KERBELA HADİSESİNİN SİYAH VE BEYAZ SAYFALARI
Aşura hadisesi ve Kerbela tarihinin iki sayfası var. biri beyaz ve nurani
sayfa diğeri ise siyah ve zulmani sayfa, her iki sayfa, ya benzersizdir ya
da benzeri az bulunan bir sayfadır. Siyah ve karanlık olan sayfa, benzersiz
ya da benzeri az olan cinayetlerle doludur. Hesapladığımda bu sayfada
takriben yirAmi bir çeşit alçaklık ve leamet gördüm, dünyada bu kadar
çeşitliliği olan bir cinayet daha olabileceğini zannetmiyorum. Bu açıdan
Kerbela hadisesi bir cinayet, trajedi ve musibettir. Bu sayfaya baktığım
zaman onda günahsızların öldürülmesini görüyorum, gençlerin öldürülmesini
görüyorum, emzikli çocukların öldürülmesini görüyorum, ölü bedenler üzerinde
at koşturma görüyorum, bir insana su vermemeyi görüyorum, kadınların,
çocukların kırbaçlanmasını görüyorum, esirlerin cihazsız develere
bindirilmesini görüyorum. Bu açıdan hadisenin kahramanı kim? Açıktır ki,
hadiseye cinayet yönüyle baktığımızda zulme uğrayanlar kahraman değil, o
zavallı mazlumdur bu açıdan hadisenin kahramanı yezit İbn-i maviyedir,
Ubeydullah İbn-i ziyad'dır Ömer Şad’dır, Şimr İbn-i Zil Covşendir, Holi ve
diğerleridir. Bu yüzden tarihin siyah sayfasını okuduğumuzda beşerin Sadece
cinayet ve musibetini görüyoruz, öyleyse eğer şiir okumak istersek ne okuya
biliriz? Ancak mersiye okuyabiliriz mersiye den başka hiç bir şey
söyleyemeyiz.
Peki, acaba Aşura tarihçesi Sadece bu siyah sayfadan ibaret mi, Sadece matem
mi? Musibet mi? Başka bir şey yok mu? İşte bizim yanlışımız bu, bu
tarihçenin başka bir sayfası daha var ki o sayfanın kahramanları artık
Muaviye’nin oğlu değil, ziyad'ın oğlu değil Sad’ın oğlu değil. Orada
kahraman Huseyn’dir o sayfada artık cinayet yok, trajedi yok, aksine,
hamaset var, kahramanlık var, iftihar ve nuraniyet var, insanlık ve
hakikatin tecellisi var, hak perestliğin tecellisi var. O sayfaya
baktığımızda, diyoruz ki beşer kendisiyle gurur duymayı hak ediyor ama siyah
sayfayı mütalaa ettiğimizde beşeriyetin başının eğik olduğunu görüyor
kendisini şu ayetin muhatabı misdakı kıldığını görüyoruz: “Galu e tec’elu
fıha meyyufsidu fiha ve yesfikuddimae ve nehnu nusebbihu bihemdik ve ve
nugeddisu lek” (Bakara30)
Acaba orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın oysa biz
seni övüyor ve takdis ediyoruz.
Sadece siyah sayfayı görüp beyaz sayfayı görmeyen meleklerin sualiydi bu.
Allah da ben sizin bilmediklerinizi bilirim demişti. Meleklerin itiraz
ettiği sayfa beşerin başının eğik olduğu sayfadır ama beyaz sayfa beşerin
iftihar sayfasıdır. Neden biz Kerbela hadisesinin Sadece cinayetleri
söyleniyor? Neden Huseyn İbn-i Ali cinayet kar’ların cinayetine maruz
kaldığı yönüyle mütalaa ediliyor? Neden Huseyn için yazdığımız şiirleri
aşuranın siyah sayfasından alıyoruz? Hâlbuki beyaz sayfanın kahramanlığı
siyah sayfanın cinayetlerine yüz kere daha galiptir. Bu sayfanın nuraniyeti
o sayfanın zulmetine galip gelmiştir. Öyleyse itiraf etmeliyiz ki bu
tarihçenin yalnızca siyah sayfasını okumakla, imam Huseyn’in canilerinden
biride biziz. İmam Huseyn'in canileri bu tarihçeyi hedefinden saptıran
kimselerdir.
Hüseyni bir gün öldürdüler ve başını bedeninden ayırdılar, ama Huseyn Sadece
bu bedenden ibaret değil ki, Huseyn senin ve benim gibi değil ki, Huseyn bir
mekteptir ve ölümünden sonra daha da dirilmiştir. Beni Ümeyye Hüseyni
öldürmekle sorunu hallettiklerini sandılar sonradan anladılar ki Hüseyn’in
ölüsü dirisinden daha çok sorun olmaya başladı. Hüseyn’in türbesi kalp
sahiplerinin Kabesidir.
Zeynep de (a.s) zaten yezide aynısını demişti; “Kid keydeke ves’e se’yeke,
nasib cehdeke, fevallahi la temhu zikrena, ve la tumitu vehyena”
(Bihar-ul-Envar c-45-s.135, El-luhuf s. 77
İstediğin her hileyi yap, elinden geleni ardına koma, ama emin ol ki sen
benim kardeşimi öldüremezsin, benim kardeşimin yaşamı başkadır, o ölmedi
daha da dirildi.
Huseyn’in mateminin yaşatılmasının tavsiye edilmesi bir hakikattir.
peygamberin kendisi bunu söylemiştir, imamlarımız tavsiye etmiştir. Ama bu
mersiyeler her zaman kahramanlık ruhu veren mersiyeler olmalıdır. Bu matem
ve musibet unutulmamalıdır, yaşatılmalıdır, insanların gözyaşları
alınmalıdır ama bir kahramanın mateminde. Evet, önce kahramanlığı ön plana
çıkarılmalı ki sonrada bir kahramanın matemine ağlamalı, yoksa zavallı
çaresiz bir adama matem tutup ağlamanın bir anlamı yok ki! Bir milletin
böyle bir adama asırlarca ağlamasının ne anlamı olabilir ki?!
Bir kahramana ağlayın ki siz dede kahramanlık ruhu vücuda gelsin sizinde
ruhunuzda kahramanlık nuru aydınlansın, siz de hak ve hakikate karşı bir
nebze olsun gayret bulun, sizde adaletten yana olun, zalim ve zulümle
savaşın, sizde hürriyet isteği, özgürlüğe saygı duyun, sizde izzetin ne
olduğunu, insanlığın ne olduğunu, kerametin ne olduğunu anlayın. Eğer
Hüeyin'in tarihinin nurani sayfasını okursak o zaman mateminin manasını derk
edebiliriz aksi halde hiçbir manası yoktur. Biz Hz. Huseyn’in ahrette bizim
kendisi için gözyaşı dökmemizi beklediğini mi düşünüyoruz? Esteğfirullah!
Hz. Zehra asırlardır ilahi rahmet civarında oturmuş bizim gözyaşlarımızla
tesellimi buluyor? !!!
İslam nazarında Huseyn İbn-i Âlinin şahadeti bir muvaffakiyettir.
Huseyn’in kendi nazarında da muvaffakiyettir, Müslümanlarında görüşü
aynıdır. İlk gün imam kendisi şöyle buyuruyor: “ Huttel mevtu ela vulide
âdeme mehatte-el geladeti ela cidil fetati, vema evleheni ila islafi
iştiyage ye’gube ila yusufe” "Bihar c-44-s 366-Elluhuf s.25,
Megtel-Ula-Huseyn Hevarzemi c.2, s-5, Keşf-ul-Gumme c-2-5-29
Bir insanın nazarında ve şehidin kendi nazarında şahadet muvaffakıyettir. Bu
ferdi ve şahsi bir görüştür. Ama İslam'ın ayrı bir görüşü daha var, İslam
olayları Sadece şahsi ve tek taraflı görmez, içtimai yönüyle de görür. Aşura
hadisesi içtimai yönüyle ona mürtekip olanlara nispetle İslam camiasında bir
inhitatın mazharıydı bu yüzden bunun tekrar edilmemesi buna tekrar mürtekip
olunmaması daima hatırlatılmalıydı. Bu bir milletin pişmanlık “ Ahı ” dır.
Ki; biz Müslümanlar böyle bir şeye mi mürtekip olduk? Demesi, kendisine
hesap sorması, lanet olsun buna mürtekip olanlara, öyleyse bir daha böyle
bir şeye mürtekip olmayalım demesi, kendine gelmesidir.
Saniyen; bu mevzu İslami ve insani duyguları cilalamak içindir ama bunu
doğru anlamamız şartıyla. Bu gün başımızı suyun altına saklayacağımız bir
gün değil, bu gün biz dinimizde reform meydana getirmeliyiz, elbette, dinde
değil kendi işlerimizde, amellerimizde, bizim yanlışlarımızın mektebimizle
bir alakası yoktur biz kendimizi düzeltirsek her şey yoluna girer,
dolayısıyla bu reform bizim ruhsal reformumuz olmalıdır.