Okçuluk Tarihçesi : Kökeni insanoğlunun avcılık günlerine dayanan, oku bir yay aracılığıyla hedefe göndermeyi amaçlayan spor dalı. Okçuluk ilk kez 1904 Yaz Olimpiyatları'nda olimpik programa alınmış, 1972'den beri aralıksız olarak programlarda yer almaktadır. Bu branşta ilk dönemlerde Fransa, Belçika ve Büyük Britanya söz sahibiyken, daha sonraki dönemlerde ABD, Rusya, İskandinav ülkeleri, İtalya ve Kore bu ülkeleri izlemiştir. Kemankeşlik : Kemankeşlik; Osmanlı İmparatorluğu

Bu konu 1666 kez görüntülendi 4 yorum aldı ...
Okçuluk 1666 Reviews

    Konuyu değerlendir: Okçuluk

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1666 kez incelendi.

Konu: Okçuluk

  1. #1
    İstanbullu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    02.11.2010
    Mesajlar
    495
    Konular
    160
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    500
    @İstanbullu

    Standart Okçuluk

    Okçuluk Tarihçesi :

    Kökeni insanoğlunun avcılık günlerine dayanan, oku bir yay aracılığıyla hedefe göndermeyi amaçlayan spor dalı.

    Okçuluk ilk kez 1904 Yaz Olimpiyatları'nda olimpik programa alınmış, 1972'den beri aralıksız olarak programlarda yer almaktadır.

    Bu branşta ilk dönemlerde Fransa, Belçika ve Büyük Britanya söz sahibiyken, daha sonraki dönemlerde ABD, Rusya, İskandinav ülkeleri, İtalya ve Kore bu ülkeleri izlemiştir.

    Kemankeşlik :
    Kemankeşlik; Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılan bir okçuluk sporudur. Kemankeşlik sporunun araçları olan ok ve yay için ise;

    1- Ok :
    Okun boyu "gez" olarak ölçülür. Bir gez yaklaşık olarak 65 - 70 cm. civarındadır, çeşitli ahşap malzemelerden (çam ağaçlarının kuzey rüzgarı alan kısımlarından) veya bambu kamışından yapılır.

    Ok ucuna "demren" ya da "temren" adı verilir, kemik veya demirden yapılır.

    Okun son kısmı olan tüy kısmına ise "yelek" adı verilir, genelde kuğu, kartal tüyleri kullanılır, ucunda temreni olan oklara işlevine göre gerektiğinde yelek takılmaz.

    2- Yay :
    Osmanlı yayı ise son derece işlevsel, aynı zamanda kısa, kullanımı kolay ve "pek", yani oldukça sert yaylardır.

    Yay ipine Tirkeş veyahut Çile adı da verilir. Tirkeş, genelde koyun bağırsağından olabileceği gibi ibrişimden de imal edilir.

    Yaylar genelde filmlerde görüldüğü gibi sürekli olarak gergin durumda değillerdir. Normal durumda tirkeş ve yay gerilimsiz ve gevşek bir şekilde durur, kullanılacağı zaman ise yay kurulur. Yay terse doğru kurulmaktadır ve oldukça güç gerektiren bir iştir.

    Okçuluk Sporu :
    Güç, koordinasyon ve sabır, işte iyi bir okçuda bulunması gereken üç ana özelliktir. Doğal ki her sporcudan beklenen çalışkanlık ve hırs da bunlara eklenince, iyi bir Okçuluk sporcusunu tanımlamış oluruz.

