İslam’da Şia Muhammed Hüseyin Tabatabai ( Allah Ondan Razı Olsun) TAKDİM Elinizde bulunan "İslam'da Şia" adıyla yayınlanan bu kitap, Batı dünyasına Şia mezhebini (Teşeyyü mezhebini) tanıtmak için yapılmış olan araştırma ve tahkikin bir bölümünü oluşturuyor. Batılı düşünürler geçtiğimiz asırda, İslam'ın değişik boyutlarında ve İslam medeniyeti hakkında araştırma yapmışlardı; ama yayınladıkları eserlerin çoğunun bağnazlık ve ard niyetten kaynaklandığı ve araştırmalarında İslam'ı tahrif

Bu konu 10728 kez görüntülendi 25 yorum aldı ...
İslam’da Şia 10728 Reviews

    Konuyu değerlendir: İslam’da Şia

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 10728 kez incelendi.

  1. #21
    Azeribalasi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    9.712
    Konular
    3529
    Beğendikleri
    127
    Beğenileri
    32
    Tecrübe Puanı
    100
    @Azeribalasi

    Standart

    1- BÖLÜNMENİN TEMELİ VE BAZI FIRKALARIN YOK OLMASI

    Her mezhebin esasını teşkil eden az veya çok bir takım konular vardır. Bir takım konular ise ikinci derecede ve esas konulardan sonra yer alır. Mezhep ehlinin, mezhebin esasını oluşturan ortak konularda görüş birliğine sahip olmalarıyla birlikte onun nitelik ve çeşitlerindeki ihtilafına bölünme denir.
    Mezheplerin hepsinde özellikle dört semavi dinde (Kelimi, Mesihi, Mecusi ve İslam) ve hatta bunların bölümlerinde de ayrılmalar olmuştur. Şia mezhebinde Ehl-i Beyt'ten ilk üç rehber (Hz. Emir-ul Müminin Ali, Hasan b. Ali ve Hüseyin b. Ali -a.s-) döneminde bölünme olmadı. Üçüncü İmam şehit edildikten sonra çoğunluk Hz. Ali b. Hüseyin'in (a.s) (İmam Seccad'ın) imametine inandılar. Kiysaniyye diye tanınan bir azınlık ta Hz. Ali'nin (as) üçüncü oğlu Muhammed b. Hanefiyye'yi imam bildiler. Onun dördüncü imam olup "Razva" dağında gizli olan ve zuhuru beklenilen Mehdi olduğuna inandılar. İmam Seccad'ın vefatından sonra Şiilerin çoğu oğlu Muhammed Bakır'ın imametine inanırken, Zeydiyye diye tanınan bir azınlıksa onun diğer şehit oğlu Zeyd'in imametine inandılar.
    İmam Muhammed Bakır'dan (a.s) sonra O Hazretin Şiileri oğlu İmam Cafer Sadık'a (a.s) inanmışlar. O Hazretin vefatından sonra ekseriyet onun evladı İmam Musa Kazım'ı (a.s) yedinci imam tanımışlar. Diğer bir grup da babası hayattayken ölen ve babasının büyük evladı olan İsmail'i imam kabul ettiler. Bunlar İsmailiyye diye maruf oldular. Bir grup da Hazretin Abdullah Eftah adındaki oğlunu, başka bir grupsa oğlu Muhammed'i kendilerine imam olarak tanıdılar. Bazıları da Hazretin kendisinin, son imam olduğunu sandılar.
    İmam Musa Kazım'dan (a.s) sonra Şiilerin çoğunluğu oğlu Rıza'yı (a.s) sekizinci imam olarak tanırken, bazıları yedinci İmamda sabit kaldılar, ki bunlar "Vakıfiyye" diye marufturlar. Sekizinci İmamdan itibaren Şiilerin ekseriyetinin inancına göre yakında zuhur etmesi beklenen on ikinci İmam Mehdi'ye (Allah zuhurunu çabuklaştırsın) kadar önemli ve dikkate alınacak bölünmeler olmadı. Yalnız bölünme tarzında bazı vakıalar olduysa da fazla sürmeyip kendiliğinden dağıldı. Örneğin: Onuncu İmamın oğlu Cafer, kendi kardeşi 11. İmamdan sonra imamlık iddiasında bulundu. Bir grup ona inandılarsa da uzun sürmedi ve hemen dağıldılar. Cafer de sözünde ısrar etmedi. Yine Şia alimleri arasında kelam ve fıkıh ilmi meselelerinde bir takım ihtilaflar vardır. Ama bu gibi ihtilafları mezhep bölünmesi olarak saymamak gerekir.
    Şia çoğunluğu karşısında yer alan, bahsettiğimiz fırkaların hepsi kısa bir süre sonra yok olmuştur. Yalnız Zeydiyye ve İsmailiyye fırkaları varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Bu fırkalara mensup insanlar şimdi Yemen, Hindistan, Lübnan gibi dünyanın çeşitli yerlerinde yaşamaktadırlar. Bu nedenle sadece Şia çoğunluğu ile bu iki taife hakkında bahsetmekle iktifa ediyoruz.
    Dünyanin En Büyük Azeri Mp3 Arsivi. www.azeribalasi.com

  2. #22
    Azeribalasi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    9.712
    Konular
    3529
    Beğendikleri
    127
    Beğenileri
    32
    Tecrübe Puanı
    100
    @Azeribalasi

    Standart

    2- ZEYDİYYE ŞİİLERİ

    Dördüncü İmam Zeynelabidin Ali b. Hüseyin'in (a.s) şehit oğlu Zeyd'e uyanlara "Zeydiyye" denir. Zeyd, hicri yüz yirmi bir yılında Emevi hükümdarı Hişam b. Abdül Melik'e karşı kıyam etmiş ve bir kısım insanlar ona beyatta bulunmuşlardı. Zeyd, Kufe'de Hişam'ın askerleriyle vuku bulan savaşta öldü.
    Taraftarları, onu Ehl-i Beyt imamlarının beşincisi saymaktadırlar. Zeyd'den sonra Emevi hükümdarı Velid b. Yezid'e karşı kıyam eden ve bu kıyamda canını veren oğlu Yahya yerine geçti. Yahya'dan sonra Abbasi hükümdarı Mansur Devaniki'ye karşı başlattıkları harekette canlarını kaybeden Muhammed b. Abdullah ve İbrahim b. Abdullah imamlığa seçildiler.
    Zeydiyye, Zeyd'in kardeşinin soyundan olan Nasır Utruş'un ilk önce Horasan'da zuhur edip, devletin takibi üzerine Mazendaran'a kaçıp daha sonra o zamana dek İslam'ı kabul etmeyen Mazendaran halkını on üç yıl davetten sonra Müslümanlığa ve Zeydiyye mezhebine sokup ve onların yardımıyla Tabaristan'ı istilasına dek dağınık bir halde idi; ondan sonra düzene girdi. Nasır'dan sonra onun soyundan olanlar bir süre orada imamlık yaptılar.
    Zeydiyye'ye göre, bilgin, yiğit, cömert ve zahid olan ve hak için kıyam eden her Fatımi, yani Hz. Fatıma (a.s) soyundan olan kişi, imam olabilir.
    Zeydiyye, ilk önce Zeyd'in kendisi de dahil olmak üzere ilk iki halifeyi (Ebu bekir ve Ömer) imamlardan saymaktaydılar. Ama bir süre sonra bir grup onların adını imamlar listesinden silmişler ve imamlığın Hz. Ali'den (a.s) başladığını söylemişlerdir. Denildiğine göre Zeydiyye'nin İslam'ın usulü, yani temel inançlar hakkındaki görüşleri Mutezile görüşlerine, furu'da ise Ehl-i Sünnet mezheplerinden Hanefi mezhebinin fıkhına yakındır; aralarında pek cüzi ayrılıklar vardır.
    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

    3- İSMAİLİYYE ŞİİLERİ VE BÖLÜMLERİ
    Dünyanin En Büyük Azeri Mp3 Arsivi. www.azeribalasi.com

  3. #23
    Azeribalasi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    9.712
    Konular
    3529
    Beğendikleri
    127
    Beğenileri
    32
    Tecrübe Puanı
    100
    @Azeribalasi

    Standart

    3- İSMAİLİYYE ŞİİLERİ VE BÖLÜMLERİ

    Batiniyye: Altıncı imam, Cafer Sadık'ın en büyük oğlu İsmail'i imam olarak tanıyanlara "İsmailiyye" denir.
    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
    İsmail babasından önce vefat etmiştir. Cenazesi uğurlanırken İmam Sadık (a.s), onu merasimde bulunanlara göstermiş, böylece onun öldüğünü kanıtlamış, hatta Medine'nin hakimini bile tanık tutmuştu.
    Onu sevenlerin, ona uyanların bir kısmı İsmail'in ölmediğine, zuhur edeceği bildirilen Mehdi'nin İsmail olduğuna ve İmam Sadık'ın tanık tutmalarını kasıtlı ve Abbasi hükümdarı Mansur'un korkusundan dolayı olduğuna inandılar.
    Bir kısmı ise, imametin, İsmail'in hakkı olduğunu, onun vefatından sonra oğlu Muhammed'in bu makama geçtiğini iddia ettiler.
    Diğer bir kısmı da, İsmail'in, babası hayattayken vefat etmesine rağmen onun imametine, ondan sonra da imametin, oğlu Muhammed'e ve soyuna intikal ettiğine inandılar.
    İlk iki fırka az bir süre sonra çeşitli sebeplerle ortadan kalktı. Üçüncü bölüm şimdiye dek mevcuttur ve bir kaç fırkaya bölünmüşlerdir.
    İsmailiyye, yıldıza tapanların Hind irfanıyla yoğrulmuş felsefelerine benzer bir inanç ve felsefe taşır. İslam öğretisi ve ahkamında, her zahir için bir batın ve her tenzil için bir tevil (bir söz veya hareketi, görünen manası dışında yorumu) olduğuna inanırlar. Varlık alemi Allah'ın hüccetinden uzak kalmaz ve bu hüccet "Natık" yani konuşan ve "Samit" yani susan olmak üzere iki kısma ayrılır. Natık hüccet, Peygamber; samit de onun vasisi olan veli ve imamdır; her ikisi de Allah'ın rububiyet makamının en kamil mazharıdırlar.
    Hüccetin esası daima yedi sayısı üzerine dönmektedir; şöyle ki velayeti ve nübüvveti (şeriatı) kendinde toplayan bir peygamber gönderildikten sonra sırasıyla yedi vasi gelir. Bunların hepsinin, yedincisi dışında sadece vasilik makamları vardır. Yedincisiyse; nübüvvet, vesayet (vasi olmak) ve velayet (veli olmak) makamlarının tümünü kendinde toplamıştır. Ve şu şekilde devam edip gider.
    İsmailiye'ye göre Adem peygamber (a.s), nübüvvet ve velayeti kendinde toplamış olarak gönderildi; sırasıyla yedi vasisi onun yerini aldı; yedincileri Nuh peygamberdir ki nübüvvet, vesayet ve velayet makamlarını kendinde toplamış idi. Nuh'un yedinci vasisi İbrahim (a.s), İbrahim'in yedinci vasisi Musa (a.s), onun yedinci vasisi İsa (a.s), onun yedinci vasisi de Hz. Muhammed (s.a.a)'dir. İmam Hasan b. Ali'yi (a.s) imam tanımayan İsmaililere göre Hz. Muhammet'ten (s.a.a) sonra Ali, Hüseyin, Ali b. Hüseyin (İmam Zeynelabidin), Muhammed Bakır, Cafer Sadık ve İsmail'dir. Ondan sonra yedi vasi gelmiştir ki onların adları gizlidir. Ve onlardan sonraki vasiler, Mısır Fatımiler hükümdarlarının ilk yedisidir ki birincisi Mısır Fatımi devletinin kurucusu Ubeydullah Mehdi'dir.
    İsmailiyye Allah'ın hüccetinin yanı sıra sürekli olarak yeryüzünde o hüccetin havarileri olacak on iki vekil olduğuna inanır. Batiniyye'nin bazı bölümleri (Duruziyye) Nukaba'dan (vekillerden) altısını imamlardan ve gerisini de diğerlerinden alır.
    Hicri 278 yılında (Ubeydullah Mehdi'nin Afrika'da zuhur etmesinden birkaç yıl önce), Kufe yakınlarında adını ve kendisini tanıtmayan Huzistan'lı bir şahıs ortaya çıktı. Günleri oruç tutmakla, geceleri ibadetle geçiren ve geçimini kendisi sağlayan bu şahıs halkı İsmailiyye mezhebine davet etmiş ve böylece halkın birçoğunu kendisine inandırmıştı. Taraftarlarından on iki kişiyi "Nükaba" adına seçti. Daha sonra Şam'a gitmeye karar verip, Kufe'den dışarı çıktı. Bir daha ondan haber alınamadı.
    Hüviyeti malum olmayan şahısın yerini "Kırmıt" adıyla tanınan Ahmed aldı; Batıniyye talimatını yaymaya devam etti. Tarih yazarlarınca, o, beş vakit namaz yerine yeni bir namaz çıkarmış, cenabet guslünü kaldırmış; şarabı mubah kılmıştır. Bunun yanı sıra da Batıniyye'nin diğer ileri gelenleri davet etmeye başlamışlar ve halktan bir grubu etraflarına toplamışlardı.
    Bunlar Batıniyye'den olmayanların mallarına ve canlarına saygı göstermezlerdi. Bu yüzden Irak, Bahreyn, Yemen ve Şamat'ın bazı şehirlerinde ayaklanmalar oluşturmuş ve halkın kanını akıtmış, mallarını yağmalamışlardı. Defalarca hac kafilesinin önünü kesmişler, on binlerce hacıyı öldürmüşler, merkep ve azıklarını yağma etmişlerdi.
    Batıniyye büyüklerinden Ebu- Tahir Kırmıti, 311 yılında Basra'yı istila etmiş halkı öldürmüş ve mallarını yağma etmede bütün gücünü harcamış, 317 yılı hac mevsiminde kalabalık bir grupla hacca gitmeye karar vermiş, devleti temsil eden insanların gösterdiği az bir çabadan sonra Mekke'ye girmiş şehir halkını ve hacıları katliama uğratmış, Mecsid-ül Haram ve Kabe'de kan akıtmış, Kabe'nin perdesini aralarında paylaşmış, Kabe'nin kapısını sökmüş ve Hacer-ül Esved'i kendisiyle Yemen'e götürmüştür. Hacer-ül Esved 22 yıl Karamıta'nın elinde kalmıştı.
    Yaptıkları bu gibi işler, Müslüman toplumunun bunlardan uzaklaşmasına ve bunları İslam dışı tanımalarına neden oldu. Hatta o günlerde Afrika'da kendini beklenilen Mehdi ve İsmailiyye'nin imamı olarak tanıtan Fatımi sultanı Ubeydullah Mehdi, Karamita'dan uzak olduğunu ve onları tasvip etmediğini açıkladı.
    Tarih yazarlarının açıklamalarına göre, Batıniyye'yi diğer mezheplerden ayırt eden temel nokta onların, İslam'ın zahiri kanunlarını, irfani ve batıni makamlara te'vil etmeleri ve şeriatın zahirini aklı az ve maneviyattan yoksun kimselere mahsus bilmeleridir. Bununla birlikte bazı zamanlar imamet makamından bir takım yeni kanunlar çıkabilir.
    Dünyanin En Büyük Azeri Mp3 Arsivi. www.azeribalasi.com

  4. #24
    Azeribalasi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    9.712
    Konular
    3529
    Beğendikleri
    127
    Beğenileri
    32
    Tecrübe Puanı
    100
    @Azeribalasi

    Standart

    4- NİZARİYYE, MUSTALİYYE, DÜRUZİYYE VE MUKNİA

    296 hicri yılında, Afrika'da Fatımiyye saltanatını kuran Ubeydullah Mehdi ve bu zatın soyundan gelmiş; ondan sonra Mısır'ı dar-ül hilafe yapan Fatimi hükümdarlarından yedincisi olan Müstansır-Billah Sa'd b. Ali'ye dek bölünme ve parçalanma meydana gelmemiş, hepsi İsmailiyye mezhebi ünvanıyla imamlık etmişlerdi. Yedinci hükümdardan sonra oğulları Nizar ve Mustali hilafet ve imamet üzerinde birbirleriyle kanlı savaşlara girmişler, sonunda Mustali galip olmuş, Nizar, kardeşi tarafından hapsedilmiş ve hapisteyken vefat etmişti.
    Bu savaşın sonucu olarak İsmailiyye ve Fatimi tabileri "Nizariyye ve Mustaliyye" adıyla iki gruba ayrıldı.
    Nizariyye: Mustansır'ın yakınlarındanken Nizar'a taraftar olduğundan Mustali'nin emriyle Mısır'dan çıkarılan, İran'a gidip Kazvin'e bağlı Elemutu ve bir kaç kaleyi ele geçiren, Hasan Sabbah'ın adamları ve ona inananlardır. Hasan Sabbah'ın (ölümü: 518 h.k) yerine "Bozorg-Ümid-Rudbari" geçmiş daha sonra oğlu "Kiya Muhammed" yönetimi ele almıştır; her ikisi de Hasan Sabbah'ın yolunu devam ettirmişler ve Nizariyye'ye davette bulunmuşlardı. Sonra Elemuti padişahlarının dördüncüsü olan oğlu "Hasan Ali Zikruhus-Selam "Hasan Sabbah'ın yolunu değiştirmiş ve Batıniyye'ye katılmıştır.
    Bunun hükümeti Moğol olan Hülagu-Han'ın İran'a saldırması, İsmaililerin diyarını ve Elemut'u ele geçirmesi, hepsini kılıçtan geçirinceye ve kaleleri yerle bir edinceye kadar devam etti. Daha sonra İsmaililerin, Nizariyye kolundan Aka Han-i Mahallati, Hicri 1255 de Muhammed Şah-i Kacar'a isyan etmiş, Kirman'da bozguna uğramış, Bombay'a kaçmıştır; orada Batıniyye'nin Nizar kolunu kendi imamlığı adına yaymaya çalışmıştır. Davetleri bu güne dek devam etmektedir. Şimdi Nizariyye'ye "Aka Haniyye" denmektedir.
    Mustaliyye: Fatimi kolundan olup "Mustali" taraftarlarıdır. Hükümetleri, Mısır Fatimi halifeleri zamanına dek sürmüş ve hicri 557 yılında son bulmuştur. Kısa bir süre sonra Hindistan'da "Behre" fırkası aynı mezhepte zuhur etmiş olup, bu kol hala Hindistan'da mevcuttur.
    Düruziyye (Dürziler): Şamat'ın "Düruz" dağlarında yerleşmiş olan "Duruziyye" tayfası başlangıçta, altıncı Fatimi halifesi zamanına dek Mısır Fatimi sultanlarının taraftarıydılar. Altıncı Fatimi sultanı zamanında "Anuş Tekin"in davetiyle Batıniyye mezhebine katıldılar. Düruziyye, başkalarının görüşüne göre öldürülen "El-Hakim-ü Billah"ta tavakkuf etmiş, onun gözlerden kaybolduna ve göklere yükselip, tekrar halkın içerisine döneceğine inanırlar.
    Muknia: Tarihçilerin açıklamalarına göre Ebu-Müslim Horasani tabilerinden olan Ata-i Mervi taraftarları, başlangıçta Mukni adıyla tanınıyorlardı. Ata, ilk önce Ebu Müslim'in ruhunun ona hulul ettiğini söyledi. Daha sonraları peygamberlik ve Allah'lık iddiasında bulundu. Sonunda 162 yılında Mavera-un Nehir şehirlerinden "Kiş" kalesinde kuşatmaya alındı; yakalanıp öldürüleceğini anlayınca taraftarlarından bir kaçıyla birlikte ateşe girip kendilerini yaktılar. Taraftarları bir süre sonra İsmailiyye mezhebini benimseyip Batiniyye fırkasına katıldılar.
    Dünyanin En Büyük Azeri Mp3 Arsivi. www.azeribalasi.com

  5. #25
    Azeribalasi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    9.712
    Konular
    3529
    Beğendikleri
    127
    Beğenileri
    32
    Tecrübe Puanı
    100
    @Azeribalasi

    Standart

    5- İMAMİYYE ŞİASI'NIN ZEYDİYYE VE İSMAİLİYYE İLE FARKI

    Şimdiye kadar değindiğimiz azınlık gruplarının ondan koptuğu ve ayrıldığı Şia çoğunluğuna, Şia-i İmamiyye veya İsna Aşeriyye denir. Şiiler, Sadr-ı İslam'daki Müslümanlar arasında, Peygamber efendimizin (s.a.a) talimiyle varolan izlem ve öğretilerde tartışmamışlar, yalnız İslami meselelerden iki temel meselede itiraz ve tenkit etmekle meydana gelmişler. İki temel konu, "İslam hükümeti ve ilmi mercilik" meseleleridir ki onları Ehl-i Beyt'in özel hakkı olarak bilirler.
    Şiiler, batıni velayeti ve manevi rehberliği içeren ve daima beraberinde taşıyan İslami hilafetin, Hz. Ali ve evladının hakkı olduğuna ve bunların, Peygamberimizin (s.a.a) ve Ehl-i Beyt imamlarının açıklamalarına göre on iki kişi olduklarına inanırlar. Ve yine kamil manevi hayatı içermekle birlikte şeriatın kanun ve hükümlerini teşkil eden Kur'an'ın zahiri talimatının, itibar (geçerlilik) ve asalete sahip olduklarını, kıyamete kadar feshinin mümkün olmadığını ve bu kanunların ancak Ehl-i Beyt yoluyla elde edilmesi gerektiğini söylerler.
    Böylece İmamiyye Şiası ve Zeydiyye Şiasının arasındaki genel farklar aydınlanmış oldu. Zeydi Şiilerin çoğu, İmamiyye Şia'sının aksine, imametin, Ehl-i Beyt'e ve on iki kişiyle sınırlı olduğunu kabul etmemiş ve Ehl-i Beyt fıkhına uygun hareket etmemişlerdir.
    İmamiyye ve İsmailiyye mezhebine mensup Şiilerin arasındaki genel farklılıksa; İsmaililer imametin, yedi sayısı üzerinde dönmesine ve nübüvvetin Hz. Muhammed'le (s.a.a) son bulmamasına ve şeriat hükümlerinde değiştirme yapmanın hatta teklifin, kökten kaldırılmasının özellikle Batiniyye'ye göre mümkün olduğuna inanırlar. Oysa İmamiyye Şiası, Hz. Muhammed'in Hatem-ul Enbiya (peygamberlerin sonuncusu) ve onun on iki vasisi olduğuna inanır. Kur'an'ın zahir ve batini olduğunu, şeriatın zahirinin ortadan kaldırılmayacağını ve muteber olduğunu ispatlar.

    BU BÖLÜMÜN SONU

    İmamiyye Şiasında son iki yüz yılda meydana gelen "Şeyhiyye ve Kerim Haniyye" kolları, diğerleriyle olan ihtilafların temel meselelerin ispatı ve inkarı üzerinde değil de bazı teorik meselelerin yorumu ve açıklamasında olduğu için, bu iki kolu başlı başına bir fırka ve bölük olarak saymadık.
    Hakeza İsna Aşeriyye mezhebinden olup, İsmaili Şiiler gibi yalnızca batına inanan ve Gulat ismiyle de adlandırılan "Aliyullahi" fırkasını da somut ve düzenli mantığa dayanmadıklarından dolayı Şia fırkalarından saymadık.
    Dünyanin En Büyük Azeri Mp3 Arsivi. www.azeribalasi.com

  6. #26
    Azeribalasi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    9.712
    Konular
    3529
    Beğendikleri
    127
    Beğenileri
    32
    Tecrübe Puanı
    100
    @Azeribalasi

    Standart

    6- İMAMİYYE ŞİASI TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ

    Geçen bölümlerde belirtildiği gibi Şiilerin ekseriyeti, on iki imama inananlardır. Bunlar Hz. Ali'nin (a.s) dostları, taraftarı ve Peygamberimizin vefatından sonra Ehl-i Beyt'in hakkını ihya etmek için hilafet ve ilmi mercilik hususunda itirazda bulunup çoğunluktan kopmuş olanlardır.
    Şia, Hulefa-i Raşidin zamanında (11-35 h.k) mazlumcasına ve devamlı sıkıntı içerisinde yaşamışlar, daha sonra Ümeyye oğullarının hilafeti döneminde (40-132 h. k) tamamiyle mal ve can güvenlikleri kaldırılmıştır. Ama zulüm çoğaldıkça inançları sabitleşmiş özellikle mazlumiyetle-rinden, inançlarını güçlendirme ve ilerletmede çok yararlan-mışlardır. Şiiler ikinci yüzyılın ortalarında Abbasi halifele-rinin, İslam hükümetini ele geçirdiği sırada gerçekleşen serbestlik ve boşluktan yararlanmış ve biraz olsun rahat-lamışlardır. Ama bu durum pek fazla sürmemiş, Şia'nın hakları yeninden kısıtlanmış ve üçüncü yüzyılın sonlarına dek kısıtlama gün geçtikçe artmıştır.
    Dördüncü yüzyılın ilk dönemlerinde Şia mezhebine mensup, nüfuzlu Al-i Büveyh padişahlarının yönetime gelmesiyle Şiiler kuvvetlenmiş, serbest faaliyet yapma fırsatı elde etmiş ve kıyamlar başlatmışlardır. Beşinci yüzyılın sonlarına kadar durum bu şekilde devam etti. Altıncı yüzyılın başlarında Moğolların saldırısı sonucunda oluşan genel ve umumi sıkıntılar ve Haçlı seferlerinin sürüp gitmesinden dolayı, İslam hükümetleri tarafından Şia alemine önemli kısıtlamalar olmadı. Özellikle İran'da Moğol padişahlarından bir kısmının Şia mezhebini kabullenmesi ve Mazenderan'da Mer'aşi sultanlarının hüküm sürmesi, Şiilerin nüfuzunun artmasında ve güçlenmesinde, İslam devletlerinin dört bir yanında bilhassa İran'da milyonlarca Şia'nın fark edilecek şekilde bir araya gelmesine yardımcı olmuştur. Bu durum, dokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür. Onuncu yüzyılın başlarında, o zamandaki büyük İran'da Safaviye saltanatının zuhuruyla Şia mezhebi resmiyet kazanmış ve şimdi de (on dördüncü yüzyılın sonlarında) kendi resmiyetini korumuştur. Bunun yanı sıra dünyanın dört bir köşesinde on milyonlarca Şii yaşamaktadır.
    Dünyanin En Büyük Azeri Mp3 Arsivi. www.azeribalasi.com

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş