Simgesel Düzen İçinde bulunduğumuz enformasyon çağında bilgisayar ve internet günlük yaşamımızın vazgeçilmezleri oldu. Hala birkaç saatlik kar yağışıyla mega kentlerimizde dahi ulaşım iletişim sekteye uğrarken kendimizi birden bire sibermekan evreninin içinde buluverdik. Yaşam-dünyamızın koordinatları öyle hızlı değişti ki hazırlıksız yakalandık. Yine bir ekranın karşısında kanal değiştirmeye başladık. Gerçek hayatın içinde açmaya korktuğumuz pencereleri ekranın karşısında sanal dünyaya

Bu konu 2477 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
Simgesel Düzen 2477 Reviews

    Konuyu değerlendir: Simgesel Düzen

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 2477 kez incelendi.

  1. #1
    Emine - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    14.08.2008
    Mesajlar
    20.276
    Konular
    10681
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    13
    Tecrübe Puanı
    100
    @Emine

    Standart Simgesel Düzen

    Simgesel Düzen
    İçinde bulunduğumuz enformasyon çağında bilgisayar ve internet günlük yaşamımızın vazgeçilmezleri oldu. Hala birkaç saatlik kar yağışıyla mega kentlerimizde dahi ulaşım iletişim sekteye uğrarken kendimizi birden bire sibermekan evreninin içinde buluverdik. Yaşam-dünyamızın koordinatları öyle hızlı değişti ki hazırlıksız yakalandık.

    Yine bir ekranın karşısında kanal değiştirmeye başladık. Gerçek hayatın içinde açmaya korktuğumuz pencereleri ekranın karşısında sanal dünyaya açtık. Açtığımız her bir pencerede bir başka mekana girdik. Sonsuz seçenekler sunan bu dünyada seçim fazlalığı nedeniyle seçmenin imkansızlığını yaşar olduk.

    “Gerçek gerçeklik” ile “Sanal gerçeklik” arasında gezinirken “Gerçek nedir?” sorusuna yanıtlarımız daha da zihin karıştırıcı oldu.

    Yeryüzünün herhangi bir yeriyle anında iletişime geçebilmek uzaklardaki bir yabancıyla aradaki mesafeleri yok edebilmek açılan bir çok pencerede diğerleriyle komşuluk yapabilmek “Gerçek gerçeklik” imizdeki komşulukların yerine geçen bir ekran komşuluğu geliştirmemize neden oldu.

    Peki kimdi bu komşu(lar)? Beden sahibi bir komşumuz muydu yoksa sadece sözcüklerin olduğu bu mekanda sözcüklerle oluşturduğumuz yine kendimize ait bir imge miydi tüm bunlar? Sözcüklerin gidip-geldiği bu mekanda bir diğerine göre komşu olan ben kimdim? Kanlı-canlılığımı hissediyor kendi gerçek gerçekliğimi biliyor olmamla bir özneyken diğerine göre ben kimdim?

    Sanal dünya mitolojiden tarihten felsefeden edebiyattan okuduğumuz tanıdığımız kavramsal kişiliklerin rollerini oynayabileceğimiz bir ortam mı sağladı bize? Birçok kullanıcı adı alma şansımız olan bu dünyada "Zerdüşt" kullanıcı adıyla "Nietzsche'in Zerdüştü" mü "Budala" ile "Dostoyevski'in Budalası" mı yoksa "Platonculuğun Sokratesi" mi olmak istedik?


    Sözcüklerden oluşmuş sanal mekanlarda eylemlerimiz de sözel oldu. Aşklar sevgiler arkadaşlıklar öfkeler düşmanlıklar sözcüklerle ifade buldu. Gerçek gerçeklikte artalanda kalan kişiliklerimiz sanal gerçeklikte öne çıktı da bu çıkan kişiliğimize kendimiz dahi şaşırdık mı?

    “Sanal gerçeklik” dediğimiz de neydi? Gerçek olmayan gerçeklik mi? Yoksa altta yatan fantezileri gün ışığına çıkarıyor olmasıyla “Gerçek olan gerçeklik” miydi?

    “Gerçek gerçeklik” te sesiyle mimikleriyle kokusuyla tepkileriyle ötekilerle birlikteyiz. Söz ve eylemlerimizde dikkatliyiz. “Gerçek gerçeklik” te yaşam biçimimizi tehdit edecek unsurlara karşı savunma mekanizmaları geliştiriyor benliğimiz üzerinde baskılanmalar mı yaratıyoruz? “Sanal gerçeklik”te “Gerçek gerçeklik”imizin art alanını en “gerçek” haliyle sergiliyor en gizli fantezilerimize dair imgeler sözler sağanağına mı maruz kalıyoruz?

    İşte bu ve buna benzer sorular sanal dünyayla tanışmış olan herkesin sorduğu sorular olsa gerek. Ama yine de insanın bilgisayar tarafından ulaşılamayan bir takım özellikleri var. Bu özelliklerin garantisi ile insan bunun sadece bir oyun olduğunu biliyor. Slovaj Zizek "Kırılgan Temas" isimli kitabının "İmgesel ve Simgesel Özdeşleşmeler" başlıklı bölümünde bu konuda ilginç tespitler yapıyor. Üzerinde tartışmak isterseniz benim de söyleyeceklerim var derseniz forum alanımızda bu konuyla ilgili başlıklara yazmanız yeterli.

    İmgesel ve Simgesel Özdeşleşmeler

    Slovaj Zizek Kırılgan Temas Metis Seçkileri

    Searle bir bilgisayarın gerçekten düşünemeyeceğini ve dili anlayamayacağını kanıtlamış. “Öyleyse makinenin insanın biricikliğine bir tehdit oluşturmadığı şeklinde ontolojik-felsefi bir garanti olduğuna göre makineyi sükunetle kabullenip onunla oynayabilirim…” Bilgisayarın düşünemediğini bildiğime göre günlük hayatımda sanki bilgisayar gerçekten düşünüyormuş gibi davranabilirim.

    Perde personalarımızla ilişki kurma biçimimizi de aynı muğlaklık belirler:

    *** Bir yandan bir dışsal mesafe tavrını sahte imgelerle oynama tavrını koruruz: “Böyle (cesur baştan çıkarıcı…) olmadığımı biliyorum ama bazen insanı kendi gerçek benliğini unutup daha tatminkar bir maske takması hoş oluyor -bu şekilde gevşeyebiliyor kendi olmanın kendinle yaşamanın ve ondan bütünüyle sorumlu olmanın yükünden kurtuluyorsunuz…

    (Yıllar önce Modanna’ya en çok benzeyen kişinin belirleneceği bir yarışmaya katılanlardan biri bir TV söyleşisinde gazetecinin bir başka insanı tamamen taklit ederken kendi gerçek benliğini kaybetmenin nasıl bir şey olduğu yolundaki tepeden bakan sorusuna uygun bir cevap vermiş: “Yılın 364 günü gerçek Benliğimle yaşamak zorundayım -en azından bir gün ondan kurtulmak özgürleştirici bir deneyim!”)

    *** Öte yandan kendim için yarattığım perde kişilik benliğimin Gerçek Hayat’ta kabul etmeye cüret edemeyeceğim yönlerini açığa çıkardığı için “gerçek-hayat” kişiliğimden daha çok “benim” olabilir. Mesela : Çoklu Kullanıcı Alanları’nda adımı vermeden oynarken kendimi şehvetli bir kadın olarak sunup Gerçek Hayat’ta yapacak olsaydım kişisel kimlik hissimin dağılmasına neden olacak şeyler yapabilirdim…

    Bu iki yön şüphesiz ayrılmaz biçimde iç içe geçmiştir: Tam da sanal özimgemi salt oyun olarak algılıyor olmam Gerçek Hayat’ta “karanlık yan”ımı gerçekleştirmemi önleyen bildik engelleri askıya almama ve bütün libidinal potansiyelimi serbestçe dışsallaştırmama izin verir. Gerçek Hayat’taki toplumsal ilişkileri içinde sessiz ve mahcup biri olan bir adam Sanal Gerçeklik’te öfkeli saldırgan bir kişilik benimsediğinde böyle yaparak kendisinin bastırılmış yanını “gerçek kişiliği”nin alenen açığa vurulmamış bir yönünü ifade ettiği -“burada elektronik id’inin kanatlandığı” -söylenebilir; gelgelelim aynı zamanda Gerçek Hayat’taki zayıflığı ve korkaklığıyla hesaplaşmaktan kaçmak için daha saldırgan davranışlar hakkında fanteziler kuran zayıf bir özne olduğu da iddia edilebilir. Sanal Gerçeklik’te bir fantezi sahnesini gerçekleştirmek arzu ve arzunun bünyevi reddi diyalektiğinin yarattığı çıkmazı pas geçmeyi sağlar: Adamın teki bir kadını ona ne gibi cinsel güzellikler yapacağı hakkında vaatlerle bombardımana maruz bıraktığında kadından alacağı en iyi cevap “Kapa çeneni yoksa bunları gerçekten yapmak zorunda kalırsın!” olur. Sanal Gerçeklik’te ise bunu gerçekten yapmadan yapabilir gerçekleştirebilirim ve böylece Gerçek Hayat faaliyetiyle bağlantılı endişeden kaçabilirim: Bunu yaparım ve gerçekte yapmadığımı bildiğim için de ketleme ya da utanç askıya alınır.

    Lacan’ın “Hakikat kurgu yapısındadır” düsturunu okumanın yollarından biri de budur: Tam da sadece ekranda bir oyun oynadığımın farkında olduğum sürece dürtülerim hakkındaki gizli hakikati dile getirebilirim.

    Günlük ketlemelerden kurtulan evrenin dizginsiz sadomazoşist şiddet ve tahakküm istemi evreni olduğu ortaya çıkar…

    Başka bir deyişle bilgisayarlaşma performatifliği tahrip eder. Derrida’nın -ayrıca Lacan’ın da -tekrar tekrar vurguladığı gibi performatif olan yapısal nedenlerle her zaman yanılabilir; ancak radikal bir karar-verememe ortamında ortaya çıkabilir -ötekinin sözüne dayanmak zorunda olmam ötekinin benim için sonsuza kadar bir muamma olarak kaldığı anlamına gelir. Sanal topluluklarda tam da ötekinin bu uçurumu tam da bu karar-verilemezlik ortamı kaybedilir: “Kablolu evrende” ötekinin opaklığı buharlaşma eğilimi gösterir. Bu anlamda sanal topluluklarda performatifliğin askıya alınması psikanalitik tedavide askıya alınmasının tam tersidir; psikanalitik tedavide gücenmeyeceğini “kişiselleştirmeyeceğini” bildiği için analistime her şeyi onun hakkındaki bütün müstehcen fantezilerimi anlatabilirim.

    Bu karar-verilemezliğin iki kutbunu kavramsallaştırmak için Turkle Gerçek Hayat’ın güçlüklerini “eyleme geçirmek” (acting out) ile “derinlemesine çalışmak” (working through) arasındaki karşıtlığa başvurur: Kaçma mantığını izleyerek Gerçek Hayat’taki güçlüklerimi Sanal Gerçeklik’te eyleme geçirebilirim ya da Sanal Gerçeklik’i öznel özdeşleşmelerimi oluşturan bileşenlerin tutarsızlık ve çoğulluklarının farkına varmak ve bunları derinlemesine çalışmak için kullanabilirim. Bu ikinci durumda arayüzey perdesi bir psikanalist gibi işlev görür: Gerçek Hayat faaliyetlerimi düzenleyen simgesel kuralları askıya almak başka türlü yüzleşmekten aciz olduğum bastırılmış içeriğimi sahneye koymamı-dışsallaştırmamı sağlar. (Burada da tekzip yoluyla kabul mantığıyla karşı karşıya değil miyiz? “Söz konusu olanın sadece bir Sanal Gerçeklik oyunu olduğunu bildiğim” sürece fantezilerimi kabul ederim.)

