır. Etrafı pirinç parmaklıklar ile çevrilmiştir. Sandukanın kuzey yönünde Cem Sultan’ın oğlu Abdullah, karşı tarafında ikinci Bayezid'in oğlu Korkut, onun yanında Orhan Gazi'nin ailesi Nilüfer Hatun ve oğlu Kasım Çelebi ile Yıldırım’ın oğlu Musa Çelebi vardır. Bu türbede yirmi iki tane mezar bulunmaktadır. Türbeyi ise Sultan Abdülaziz yaptırmıştır.

    Silsile-i Sadat-ı Nakşibendiyye'den Hace Muhammed Baba Semasi (k.s.) Hazretleri, Şeyh Edebali, Hacı Bektaş-ı Veli bu devrin büyüklerinden olup, Orhan Gazi zamanında vefat etmişlerdir.

    Orhan gazi'nin esleri ve çocuklarırhan gazi'nin ilk eşi Nilüfer Hatun (Holofira) Yarhisar tekfurunun kızıdır. Bu eşinden Süleyman Çelebi, Murad Çelebi, Kasım Çelebi adında üç oğlu oldu. Türkmen boylarında büyük kardeşe 'Paşa' (baş ağa) demek gelenek olduğu için Süleyman Çelebi hep Süleyman Paşa olarak anıldı, ikinci eşi yine bir Bizans prensesi olan Asporça, üçüncü eşi Bizans hükümdarı Kantakuzenos'un kızı Teodora'dır. Teodora ile evlendiği zaman 58 yaşında, Teodora ise 18 yaşında idi. Siyasî sebeplerle yapılan son iki evlilikten de çocukları oldu. (Asporça'dan İbrahim Çelebi adında bir oğlu, Fatma Hatun adında bir kızı; Teodora' dan ise Halil Çelebi adında bir oğlu olmuştur).

    Teodora Müslüman olmamıştı. Hıristiyan anadan doğan çocuklar veliaht olamazlardı. Önce Süleyman Paşa, onun ölümünden sonra da Murad Çelebi veliaht olmuşlardı. Teodora'dan olan Halil Çelebi Dil İskelesi’nde kayık gezintisi yaparken Ceneviz korsanları tarafından kaçırılarak esir alındı ve 3 yıl Foça’da tutuldu. Sonra 100 bin altın karşılığında serbest bırakıldı. Bu paranın yarısını Orhan Bey Bizans hükümdarına ödetti.
    Ben dostlarımı ne kalbimle ,
    Ne de aklımla severim...
    Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur...
    Ben dostlarımı ruhumla severim...
    O , ne durur... Ne de unutur...


    Axtardim men seni yuxularimda..
    seninle sensiz oldum xeyallarimda..
    ömür yollarimiz ayri olsada...
    bir ömür yasadim bakislarinda...

  4. #4
    Doktor Amca - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    4.252
    Konular
    1062
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    100
    @Doktor Amca

    Standart

    1. Murad - Hüdavendigar

    Babas? : Orhan Gazi
    Annesi : Nilüfer Hatun
    1. Murad - Hüdavendigar', 'Babası : Orhan Gazi
    Annesi : Nilüfer Hatun
    Doğduğu Tarih : 1326
    Öldüğü Tarih : 1389
    Saltanatı : 1359 - 1389

    Sultan Birinci Murad 1326'da Bursa'da doğdu. Babası Orhan Gazi, annesi Bizans tekfurlarından birinin kızı olan Nilüfer Hatun'dur (Holofira). Sultan Birinci Murad uzun boylu, değirmi yüzlü ve iri burunluydu. Kalın ve adaleli bir vücuda sahipti.

    Başına Mevlevi sikkesi üzerine testar sarılı bir başlık giyerdi. Çok sade giyinir ve kırmızı zeminli beyaz elbiseden hoşlanırdı. İlk eğitimini annesi Nilüfer Hatun'dan aldı. Daha sonra tahsilini tamamlamak için gittiği Bursa Medreselerinde ilim ve sanat adamları ile beraber yaşadı.

    Sultan Birinci Murad, gayet nazik, sevimli ve çok halim selimdi. Âlim ve sanatkârlara hürmet gösterir, fakirlere ve kimsesizlere şefkatli davranırdı. Dahi bir asker ve devlet adamıydı. "Derviş Gazilerin Şeyhlerinin Kralı Murad Gazi" diye anılan Sultan Birinci Murad, bütün hayati boyunca planlı ve programlı hareket etti.

    Sultan Birinci Murad, Bizans Kilisesi'ne göre bir kâfir ve İsa düşmanı olarak görülse de, fethettiği yerlerde yaşayan Hıristiyan halka Papa'dan daha iyi davrandığı için onların sevgisini kazanmıştı. 1382 yılından itibaren "Murad Hüdavendigar" diye anılan Sultan Birinci Murad, Birinci Kosova Savaşı’ndan sonra savaş alanını gezerken, Sırp Kralı Lazar'ın damadı tarafından haince hançerlenerek şehit oldu (1389).

    Erkek çocukları: Yakub Çelebi, Yıldırım Bayezid, Savcı Bey ve İbrahim
    Kız çocukları: Nefise ve Sultan Hatun
    Ben dostlarımı ne kalbimle ,
    Ne de aklımla severim...
    Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur...
    Ben dostlarımı ruhumla severim...
    O , ne durur... Ne de unutur...


    Axtardim men seni yuxularimda..
    seninle sensiz oldum xeyallarimda..
    ömür yollarimiz ayri olsada...
    bir ömür yasadim bakislarinda...

  5. #5
    Doktor Amca - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    4.252
    Konular
    1062
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    100
    @Doktor Amca

    Standart


    1. Bayezid - Yıldırım Bayezid
    ,
    'Babası : Murad Hüdavendigar
    Annesi : Gülçiçek Hatun
    Doğduğu Tarih : 1360
    Öldüğü Tarih : 8 Mart 1403
    Saltanatı : 1389 - 1403

    Yıldırım Bayezid 1360 yılında Edirne'de doğdu. Babası Murad Hüdavendigar, annesi Gülçiçek Hatundur. Gülçiçek Hatun Rum'dur. Yıldırım Bayezid yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, koç burunlu, ela gözlü, kumral saçlı, sık sakallı ve geniş omuzluydu. Girdiği savaşlarda gösterdiği cesaretten dolayı ona 'Yıldırım' lakabı takılmıştı.

    Çocukluğunu Bursa Sarayı'nda kardeşleriyle birlikte geçirdi. İyi bir eğitim gördü. Devrin en büyük âlimlerinden dersler aldı. Gençliğinde Kütahya sancağında valilik yaptı. Sultan Murad Hüdavendigar'ın vasiyeti gereği 1389 yılında padişahlığa getirildi. Tahta çıktığında 29 yaşındaydı.

    Sırbistan'ın başında, Kosova savaşında ölen Kral Lazar'ın oğlu Stefan Lazaroeviç vardı. Barış antlaşması için geldiği Edirne'de kız kardeşi Maria'yı Bayezid'e verdi. Bu evlenme sayesinde Osmanlı-Sırp dostluğu kuruldu. Yıldırım Bayezid Timur'la yaptığı Ankara Savaşı'nda yenildi ve esir düştü. 13 yıl süren saltanatı sonunda esaretinin başlamasından 7 ay 12 gün sonra vefat etti.

    Erkek Çocukları: Musa Çelebi, Süleyman Çelebi, Mustafa Çelebi, İsa Çelebi, Mehmed Çelebi, Ertuğrul Çelebi, Kasım Çelebi
    Kız Çocukları: Fatma Sultan

    BEYLİKLERLE MÜCADELE

    1389 yılında Bulgaristan ve Bosna'nın fethi gerçekleştirildikten sonra, Anadolu'da durumun karıştığını haber alan Yıldırım Bayezid, Balkan devletleriyle açık antlaşmalar imzaladı. Yıldırım, Sultan Murad'ın ölümünü fırsat bilip Osmanlılara karşı güç birliği yapan Anadolu Beyliklerine karşı mücadeleye girişti.

    Karamanoğulları hem Beyşehir'i işgal etmişler, hem de Saruhan, Menteşe, Aydın ve Germiyan Beyliklerini kışkırtmışlardı. Yıldırım Bayezid beraberindeki Sırp kuvvetleriyle birlikte Anadolu'ya girdi ve başkaldıran bu beyliklerin topraklarını tek tek ele geçirdi.

    Ayrıca Çandaroğlu İsfendiyar Bey'de Osmanlı hâkimiyetini kabul etti.

    İLK İSTANBUL KUŞATMASI

    Karaman Seferi'nde Yıldırım Bayezid ile birlikte bulunan, Sırp İmparatoru Yoannes'in oğlu Manuel Bursa'ya geldikten sonra izinsiz bir şekilde İstanbul'a gitti. Bu olay üzerine, Yıldırım Bayezid bu gidişin gizli bir amacı olduğunu düşünerek, daha önceden planlanmış Macaristan seferini iptal etti ve İstanbul'u kuşatma kararı aldı.

    İstanbul karadan ve denizden kuşatıldı (1391). Büyük ve kuvvetli toplar olmadığından, kuşatma abluka niteliğinde oldu. Macarların Türk topraklarına girmesiyle kuşatma kaldırıldı. Bu kuşatma Osmanlılar tarafından yapılan ilk İstanbul kuşatmasıdır.

    Boş durmayan Macarlar kuzeyden Osmanlı topraklarına girmişlerdi. Üzerlerine gönderilen Türk Akıncıları, Kral Sigismund komutasındaki Macar Ordusunu yendiler (1392). Tuna-Eflak Seferinden dönüldüğünde Selanik ve çevresi de Osmanlı topraklarına katıldı (1394).

    Yıldırım Bayezid 1395 yılında İstanbul'u ikinci kez kuşattı. Fakat Haçlıların harekete geçtiğini haber alınca bu kuşatma da birincisi gibi başarıya ulaşmadan kaldırıldı.

    NİĞBOLU ZAFERİ

    Osmanlıların Rumeli'deki faaliyetlerinin devam etmesi, akıncıların Bosna'ya ve Arnavutluk'a kadar ilerlemeleri Haçlıları telaşa düşürdü. Macar Kralı Sigismund, Papa'nın da desteğiyle başta Fransız, İngiliz ve Alman kuvvetleri olmak üzere bütün Avrupa ülkelerinin katılımıyla oluşan Haçlı Ordusu'nun başına geçti. Bu ordu 1396 yılının Mayıs ayında harekete geçti.

    Bu ittifakın amacı beş yıldır kuşatma altında bulunan İstanbul'u kurtarmaktı. Haçlılar Tuna kıyısındaki Niğbolu kalesini kuşattılar. Kale kumandanı Doğan Bey, Yıldırım Bayezid komutasındaki Osmanlı Ordusu yetişinceye kadar kaleyi başarıyla savundu. 1396 yılında Niğbolu kalesi önlerinde çok kanlı çarpışmalar oldu. Haçlılar, tarihe Niğbolu Savaşı olarak geçen bu çatışmada büyük bir bozguna uğradılar. Savaş sonunda Haçlıların aldığı yerler Osmanlı Devletine geçti. Bulgar Krallığı ortadan kaldırıldı ve Macaristan içlerine doğru akınlar yapıldı. Haçlı dünyası yarım yüzyıl Türklerin üzerine yürümeye cesaret edemedi. Bu savaştan sonra Yıldırım Bayezid'e Abbasi Halifesi tarafından "Sultan-i iklim-i Rum" yani "Anadolu Sultanı" unvanı verildi.

    Niğbolu Savaşından sonra İstanbul üçüncü defa kuşatıldı. Daha önceden yapımına başlanmış olan Anadoluhisarı bu kuşatma sırasında tamamlandı. Güçlü bir deniz kuvveti ve büyük topların olmaması fethi engelliyordu. Bu sebeple Yıldırım Bayezid, Türk Denizciliğini geliştirmeye çalıştı. Yıldırım İstanbul'u kuşatma altında tutarak, şehrin teslim olacağını düşünüyordu. Ancak Timur tehlikesi ortaya çıkınca, Bizans'la bir antlaşma yapıldı ve kuşatma kaldırıldı. Bu antlaşmayla, İstanbul Sirkeci'de bir cami, bir İslam Mahkemesi ve bir Türk mahallesi kuruldu. Yıllık haraç arttırıldı. Aynı yıl Yunanistan'a ve Mora'ya sefer düzenlendi.

    1398 yılında Karaman ülkesi ve Karadeniz beylikleri fethedildi. Bir yıl sonra da Dulkadiroğulları Beyliğine son verildi. Yıldırım Bayezid, ayrıca İstanbul Galata'da bulunan Ceneviz Kolonisi ile de savaştı.

    ANKARA SAVAŞI

    Timur, Cengiz İmparatorluğu'nu yeniden kurmak amacıyla faaliyetlere başlamıştı. İran'ı almış, Hindistan'a da seferler düzenlemişti. Azerbaycan ve Bağdat Emirleri korkularından Yıldırım Bayezid'e sığındılar. Timur Emirleri geri istediyse de, Yıldırım Bayezid bunu reddetti ve bu olaydan dolayı Timur ile Yıldırım Bayezid'in araları açıldı. Anadolu'ya giren ve Sivas'ı yağmalayan Timur, seçme askerlerden oluşan ordusu ile birlikte Anadolu'da ilerlemeye devam etti. Osmanlı Ordusu da harekete geçti. İki ordu Ankara'da Çubuk Ovası'nda karşılaştılar.

    Yapılan Ankara Savaşı'nda Yıldırım'ın kuvvetlerinden olan Kara Tatarlar'ın, Timur tarafına geçmesi Osmanlı Ordusunun dağılmasına neden oldu (20 Temmuz 1402).

    Yıldırım Bayezid, Timur'a esir düştü. Bu savaş Osmanlı Devleti'nin 50 yıl kadar duraklamasına neden oldu. Anadolu Türk birliği dağıldı ve Anadolu'daki beylikler tekrar ortaya çıkarak güçlendi. Başsız kalan Osmanlı Devleti'nde karışıklıklar başladı.

    Osmanlı Devleti'nin dört ayrı bölgesinde, şehzadeler tarafından dört ayrı devlet ilan
    edildi. Bursa, İznik ve İzmit, Timur tarafından yağmalanıp yakıldı, İzmir işgal edildi. 1402'den 1413'e kadar sürecek olan bu iktidar boşluğu ve taht mücadeleleri dönemine Fetret Devri adı verildi.

    MİMARİ ESERLER

    Memleketin imarıyla da meşgul olan Yıldırım Bayezid, özellikle Bursa'da İslam mimarisini ebediyen yaşatacak camiler, külliyeler ve medreseler yaptırdı.

    Timurtaş Paşa adına bir Camii, Mudurnu Yıldırım Camii, Bergama Ulu Camii, Bursa Ulu Camii o dönemde yapılmış önemli mimari eserlerdendi.

    Yıldırım Bayezid ayrıca 1396 yılında İstanbul'un fethi için bir aşama olan Anadoluhisarı'nı yaptırdı.

    Yaptırılan Bursa Yıldırım Darüşşifası ve Bursa Yıldırım Sağlık Ocağı Osmanlı İmparatorluğunda sağlık alanında yapılan ilk eserlerdi. Bursa Yıldırım Medresesini de inşa ettiren Yıldırım Bayezid, Bursa'nın ilim adamlarının merkezi olmasını sağladı. "Emir Sultan" adıyla şöhret bulmuş olan Emir Buhari o dönem Bursa'ya gelmiş olan ilim adamlarından birisidir.




    Ben dostlarımı ne kalbimle ,
    Ne de aklımla severim...
    Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur...
    Ben dostlarımı ruhumla severim...
    O , ne durur... Ne de unutur...


    Axtardim men seni yuxularimda..
    seninle sensiz oldum xeyallarimda..
    ömür yollarimiz ayri olsada...
    bir ömür yasadim bakislarinda...

  6. #6
    Doktor Amca - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    4.252
    Konular
    1062
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    100
    @Doktor Amca

    Standart


    Sultan 1. Mehmed - Çelebi Mehmed
    , 'Babası : Yıldırım Bayezid
    Annesi : Devlet Hatun
    Doğduğu Tarih : 1389
    Öldüğü Tarih : 26 Mayıs 1421
    Saltanatı : 1413 - 1421

    Sultan Mehmed Çelebi, 1389 yılında Edirne'de doğdu. Babası Yıldırım Bayezid, annesi de Germiyanoğullarından Devlet Hatun'dur. Orta boylu, yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, kırmızı yanaklı ve geniş göğüslüydü. Kuvvetli bir vücuda sahipti. Gayet hareketli ve cesurdu. Güreş yapar ve çok kuvvetli yay kirişlerini bile çekebilirdi. Padişahlığı süresince bizzat 24 savaşa katılan Mehmed Çelebi, bu savaşlarda kırka yakın yara aldı. Başında kullanmış olduğu sarık, altın işlemeli kavuğu ile gayet güzel görünürdü. İçi kürklü ve yakası dik olan bir kaftan giyinirdi.

    Sultan Mehmed Çelebi Müslümanlara karşı göstermiş olduğu adaleti, aynı zamanda Hıristiyan topluluklara karşı da gösterirdi. İyi bir idareci ve politikacıydı. Tahsilini Bursa Sarayı'nda tamamladı. Daha sonra babası tarafından Amasya sancakbeyliğine tayin edildi ve bu sırada devlet işlerini öğrendi.

    Fetret Devri'nden sonra Anadolu'daki beylikleri tekrar bir araya toplamayı başaran Sultan Mehmed Çelebi'ye Osmanlı İmparatorluğu'nun ikinci kurucusu gözüyle de bakılabilir.

    Sultan Mehmed Çelebi 26 Mayıs 1421 de Edirne'de vefat etti. Ölüm haberi gizlendi. Osmanlı Padişahları arasında ölümü gizlenen ilk padişah o oldu. Cenazesi Bursa'ya getirilerek Yeşil Türbe'ye defnedildi.

    Erkek Çocukları: Mustafa Çelebi, İkinci Murad, Ahmed, Yusuf, Mahmud.
    Kız Çocukları: Fatma ve Selçuk Hatun.

    FETRET DEVRİ

    Ankara Savaşı sonunda Anadolu'da Türk birliği bozulmuş ve Osmanlı Devleti dağılma tehlikesi ile karşılaşmıştı. Yıldırım Bayezid'in oğulları, babalarının ölümünden sonra taht mücadelesine başladılar. Osmanlı tarihindeki en büyük kargaşa dönemi böylece başlamış oldu. Fetret Devri adı verilen bu dönemdeki taht mücadeleleri, Timur'un Anadolu'da kuvvetli bir devlet bırakmak istememesi ve Bizans'ın entrikalarıyla daha da arttı.

    Süleyman Çelebi Edirne'de, İsa Çelebi Bursa'da, Mehmed Çelebi Amasya'da, Musa Çelebi Balıkesir'de padişahlıklarını ilan ettiler.

    Mehmed Çelebi ile Musa Çelebi aralarında anlaştılar ve Bursa'da vali bulunan İsa Çelebi'yi ortadan kaldırdılar. Mehmed Çelebi, Süleyman Çelebi'nin de ortadan kalkması gerektiğini biliyordu. Bu amaçla Musa Çelebi'yi Edirne'ye Süleyman Çelebi'nin üzerine gönderdi. Musa Çelebi, kardeşi Süleyman Çelebi'yi yenerek, Edirne'yi ele geçirdi. Ancak Mehmed Çelebi'ye verdiği sözü tutmayarak Edirne'de kendini padişah ilan etti. 1413 yılında, son olarak Musa Çelebi'yi de saf dışı bırakan Mehmed Çelebi Fetret Devrine son verdi.

    BİRLİK MÜCADELESİ

    Osmanlı Devleti'ni tekrar bir araya toplayan ve bir bakıma Anadolu'da ki Türk birliğini tekrar sağlayan Mehmed Çelebi, Osmanlı Devletinin tek hâkimi olarak padişahlığını ilan etti. Bu dönemde Anadolu'daki toprakların birçoğu kaybedilmiş durumdaydı. Mehmed Çelebi bu toprakların tekrar geri alınması için harekete geçti.

    1414 yılında Aydınoğlu Cüneyd Bey'den İzmir'i geri aldı. Saruhan ve Menteşoğlu beylikleri yeniden Osmanlı Devleti'ne bağlandı. Bursa'ya saldıran Karamanoğulları üzerine bir sefer düzenlendi.

    Yenilen Karamanoğlu Mehmed Bey af diledi. Mehmed Çelebi de onu bağışladı ve ülkesinde yaşamasına izin verdi.

    Aynı şekilde, Fetret Devri sırasında tekrar kurulmuş olan Candaroğulları Beyliği de Osmanlı topraklarına bağlandı.

    RUMELİ FAALİYETLERİ

    Bu faaliyetlerden sonra Mehmed Çelebi tekrar Rumeli'ye yöneldi. Osmanlılara karşı düşmanca davranışlar sergileyen Eflak Beyliği'nin üzerine gidildi ve Eflâklılar vergiye bağlandı.

    Mehmed Çelebi, babası Yıldırım Bayezid zamanında kurulan fakat pek güçlü olmayan deniz kuvvetlerini güçlendirdi ve Venediklilerle ilk deniz savaşları yapıldı (1416).

    ŞEYH BEDREDDİN İSYANI

    Mehmed Çelebi Anadolu ve Rumeli'de ki birliği sağladıktan sonra iki önemli isyanla uğraşmak zorunda kaldı. Bunlardan birisi Şeyh Bedrettin isyanıdır. Edirne civarındaki Simavna'da doğan Şeyh Bedrettin Bursa, Konya, Kahire gibi devrin en büyük ilim ve kültür merkezlerinde eğitim gördü.

    Şeyh Bedrettin; Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa gibi yakın arkadaşlarıyla birlikte İznik'te kurdukları, İslam dinine aykırı fikirlere sahip bir tarikatla, Anadolu ve Rumeli'de fikirlerini yaymaya başladılar.

    Bir süre sonra Eflak üzerinden Deliosman'a gelen Şeyh Bedrettin ve yandaşları ayaklandılar. Börklüce Mustafa İzmir'de, Torlak Kemal de Manisa'da ayaklanmaya katıldılar. Mehmed Çelebi, İzmir ve Manisa üzerine kuvvet göndererek ayaklanmayı bastırdı.

    Yakalanan Şeyh Bedrettin, Serez Kadısı tarafından yargılanarak idam edildi (1420).

    DÜZMECE MUSTAFA İSYANI

    Ankara Savaşı'ndan sonra Timur'la birlikte Semerkant'a götürülen Mustafa Çelebi (Düzmece Mustafa), Timur'un ölümünden sonra Anadolu'ya döndü.

    Osmanlı tahtında hak iddia eden Mustafa Çelebi, Bizans'ın ve Eflak Beyliği'nin yardımı ile Selanik'te ayaklandı.

    Mehmed Çelebi, Bizans'a sığınan Mustafa Çelebi'yi para karşılığında hapsettirdi.

    MİMARİ ESERLER

    Dağılma tehlikesi içindeki Osmanlı Devletini yeniden bir araya toplamayı başaran Mehmed Çelebi, ülkesini güzelleştirmeye de özen gösterdi. Medreseler, imarethaneler ve pek çok camii yaptırdı.

    Bunlardan; Amasya Bayezid Paşa Camii, Merzifon Çelebi Sultan Mehmed Medresesi, Bursa Yeşil Camii, Dimetoka Çelebi Sultan Mehmed Camii, Edirne Eski Camii ve Edirne Yıldırım Camii önemlidir.
    Ben dostlarımı ne kalbimle ,
    Ne de aklımla severim...
    Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur...
    Ben dostlarımı ruhumla severim...
    O , ne durur... Ne de unutur...


    Axtardim men seni yuxularimda..
    seninle sensiz oldum xeyallarimda..
    ömür yollarimiz ayri olsada...
    bir ömür yasadim bakislarinda...

  7. #7
    Doktor Amca - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    4.252
    Konular
    1062
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    100
    @Doktor Amca

    Standart


    2. Murat',
    'Babası : I.Mehmed (Çelebi)
    Annesi : Emine Hatun
    Doğduğu Tarih : 1402
    Öldüğü Tarih : 3 Şubat 1451
    Saltanatı : 1421 - 1451

    Sultan İkinci Murad 1402 yılında doğdu. Babası Mehmed Çelebi, annesi Dulkadiroğulları Beyliğinden Emine Hatun'dur.

    Uzun boylu, beyaz tenli, doğan burunlu ve güzel yüzlü bir padişahtı. Çok güzel konuşurdu. Kendisinin en büyük mutluluğu, Fatih Sultan Mehmed gibi eşine az rastlanacak bir insanın babası olmaktı.

    Sultan İkinci Murad sakin ve huzurlu bir hayat yaşamayı arzu eden, fakat gerektiği takdirde çok hareketli, cesur ve hiçbir şeyden yılmayan bir kişiliğe sahipti. Otuz yıllık saltanatı süresince, ülkesini çok büyük bir şan ve şerefle idare ederek, emri altında bulunan herkesin sevgisini kazandı.

    Dindar, adil ve lütufkâr bir padişahtı. Çocukluğu Amasya'da geçen Sultan İkinci Murad, tahta çıktığında 19 yaşındaydı.

    Erkek çocukları: Fatih Sultan Mehmed, Ahmed, Alaaddin, Orhan, Hasan, Ahmed.
    Kız çocukları: Şehzade ve Fatma Hatun.

    DÜZMECE MUSTAFA OLAYI

    Sultan İkinci Murad'ın tahta çıkışından yararlanmak isteyen Bizanslılar, Mehmed Çelebi zamanında hapsettikleri Mustafa Çelebi'yi serbest bırakıp ayaklanması için desteklediler.

    Amaçları Osmanlı Devleti'nde taht kavgası yaratmaktı. Anadolu beyliklerinden de Mustafa Çelebi'yi destekleyenler oldu. Osmanlı yönetimine küskün olan bir takım komutanlar ve askerler de Mustafa Çelebi'yi padişah olarak görmek istiyorlardı.

    Sultan İkinci Murad'ın üzerine gönderdiği birlikleri Rumeli taraflarında yenen Şehzade Mustafa Çelebi, Edirne'ye gelerek hükümdarlığını ilan etti. Ancak daha sonra Ulubat civarında karşılaştığı Sultan İkinci Murad'ın ordusu karşısında direnemedi ve kaçmaya çalıştı. Edirne'de yakalanan Mustafa Çelebi (Düzmece Mustafa) idam edildi.

    1421 yılında Azeb ismiyle yeni bir askeri sınıf kurduran Sultan İkinci Murad, Mustafa Çelebi ayaklanmasında başrol oynayan Bizans'ın üstüne yürüyerek İstanbul'u kuşattı.

    BEYLİKLERLE MÜCADELE

    Sultan İkinci Murad, Bizans'ın kışkırtmaları ve Anadolu beyliklerinin destekleriyle ayaklanan 13 yaşındaki küçük kardeşi Şehzade Mustafa'nın Bursa'yı kuşattığı haberinin alınması üzerine, İstanbul kuşatmasını kaldırarak Anadolu'ya geçti ve isyanı bastırdı. Yakalanan Şehzade Mustafa boğduruldu.

    Sultan İkinci Murad, Şehzade Mustafa olayını da çözdükten sonra, devamlı olarak Osmanlı'ya karşı ayaklanan Anadolu Beyliklerini etkisiz hale getiremeye karar verdi.

    Sırasıyla Aydın, Menteşe, Teke ve Germiyan beyliklerine son verildi.

    RUMELİ FAALİYETLERİ

    Rumeli'de de birçok faaliyette bulunan Sultan İkinci Murad, Sırbistan üzerine sefere çıktı. Sırbistan vergiye bağlandı. Selanik, Makedonya, Teselya ve Yanya dolayları Osmanlı topraklarına katıldı. Arnavutluk Osmanlı himayesini kabul etti. Ayrıca, ayaklanan Eflak Bey'i Vlad'ın (Kazıklı Voyvoda) üzerine kuvvet gönderildi ve Eflak Beyliği yeniden Osmanlı'ya bağlandı.

    Türklerin Balkanlar'daki bu başarıları Bizans ve Avrupa'yı telaşa düşürmekteydi. Avrupa'da haçlı seferi hazırlıkları yapılıyordu. Balkanlar'da Erdel Bey'i Hünyadi Yanoş'un Türkler'i pusuya düşürmesiyle 20 bin şehit verildi. Bu başarılar Osmanlı Devletine bağlı bütün beylerin ayrılmalarına neden oldu.

    Osmanlı Ordusu bu kötü gidişe son vermek için çalıştıysa da başarılı olunamadı. Ardı ardına alınan bu yenilgiler Haçlıları ümitlendirmişti. Osmanlı ordusu Rumeli'de ilk defa böyle bir mağlubiyete uğramıştı. Haçlı ordusu "Tabur cengi" denilen bir usul ile arabalara bağlı top bataryaları kullanıyor, Osmanlı ordusu üzerlerine geldiğinde arabaları çember haline getirerek içine saklanıyor ve toplarla dört bir yana ateş ederek Osmanlı ordusuna ağır darbe vuruyordu.

    SEGEDİN ANTLAŞMASI

    Haçlı kuvvetleri kazanılan her başarı sonrası daha da güçlü ve kuvvetli ittifaklar yaparak, Osmanlı Devleti'ne saldırmaya devam etti. Sırp, Eflak, Erdel, Macar kuvvetleri ilerlemeye devam ediyordu.

    Niş yakınlarında yeniden büyük bir kayıp verildi. Haçlı birlikleri Filibe'ye kadar geldiler. Ancak soğukların şiddetlenmesi ilerlemelerine engel oldu.

    Balkanlarda ardı ardına uğranılan yenilgiler, Osmanlı Devleti'ni zor duruma soktu. Bizans'ın Avrupa'da tahrikleri devam ediyordu.

    Bu şartlarda her ne pahasına olursa olsun anlaşmaktan başka çıkar yol yoktu. Sultan İkinci Murad, barış için girişimlerde bulunarak, 12 Haziran 1444'de Segedin Barış Antlaşması'nın yapılmasını sağladı. Barışın devamlı olmasını sağlamak için de antlaşmaya taraf olan kralların yemin vermesi şart koşulmuştu.

    Bu antlaşma ile Osmanlılar Balkanlar'da bir rahatlama sağlayarak, yeniden toparlanmak için zaman kazanmışlardı. Ayrıca ilk defa bir sınır kavramı ortaya çıkmış ve Tuna nehri belirleyici olmuştur.

    ŞEHZADE MEHMED

    Sultan İkinci Murad, Segedin antlaşmasıyla birlikte tahttan çekildi ve Manisa'ya gitti. Yerine henüz çocuk denebilecek yaşta olan Şehzade Mehmed (Fatih Sultan Mehmed) tahta çıktı.

    Şehzade Mehmed'in tahta çıkması Osmanlı Devleti içinde huzursuzluklara neden oldu.

    Avrupa'da yeni bir Haçlı seferi hazırlıklarının başlaması üzerine Sultan İkinci Murad, oğlu Sultan İkinci Mehmed tarafından bir mektupla Manisa'dan Edirne'ye davet edildi.

    Bu arada krallar yeminlerini bozarak antlaşmaya aykırı hareket etmiş ve yeni bir haçlı seferi düzenlemişlerdi.

    Sultan İkinci Mehmed'in babasını ordunun başına davet eden meşhur mektubu şöyledir:

    "Eğer padişah iseniz, memleketin kötü bir zamanında başta bulunmamanız görevlerinize aykırı bir harekettir. Silah başına geliniz. Eğer padişah ben isem, size itaat etmenizi hatırlatıyorum ve emrediyorum. Silah başına geliniz."

    VARNA SAVAŞI

    Sultan İkinci Murad büyük bir hızla Edirne'ye geldi. Osmanlı Ordusunun başına geçti. Varna önlerine gelen Osmanlı Ordusu, Haçlılara karşı saldırıya geçti. Haçlı Ordusunun Varna önlerinde bozguna uğratılmasıyla büyük bir zafer kazanıldı (10 Kasım 1444).

    Varna Savaşı, Haçlıların İstanbul'un Türkler tarafından fethedilmesini engellemek için yaptıkları son girişim oldu.

    Bu savaş, Osmanlıları Segedin Antlaşmasına zorlayan şartları tamamen değiştirdi. Sultan İkinci Murad, bir müddet sonra tahtı, yine oğluna bırakarak çekildiyse de devlet adamlarının ısrarları sonucu tekrar tahtına döndü.

    II. KOSOVA SAVAŞI

    Varna Savaşı'nın üzerinden dört yıl geçmişti ki, Macar Kralı Jan Hunyad; Macar, Eflak, Leh ve Almanlardan oluşan ordusuyla Sırbistan'ı işgal etti.

    Osmanlı topraklarına girerek Kosova'ya kadar geldi. Savaş, Jan Hunyad'ın saldırısıyla başladı. Savaşın üçüncü günü sahte bir geri çekilmeyle çember içine alınan Jan Hunyad ve ordusu, ağır bir yenilgiye uğratıldı (19 Ekim 1448).

    İkinci Kosova Savaşı sonunda Balkanlar kesin olarak Türk yurdu haline geldi. Haçlılar bir daha Osmanlılara saldırma cesareti gösteremediler.

    MİMARİ ESERLER

    Sultan Murad, memleketin birçok yerinde, camiler, medreseler, saraylar ve köprüler yaptırdı. Külliye binaları ile birlikte inşa edilen Bursa Muradiye Camii ve Edirne Muradiye Camii kendi adını verdiği eserlerdir.

    Ayrıca Edirne Gazi Mihal Camii, Amasya Yörgüç Paşa Camii, Filibe Şehabeddin Paşa Camii, Üsküp Alaca İshak Bey Camii, Üsküp Sultan Murad Camii, Edirne Şah Melek Paşa Camii, Edirne Beylerbeyi Camii ve Karaca Bey Camii yine onun döneminde yapıldı.

    Yine Sultan İkinci Murad tarafından inşa ettirilen Edirne Üç Şerefeli Camii'nin yanında bir medrese ve fakirler için bir imarethane mevcuttur. Bu camiin duvarları ve mihrabı son derece güzel çinilerle süslenmiştir. Ergene Nehri üzerindeki 170 ayaklı "Uzun Köprü"yü de Sultan İkinci Murad yaptırdı.

    Sultan İkinci Murad, Ankara civarında Basıkhisar nahiyesinin yakınında yaptırdığı büyük köprünün geçiş ücretini Mekke'ye gönderilmek üzere ayırdı. Her yıl Surre-i Hümayun denen özel memurlar ve hacılardan meydana gelen bir alayı Kâbe’ye gönderiyor, mukaddes yerlerin bakım ve tamirini yaptırıyordu.

    Sultan İkinci Murad kitaplar yazdırmış, başka dillerde yazılı kitapları Osmanlı diline çevirtmiştir
    Ben dostlarımı ne kalbimle ,
    Ne de aklımla severim...
    Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur...
    Ben dostlarımı ruhumla severim...
    O , ne durur... Ne de unutur...


    Axtardim men seni yuxularimda..
    seninle sensiz oldum xeyallarimda..
    ömür yollarimiz ayri olsada...
    bir ömür yasadim bakislarinda...

  8. #8
    Doktor Amca - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    4.252
    Konular
    1062
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    100
    @Doktor Amca

    Standart



    Fatih Sultan Mehmed
    Babası : İkinci Murad
    Annesi : Huma Hatun
    Doğduğu Tarih : 29 Mart 1432
    Öldüğü Tarih : 3 Mayıs 1481
    Saltanatı : 1451 - 1481

    Fatih Sultan Mehmed 29 Mart 1432'de Edirne'de doğdu. Babası Sultan İkinci Murad, annesi Huma Hatun'dur. Fatih Sultan Mehmed, uzun boylu, dolgun yanaklı, kıvrık burunlu, adaleli ve kuvvetli bir padişahtı. Devrinin en büyük ulemalarından birisiydi ve yedi yabancı dil bilirdi. Âlim, şair ve sanatkârları sık sık toplar ve onlarla sohbet etmekten çok hoşlanırdı. İlginç ve bilinmedik konular hakkında makaleler yazdırır ve bunları incelerdi.

    Hocalığını da yapmış olan Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmed'in en çok değer verdiği âlimlerden biridir. Fatih Sultan Mehmed, gayet soğukkanlı ve cesurdu. Eşsiz bir komutan ve idareciydi. Yapacağı işlerle ilgili olarak en yakınlarına bile hiçbir şey söylemezdi.

    Fatih Sultan Mehmed okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça'ya çevrilmiş olan felsefi eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyos Haritasını yeniden tercüme ettirip, haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı.

    Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmed yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul'a getirtirdi. Nitekim astronomi bilgini Ali Kuşçu kendi döneminde İstanbul'a geldi. Ünlü Ressam Bellini'yi de İstanbul'a davet ederek kendi resmini yaptırdı. Şair ve açık görüşlüydü.

    Fatih Sultan Mehmed 1481 yılına kadar hükümdarlık yaptı ve bizzat 25 sefere katıldı. Azim ve irade sahibiydi. Temkinli ve verdiği kararları kesinlikle uygulayan bir kişiliği vardı. Devlet yönetiminde oldukça sertti. Savaşlarda çok cesur olur, bozgunu önlemek için ileri atılarak askerleri savaşa teşvik ederdi.

    20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan İkinci Mehmed, İstanbul'u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğunu ortadan kaldırarak Fatih unvanını aldı.

    Hz. Muhammed’in (S.A.V) hadisi şerifinde müjdelediği İstanbul'un fethini gerçekleştiren büyük komutan olmayı da başaran Fatih Sultan Mehmed, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk hükümdarıydı.

    Orta Çağ'ı kapatıp, Yeniçağ'ı açan Cihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmed, Nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü Maltepe'de vefat etti ve Fatih Camii'nin yanındaki Fatih Türbesi'ne defnedildi.

    İSTANBUL'UN FETHİ

    Fatih Sultan Mehmed padişah olduktan sonra ilk iş olarak, devamlı ayaklanma çıkaran Karamanoğlu Beyliğine karşı sefere çıktı. Karamanoğlu İbrahim Bey af diledi. Fatih İstanbul'un fethini düşündüğü için onu bağışladı.

    Fatih Sultan Mehmed, büyük gayesini gerçekleştirmek için, Macarlara, Sırplara ve Bizanslılara karşı yumuşak davranıyordu. Amacı Haçlıların birleşmesini önlemek, onları tahrik etmemek ve zaman kazanmaktı.

    Bin yıllık tarihinin sonuna gelmiş olan Bizans küçüle küçüle sadece İstanbul
    şehrinin sınırları içinde hüküm süren bir devlet durumuna düşmüştü. Ancak buna rağmen Bizans'ın varlığı, Balkanlar'daki Türk hâkimiyeti açısından tehlikeli oluyordu.

    Bizans İmparatorları, Anadolu'daki çeşitli siyasi güçleri de Osmanlı aleyhine kışkırtmaktan geri kalmıyorlardı. Hatta zaman zaman Osmanlı şehzadeleri arasındaki taht kavgalarına karışıp devletin iç düzenini bozuyorlardı.

    YAPILAN HAZIRLIKLAR

    İstanbul'un Osmanlı Devleti'nin hâkimiyeti altında girmesi, ticari ve kültürel yönden önemli bir avantajın daha ele geçirilmesi demekti. Boğazlar tam anlamıyla kontrol altına alınacak ve bu sayede Karadeniz ticaret yolları ele geçirilmiş olacaktı. Karamanoğulları meselesini çözen Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethi için gerekli hazırlıklara başladı.

    Devrin mühendislerinden Musluhiddin, Saruca Sekban ile Osmanlılara sığınan Macar Urban Edirne'de top dökümü işiyle görevlendirildi. "Şahi" adı verilen bu topların yanında, tekerlekli kuleler ve aşırtma güllelerin üretilmesi (havan topu) yapılan hazırlıklar arasındaydı. Yaptırılan bu büyük toplar İstanbul'un fethedilmesinde önemli rol oynadı.

    Yıldırım Bayezid'in İstanbul kuşatması sırasında yaptırdığı Anadolu Hisarının karşısına, Rumeli Hisarı (Boğazkesen) inşa edildi. Bu sayede Boğazlar'ın kontrolü sağlanacak, deniz yoluyla gelebilecek yardımlara karşı tedbir alınmış olacaktı. 400 parçadan oluşan bir donanma inşa edildi. Turhan Bey komutasındaki bir Osmanlı donanması Mora'ya gönderildi ve İstanbul'a yardım gelmesi engellendi.

    Eflak ve Sırbistan ile var olan barış antlaşmaları yenilendi. Macarlarla da üç yıllık bir antlaşma yapıldı. Osmanlıların bu hazırlıkları karşısında, Bizanslılar da boş durmuyordu. Surlar sağlamlaştırılıyor ve şehre yiyecek depolanıyordu. Ayrıca Bizans İmparatoru Konstantin, Haliç'e bir zincir gerdirerek, buradan gelecek tehlikeyi önlemeye çalıştı.

    Aynı zamanda Haçlı dünyasından yardım isteniyor, Papa ise yapacağı yardım karşısında Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleştirilmesini istiyordu. Ancak Katoliklerden nefret eden Ortodoks Rumlar, Roma kilisesine bağlanmak istemiyor, "İstanbul'da Kardinal Külahı görmektense, Türk Sarığı görmeye razıyız" diyorlardı.

    KUŞATMA VE SAVAŞ

    Fatih Sultan Mehmed, hazırlıklar tamamlandıktan sonra, Bizans İmparatoru Konstantin'e bir elçi göndererek, kan dökülmeden şehrin teslim edilmesini istedi. Fakat İmparatordan gelen savaşa hazırız mesajı üzerine, İstanbul'un kara surları önüne gelen Osmanlı ordusu, 6 Nisan 1453'de kuşatmayı başlattı. Osmanlı donanması ise Haliç'in girişinde ve Sarayburnu önünde demirlemişti. Ordu; merkez, sağ ve sol olarak üç kısma ayrıldı. 19 Nisan'da yapılan ilk saldırıda, tekerlekli kuleler kullanıldı ve bu saldırı ile Topkapı surlarından burçlara kadar yanaşıldı.

    Osmanlı Ordusundaki er sayısı 150.000 ile 200.000 arasındaydı. Bu kuvvetlere Rumeli ve Anadolu beylerine bağlı çeşitli kuvvetler de katılmıştı.

    Çok şiddetli çarpışmalar oluyor, Bizanslılar şehri koruyan surların zarar gören bölümlerini hemen tamir ediyorlardı.

    Venedik ve Cenevizliler de donanmalarıyla Bizans'a yardım ediyorlardı. Fatih Sultan Mehmed Osmanlı donanmasının kuşatma sırasında yeterince kullanılamadığını ve bu yüzden kuşatmanın uzadığını düşünüyordu. İstanbul'un Haliç tarafındaki surlarının zayıf olduğu biliniyordu. Bizans bu bölgeye zinciri bu nedenle germişti. Yüksekten atılan taş gülleler Bizans donanmasından bazı gemileri batırmıştı fakat bir kısım donanmanın Haliç'e indirilmesi kesin olarak gerekliydi.

    Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethedilmesini kolaylaştıracak önemli kararını verdi. Osmanlı donanmasına ait bazı gemiler karadan çekilerek Haliç'e indirilecekti.

    Tophane önündeki kıyıdan başlayıp Kasımpaşa'ya kadar ulaşan bir güzergâh üzerine kızaklar yerleştirildi. Gemilerin, kızakların üzerinden kaydırılabilmesi için, Galata Cenevizlilerinden zeytinyağı, sadeyağ ve domuz yağı alınarak kızaklar yağlandı. 21-22 Nisan gecesi 67(yada 72) parça gemi düzeltilmiş yoldan Haliç'e indirildi.

    Haliç'teki Türk donanmasına ait toplar, surları dövmeye başladı. Ciddi çarpışmalar cereyan etti. Bundan sonraki günlerde top savaşı, ok, tüfek atışları, lağım kazmalar, büyük ve hareketli savaş kulelerinin surlara saldırıları devam etti.

    Kuşatmanın uzun sürmesi ve kesin başarıya ulaşılamaması askerler arasında endişe yarattı. Ancak, İstanbul'u her ne şartta olursa olsun almaya kararlı olan Fatih Sultan Mehmed kumandanların ve âlimlerin de bulunduğu bir toplantı düzenledi. Cesaretlendirici bir konuşma yaptıktan sonra, 29 Mayıs'ta genel saldırının yapılacağına dair kararını açıkladı.

    Çarpışmalar sırasında Bizans'ı koruyan surlar üzerinde kapatılması mümkün olmayan gedikler açılmaya başlamıştı. Surlar içerisine küçük sızmalar oluyor, ancak geri püskürtülüyordu. İlk defa Ulubatlı Hasan ve arkadaşlarının şehit olmak pahasına tutunmayı başardıkları İstanbul surları, artık direnemiyordu. 53 gün süren ve 19 Nisan, 6 Mayıs, 12 Mayıs ve 29 Mayıs'ta yapılan dört büyük saldırıdan sonra Doğu Roma İmparatorluğu'nun 1125 yıllık başkenti olan İstanbul, 29 Mayıs 1453 salı günü fethedildi.

    FETHİN SONUÇLARI

    İstanbul'un fethi, çok önemli sonuçları da beraberinde getirdi. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethinden sonra batıdaki hâkimiyeti pekiştirmek, sınırları genişletmek, İslam'ı en uzak yerlere kadar yaymak ve Hıristiyan birliğini bozmak amacıyla Avrupa üzerine birçok seferler düzenledi.

    Sırbistan (1454,1459), Mora (1460), Eflak (1462), Boğdan (1476), Bosna-Hersek, Arnavutluk, Venedik (1463-1479), İtalya (1480) ve Macaristan seferleriyle Osmanlı İmparatorluğu Avrupa'daki hakimiyetini pekiştirdi.

    Sırbistan Krallığı tamamen ortadan kaldırılıp Osmanlı sancağı haline getirildi, Mora tamamen fethedildi, Eflak Osmanlı eyaleti yapıldı, Bosna tekrar Osmanlı hâkimiyetine alındı, Arnavutluk ele geçirildi. 16 yıl süren Osmanlı-Venedik Deniz Savaşları sonunda Venedik barış imzalamayı kabul etti. İtalya'ya yapılan sefer sırasında Roma'nın fethi açısından çok önemli bir merkez olan Otranto, fethedildi ancak Fatih Sultan Mehmed'in ölümü üzerine kaybedildi.

    KIRIM'IN FETHİ VE KARADENİZ

    Fatih Sultan Mehmed, Karadeniz'e de hâkim olmak istiyordu. Venedik ve Cenevizlilerin İslam dünyasının aleyhine yaptıkları esir ticaretini önlemek, İstanbul'a gelen ticari malların taşınmasında esas rolü oynayan Kırım sahillerini ele geçirmek, Karadeniz'i bir Türk Gölü haline getirmek amacıyla hareket eden Fatih, işe 1459'da Amasra'yı fethederek başladı.

    1460'da Candaroğulları Beyliği'ne son verildi. 1461'de Trabzon'un, 1475'de de Kırım'ın fethiyle Karadeniz bir Türk gölü haline geldi.

    Bu sayede Karedeniz'deki Ceneviz üstünlüğü sona erdi ve İpek yolu’nun tüm denetimi Osmanlı Devleti'ne geçti.

    OTLUKBELİ SAVAŞI

    Karamanoğlu İbrahim'in 1464'te ölmesi üzerine oğulları birbirlerine düşmüşlerdi. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yardımıyla İshak Bey Karamanoğlu beyliğine sahip oldu. Bunun üzerine diğer oğlu Pir Ahmed Bey Fatih Sultan Mehmed'den yardım istedi ve gelen yardım sayesinde Beyliği ele geçirdi. Fakat Pir Ahmed Bey bir süre sonra gidip Venediklilerle anlaşınca, bu duruma sinirlenen Fatih Sultan Mehmed, Karaman Seferi'ne çıkmaya karar verdi.

    Konya ve Karaman alınarak Osmanlı'ya bağlandı. Karaman halkı İstanbul'a ve çeşitli yerlere göç ettirildiler. Pir Ahmed Bey kaçarak Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'a sığındı. Bu olay Osmanlılarla Akkoyunluların arasının açılmasına neden oldu.

    Osmanlılar Avrupa ve Anadolu'daki topraklarını genişletirken, Akkoyunlular Devleti'de Doğu Anadolu, Kafkasya, İran ve Irak üzerinde hâkimiyet kurmuşlardı. Sınırlarını genişleten iki Türk Devleti arasında büyük bir savaş kaçınılmaz olmuştu. Otlukbeli mevkiinde 11 Ağustos 1473'de yapılan savaşta, devrin en kuvvetli savaş tekniğine ve araçlarına sahip olan Osmanlı ordusu, Uzun Hasan'ın kuvvetli süvarilerden kurulmuş olan ordusunu birkaç saatte dağıttı.

    Bu savaştan sonra Akkoyunlular bir daha kendilerini toparlayamadılar. Fatih Sultan Mehmed, Akkoyunlu tehlikesini bu şekilde engellemiş oldu. Anadolu'da ve Rumeli'de birçok sefer düzenleyip pek çok zafer kazanmıştı.

    Buna rağmen güneyde güçlü bir devlet konumunda olan Memluklarla problemler yaşandığı halde sıcak bir savaştan kaçınmıştı.

    DENİZLERDE DURUM

    İstanbul'un fethiyle ticaret yollarının hâkimiyeti Osmanlılara geçmişti. Ancak denizlerde Venedik ve Cenevizliler'in etkinliği devam ediyordu. Fatih ticaret yollarının güvenliğini sağlamak ve korsanlardan kurtulmak için Ege adaları üzerinde siyasetini ağırlaştırdı. Ege adalarına seferler düzenlendi.

    Yeni tersaneler ve gemiler inşa edildi. Rodos seferine çıkıldıysa da alınamadı.

    İDARİ DÜZENLEMELER

    Fatih Sultan Mehmed, klasik manada Osmanlı devletinin idari kurucusu sayılabilir. İstanbul'un fethinden sonra kendisini Kaiser-i Rum (Doğu Roma İmparatoru) ilan etmiş ve devlet müesseselerini yerleştirmiştir. Fatih, Kanunnamesi ile Atam-Dedem Kanunu dediği gelenekleri yazılı hale getirmiş ve buna Kanunname-i Ali Osman denmiştir.

    Divanın idaresini sadrazamlara bırakarak, işleri kafes arkasından takip etmeye başlamış, mutlak vekilim dediği sadrazamı geniş yetkilerle donatmıştır. Ayrıca defterdar, kazaskerler ve diğer üst düzey devlet erkânının görevleri tarif edilmiştir.

    Yeniçeri ordusu 10.000'e çıkarılarak güçlü bir merkezi ordu teşkil edildiğinden uç beylerinin önemi azalmış, böylece merkezi idare sağlamlaştırılmıştır. Anadolu ve Rumeli'nin en kudretli devletinin hükümdarı olarak "Han" unvanını ilk defa o kullanmıştır.

    İstanbul'un fethinden sonra Yıldırım Bayezid zamanında elden çıkan topraklar yeniden kazanılmış, hatta Rumeli ve Karadeniz kıyılarında yeni yerler fethedilmiştir. Kırım'ın fethi ile Karadeniz bir Türk gölü haline getirilmiş, Anadolu birliği tamamlanmış ve Rumeli'deki Türk varlığı Belgrat’a kadar uzanmıştır.

    İstanbul, Fatih zamanında bir ilim ve sanat merkezi haline gelmiş, Fatih medreseleri klasik Osmanlı medreselerinin temelini oluşturmuştur. Şairler ve ilim adamları için bir cazibe merkezi haline gelen İstanbul'a bütün İslam dünyasından bilginler gelmeye başlamıştır.

    MİMARİ ESERLER

    Fatih Sultan Mehmed, otuz yıl kadar süren padişahlığı sırasında Osmanlı Devleti'ni bir cihan devleti konumuna çıkardı. Fatih Sultan Mehmed, eşsiz bir komutan olmakla beraber, büyük bir devlet adamıydı.

    Yapmış olduğu çalışmalar ile memleketinde büyük çapta bir imar hareketini gerçekleştirdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun çeşitli şehirlerinde 300 kadar cami, 57 medrese, 59 hamam, 29 bedesten, çeşitli saray, hisar, kale, sur, han ve köprüler yaptırdı.

    İstanbul'u fethettiği zaman başta Ayasofya olmak üzere sekiz tane kiliseyi camiye çevirdi. Bugünün üniversitesi olan Fatih Külliyesi'ni 1470 yılında tamamladı.

    Hz. Eyyub-i Ensari'nin kabri, Fatih'in hocası Akşemseddin tarafından keşfedildi ve üzerine Eyüp Camii yaptırıldı. Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul'un Fatih semtinde yaptırılan Fatih Camii, 1470 yılında yine onun tarafından ibadete açıldı. Fatih zamanında inşa edilen Kapalıçarşı, ilerde İstanbul'un en önemli ticaret merkezlerinden biri haline gelecekti.

    Devrin mimari eserleri arasında bulunan Yeni Bedesten de çok ünlüdür. Saray-ı Cedide-i Amire adı verilen Yeni Sarayı (Topkapı Sarayı) da Fatih Sultan Mehmed yaptırdı.
    Ben dostlarımı ne kalbimle ,
    Ne de aklımla severim...
    Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur...
    Ben dostlarımı ruhumla severim...
    O , ne durur... Ne de unutur...


    Axtardim men seni yuxularimda..
    seninle sensiz oldum xeyallarimda..
    ömür yollarimiz ayri olsada...
    bir ömür yasadim bakislarinda...

  9. #9
    Doktor Amca - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    4.252
    Konular
    1062
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    100
    @Doktor Amca

    Standart


    Sultan 2. Bayezid
    Babası : Fatih Sultan Mehmed
    Annesi : Mükrime Hatun
    Doğduğu Tarih : 3 Aralık 1447
    Öldüğü Tarih : 26 Mayıs 1512
    Saltanatı : 1481 - 1512

    Sultan İkinci Bayezid 3 Aralık 1448'de Dimetoka'da doğdu. Babası cihan padişahı Fatih Sultan Mehmed Han, annesi Mükrime Hatun adında bir Türk kızıdır. Uzun boylu, geniş göğüslü ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlak ve gözleri elaydı. Cesur ve atılgandı.

    Aynı zamanda çok halim selim ve dinine bağlı bir padişahtı. Babası Fatih Sultan Mehmed ilme ilgi duyduğu için, oğlu Şehzade Bayezid'e iyi bir eğitim verdi. O devrin en meşhur âlimlerinden ders okutturdu ve bütün İslam ilimlerini en iyi şekilde öğrenmesini sağladı.

    Sultan İkinci Bayezid yedi yaşında iken, Hadım Ali Paşa nezaretinde Amasya valiliğine tayin edildi. Amasya, Selçuklular devrinden beri önemli bir ilim ve kültür merkeziydi. Padişah olacak şehzadelerin yetişmesi için, bu vilayette bütün şartlar vardı.

    Sultan İkinci Bayezid, dinine çok bağlı olduğu için kendisine Bayezid-i Veli denildi. Sultan İkinci Bayezid, şairleri saraya toplar, onlarla sohbet ederdi. Çok merhametli bir padişah olan Sultan İkinci Bayezid, sık sık fakirlere sadaka dağıtırdı.

    Arapça ve Farsçayı gayet iyi biliyordu. Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrendi. İslam ilimlerinin yanı sıra, matematik ve felsefe tahsili de yaptı. 24 Nisan 1512'de padişahlıktan ayrılmak zorunda kalan Sultan İkinci Bayezid, bir ay kadar daha yaşadı ve 26 Mayıs 1512'de vefat etti.

    Erkek çocukları: Mahmud, Ahmed, Şehinşah, Yavuz Sultan Selim, Mehmed, Korkud, Abdullah, Alimşah.
    Kız çocukları: Aynişah, Gevher, Mülük Sultan, Hatice Sultan, Selçuk ve Hüma Hatun.

    CEM SULTAN

    3 Mayıs 1481'de Fatih Sultan Mehmed'in ölümü üzerine Amasya'da bulunan Şehzade Bayezid ve Konya'da bulunan Cem Sultan'a sadrazam Karamanî Mehmed Paşa tarafından ulaklar gönderildi. Ancak Cem Sultan'a gönderilen haberci, yolda Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa tarafından yakalandı.

    Cem Sultan, babasının vefatını dört gün sonra öğrenebildi. Bu olayların yaşanması üzerine yeniçeriler ayaklanıp Karamanî Mehmed Paşa'yı öldürdüler (4 Mayıs 1481). Şehzade Bayezid'in, İstanbul'da bulunan oğlu Korkut'u saltanat naibi ilan ederek onu tahta çıkardılar.

    Şehzade Bayezid, 21 Mayıs 1481 günü İstanbul'a varır varmaz devlet idaresini eline aldı. Cem Sultan ise 4000 kadar askeriyle birlikte 27 Mayıs 1481'de İnegöl önlerine geldi. Sultan İkinci Bayezid, Ayas Paşa idaresindeki bir orduyu Cem Sultan'ın üzerine gönderdi.

    28 Mayıs'ta yapılan savaşı kazanan Cem Sultan Bursa'da padişahlığını ilan etti. Kendi adına hutbe okutarak para bastırdı. Çok geçmeden Sultan İkinci Bayezid'e bir mektup gönderen Cem Sultan, Osmanlı topraklarını eşit olarak paylaşmayı teklif etti. Kabul edilemeyecek bu teklif karşısında harekete geçen Sultan İkinci Bayezid, ordusuyla birlikte Cem Sultan'ın üzerine yürüdü. Yenişehir Ovası'nda yapılan savaşı kaybeden Cem Sultan, Konya'ya geldi. Burada da kalamayacağını anlayan Cem Sultan, yanına ailesini de alarak Kahire'ye doğru yola çıktı. Kahire'de iken Hac mevsiminde Hicaz'a gitti.

    Hac'dan sonra tekrar Kahire'ye gelen Cem Sultan, ağabeyi Sultan İkinci Bayezid’sen bir mektup aldı. Bu mektupta, padişahlıktan vazgeçtiği takdirde kendisine bir milyon akçe ödeneceği belirtiliyordu. Ancak Cem Sultan bunu kabul etmedi. İkinci bir teklifi de geri çeviren Cem Sultan, tekrar ülkesine döndü.

    27 Mayıs 1482'de Konya'yı kuşatan Cem Sultan, Sultan İkinci Bayezid'in yaklaşması üzerine kuşatmayı kaldırarak Ankara'ya gitti. Oradan da tekrar Mısır'a gidecekti, ancak yollar tutulmuştu. Bu sırada Rodos şövalyelerinden Pierre d'Aubusson onu Rodos'a davet etti.

    29 Temmuz 1482'de Rodos'a giden Cem Sultan, yapılan antlaşma gereğince istediği zaman adadan ayrılacağını düşünüyordu. Ancak sahtekâr şövalyeler buna hiçbir zaman izin vermediler ve Cem Sultan esir hayatı yaşamaya başladı. Cem Sultan'ın Rodos şövalyelerinin eline düşmesi, hem kendisi hem de Osmanlı tarihi için talihsiz bir olay olmuştur.

    Cem Sultan daha sonra, Fransa'ya gönderildi. Cem Sultan'ın Fransa'dan başka bir ülkenin eline geçmesini Osmanlı Devleti açısından sakıncalı gören Sultan İkinci Bayezid, Fransa'ya bir elçi göndererek Cem Sultan'ın Fransa'da tutulmasını istedi.

    Cem Sultan'ı kullanmak isteyenlerden birisi de Papa VIII. Innocent’di. Papa, Cem Sultan'ı bahane ederek Osmanlılara karşı bir haçlı seferi düzenlenmesini istiyordu. Ancak bunda başarılı olamayınca Cem Sultan'a Hıristiyan olma teklifinde bulundu. Buna karşılık Cem Sultan ona şöyle cevap verdi:

    "Değil Osmanlı Saltanatı, hatta bütün dünyanın padişahlığını verseniz dinimi değiştirmem".

    Cem Sultan, ağabeyi Sultan İkinci Bayezid'e yazdığı bir şiirinde ona şöyle seslenir:

    "Sen bister-i gülde yatasın şevk ile handan, Ben kül döşenem külhan-ı mihnette sebeb ne"
    (Sen gül döşenmiş yatakta neşeyle gülerek yatarken, ben zahmet ve eziyet içinde küle batayım, neden)

    Sultan İkinci Bayezid ise ona şöyle cevap verir:

    "Çün rüz-i ezel kısmet olunmuş bize devlet, Takdire rıza vermeyesin böyle sebeb ne, Haccacü'l-Haremeynüm deyüben da'va kılarsun, Ya saltanat-i dünyeviye bunca taleb ne"
    (Bize ezelden saltanat kısmet imiş, sen ise kadere rıza göstermedin buna sebep ne, Hacca gittin kendini temizlemek davasına düştün, peki dünya saltanatı için bunca hırs niye"

    Cem Sultan vakası Osmanlı tarihinde Yıldırım Bayezid'in Timur'un elinde esir düşüp, demir kafese hapsedilmesinden sonra ikinci büyük trajik hadisedir. Rumeli'den tekrar Osmanlı topraklarına gelmek isteyen Cem Sultan, 13 yıl esir hayatı yaşadı. En son Papa'nın elinden Fransız Kralı tarafından kurtarılmış, ancak büyük bir ihtimalle zehirlendiği için bir hafta içinde yolda vefat etmiştir.

    Papa'nın bir haçlı seferine kumanda ederek Osmanlı devleti ile savaşma teklifini reddettiğinde Papa, dilini anlamadığını zannettiği Cem Sultan'a:

    "Öyleyse burada it gibi sürün" demesine karşılık olarak Cem Sultan, Papa'ya şöyle demiştir:

    "Sizin elinize düşen itten beter olmayacağızdı da, ya nice olacağızdı" ve Papa'yı utandırmıştır.

    Cem Sultan'ın bakım masrafları için Papa, Sultan İkinci Bayezid'den yılda 40.000 altından fazla para kopartmayı başarmış, Cem Sultan'ı serbest bırakma tehditleriyle de Osmanlı fetihlerini durdurmuştu. Bu olay ileride Şehzade katli için de önemli bir mesnet teşkil etmiştir.

    Cem Sultan, bunca olaydan sonra 25 Şubat 1495'de vefat etti. Sultan İkinci Bayezid bu olaya çok üzüldü ve üç gün yas ilan etti ve Cem Sultan'ın gıyabında cenaze namazı kıldırdı. Sultan İkinci Bayezid Cem Sultan'ın naaşını alabilmek için çok uğraştı.

    Vefatından 4 yıl sonra 1499 yılının Ocak ayında Cem Sultan'ın cenazesi Osmanlı topraklarına getirilerek Bursa'da kardeşi Şehzade Mustafa'nın yanına gömüldü. Böylece yıllar süren macerası sona erdi ve en azından cenazesi kendi topraklarına defnedildi.

    BALKANLARDA İLERLEME

    Sultan İkinci Bayezid siyasi ve askeri faaliyetlerine Rumeli'de başladı. Bosna, Fatih Sultan Mehmed döneminde Osmanlı topraklarına katılmış, Hersek ise henüz alınamamıştı. 1483'de yapılan akınlar sonucu, bu bölge kesin olarak Osmanlı Devleti'ne katıldı.

    Boğdan vergiye bağlandı. Boğdan Prensliği'ne bağlı Kilya (15 Temmuz 1484) ve Akkerman (9 ağustos 1484) kaleleri fethedildi. 1491 yılında Macaristan'a büyük akınlar düzenlendi. Sultan İkinci Bayezid 31 Mayıs 1499'da da Yunan seferine çıktı.

    Memluk Devleti'nin, Cem Sultan'ı koruması ve Ramazanoğulları ile Dulkadiroğulları Beylikleri üzerinde etkili olarak, Anadolu'nun işlerine karışması, gergin olan Osmanlı-Memluk ilişkilerini iyice bozdu. 1485 yılında savaşlar yapıldı. Yapılan savaşlardan önemli bir sonuç elde edilemedi. Adana ve Tarsus gibi yerler, Mekke-Medine vakıflarına bağlı oldukları gerekçesiyle geri verildiler (1491).

    SAFEVİLER VE ŞAH KULU

    Sultan İkinci Bayezid döneminde İran'a Safeviler hâkim oldu. 1501'de Tebriz'i alan Şah İsmail, giderek kuvvetleniyordu. Anadolu'da da kendisine ve mezhebine birçok yandaş buldu.

    Birçok Türkmen kitlesini yanına aldı. İran ve Azerbaycan'da etkisini gösteren Şah İsmail, Doğu Anadolu'da Osmanlı Devleti'ni ciddi derecede tehdit etmeye başlamıştı. Anadolu'ya birçok Şii propagandacı yollayan Şah İsmail, bu sayede Anadolu'yu yönetimi altına almak istedi.

    Propaganda faaliyetleri etkisini göstermeye başlamıştı. 9 Nisan 1511'de Hamideli ve Teke taraflarında Şah Kulu adında bir Şah İsmail taraftarı isyan çıkardı. Bu isyan güçlükle bastırıldı.

    Şah Kulu yakalanarak idam edildi. Sultan İkinci Bayezid'in son dönemlerinde ortaya çıkan bu isyan ülkeyi bunalıma sürükledi. Şehzadeler arasında babalarına ve birbirlerine karşı bir mücadele başladı.

    VENEDİKLE SAVAŞ

    İstanbul'un alınmasıyla ekonomik alanda en çok zarar gören devlet Venedik olmuştu. Fatih Sultan Mehmed zamanında kendilerine kapitülasyonlar verilmiş ve bu sayede Haçlı birliğinden ayrılmışlardı. Fakat Venedik her zaman için Osmanlı aleyhtarı bir politika izleyerek, zaman zaman Mora halkını kışkırtıyordu. Sultan İkinci Bayezid bu sorunu kökünden çözmeye ve Venediklilerin ellerinde kalan yerleri de almaya karar verdi.

    Karadan ve denizden yapılan kuşatmayla İnebahtı (1499), ardından Moron, Koron ve Navarin kaleleri ele geçirildi. Yunan adalarının da fethedilmesi üzerine, Osmanlılarla başa çıkamayacağını anlayan Venedikliler barış istediler. Yapılan barış antlaşmaları sonunda, Osmanlı'nın fethettiği yerler tekrar Venediklilere verildi.

    ŞEHZADE SELİM

    Sultan İkinci Bayezid’in sekiz oğlu olmuş, bunlardan Ahmet, Korkut ve Selim dışındakiler babalarının sağlığında ölmüşlerdi. Hayatta olanların en büyüğü Ahmet, ikincisi Korkut, en küçüğü ise Selim'di. Ahmet Amasya'da, Korkut Manisa'da, Selim ise Trabzon'da vali olarak bulunuyorlardı.

    İkinci Bayezid Şah İsmail olayında gevşek davranmış devlet işleri bozulmaya başlamıştı. Babasının tahtan ayrılacağı haberini alan Selim harekete geçti. 3 Ağustos 1511 tarihinde Uğraş Deresi bölgesinde babasıyla savaşan Şehzade Selim yenildi.

    Devlet erkânı Bayezid'in yerine, Şehzade Ahmed'in padişah olmasını istiyordu. Yeniçeriler ise Şehzade Ahmed'i desteklemiyordu. Ahmed'in başarılı olamaması üzerine Selim aleyhtarları bu sefer de Korkut'u davet ederek padişah olmasını istediler. Yeniçeri ocağına gelen Şehzade Korkut'a saygı gösterildi ise de, Selim'den başkasını padişah olarak görmek istemediklerini söylediler.

    Sultan İkinci Bayezid baskılara daha fazla dayanamadı. 19 Nisan 1512'de Osmanlı tahtına davet edilen Trabzon Valisi Şehzade Selim, Yenibahçe'de kurulan otağa yerleşti. Tahta çıktığında 2.214.000 km. kare olan Osmanlı topraklarını 2.375.000 km. kareye çıkaran Sultan İkinci Bayezid, 24 Nisan 1512'de tahttan çekildi.

    MİMARİ ESERLER

    Sultan İkinci Bayezid İstanbul'da birbirinden güzel birçok mimari eser ve kütüphaneler yaptırdı. 1505'de İstanbul Bayezid Camii ibadete açıldı. 14 Eylül 1509'da tarihinde "Kıyamet-i Suğra - Küçük Kıyamet" adıyla anılan deprem meydana gelmişti. Bu deprem İstanbul'u harabe haline getirdi. 1510 yılında İstanbul yeniden inşa edilmeye başlandı.

    Sultan İkinci Bayezid'in yaptırdığı eserlerden bazıları şunlardır:

    İstanbul Davud Paşa Camii, Tokat Hatuniye Camii, Çemberlitaş Atik Ali Paşa Camii, Amasya Sultan İkinci Bayezid Külliyesi, Amasya Bayezid Medresesi, Edirne Bayezid Camii ve Medresesi, İstanbul Bayezid Medresesi, İstanbul Şehzade Camii.
    Ben dostlarımı ne kalbimle ,
    Ne de aklımla severim...
    Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur...
    Ben dostlarımı ruhumla severim...
    O , ne durur... Ne de unutur...


    Axtardim men seni yuxularimda..
    seninle sensiz oldum xeyallarimda..
    ömür yollarimiz ayri olsada...
    bir ömür yasadim bakislarinda...

  10. #10
    Doktor Amca - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    4.252
    Konular
    1062
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    100
    @Doktor Amca

    Standart


    Yavuz Sultan Selim
    Babası : Sultan II. Bayezid
    Annesi : Ayşe Hatun
    Doğduğu Tarih : 10 Ekim 1470
    Öldüğü Tarih : 21 Eylül 1520
    Saltanatı : 1512 - 1520

    Yavuz Sultan Selim, 10 Ekim 1470'de doğdu. Babası Sultan İkinci Bayezid, annesi Gülbahar Hatun'dur. Gülbahar Hatun, Dulkadiroğulları Beyliği’ndendir. Yavuz Sultan Selim, uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, Omuzlarının arası geniş, yuvarlak başlı, kırmızı yüzlü, uzun bıyıklı ve yiğit bir Padişahtı. Sert tabiatlı ve cesurdu. İyi bir eğitim gördü.

    Babası Sultan İkinci Bayezid, Padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim'i Trabzon Sancağı’na vali olarak tayin etti.

    Şehzade Selim, Trabzon'da devlet işlerinin yanında, ilimle uğraşır ve büyük âlim Mevlâna Abdulhalim Efendi'nin derslerini takip ederdi. Trabzon'u çok güzel idare eden Şehzade Selim'in bu arada komşu devletlerle de ilgilendi.

    Valiliği sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütayis seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi Müslüman oldular.

    Çok güzel ata biner, devrin en meşhur silahşorlarını alt edecek kadar iyi kılıç kullanırdı. Güreşmekte, ok atmada ve yay çekmede ustaydı. Savaştan hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Mütevazı bir kişiliği olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve ağaçtan tabaklar kullanırdı.

    Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkâr hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, şöyle vasiyet etti:

    "Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayun benim mührümle mühürlensin".

    Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen Padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz'un mührüyle mühürlendi.

    Yavuz Sultan Selim, ataları hep sakal uzattıkları halde sakalını keserdi. Bunun sebebini soranlara "Sakalımı ele vermemek için kesiyorum" dediği rivayet edilir. 22 Eylül 1520'de, "Aslan Pençesi" denilen bir çıban yüzünden henüz elli yaşında iken vefat etti.

    Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu. Kanunî Sultan Süleyman, Fatih Camii'nde Babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim'i, sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir Padişah olarak değerlendirdiler.

    Erkek çocukları: Kanuni Sultan Süleyman.

    Kız çocukları: Hatice Sultan, Fatma Sultan, Hafsa Sultan, Şah Sultan.



    Ben dostlarımı ne kalbimle ,
    Ne de aklımla severim...
    Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur...
    Ben dostlarımı ruhumla severim...
    O , ne durur... Ne de unutur...


    Axtardim men seni yuxularimda..
    seninle sensiz oldum xeyallarimda..
    ömür yollarimiz ayri olsada...
    bir ömür yasadim bakislarinda...

Sayfa 1 Toplam 5 Sayfadan 123 ... Sonuncu

Giriş

Giriş