    12-14 yaşları, okçuluğa başlamanın en uygun dönemidir. İyi bir ok atıcısı olmak için de 1,5 ya da 2 yıl gerekir. Başlangıç döneminden gençlere (16-18 yaş) geçtikten sonra 18 yaş üstü, yani büyükler klasmanına ulaşırsınız ki bu da 4-6 yıl gibi bir zamanı kapsar. Günde 3-4 saat, haftada en az 5 gün antreman gerekir.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Okçuluk

          Kategori: Spor Haberleri

          Konuyu Baslatan: İstanbullu

          Cevaplar: 4

          Görüntüleme: 1666


  2. #2
    İstanbullu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    02.11.2010
    Mesajlar
    495
    Konular
    160
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    500
    @İstanbullu

    Standart

    Antreman Programı :

    A) Yüzme Kondisyonu :
    Pazartesi : Yarı-Olimpik havuz (25 metre), 30 tur; 750 metre
    Çarşamba : Yarı-Olimpik havuz (25 metre), 40 tur, 1000 metre
    B) Ağırlık Çalışması :
    Salı : Dinlenme
    Perşembe : Dinlenme
    Cuma : Ağırlık Çalışması
    Pazar : Antreman ve ağırlık çalışması

    Ağırlık Çalışması :
    1- Isınma esnetme
    2- Üst Göğüs
    3- Sırt
    4- Bench-press
    5- Sağ kol dumble
    6- Sol kol dumble
    7- Triceps: Sağ ve sol kol
    8- Biceps


    Hedef Okçuluğu / FITA Müsabaka Kuralları :
    Belli bir hedefe ok atarak sayı toplamaya dayanan okçuluk disiplinleri "hedef okçuluğu" adı altında toplanırlar. Olimpik Stil hedef okçuluğu dışında; Saha Okçuluğu, Üç Boyutlu Hedef Okçuluğu, Çıplak Yay gibi disiplinler de mevcuttur.

    Günümüzde en yaygın olan hedef okçuluğu, olimpik stil okçuluktur. Makaralı yaylar ile olimpik recurve'lerin ayrı kategorilerde yer aldığı bu müsabaka okçuluğunda; değişik kuruluşların belirlemiş olduğu değişik müsabaka kuralları kapsamında müsabıklar belli uzaklıklardan, iç içe geçmiş dairelerden oluşan hedeflere, belli sayıda ok atarak puan toplarlar.


    Hedef :


    Hedefler sıkıştırılmış saman gibi okları durdurabilecek nitelikte bir kitle üzerine konan, misinadan bir iskelet ile güçlendirilmiş ve üzerlerine farklı renklerde iç içe daireler çizilmiş kağıt yüzeylerdir. En ortadaki dairenin sayı değeri 10'dur. Dışa doğru her daire bir puan azalır. Her iki daire aynı renkte boyanmış olup, 10 ve 9 sarı, 8 ve 7 kırmızı, 6 ve 5 mavi, 4 ve 3 siyah, 2 ve 1 beyaz renktedir. Hedefin ve dairelerin çapı atış yapılan mesafeye göre değişmektedir.

    Bir çok kuruluşun belirlediği 20'yi aşkın popüler disiplin vardır.

  3. #3
    İstanbullu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    02.11.2010
    Mesajlar
    495
    Konular
    160
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    500
    @İstanbullu

    Standart

    FITA Müsabaka Kuralları :

    Müsabaka sırasında hakemler her sporcuyu, önceden numaralandırılmış hedeflerden biri ile eşler. Müsabakanın başında bir hedefle birden fazla sporcunun eşleştirildiği olur. Her sporcu, kurallarca ön görülen sayıda ok atar. Atılan ok sayısına göre, aşılmaması gereken bir süre de vardır. Atış çizgisine gelmek ve okları toplamak üzere hedeflere gitmek için, hakemler tarafından bir ve iki adet sinyal sesi verilir.
    Hedeften okların çıkarılması, bir hakem eşliğinde ve sporcular tarafından yapılır. Puanlar amaca yönelik hazırlanmış formlara, büyükten küçüğe doğru sıralanarak yazılır. Bu formlar genellikle okçulara verilir, bazen de hedefe iliştirilir. Okların puanları değerlendirilirken iki puan bölgesini ayıran çizgi üzerinde ok varsa, yüksek olan puan yazılır. Okun kazandırdığı puanda herhangi bir fikir ayrılığı olması durumunda, hedefin yakınında hazır bulunan hakem haberdar edilerek karar ona bırakılır. Bu sebeple, hedefe saplı okların puanları sayılıp hesaplanırken onları ellemek ya da çıkarmak kural dışıdır.
    Yerden sekerek hedefe saplanan oklar sıfır puan sayılır. Eğer bir ok hedef kağıdını tamamen delip arkaya geçer ama sıkıştırılmış saman gövdede kalırsa, arkadan öne itilerek dışarı çıkarılır ve hedef kağıdında kaça saplandığı okunur. Eğer ok saman gövdeyi de delip geçmişse ve bu hakemlerden biri ya da müsabık okçulardan biri tarafından görüldüyse, okun puanı 7 kabul edilir. Atılan ok hedefteki bir oka çarpar ve bu sebeple hedef kağıdına ulaşamaz ise, çarptığı okun saplı olduğu bölgedeki puanı almış sayılır. Dalgınlık veya başka bir sebeple, hakemin kendisi için belirlediği hedef dışındaki bir hedefe ok atan müsabık, o okun puanını alamaz.
    Eğer bir müsabık ön görülen oktan fazla sayıda ok atmışsa, mesela 6 ok atılacak bir seride 7 ok atmışsa, en yüksek puanı alan ok değerlendirme dışında tutulur. Eğer bir müsabık, atış hattını terk ettikten ya da atışların sonunu belirleyen sinyal çaldıktan sonra, atması gerekenden daha az ok attığını farkederse, eksik okunu atamaz. Bu hakkı kaybetmiş sayılır. Eğer bitiş sinyalinden sonra ok atarsa, hedefteki oklardan en fazla puan alan değerlendirme dışında bırakılır.

  4. #4
    İstanbullu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    02.11.2010
    Mesajlar
    495
    Konular
    160
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    500
    @İstanbullu

    Standart

    Oklar Hakkında Genel Bilgi :

    Bir oku ok gövdesi, ok ucu, yelek ve arkalık olmak üzere dört bölüm halinde incelemek mümkündür.
    Günümüzde ok gövdeleri ahşap, fiberglas, alüminyum, karbon ve alüminyum-karbon kompoziti olarak yapılmaktadır. Ahşap oklar geleneksel okçuluğa meraklı bir avuç romantik tarafından kullanılmaya devam etmektedir. Modern ekipman ile hedef okçuluğu çalışanlar tarafından iltifat görmemeleri ağacın fiziki özelliklerinden kaynaklanan zaaflardandır.
    Ahşap okların ağırlık ve spin açısından birbirlerine yakın değerlerde üretilmeleri zordur. Ayrıca ahşap oklar dayanıksızdır da. Masif fiberglas oklar, ağır olmaları sebebiyle fazla ilgi görmemekte, ağır ve suya mukavim oluşları sebebiyle, daha çok ok ve yayla balık avlayanlarca tercih edilmektedirler.
    Alüminyum oklar, üretim tekniği sayesinde ağırlık ve spin olarak birbirlerine çok yakın yapılabilirler. Dayanıklıdırlar, ancak uzun mesafe hedef atışları için ağırdırlar. Hedef okçuluğunda en çok kullanılan oklar karbon ve alüminyum-karbon kompoziti (A/C/C) oklardır.
    Bunlar diğer ok türlerine göre nispeten pahalı olmakla beraber hafif ve sağlamdırlar. Uzun mesafe atışlarında çarpraz hava akımlarından fazla etkilenmezler. Spin değeri ve ağırlık bakımından çok düşük toleranslarda üretilebilirler.
    Ok uçları, hizmet ettikleri amaca uygun olarak taş, kemik, boynuz, ****l kullanılarak yapılmıştır. Günümüzde hedef uçlarında çelik; av uçlarında ise çelik, alüminyum alaşımları ve lastik kullanılmaktadır.
    Okun arkasında, hava sürtünmesi yoluyla ok uçuşunu düzelten bir kuyruk takımı vardır. Üç veya dört tüyden oluşan ve dümen işlevi gören bu takıma "yelek" denir. Eskiden beri doğal kuş tüylerinden yapılan yelek için günümüze plastik kullanılmaktadır.
    Plastik yelekler fizik kuvvetlere ve neme daha dayanıklı olduklarından, doğal tüyleri neredeyse tamamen tahtından indirmişlerdir. Doğal tüyler geleneksel okçuluk meraklısı kitle tarafından hala kullanılmaktadır. Dört parçalı yelek kullanımı da hemen hemen terk edilmiştir.
    Ok gövdesinin arkasında, okun kirişe takılmasını sağlayan bir kertik vardır.
    Günümüzde "arkalık" adını almıştır. Geçmişte arkalık, ok gövdesinin arkasının direkt yontulması ile yapılabildiği gibi; ağaç, kemik, boynuz gibi bir materyalden şekillendirilip gövdeye yapıştırıldığı da olurdu. Bugün arkalıklar plastikten yapılmakta; ok gövdesinin çapı ve yapıldığı materyale bağlı olarak muhtelif metodlarla okun arkasına monte edilmektedir.

  5. #5
    İstanbullu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    02.11.2010
    Mesajlar
    495
    Konular
    160
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    500
    @İstanbullu

    Standart

    Ata Sporu

    Türklerin ata sporu olan okçuluk, yüzyıllar boyunca bu geleneksel özelliğini muhafaza etmiş, gerek tarihimiz içinde, gerekse İslam dininde özel bir yere sahip olmuştur.
    Türk tarihinin Orta Asya’ya uzanan derinliklerinde, önceleri bir savaş aracı olarak kullanılan ok ve yay, ateşli silahların keşfinden sonra, giderek bir spor dalı olarak kültürümüz içindeki yerini almıştır.
    Tarihsel belgeler incelendiğinde, Türklerde okçuluğun M.Ö. 5000 yıllarında başladığı ve okçuluk ile ilgili ilk kuralların Oğuzlar ile gerçekleştiği görülür. Oğuzlar’ın Müslümanlığı kabulünden sonra ise daha da gelişen okçuluk, en parlak devrine Osmanlılar ile ulaşır.
    Okçuluk, İslam dininde çok önemli bir yer tutmaktadır; öyle ki, adeta yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmiştir. Bizzat Hz. Muhammed de ok atmış, savaşlarında kullanmış ve ok atma konusunda birçok hadis-i şerif beyan etmiştir. Özellikle, “Evinizdeki kölenize bile ok atmayı öğretiniz” buyurmaları okçuluğa verilen özel önemin simgesi olmuş; yine bir başka hadislerinde “Bizim hakkımız gibi, çocukların da bizde hakları vardır, ki o hak, ona yazı yazma ile ok atmayı öğretmek ve helal miras bırakmaktır” demiştir.
    Osmanlılar döneminde, okçuluğu ciddi kurallara bağlayarak yarışma esası içine alan ve tesis kuran hükümdar Fatih Sultan Mehmet’tir. Her ne kadar Fatih’ten önceki bazı hükümdarların dönemlerinde çeşitli okçuluk yarışmaları yapılmış ise de, saha ve tesislerin oluşturulması Fatih Sultan Mehmet’in emri ile başlar. İstanbul’un fethinden hemen sonra, Kasımpaşa semtinde kurulan ve bugün ancak çok az bir bölümü korunabilmiş olan Ok Meydanı, Fatih’in bu spora verdiği büyük önemin bir göstergesidir. Fatih’ten sonraki hükümdarların hemen tümü bu sahayı genişletip ilave tesisler yapmışlar, diğer kentlerde de sahalar kurmuşlardır. Sultan II. Bayezit döneminde bununla da yetinilmemiş, okçular özel olarak himaye edilmiş, okçuluk malzemeleri imalatı ile uğraşan sanatkârlar bir araya toplanarak, kendilerine her türlü olanak sağlanmıştır. Hatta bu amaçla, sanatkârların neredeyse tümü İstanbul’a getirilmiş ve Bayezit Camii’nin arkasına inşa edilen Okçular Çarşısı’na yerleştirilmişlerdir. 15. ve 16. yüzyıllarda İstanbul’da sayıları 500’ü bulan ok ve yay imal eden atölye ile özel olarak okçuluk eğitimi yapılan okulların bulunduğu gerçeği dikkate alınacak olursa, bu spor dalında ne denli zengin bir geçmişe sahip olduğumuz kolayca anlaşılacaktır.