    Sibermekanın topluluk hayatı üzerindeki etkisinde de aynı muğlaklık yeniden üretilir. Bir yanda merkezsiz ağların bireylere birbirleriyle irtibat kurup katılımcı tabandan gelen bir siyasi sistem nüfuz edilmez bürokratik devlet kuruluşlarının gizeminin ortadan kaldırıldığı saydam bir dünya inşa etme imkanı verdikleri yeni popülizm rüyası vardır. Öte yanda ise bilgisayarların ve Sanal Gerçeklik’in topluluğu yeniden inşa etmeye yarayan bir araç olarak kullanılması makinenin içinde bir topluluk inşa etmekle sonuçlanır; bireyleri her biri tek başına bilgisayarın karşısına geçen ekranda iletişim kurduğu kadın ya da erkeğin “gerçek” bir kişi mi sahte bir persona mı birkaç “gerçek” insanı birleştiren bir fail mi yoksa bir bilgisayar programı mı olduğundan emin olmayan tecrit edilmiş monadlar konumuna indirger…Bu muğlaklığın da giderilmesi mümkün değildir.

    Gelgelelim bu muğlaklık giderilemese de simetrik değildir. Burada devreye Lacan’ın imgesel yansıtma-özdeşleşme ile simgesel özdeşleşme arasında yaptığı temel ayrımı sokmak gerekir. Simgesel özdeşleşmenin en özlü tanımı ardındaki yüzden daha gerçek ve bağlayıcı bir maske takmaktan ibaret olmasıdır. (Bu Lacan’ın insanın aldatışının aldatma numarası yapmak olduğu fikriyle uyumludur: İmgesel aldatmada sadece kendime dair sahte bir bir imge sunarım oysa simgesel aldatmada doğru bir imge sunar ve onun yalan zannedilecek olmasına güvenirim…)

    Ya da -günlük hayatımızdan biraz kaba bir örnek verecek olursak -biraz kiloluysam bunu gizlemek için elimde iki strateji vardır. Beni daha ince gösteren boyuna çizgili bir gömlek giyebilirim ya da tam tersine karşılaştığım insanların kilolu oluşumu yanlış giyinmenin yarattığı bir yanılsama olarak (yanlış) algılayacaklarına güvenerek enine çizgili bir gömlek giyebilirim.

    Örneğin bir koca evliliğini yerine getirilmesi gereken bir toplumsal görev olarak muhafaza edip bir yandan da “işin aslı” olarak gördüğü bir zina ilişkisine girebilir; gelgelelim karısını gerçekten terk edip etmeme seçeneğiyle karşı karşıya kaldığı anda birdenbire evliliğin toplumsal maskesinin kendisi için yoğun özel ihtirastan daha anlamlı olduğunu keşfedebilir…Nitekim Sanal Gerçeklik personası bana dair sahte bir imgeyi (Çoklu Kullanıcı Alanları’nda kahraman rolüne soyunan ürkek bir adam…) dışsallaştırdığı-sergilediği sürece imgesel aldatmanın; bir oyun kılığına bürünerek kendimle ilgili bir hakikati dışavurduğu sürece de (oyun olsun diye saldırgan bir personayı benimserken gerçek saldırganlığımı açığa çıkarırım) simgesel aldatmanın örneğini sunar.

    Başka bir deyişle Sanal Gerçeklik bizi hayal edilebilecek en radikal biçimde o eski taşınmış/yeri değiştirilmiş duygular muammasıyla karşı karşıya getirir.

    Bu orta-aracı düzey kendini “gerçek hayat” ile “sadece hayal”in arasına sokan bu üçüncü alan içindeyken ne doğrudan doğruya gerçeklikle ne de (sözlerimizin gerçek etkileri olduğu için) “sadece sözcükler”le uğraştığımız bu alan simgesel düzenin kendisi değilse nedir?

    Selma Yıldız


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Simgesel Düzen

          Kategori: Sosyoloji

          Konuyu Baslatan: Emine

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 2477


Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş