KASTAMONU VİLÂYET SÂLNÂMELERİNDE DÜZCE
Salnâme Farsça Sâl “yıl” nâme ‘yazılı şey kitap’tan ibaret birleşik bir kelime olup yılda bir çıkan ve o yılın belirli konularla ilgili önemli olaylarını anlatan yıllık demektir. Sâlnâmeler genelde ülke özelde şehir tarihinin değerli belgeleri arasında bulunmaktadır. 19. yüzyılın sonlarına kadar “Kadı Sicilleri” Osmanlı devlet ve toplum hayatının önemli kaynağı iken bu tarihten itibaren sâlnâmeler önem kazanmıştır. Merkezî yönetim ile taşra yönetimi yönetenler ile yönetilenler arasında bir iletişim kurulması başta kamu görevlileri olmak üzere araştırmacıların da bu konularda bilgilendirilmesi amaçlanmıştır. Düzce’nin de içinde bulunduğu bölge çeşitli insan topluluklarının çeşitli dönemlerde yerleştikleri kentleştikleri ve uygarlığa katkıda bulundukları bir coğrafya parçasıdır. Türklerin bölge ile tanışıklıkları 12. yüzyılın sonlarındadır. 1071 tarihli Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’da doğudan batıya bir takım gazi devletler kurulmuştur. Kurulan bu devletlerin en önemlisi Türkiye Selçuklu Devleti idi (1075-1310). Türkiye Selçuklu Devleti’nin ilk başkenti İznik son başkenti de Konya olmuştur.
Türkiye Selçuklu Devleti’nin iç siyasetinde Oğuzların-Türkmenlerin iskânı dış siyasetinde ise Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu ve vasalleri ile gazâ ve cihat sürekli öneme sahip olmuştur. 1048’li yıllardan itibaren Maveraünnehir-Horasan-İran ve bazen de Kafkaslar üzerinden Oğuzların-Türkmenlerin Anadolu’ya sürekli göçü ve adı geçen devletçe iskân edilişleri söz konusudur. Selçuklu Türkleri Malazgirt Zaferi’nden on yıl sonra 1081’de Kostantıniyye kıyılarına ulaşmışlardır. Kostantıniyye adı İstanbul’un gerçek kurucusu olan Roma imparatoru Konstantin’den gelmedir. İslâm coğrafyacıları bu ismi benimsemişlerdir.
1097’de başlayan belirli aralıklarla devam eden Haçlı saldırıları istilâları Anadolu’ya büyük zararlar vermişse de Selçuklu Türklerinin bu ülkede tutunmalarını önleyememiştir. Anadolu’nun yeni ve ebedî varisi olan Türkler bu ülkeyi öyle benimsemişlerdir ki 12. yüzyılda Anadolu’ya “Türkiye” veya “Türkmenya” denilmeye başlanmıştır. Denizli-Afyon hattında Karamık Beli denilen yerde çağdaş Bizans kaynaklarının Miryakefolon adını verdikleri vadide Malazgirt’ten 105 yıl sonra 1176’da Doğu Roma İmparatorluğu’nun beli kırılmış Anadolu üzerinde yeniden hâkim olma ümitleri söndürülmüştür. Oğuzların-Türkmenlerin Batı Karadeniz ile Marmara’nın doğusuna girişleri ve iskân edilişleri bu tarihten sonradır. Adı geçen bölge Türkiye Selçuklu Devleti’nin uc bölgesiydi. Uc bölgesinin özelliği de kimseye ait bulunmaması oraya girenlerin elinde kalan toprak parçası olmasıdır. Bölgenin tabiatı icabı burada birlikte yaşama sanatının bütün özellikleri sergilenmektedir.
Moğol işgal ve istilâsı sonuçları bakımından farklı iki önemli gelişmeye sebep olmuştur. Türkiye Selçuklu Devleti bağımlı kılınmakla kalmamış Anadolu başkent Konya da dahil olmak üzere bütünüyle tahrip edilmiş yağmalanmış korku ve dehşet ülkeyi kuşatmıştır. Diğer taraftan bu istilânın önünden yerleşik hayata mensup yüz binlerce Türk bütün mevcudatıyla Anadolu’ya sığınmış bunlar Türkiye Selçuklu Devleti tarafından mevcut şehirlere ve uc bölgesinde iskân edilmişlerdir. O tarihlerde “Bitinya” olarak bilinen ve Düzce’nin de içinde bulunduğu bölge bu iskân ve muhaceretten nasibini almıştır. 13. yüzyıl Anadolu’su denilebilir ki Moğolların yıktığı İlhanlıların yeniden inşa ettiği bir ülke olmuştur. İlhanlılar Anadolu’daki parlak ve hâkim Selçuklu medeniyetinin potasında Müslümanlaşarak Türk kimliğine dâhil olmuşlardır.
13. yüzyılın son çeyreğinde Anadolu’da ve çoğunlukla uc bölgelerinde kurulan beylikler arasında ikisi vardır ki Düzce’nin orta zamanlar tarihine ait hatıraları bu iki beyliğin tarihi içerisinde aranmalıdır. Bunlar merkezi Kastamonu olan Candaroğulları Osmanlıların isimlendirmesiyle İsfendiyaroğulları Beyliği ile merkezi Bursa olan Osmanlı Beyliği idi. Bolu Mudurnu Üskübü Göynük Akçakoca Karasu Hendek Akyazı Adapazarı gibi yerleşim yerlerinin fatihleri olan Akçakoca Gazi Abdurrahman Gazi Kara Mürsel Samsa Çavuş ve Konur Alp Gazi gibi komutanlar Gazi Ertuğrul Beyin arkadaşları ve Gazi Osman Beyin yoldaşlarıydılar. Adı geçenlerden Samsa Çavuş’un kabri Mudurnu’da Konur Alp Gazi’nin kabri Üskübü’de Akçakoca Gazi’ninki de Kandıra’ya bağlı Karadeniz’e nâzır Babadağı’nda bulunmaktadır.
Üskübü vaktiyle Bitinya medeniyetinin önemli ve hareketli bir merkeziydi. Düzce-Akçakoca karayolunun 7. kilometresinde Roma-Bizans devrine ait kalıntıları içeren tarihî bir kasabadır. Doğu Roma devrinde Düzce Üskübü denilen yerdeydi. 14. yüzyılda kurulmaya başlanan Düzce o tarihlerde fatihinin adıyla Konur Alp adını taşıyordu. 1871’e değin nahiye bu tarihten sonra Bolu’ya bağlı bir kaza merkezi olmuştur. Belediyelik olması 1885’tedir. İstanbul-Ankara yolu üzerinde bulunması sebebiyle Balkanlardan Kafkaslardan ve Anadolu’nun muhtelif yerlerinden gelen Türk ve akraba topluluklara mensup insanlarla nüfusu artmış ve süratle gelişmiştir[1].
Modern Düzce’ye ait sağlıklı bilgiler 1871 1893 ve 1899 tarihli Kastamonu Vilâyet Sâlnâmelerinde bulunmaktadır. 1847-1918 tarihleri arasında 68 cilt devlet sâlnâmesi yayınlanmıştır. Vilâyet sâlnâmeleri de 1868’ten itibaren yayınlanmaya başlanmış olup ilki 1868 tarihli Bosna sonuncusu da 1922 tarihli Bolu Livası Sâlnâmesidir[2].
1. 1899 Tarihli Sâlnâmeye Göre Kastamonu Vilâyeti:
Anadolu’nun kuzeyindeki vilâyetlerden biri olan Kastamonu; adaşı olan Kastamonu Bolu Sinop Çankırı sancaklarından ibaret 4 livaya bu livalar da 21 kaza ve 27 nahiyeye ayrılmıştır.