    Daha önce de belirtildiği gibi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde hükümdar ve sadrazamların birçoğu okçu idi. Bunların içinde özellikle Sadrazam Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın (1592-1644) okçuluk tarihi içinde özel bir yeri bulunmaktadır. Kara Mustafa Paşa, sadrazamlığı döneminde okçuluk ile ilgili bir ferman (kanun) yayınlamıştır. Bugün, aslı Topkapı Müzesi arşivinde bulunan bu ferman, spor ile ilgili ilk kanun olma özelliğini taşımaktadır. Osmanlı döneminin ünlü okçuları içinde, Tozkoparan İsmail, Bursalı Şüca gibi isimler en çok bilinenlerdir.Hayvan boynuzu, sinir gibi organik maddeler ve ahşap malzemenin sentezi ile imal edilen eski Türk yaylarının inanılmaz teknik güçleri, bugün dahi, okçuluk tekniği ile ilgilenen dünya otoritelerini hayretler içinde bırakmaktadır.
    Günümüzün ileri teknolojisi ile üretilen yaylarla 250-300 m mesafeye zorlukla ok atılırken, eski Türk yayları ile 800-900 metrelere ok atılabilmesi bu hayretin temel nedenini oluşturmaktadır. Okçuluk tarihimize dikkatle göz atıldığında, Fatih Sultan Mehmet’ten II. Bayezit’a uzanan dönemin ciddi bir “Planlama Dönemi”, II. Bayezit’ten II. Selim’in ölümüne değin geçen sürenin ise “Gelişme Devri” olarak değerlendirildiği görülür. Daha sonraki hükümdarlar da okçuluk ile ilgilenmişler, ancak III. Selim’in tahta geçmesinden II. Mahmut’un ölümüne kadar geçen süre “Yeniden Yükselme Devri” olarak tarihe geçmiştir. Daha sonra II. Abdülhamid’ten V. Mehmet’in ölümüne kadar geçen süre ise okçuluğun “Duraklama ve Gerileme Devri” olmuştur, Osmanlı’nın son döneminde ise okçuluk sanatkârları artık ellerindeki sanatı bırakarak başka işlere yönelmişler, bu işi yürüten kişi sayısı 3-5 kişiyle sınırlı kalmıştır.
    Cumhuriyet dönemiyle birlikte, 1923-1937 yılları arasında, eski Türk okçularının ailelerinden gelen üç beş kişi, aralarına hevesli gençleri de alarak, İstanbul’un çeşitli semtlerinde ok atışları yapmışlar ve geleneksel sporumuzu yürütmeye çalışmışlardır. Türk okçuluk tarihinin efsanevi ismi Tozkoparan’ın ikinci kuşak torunları olan İbrahim ve Bekir Özok ile, Türk okçuluğuna ilk kitabı armağan eden Mustafa Kani’nin torunu Vakkas Okatan, bu spora yakın ilgi duyan Prof. Necmettin Okyay, Hafız Kemal Gürses ve yine o devrin Beyoğlu Vakıflar Müdürü ve Milli Sporlar Federasyonu Başkanı Baki Kunter’in girişimleri sonucu kurulan Okspor Kurumu adındaki kulüp, Cumhuriyet dönemimizin ilk ciddi adımı olmuştur. İstanbul Beyoğlu Halkevi’nde, Ulu Önder Atatürk’ün direktifleri ile, milli sporumuz okçuluğu yeniden canlandırmak amacıyla 1937 yılında kurulan bu kulüp, Atatürk’ün ölümünden sonra himayesiz kalarak dağılmıştır. İlk bayan okçumuz olan Betül Diker (Or), o yıl yapılan 19 Mayıs gösterilerindeki atışları ile Atatürk’ün dikkatini çekmiş ve Ulu Önder, Halim Baki Kunter’e “Bu kız ile ilgilenin!” talimatını vermiştir.




    Kaynak: turkisharchery

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş