Genç insanın ana-baba müdahalesine karşı çıkması, büyümenin parçasıdır. Otoriteye, toplum ve aile kurallarına tepki veren genç, ebeveyn desteğine en çok ihtiyaç duyduğu dönemi yaşar
Gençlik dönemi, insan yaşının en hızlı yaşanan 'değişim ve başkalaşım' evrelerinden biridir. Çocukluktan, erişkinliğe geçiş döneminde gençte görülen 'biyolojik' kaynaklı değişimin yanı sıra, psiko-sosyal ve zihinsel gelişmeye, birincil ve ikincil cinsiyet özellikleriyle, cinsel olgunlaşma da eklenir.
Ayrıca genç, yaşanan bu değişikliklerin yanı sıra, 'çevre'nin de değişen tepkileriyle karşı karşıyadır. Bu evrede artık birey ne çocuktur ne de yetişkin. Ama yetişkin olma yolunda hızla ilerleyen bir kişidir. O, önce 'bağımsızlık' ilkesini yaş biçimi haline getirir. Bu nedenle otoriteye ve kurala karşı gelir. Adeta toplumu yeniden düzenlemeyi kendine misyon edinir.
Kendini tanıma
Genç, 'aile merkezli' olmak yerine, 'arkadaş merkezli' olmayı yeğler. Arkadaş standartları, artık ana-baba standartlarının
önünde gelmeye başlar. O, arkadaş ilişkileri aracılığıyla diğer insanlarla anlaşmayı ve bir gruba uyum sağlamayı öğrenir.
Gencin kendini algılayışı, sadece başkalarının onu nasıl gördüğüne değil, fakat kendisinin başkalarınca nasıl algılandığını düşünmesine de bağlıdır. Gelişmekte olan benlik saygısında; arkadaşları tarafından sevilmenin, kabul görmenin ve onaylanmanın katkısı büyüktür. Bu bağlamda arkadaşın, gencin kendini tanıması açısından rolü önemlidir.
Genç, 'Bir sırrımı arkadaşıma anlatmak, anne-babama anlatmaktan daha kolay' düşüncesinden hareketle, iletişim amacıyla arkadaşını seçmektedir. Başka bir deyişle genç, ailesine
kıyasla arkadaş grubunda 'anlaşıldım duygusunu' daha yoğun hissetmektedir.
Değerleri reddetmek
Gencin önde gelen ihtiyacı, duygu ve düşüncelerini kolaylıkla ifade edebilmek ve bu 'fırtına ve stres' dönemindeki karmaşık sorunlarını çözebilmektir. Bu arada onun ilk
ödevi Ben kimim? 'Kime benzemeliyim? ana sorularına bulacağı yanıttır. Bu ödev, gencin 'kimlik bunalımı' veya 'kimlik arayışı' adını alan bir 'kimlik tüneli'ne girmesiyle başlar. Tünelin sonunda, gencin kendi değerlendirmelerine dayanan bir meslek ve ideolojiye bağlanımlar yapmasıyla başarılı bir kimliğe kavuşması beklenir. Ancak genç, bu bağlanımları yapmak ve toplumun bazı değerlerini reddedip diğerlerini kabul etmek suretiyle gerçek kimliğini bulur.
Genç, farklı kimlikleri denemek için göreli olarak özgürdür. Örneğin, bir erkek ergen, farklı görünmek amacıyla antik giysiler giyip gösteriş yapabilir. Tipik olarak gençler, farklı olmaya çalışarak, ana-babalarının ve toplumun normlarına başkaldırarak eski kimliklerini, yeni
oluşturdukları kimlikle değiştirerek kimlik arayışına girer.
Ana sorun: Sağlıklı iletişim
Kimliğini kazanan birey, güçlü ve zayıf yönleriyle kendini değerlendirebilen, bunlarla nasıl uğraşması gerektiğini bilen ve kabul eden bir yetişkin olma yoluna girer. O, artık kapasitesinin ve sınırlılıklarının farkındadır.
Genç, otoriteye, toplumun ve ailesinin kurallarına tepki verirken, belki de yaş**ı boyunca ebeveyn desteğine en fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemi yaşamaktadır. Ancak gencin, ana-babasının müdahalelerine karşı çıkışları, büyümenin bir parçasıdır. Çünkü genç insan, olgunluğa ulaşmak için kimliğini ailesinden ayırmalı ve bağımsızlık geliştirmelidir.
Bu nedenle genç, aralarında 25-30 yıllık bir yaş farkı bulunan ebeveyni ile yer yer ters düşer. Bu bağlamda kuşak çatışması hemen her toplumda rastlanabilen doğal bir sosyal olgudur. Bir önceki kuşağın duygu, düşünce, değer ve normlarının farklılığı nedeniyle genç, ebeveyniyle ilgili olarak, aralarındaki
en önemli sorunun 'anlaşılamamak' ve
'sağlıklı bir iletişim kuramamak' olduğunu söylemektedir.
Ana-baba olmak
Burada ebeveyne düşen görev 'ana-baba tecrübelidir, her şeyi daha iyi bilir'
mantığı yerine, genci dinlemek, onu anlamaya çalışmak ve destek olmaktır. Gerektiğinde ana-baba, denetlemeyi 'ikna ederek' yapabilmelidir.
Genç-aile ilişkilerinde önemli olan, 'ben haklıyım' önyargısı yerine, gencin duygu ve sorunlarını kabul ederek, onu anlamaya çalışmak, onları kendi kendine çözmesi yolunda onu yüreklendirmek ve uçlarda değil de orta değerlerde buluşabilmektir.
Ebeveyn, sorunları ve ölçütleri kendi gençlik yıllarıyla özdeşleştirmeden, bugünün koşullarında anlamaya ve değerlendirmeye çalışmalıdır. Bu uzlaşmacı yaklaşım olmadığı ve gencin nabzı tutulmadığı takdirde, kimlik arayışında başarısız olan genç, ters kimlik geliştirebilir. Başka bir deyişle, hiçbir şey olmaktansa, kötü ya da toplumun kabulüne aykırı bir seçeneği tercih edebilir. Bu da onu anlayan, değer veren, onda aidiyet duygusunu yaşatan bir çeteye girerek suç işlemek, satanist olmak, cinsel sapma göstermek veya madde bağımlısı olmak şeklinde marjinal bir biçimde ortaya çıkabilir. Burada gencin ana-babaya mesajı, son günlerde gazetelere yansıdığı gibi, 'Annem ile babama öyle bir şey yapacağım ki, hayatlarının sonuna kadar pişmanlık duyacaklar. Özür dileyebilecekleri bir Lara da olmayacak yanlarında! Öldüreceğim kendimi, hayatlarının sonuna kadar acı çeksinler!' şeklinde olabilir. (Hürriyet, 22 Ocak)
Burada ana-babalara düşen en önemli görev, erken gelişim yıllarından itibaren çocuklarını adım adım izleyerek tanımaya ve onları oldukları gibi kabul edip, değer vererek anlamaya çalışmak olmalıdır.
Sonuç olarak, gencin sapan davranışıyla, marjinal tutum ve inanışlara yönelmesinin gerisinde pek çok etken bulunmakla birlikte, içinde bulunduğu aile ortamı ve ana-baba tutumları birinci derecede önem taşımaktadır.