Iğdır Azerileri Kimdir Üzerine..
Iğdır Azerileri Kimdir Üzerine..
Aslında hepimiz azerbaycanlı olduğumuzu ve oralardan geldiğimizi düşünürüz. nerden geldi atalarımız ? azerbaycandan. neden? e azeriyiz? değil. nedir doğrusu? dinleyin bakalım.
herkesin bildiği gibi oğuzlar 24 boydur.gün gelir oğuz oğlu bu boylar orta asyada didişmeye başlar. boylar bölünür biri olur sağ kol oğuzlar biri olur sol kol. Biz azerilerin hikayesi de o zamandan başlar. O zamanlar bizim komşular bizans, araplar , persler(iran) ve çin. Kıtlık başlar oğuzda. Yol görünür bizim atalara. Derler ki madem zapteylemiş çin denen bela gün doğusunu gidelim biz de gün batısına doğru. Orda yemyeşil ovalar vardır atalarımıza, develerimize, sığırlarımıza, sular vardır hiç tükenmez bebemize aşımıza... tutarlar yolu anadoluya. Boy boy oğuz soyu gelir yerleşir doğu anadoluya kimi gider musul kerkükü alır ki adları kınıktır selçuk olur devletleri, kimi gelir iranı alır kimi de ermenistanı... bizim dedeler de tutar anlamı gazyağının orda çok bulunması ki şimdiki adı petrol, ateş diyarı Azerbaycanı alır.
Gelelim bizim nerden geldiğimize. Azeriyiz. Evet. Her Azeri Azerbaycanlı mıddır ? hayır. Biz ığdır azerilerinin babası Oğuzların Üç-Ok kolunun Iğdır Boyundandır. Adı Iğdır Begdir. Iğdırı oba yapan da o şahsı muhteremdir. Şimdi çoğu diyecek ki nerden çıktı şimdi. Durun bi güzel yanlış bildikklerimizi bi anlatayım.
1-Çoğunuz ninenizden dedenizden dinlersiniz. Ben size doğrusunu anlatayım. Ağız alışkanlığı konuştuğumuz dile azerice istanbul ağızına da Türkçe deriz. Çok yanlış. Türkçe konuşur azeriler. Ağız azericedir. Orta asyadaki dedelerimizin diline en çok benzeyen dil Kazakların, sonra bizimkidir. Türkçe konuşuyoruz. Öz türkçe
2- Şayet dedeniz nineniz anlatırrsa sakın kanmayın..Zamanında Hz Ali kılıç zoruyla çevirmiş bizi müslüman olmuşuz. Hz Ali yaşarken bizim atalarımız Şamanizme Gök Tengriye inanırdı. Bizim islamiyete geçişimiz Hz Aliden yaklaşık 300-400 yıl sonrasına tekabul eder.Yok böyle bişey.
3- Caferi miyiz şii mi? Efendim biz Caferiyiz.Caferi demek İmam Caferi Sadık ın halkasına mensup olan ve onun öğretilerine tabi olan demektir. Malum olan Hazreti Caferi Sadıkın Peygamberimizin torunu olması. Malum olunmayan ise Hz Caferi Sadıkın bizzat Hanefi mezhebi kurucusu Ebu Hanifenin Hocası olması. Bakın kardeşlerim bir gün 4 mehepten birine tabi biri gelip te caferilik hak mezhep değildir derse, deyin ki kardeşim benimki mezhep değil zaten. Mezhep yol demektir. İnsanın yoluna insan değil Allah karar verir. Ben batılsam sen de batılsın. Çünki HZ Caferi sadıktır İmam Hanefinin hocası.
4- Nevruz din bayramıdır. Mollaların söylemiyle Ali bayramıdır.. Yok artık. Orta asyada baharın gelişini kutladığımız bu bayramı Hz Ali ne zaman kutlamış. Güldürmeyelim kendimizi elaleme.Nevruz şiimdilerde oldu Newroz. Kürtleri de pek anlamıyorum. 18 sene evvel bir nevruz günü kürt komşumdan yumurta almaya gittim vermedi biz nevruz bilmiyoruz diye şimdi nevruz oldu Newroz bi de Kürt bayramı oldu nedense. Nevruz Orta asyadan çıkışın sembolü öz be öz türk bayramıdır, lastik yakıp asker polis zabıta taşlama bayramı değildir.Bilinçli olalım.
5-Üzerik yakalım nazar değer. Arkadaşlar bu adet bize atalarımızdan mirastır. Eskiden şamanlar bu tütsüyü kullanırmış ta bundan 2000 yıl öncesinde.Nazar değince iyi geldiği de yalandır. Sadece türklerin orta asyadaki geleneğidir. İslamla kesinlikle alakası yoktur. Bakınız Divan-ı Lugatit-Türk.
6- Aşura günü. En hassas olduğumuz konulardan biri. Zincir vurmak sevaptır.(Zencir Döymeh). Arkadaşlar günahtır. İslam kendi vücuduna zarar vermeyi yasaklar. Olayın aslı şudur. İslamiyet öncesi persler(iranlılar) bir evde ölü olunca akrabaları toplanır , kadınlar yas çalgısı tefe benzer bir çalgı aleti eşliğinde ritimli olarak sinelerine ve başlarına vururdu. Bu bir yas törenidir. İslamla alakası olmamasına rağmen kültürdür. Zincir ise bize iranlılardan geçmiştir. Türklerle alakası yoktur. İslam da ise yasaktır.
7- ölü olan bir aile ölünün öldüğü günün 3. 7. ve 40. günü yemek verir ve yası tazeler. Yas 40 gün sürer. Müzik dinlenmez, televizyon açılmaz. Peki bunun İslamla alakası var mıdır? Yoktur. Bu bir orta asya geleneğidir. İslam yas tutmayı , ölünün arkasından ağlamayı ve dövünmeyi hoş görmez. Şayet insan Allah a ayittir. Günü gelince alınır. Ölünün arkasından bunları yapmak Allah katında pek hoş değildir. Sözün kısası 3ü 7si 40ı İslamla değil Türk kültürüyle alakalıdır. Zaten araplar böle şeyleri yapmıyor.
8- Nazar boncuğu nazarı kovar. Nazar islamda vardır. Ancak nazar boncuğu yoktur. Nazar bboncuğu yine eski dinimiz Gök Tengri dinninden kalma bir adettir. Gök tüm türk toplumlarında kutsal sayılır. Göyde Allah var etme eleme sözünde bile bunu bulaabilirsiniz. Allah gökte değildir. Mekanla sınırlandırılmaz aslında ama biz eski inancımızdan kalma alışkanlıkla hareket ediyoruz. Gök kutsaldır, göğün rengi mavidir, mavi kutsaldır, kutsallık kötülüğü kovar, nazar kötüdür, mavi nazarı kovar. Al sana nazar boncuğu.
-Alinti-
Cevap: Iğdır Azerileri Kimdir Üzerine..
Aslında kökene dair yazdığın tarihin coğu yalnış bugunki İgdirlilarin İgdir Oguz boylariyla iliskisinin olduguna pekde dusunmuyorum tabi Azerilerde Turk amma bozok ucok boyuyla iliskisi yok İgdirlilarin cunki 1918-ci yiladek İgdirda Ermeniler cogunluktaydi 1918 civarlarinda Ermeni Azeri savasi sirasinda Erivan hanligi Azerileri İgdira Karsa iste o bolgelere goc etmis bir kismi geri donmus sonra bir kismi kalmis İgdir zaten Surmeli ismiyle Erivan(İrevan) hanligi sinirlari icindeydi eskiden
iste etnik karisikliklar devri Turk Ermeni catismasi sirasi Ermeniler Turkiyeden Erivana bugunki Ermenistana göcmus Erivandaki Azeriler mecburen Erivan sinirlarina yakin bugunki Turkiye bolgelerine göcmüs
Cevap: Iğdır Azerileri Kimdir Üzerine..
Konuyu ve yazılan yorumları dikkatlice bir kaç kez okudum. Söz konusu Iğdır ve ovasında yaşamış ve yaşamakta olan Türkler olunca, diğer bölgelerde de olduğu gibi, bu bölgede de etnik temizliğe soykırıma tabi tutulan Türk atalarımızın, kandaşlarımızın, karındaşlarımızın anısına ve onları bir kez daha yad etmek, rahmetle anmak adına bu yazıyı yazma, yapılmış olan bir tarihi araştırmayı sunma ihtiyacı duydum. Anlaşılır bir dille kaleme alınmış olan bu araştırma makalesi, aslında, Azerbaycanın yakın tarihinin bir özeti niteliğindedir.
Gerek günümüz Türkiyesinde ve gerekse günümüz Azerbaycanında (Kuzeyi ile, Güneyi ile, Nahçıvanı ile Karabağı ile) insanlarımızın birbirleri ile kaynaşmaya ve dayanışmaya başlaması, kardeşlerin özlemini çektiği dertte, kederde ve sevinçte bir olma arzusunu, kısaca kavuşma istemini dahada alevlendirmektedir.
Bu bağlamda, konuda sözü edilen dini ritüeller, inanç biçimlerine değinmeyeceğim. Yaratılanın, Yüce yaratana bağlılığı, inancı, ibadeti kendine mahsus yani müstakil olduğundan, Yüce yaratana, amelleri ile sorumludur. Seçilen yolu (diğer inananlara zarar vermediği ve inacına uygun gördüğü yoldaki eylemlerini dayatmadığı sürece) yarğılamak ve bir hüküm tesis etmek bizlere düşmez kanısındayım. Ancak, konunun can alıcı noktası, şu yada bu inanca bağlı insanların, bahsi geçen bölgede dini inançlarından dolayı etnik temizliğe tabi tutulmaları, zulüm görmeleri ana neden değildir. Atalarımızın, kardeşlerimizin hemen hemen tamamının müslüman olması önemli bir faktördür, fakat ana neden değildir. Ana neden ceddimizin Türk olmasıdır. Her ne kadar etnik temizliği fiilen yapanlar düşmanın halkından asker, sivil unsurlar ise de,(ki bunlar dini karşıtlık hırsı içinde olmuşlardır) bu unsurların beyinlerini yıkayan eylemlerini planlayan, sevk ve idare eden Türk düşmanı siyasi iradedir. Konuya bu açıdan bakıldığında, tarihi gerçekler daha net anlaşılacaktır.
Makale biraz uzun olduğundan, KONU İLE İLGİLENENLERİN sabırla ve dikkatlice okumalarını öneririm. Makalede adı geçen yer isimleri Osmanlıca, Azerbaycan Türkçesi ile Rusça ve Ermenice belirtilmiştir. Dip notları ve kaynakçaları makalenin sonuna ekledim. Parantez içindeki sayılar bunları ifade eder.
---/---
REVAN (ERİVAN) ve IĞDIR YÖRESİNDE DEMOGRAFİK
YAPININ ERMENİLER LEHİNE DÖNÜŞTÜRÜLME SÜRECİ
(1828–1920)
Özet
Tarihi süreçte Revan ve Iğdır Yöresi Türkler tarafından Çukur Saad ve Sürmeli
Çukuru olarak adlandırılmaktadır. 1828 yılına kadar yöre, toplumsal ve kültürel yönden
ağırlıklı olarak Müslüman Türk özelliklere sahip idi. 1828 yılına kadar yörede yaşayanların
%77-78’i Müslüman Türklerden oluşmaktaydı.
Burası, Ruslar ile İranlılar arasında yapılan Türkmençay Antlaşması ile Rusların
egemenliğine girmiştir. Ruslar egemenliklerine aldıkları bu yörede daimi olabilmek amacıyla
yöreye Hrıstiyan unsur olan Ermenileri yerleştirmek için çalışma başlatmışlardır. Bu
doğrultuda, buraya Ermeni Vilayeti adını vermişlerdir. Ermenilere, verimli topraklar vermek
gibi vaadlerle, Osmanlı ve İran ülkesinde yerleşik olan Ermenilerin yöreye göçünü
teşvik etmişlerdir. Bunun neticesinde on binlerle ifade edilen Ermeni bu bölgeye göç etmiştir.
Buraya gelen Ermeniler tek etnik grup olmak için, Rusların da desteği ile Müslüman
Türkleri yöreden göç ettirmek için tedhiş eylemlerine başlamışlardır. Bu çalışmada, 1828–
1920 yılları arasında bu yöredeki demografik değişiklikler incelenmeye çalışılmıştır.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 22 Yıl : 2007/1 (299-311 s.)
Giriş
Tarihi süreçte, Revan ve Iğdır yöresi, Çukur Saad ve Sürmeli çukuru adları
ile anılmaktadır. Kasım 1920 yılında Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk
ordusu Iğdır ve ilçelerini geri alana kadar Revan ve Iğdır yöresindeki Türklerin
toplumsal, kültürel yapısı aynı olup, iklim özellikleri de genel olarak birbirinin
aynısı idi. 1920 yılı kasım ayından itibaren bu yöre Aras Nehri sınır kabul edilerek
Iğdır ve civarı Türkiye de, Revan ve civarı ise Ermenistan tarafında kalmak üzere
fiilen ikiye ayrılmıştır.
Türkler ile Ermeniler burada yaşamlarını büyük oranda huzur ve sükûn
içinde XIX. yüzyıla kadar sürdürmüşlerdir. Bu birliktelik, Rusların istilasına kadar
devam etmiştir. Rus istilası sürecinde ve sonrasında Ermeniler milliyetçi düşüncelerin
etkisiyle kendilerine tek etnisiteli bir vatan meydana getirmeye çalışmışlardır.
Rus destekli bu Ermeni milliyetçiliği, zamanla saldırgan bir yapıyı benimseyerek,
Müslüman Türklerin bu yöreden göç ettirilmesi amacına yönelik olarak tedhiş ve
katliamlar gerçekleştirmeye başlamıştır.
Bu çalışmada, bu bölgede XI. yüzyıldan itibaren var olan Türklerin demografik
üstünlüğü ve bu üstünlüğün Ermeniler tarafından hangi yöntemler kullanılarak,
çoğunluğun nasıl azınlık durumuna düşürüldüğü incelenmeye çalışılmıştır.
Revan ve çevresi, Rus hâkimiyetine girdikten sonra bu yörede Rus destekli büyük
bir Ermeni mezalimi yaşanmış ve bunun neticesinde buradaki Türkler aşama aşama
etnik temizliğe maruz kalmışlardır. Yöredeki Ermeni mezaliminin yaşanmasına
sebep olan gelişmelerin daha iyi anlaşılması açısından bu yöredeki demografik
yapının bilinmesi gerekmektedir.
Yöredeki Türk Varlığı
Osmanlıların, Revan, Rusların, Armanskaya Oblast (Ermeni Vilayeti),
Azerbaycan Türklerinin İrevan ve günümüzde Ermenistan olarak adlandırılan ülke
dâhilinde Ermeniler, Müslüman Türk nüfusa oranla azınlıkta bulunmaktaydılar.
Osmanlı belgelerinde, Revan (Erivan) merkezli Çukur Saad ve Sürmeli Çukurunda
(Revan-Iğdır Ovasında) nüfusun yoğun bir şekilde Müslüman Türk olduğu kayıtlıdır.
Bu kayıtları destekleyecek siyasi ve askeri gelişmeler tarihi kaynaklar arasında
da mevcuttur.
XIII. Yüzyıldan itibaren, Iğdır, Revan, (Erivan) ve Nahçivan civarında gelişen
siyasi ve askeri olaylarda, Selçuklu, Osmanlı ve Safevi gibi Türk menşeli
devletlerin rol oynaması, bu dönemde buraların Türk-Türkmen yurdu olduğunun en
büyük delilini oluşturmaktadır. Bu dönemde bu bölgede Ermenilerin herhangi bir
nüfus ağırlığı olmadığı gibi, meydana gelen siyasi gelişmelerde de etkinlikleri hiçbir
şekilde görülmemektedir. Ermeniler, bu dönemde bölge nüfusunun çok küçük
bir kısmını oluşturmakta ve Üçkilise’deki (Eçmiyazin) manastır çevresinde dini bir
topluluk halinde, genel olarak bölgede hâkim olan Türk kökenli devletler olan Osmanlı
veya Safevi (Türkmen) hâkimiyetinde yaşamakta idiler.(1)
1590’da Osmanlı Devleti tarafından düzenlenen, Revan Tapu Tahrir defterinde
kayıtlı, Çukur Saad’da yer alan (Revan-Iğdır Ovası) köylerden çoğunun adları
Türkmen boy ve oymaklarının adlarını taşımaktadır. Bunlar; Ozanlar, İsalu,
Pornak, Takçılu, Cebecilü, Palaslu, Gökçebeglü, Üveysbeglü, Demircilü, Kozanlu,
Yasavullu, Alpavud, Lalabegi, Tarcanlu, Dibeklü, Samagar, Muganlu, Talışlu,
Khoçkeri(Koçkiri), Kaçar, Yasaklu, Körpelü, Hacı-karalu, İmanşalu, Koylahisarlu,
Ağaceri, Yahyalu, Musa-Hacılu, Navruzlu, Gencelü, Develü, Zencirlü, Saçlu, Avşar,
Tekerlü, Köseler, Karabörk, Ağzıkanlu, Cibinlü, Abaranoğlu (büyük ihtimalle
Oğuz Türkçesi’nde, Aparanoğlu-Götürenoğlu), Kuşoğlu, Nazaroğlu, Akhı-Veys
(Hakveyis) ve İmaret (Amarat-Kadı kışlak)(2) ve sairedir.
Bu köylerde yaşayanların ahalisi hiç şüphe yok ki Türklerden oluşmakta
idi. Bunun en büyük delili de bu yerleşim birimlerinin Türkçe ve Türk aşiretlerinin
adlarını taşımasıdır. Bunun dışında Revan merkezli Çukur Saad’da (Revan-Iğdır
Ovası) çok sayıda göçer Türkmen Boyu da mevcut idi. Evliya Çelebi 1647 yılında
Revan’a yaptığı seyahatte, Ağrı Dağı ve civarı (Revan ve Iğdır Ovası’nın bulunduğu
bölgeyi kapsar) için “Türkmenlere yaylaktır”(3) ifadesini kullanmakla, bölgedeki
yoğun Türk nüfusa ve bölgenin Türklüğüne vurgu yapmıştır. Revan ve Iğdır yöresinin
çukur (ovalık) kısmı da şüphesiz kışlakları idi. Yine XIII. yüzyıl Revan ve
civarı hakkında bilgi veren kaynaklar, bugünkü Erivan merkezli Ermenistan coğrafyası
için XIII. Yüzyılda Türkmenistan (Türkmen Ülkesi) adını kullanmaktadır.(4)
Bölgenin Türklerin veya Türkmenlerin vatanı olduğu gerçeği, Fransa’daki Historia
Üniversitesi tarafından kaleme alınan ve 1783 yılında Fransa Kralına sunulan ve
kralın onayı ile yayınlanan “Osmanlı Devleti Tarihi” adlı eserde, bugünkü Ermenistan’ın
XIII. yüzyılda Türkmenistan (Türkmen Ülkesi) olarak adlandırıldığı kayıtlıdır.
1747 yılının Haziran ayında, İran da hâkim bulunan Avşar Türkmenlerinden
Nadir Şah suikast sonucu öldürülünce, İran’ın hâkim olduğu topraklarda iç
karışıklıklar çıkmış ve bu iç karışıklıklar sonucu İran’ın toprak bütünlüğü bozul-
muştur. İran’ın hâkim olduğu topraklarda yirmi kadar hanlık kurulmuştur. Bu hanlıklardan
biri, Turgutlu Türkmenlerinin hâkimiyetinde olan Revan Hanlığıdır.(5)
Revan Hanlığı döneminde, Çukur Saad yöresindeki Ermeniler yaşantılarını
genel olarak barış ve huzurlu bir ortamda sürdürmüşlerdir. Bu doğrultuda, Revan
Hanlığı’nın yönetiminde olan topraklarda, Eçmiyazin Ermeni Patrikliği’nin 375
hektar vakıf arazisi olup, bu arazi dâhilinde tarımla uğraşmaktaydılar. Bu arazinin
işlenmesinden elde edilen gelirden Türk yönetimleri vergi almamaktaydı.(6) Bu durum,
Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan Ermenilere uygulanan sistemin
bir benzeri idi. İran coğrafyasında yönetimde olan Türkmenlerin de, Ermenilere
karşı herhangi bir baskı ve dışlamaya yönelik uygulama veya siyaset takip etmemekte
idiler. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Ermenilere, adı geçen Türk kökenli
iki devlet tarafından, ne dini, ne de etnik açıdan herhangi bir olumsuz tutum takınılmadığı
gibi aksine korunup kollandıkları izlenimi edinilmektedir.(7)
Ancak daha sonraki yüzyıllarda Eçmiyazin Ermeni patrikliğinin yörede bulunması,
Ermenilerin Revan ve civarına özel bir önem vermesine neden olmuş,
onlar burasını kutsal bir yer olarak kabul etmiş ve bütün dikkatlerini bu yöreye
yöneltmişlerdir. Bu nedenle burada bir Ermenistan Devleti kurmak, Ermenilerin
hayallerini hep süslemiştir. Ancak karşılarında kendilerine en büyük engel olarak
gördükleri bir gerçek vardı. Bu gerçek de bölgedeki Müslüman Türklerin nüfus
bakımından, Ermenilere oranla büyük bir çoğunluk oluşturmalarıydı.
Rus hâkimiyetine girmeden önce, bu yöredeki demografik dağılım yoğun
şekilde Müslüman Türklerin lehine idi. Çukur Saad yöresinin 1590 yılı kayıtlarına
göre, Revan Eyaletinde, (Iğdır ve civarını da içine alan Çukur Saad yöresinin Erivan,
Nahçıvan ve Şüregel mıntıkaları kapladığı alanda) 120 bin kişi yaşamaktaydı.
1728 yılında ise aynı yörede, 183 bin kişinin yaşadığı kayıtlardan anlaşılmaktadır.(8)
1590 yılına ait olan kayıtta, bu nüfusun, %77,5’ini Türkler, %22,5’ini Ermeniler,
1728 yılına ait kayıtta ise bu bölgede yaşayanların %76,5’ini Türkler, %23,5’ini ise
Ermenilerin oluşturduğu tespiti yapılmaktadır. Revan eyaletine ait verilen bu iki
nüfus kayıt bilgileri, Osmanlıların bölgeye hâkim olduğu devre aittir.
Osmanlılar, herhangi bir bölgeyi ele geçirdiklerinde o bölgedeki arazi ve
vergi verecek nüfusu kayıt altına alırlardı.(9) Revan ve civarı da ele geçirildiğinde,
hemen arazi ve vergi verecek nüfusu kayıt altına alınmıştır. Bu nüfus kayıtlarında
hata payı çok azdır. Çünkü Osmanlı Devleti, Müslim ve gayri Müslim unsurlardan
farklı vergiler aldığından, alınan vergiler aynı dine mensup olup olmamakla bağlantılı
olduğundan ve Ermenilerin, İslam inancında olmaması sebebiyle, Cizye adı
ile bilinen verginin onlardan ayrıca tahsil edildiği göz önüne alındığında,(10) Osmanlı
tahrir defterlerindeki kayıtların gerçeğe çok yakın olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle,
1590 ve 1728 yılına ait Osmanlı kayıtlarında, Revan Eyaletinin (Bugün Ermenistan
olarak adlandırılan ülke) demografik yapısı içerisinde, Türk nüfusun büyük
bir çoğunluk oluşturduğu görülmektedir.
Bölgenin yer adlarına (Toponim) bakıldığında bile, yerleşim birimlerinin
çoğunun Türkçe olduğu görülür. Bu durum bütün Ermenistan için geçerlidir.(11)
Aynı durum, Iğdır ve civarı (Sürmeli Kazası) için de geçerlidir.(12)
Bölgedeki yer isimlerinin Türkçe menşeli olması gerçeğini Ermeni Tarihçilerden
Z. Gorgodyan’ın, 1932 yılında Erivan’da bastırılan “1831-1931’inci Yıllar
Arasında Sovyet Ermenistanın Ahalisi” (Ermenice) adlı kitabında Ermenistan’da
kayıtlı 2310 yerleşim yerinden 2000’nin adının Türkçe menşeli olduğun kaydedilmiştir.(13)
Yörenin Rus Hâkimiyetine Girmesi
XIX. yüzyıldan itibaren Ruslar, Kafkasya’ya doğru istila hareketine başlamışlardı.
1826 yılında Kuzey Azerbaycan da ortaya çıkan genel bir ayaklanma
üzerine, İran olaya taraf olmuş ve bu suretle, İran-Rus savaşı başlamıştır. Revan
Hanlığı da İran’a bağlı olması nedeniyle bu savaşa taraf olmuştur. Revan ve civarı
bu savaş neticesinde, Rusların üstün gelmesi üzerine, iki devlet arasında yapılan
Türkmençay Antlaşması (1 Şubat 1828) ile Rus hâkimiyetine geçmiştir.(14) Bu antlaşma
ile Revan’a bağlı olan Iğdır ve civarı da doğal olarak Rus hâkimiyetine girmiştir.
Rusların, Revan (Erivan) çevresinde, Revan Türkleri ile yaptıkları savaşa
tanık olan ve bu savaştaki gelişmeleri kaydeden zamanın Rus yazarları, uzaktan
gördükleri Revan’ı tarif ederken, pek çok camii minaresinin göründüğünü yazmışlardır.
Revan Kalesi, Rusların eline geçtikten sonra, şehre giren Rus yazarlar, ahalisinin
çoğunun Türk olduğunu görmüş ve eserlerinde bu gerçeği kaydetmişlerdir.
Ruslar, Türkmençay Antlaşması ile hâkimiyetlerine aldıkları, Revan,
Nahçivan ve bunlara birleştirdikleri Karabağ’la birlikte anılan yerlerde bir idari
yapı oluşturmuşlardır. Oluşturulan bu idari yapının adını “Armanskaya Oblast”
(Ermeni Vilayeti) koymuşlardır (Mart 1828).(15) Ermeniler bu idari birime, Ruslar
tarafından Ermeni Vilayeti adının verilmesini, uzun zamandan beri özlemleri olan,
bağımsız Ermenistan veya Muhtar Ermenistan idaresi özlemlerine kavuştuklarını
zannederek, kısa süreli bir sevinç yaşamışlardır. Ancak Ermenilerin bu sevinçleri
uzun sürmemiştir. Rusların, yöreyi işgali sürecinde, onlara her türlü yardımı sağlayan
ve Ermeni dini lideri olan Nerses’i tutuklayıp, Basarabya’ya sürgün etmişlerdir.
Ermeniler oluşturulan yapının bir Rus vilayeti olduğunu, bu bölgeleri Rus Çarı
adına işgal eden ve daha sonra da oluşturulan Ermeni vilayetinin başına getirilen
Rus Komutanı Paskiyeviç’ten öğrenmişlerdir.(16) Ermenilerin, bağımsız veya muhtar
(özerk) Ermenistan’a kavuşma sevinçleri bu nedenle kısa sürmüştür.
Bu dönemde İran’da hâkimiyet, Kaçar Türkmenlerinde bulunmaktaydı.
Türkmençay Antlaşması (1828) ile neticelenen bu Rus–İran Savaşın da, Ermeniler,
bağlı oldukları Müslüman Türk idaresinin kendilerine her türlü kolaylık göstermesine
rağmen, gönüllü silahlı çeteler oluşturarak din adamlarının öncülüğünde, Rusların
yanından savaşa katılmışlardı.(17) Ermeniler, bu Rus-İran savaşında, daha sonra
meydana gelen Osmanlı-Rus savaşlarındaki, Ruslar lehine olan açık ve faal tutumlarının
adeta bir denemesini yapmışlardır.
Rusların, Ermeni Vilayeti adını verdikleri bu bölgede idari yapı kısa süre
sonra değiştirilerek, geçici bir askeri idarenin merkezi haline dönüştürülmüştür
(Eylül 1829).(18) Bu bölge yirmi yıl sonra ise, Erivan, Nahçivan, Gümrü, Yeni
(Novo) Bayezid ve Ordubad kazalarından oluşan Erivan adı ile anılan ve yöneticisi
askeri vali olan yeni bir idari yapı meydana getirmişlerdir. Vali başkanlığında olmak
üzere, vali yardımcısı ve Rus asıllı yüksek devlet memurlarının katılımı ile bir
vilayet meclisi oluşturulmuştur. Bu meclisin dışında yine Rus memurlardan oluşan
bir vilayet mahkemesi olup, Türklerin gönlünü almak ve Rus devletine sempati
duymalarını sağlamak amacıyla mahalli imamın öncülüğünde, Müslümanlara mahsus
bir şer’i meclis oluşturulmuştur.(19) Bu suretle Türklere, Rus Devletinin, Müslümanların
haklarına saygı gösterdiği mesajı verilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte
bölge ahalisinin dilini değiştirmeye özel önem vermişlerdir. Bu doğrultuda 1840
yılına kadar bölgede resmi dil Farsça iken, bu tarihten itibaren Rusça resmi dil
olarak dayatılmıştır.20 Buna rağmen resmi yazışmaların dışında, bölgedeki ahalinin
büyük bir çoğunluğu toplumsal hayatta Türkçe konuşmakta(21) ve kültürel eserlerini
de Türkçe meydana getirmekteydiler.(22) Türkçenin yörede kültürel ve edebi dil olduğu
gerçeğini, Köroğlu, Kerem Dede, Âşık Garib, Emrah ile Selbihan, Dede Kasım,
Kurbani, Gökçeli Âşık Aliasker (Elesker), Beyböğrek, Tepegöz, Aslanbeğ
(Basat) gibi edebi ürünlerin kendi aralarında yaygın olarak Türkçe anlatılmasıdır.
Bu suretle, Türkler, milli destan ve hikâyeleri ile efsane ve ananelerini canlı tutarak
varlıklarını korumuşlardır.(23) Bu bölge de Türkçenin konuşulması bu dönemle sınırlı
olmayıp, Türklerin Anadolu’ya yayılma (XI. yüzyıl) sürecinden itibaren Türkçe,
Kafkasya bölgesinde en yaygın konuşulan dillerden birisi olduğu gibi, zamanla
bölgedeki farklı etnik gruplar arasında ortak anlaşma dili haline de gelmiştir.(24)
Yöre de Demografik Değişim
Ruslar ile İran arasında 1828’de imzalanan Türkmençay Antlaşması gereğince,
bu yörenin merkezi olan Revan, Rusların hâkimiyetine girmiştir. Ruslar,
Revan merkezli bu bölgenin yoğun olan Türk ve Müslüman nüfusunu göz önüne
alarak, burada daima varlıklarını sürdürmek ve gelecekte daha ileri mıntıkalara
(Anadolu ve İran içlerine) yönelmek için burasını bir üs olarak teşkil etmişler, bu
yüzden buralara Hrıstiyan unsurların yerleştirilmesi siyasetini benimsemişlerdir.(25)
Bu yöre, Rus hâkimiyetine girmeden hemen önce, Erivan Vilayeti’nin demografik
yapısının ezici çoğunluğu Türklerden oluşmaktaydı. 1828 yılına kadar
Erivan ve civarındaki (Sürmeli Çukuru) nüfusun toplam 106.900 kişi olduğu; bu
nüfusun 81.749’u Türk, 25.151’i ise Ermeni idi.(26) Bu nüfus oranlarına bakıldığı
zaman, Erivan ve civarının demografik yapısında Türklerin tartışılmayacak kadar
açık şekilde çoğunluğu oluşturdukları görülmektedir.
Bu amaçla Ruslar, Revan ve çevresinde Hrıstiyan nüfusu artırmak amacıyla
ilk etapta yerleştirilecek unsur olarak Ermenileri düşünmüşlerdi. Bu doğrultuda
İran ve Osmanlı vatandaşı Ermenilere çeşitli teşvikler sunmak, özellikle Sürmeli
Çukuru (Çukur Saad) denilen bölgeye Ermeni Vilayeti adını vermek suretiyle,
Ermenilerin kitle halinde buraya göçünü sağlamışlardı.(27) 1828–1829 yıllarında
Kuzey Azerbaycan olarak adlandırılan Revan bölgesine, İran’dan sayıları 6.946’yı
bulan Ermeni ailesi göç etmiştir. Bunların toplam olarak 35.560 kişi olduğu bilinmektedir.
Edirne antlaşmasından sonra (1829–1830 yıllarında) Osmanlı ülkesinden,
yaklaşık 14 bin Ermeni ailesi, bu nüfus olarak 84.000 kişi yapmaktadır ki,
buraya göç ettirilmiştir.(28) Buraya göç ederek yerleşen 2.264 ailenin Kars’tan, 4.315
ailenin de (Doğu) Beyazıt’tan geldikleri tespit edilmiştir. Bu gelenlerden bir kısmı,
Rus işgali nedeniyle can ve mal güvenliğinden dolayı Müslüman Türklerin boşalttığı
köylere yerleştirilmiştir. Bu suretle, savaştan sonra geri dönmesi muhtemel
Müslüman Türk ahalinin önünü kesmişlerdir. Köyleri ellerinden çıkan Müslüman
Türkler ise Türkiye ve İran’a göç etmek zorunda bırakılmıştır.(29)
Ruslar, bu bölgenin idari teşkilatını 1872 yılında yeniden düzenleyerek
Erivan Guberniyası’na yedi (Erivan, Aleksandrapol, Nahçivan, Novo Beyazid,
Sürmeli (Iğdır), Dereleyez-Şerur ve Eçmiadzin) kazayı daha bağlamışlardı. Bağlanan
bu kazalardan biri de Sürmeli Kazası adı ile anılan Iğdır ve civarını içine alan
yöredir.(30) Bu düzenleme yapıldığında bile Ermeniler, Erivan, Iğdır ve civarında
nüfus açısından çoğunluğu oluşturmuyorlardı.
Aynı durum, Ermenilerin çoğunluk iddiasında bulundukları, Osmanlı Devleti’nin
Doğu vilayetleri olarak bilinen ve Vilayat-ı Sitte olarak adlandırılan bölge
için de geçerli idi. Din ve Etnik açıdan bölge değerlendirmeye tabi tutulduğunda;
% 83 Müslüman, % 14 Hristiyan Ermeni, % 3 Hristiyan Rum ve Süryani vb. gibi
unsurlardan oluşmaktaydı. Ancak araştırmalar hiçbir yerde çoğunluğu oluşturmadıklarını
hatta en kalabalık oldukları Erzurum vilayetinde bile %20.77 nüfus oranına
sahip olduklarını göstermekteydi.(31) Yine Osmanlı Devletinin 1914 istatistiğine
göre, o zamanki mülki taksimata göre (Erzurum, Van, Bitlis, Harput, Bitlis, Diyarbakır)
vilayetlerinde toplam nüfus 3.225.989 olup bunların 2.622.010’u Müslüman,
483.672’si Ermeni, 4859’u Rum ve 115.820’si Süryani idi.(32) Özetle; Ermeniler ve
diğer Hrıstiyan unsurlar Doğu Anadolu bölgesinin hiçbir yerde çoğunluk oluşturmuyorlardı.
1828 yılından 1918 yılına kadar Revan ve çevresinin demografik yapısını
değiştirmek için Ruslar büyük çabalar göstermelerine rağmen büyük oranda
Hristiyan çoğunluğunu sağlamayı başaramamışlardır. 1908 yılına ait Rus nüfus
istatistiğine göre Erivan vilayetine bağlı, Iğdır ve civarını içine alan Sürmeli Sancağına
bağlı, 234 köyde toplam 91.141 nüfusun yaşadığı tespit edilmiştir. Bu sayıma
göre Sürmeli sancağındaki nüfusun, 68.692’si (%70,7’si) Türk ve Müslüman,
28.449 kadarı ise Ermeni nüfustan oluşuyordu. Ancak bu sayımda sadece erkek
nüfus dikkate alınmıştır. Bu sayımda, Sürmeli Sancağının 1908 yılına ait nüfus
verileri yerleşim birimlerinin etnik yapıları ile birlikte verilmiştir. Rus istatistiğinde
bile Türk ve diğer Müslüman unsurların bölgede nüfusun çoğunluğunu teşkil ettiği
görülmektedir. I. Dünya Savaşının başladığı 1914 yılında dahi Erivan ve civarında
yaşayan Türk nüfus, sayısal açıdan aşağı yukarı Ermeni nüfus ile aynı seviyede
idi.(33)
Justin Mc Carthy, “Ölüm ve Sürgün,” adlı eserinde, Erivan Vilayetindeki
Türk nüfusun 1914 ve 1926’daki oranını karşılaştırmıştır. Bu karşılaştırmaya göre;
1914’te Türk nüfus 270.000 iken 1926 yılında Türk nüfusun 89.000’e düştüğünü
kaydederek aradaki Türk nüfus kaybının oransal farkının %67 olduğunu tespit etmiştir.
Bu oranlamada, Türk Milli Mücadelesinden sonra Türk sınırları içerisinde
kalan Iğdır ve civarını dışta tutarak hesaplamıştır. Rus hâkimiyetinde kalan Erivan
ve civarı için bu sonuçlar geçerlidir. Bölgedeki bu nüfus değişiminin en büyük
neden, İngiliz Amirali Bristol’un tuttuğu günlükte kayıtlı şu sözlerinde arandığında,
sorunun nedeni açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır;
“Genaral Dro’nun yanında (bulunarak) hizmet görmüş subayların verdiği
raporlardan biliyorum ki, savunmasız köyler topçu ateşine tutulmuştur ve sonra
işgal edilmişlerdir; eğer orada kaçmamış yerli halktan (Müslüman) kimse bulun-
muş ise bunlar vahşice öldürülmüşlerdir. Köy talan edilmiştir. Bütün hayvan sürüleri
gasp edilmiş ve sonunda köy yakılmıştır. Bu eylemler Müslümanları (Türkleri)
defetme amacıyla düzenli ve sistemli biçimde yürütülmüştü.”(34)
Bu kayıt farklı bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde, Amiral Bristol, Ermenilerin
Türklere yaptığı katliamları ifade ederken “düzenli ve sistemli biçimde
yürütülmüştü” şeklindeki ifadeyi kullanmak suretiyle bölgedeki Türklere soykırım
yapıldığını kuşkuya yer bırakmayacak derecede açıkça dile getirmektedir. Eğer,
1948’de kabul edilen Birleşmiş Milletler Anayasası’nda yer alan “Soykırım Suçunu
Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi”, geçmişe yönelik işletilecek ve Amiral
Bristol’un tuttuğu bu rapor işleme konulacak olursa, Ermenilerin Türklere yönelik
soykırım yaptıkları ortaya çıkmaktadır. Çünkü Birleşmiş Milletler (BM) Genel
Kurulunda, 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde soykırım
tanımlanırken kullanılan ifade şöyledir; “Silahsız ve savunmasız bir toplumun
bireylerinin hiç ayrım gözetilmeksizin planlı bir şekilde ve silahlı bir toplum tarafından
tamamen yok edilmesidir.”(35)
Sonuç
XIII. yüzyıldan itibaren batılı kaynaklarda Türkmenistan olarak geçen ve
günümüzde Ermenistan olarak adlandırılan ülkede çoğunluk Müslüman Türklerden
oluşmaktaydı. Rusya desteğindeki Ermeniler, 1828’den başlayarak Türklere yönelik
etnik temizlik hareketine başlamışlardır. Ermenilerin yaptıkları bütün katliam
ve sürgünlere rağmen, 1920 yılına kadar Ermenilerin kendilerine merkez olarak
seçtikleri Revan (Erivan) ve civarında Müslüman Türk nüfusu sayısal yönden hemen
hemen Ermeni nüfusa eşit idi.36 Bu nedenle Türkler, yöre üzerinde tarihten
gelen doğal bir hakka sahip idiler. Bu haklarından da kolay kolay vazgeçmek amacında
değildiler. Bu amaçla, Ermenilerin teşkilatlı tedhiş hareketlerine karşı, Türklerde
teşkilatlanmaya başlamışlardı. Ancak bu teşkilatlanmada Türkler, Ermenilere
nazaran çok geç kalmışlardı. Çünkü Erivan ve civarın da yüzlerce Türk köyü yakılıp,
yağmalanıp ve ahalisi katledildikten sonra Türkler, durumun korkunçluğunun
farkına varmışlardır
Ermeni tedhişine o dönemde engel olacak ve Müslüman Türklerin hayatlarını
güven içinde idame etmelerine yardımcı olacak bir teşkilat ise bulunmamaktaydı.
O dönemde (1828–1920), Müslüman ülkeler arasında en güçlü devlet olarak
Osmanlı Devleti olmasına rağmen, Osmanlılar yöredeki demografik değişikliklere
müdahil olamamıştır. Buna sebep olarak muhtemelen Osmanlı Devleti’nin zayıf
durumda bulunması gösterilebileceği gibi, bölgenin Osmanlı hâkimiyetinden iken
değil de, İran’ın hâkimiyetinde iken Rus egemenliğine geçmesi bir müdahaleye
engel teşkil etmiş olabilir. Neticede her ne olursa olsun; XIII. yüzyıldan itibaren
Türkmenlerin vatanı olan yöre, 1828’den itibaren Ermeni vatanı haline dönüştürülmüştür.
Bölgenin içinden geçen Aras Nehri’nin akış istikametinin sağ tarafında yer
alan Iğdır ve civarı, Türk Milli Mücadelesi (1919–1922) neticesinde Ermeni vatanı
olmaktan kurtarılmıştır. Bu suretle, Türk toprağı olan Revan ve civarındaki, Müslüman
Türkler, etnik temizliğe tabi tutularak, doksan iki yıl (1828–1920) içinde
Ermenistan haline getirilmiştir. Buradaki, Müslüman Türklerin felaketi ise, dünya
devletleri tarafından görmezlikten gelinmiştir.
(1). 1441 yılında Kilikya bölgesinden çıkarılan Ermeni ruhanileri Üçkilise de denilen ve
Iğdır’ın yaklaşık 20 km yakınındaki Eçmiyazin’e gelerek burayı kendilerine dini merkez
(Katolikosluk-Katogigosluk) yapmışlardır. Bkz. Saide Hacieva “İrevan (Revan) Türk
Hanlığı ve Osmanlı Devleti ile ilişkileri,” Türkler, 7. Cilt, Yeni Türkiye Yayınları. Ankara,
2002, ss. 64–72.
(2). M.F. Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi 1451-1590, Ankara, TTK Yay.,
1998, s. 349.
(3). Evliya Çelebi Seyahatnamesinden seçmeler, (Haz.) H. Nihal Atsız, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 1991, s. 273.
(4). Osmanlı Devleti Tarihi, (Çev.) Şiar Yalçın, Nokta Yayınları, İstanbul, 2003, s. 28
(5). Hacieva, “İrevan (Revan) Türk Hanlığı ve Osmanlı Devleti ile ilişkileri”, s. 65.
(6). Hacieva, “İrevan (Revan) Türk Hanlığı ve Osmanlı Devleti ile ilişkileri”, s. 65.
(7). M. Mirza Bala, “Erivan Maddesi,” İslam Ansiklopedisi, İstanbul, MEB Yay., 1993, s.
313.
(8). Rafik Firuzoğlu Safarov, “Batı Azerbaycan: Etno-Politik Değişiklikler ve Ermenistan’ın
Kurulması (1801–1921)”, Türkler, Cilt: 19, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, ss.
167–174.
(9). Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300–1600,
Cilt: 1 (çev) Halil Berktay, Eren yayıncılık, İstanbul, 2000, ss. 145–150.
(10). İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Cilt: 1, ss. 175–
182.
(11). M.F. Kırzıoğlu, “İravan/Revan Türkleri” Türk Kültürü Dergisi, S:11, (Eylül 1963),
ss. 30–36.
(12). İbrahim Güner, “Kafkaski Kalender Yıllığı’ndaki Iğdır’la İlgili Nüfus Verilerine Coğrafi
Bir Yaklaşım”, Iğdır, “Tarihi Gerçekler ve Ermeniler” Uluslararası Sempozyumu
24–27 Nisan 1995, ss. 127–146.
(13). İbrahim Bayramov, “ Qerbi Azerbaycan’ın Türk Menşeli Toponimleri”
[Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
. php?subaction=showfull&id=1081971595&archive...
(14). Kerim Oder, Azerbaycan, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1982, s. 74, Bala, “Erivan
Maddesi”, İ.A. s. 314.
(15). Kazım Karabekir, Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Emre Yayınları, İstanbul, 1995, s. 127.
(16). Karabekir, Ermeni Meselesi, s. 127.
(17). Karabekir, Ermeni Meselesi, s.126–127; Hacar Y. Verdiyeva, “İrevan (Revan) Vilayetindeki
Demografik Değişiklikler Üzerine” (Çev.)Bilgehan Atsız Gökdağ, Türkler,
Cilt: 19, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, ss. 175–180.
(18). Bala, “Erivan” maddesi, s. 314.
(19). Bala, “Erivan” maddesi, s. 314.
(20). Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905–1917), I. Baskı, TTK.
Yayınları, Ankara, 1999, s. 23.
(21). Veysel Ünüvar, İstiklal Harbi’nde Bolşeviklerle Sekiz Ay, 1920–1921, Şirket-i
Mürettebiye Basımevi No: 73, İstanbul, 1948, s. 7
(22). Bölgede halk arasında Türkçe konuşulduğunun delili olmak üzere, Türk Halk Edebiyatı’nın
Âşıklık Sanatının önde gelen Temsilcilerinden Âşık Alhas’n Revan (İrevan-
Erivan) ile ilgili bir şiiri şöyledir.
Yığılın ahbaplar yaren, yoldaşlar
Hele görün İrevan’da neler var?
Pambuğu, buğdası, dingi düyüsü
Bir de görüm bu meydanda neler var?
Develer çekilir, ziller çalınır,
Hem Verilir, hem salınır, alınır
Keçisi kırkılır, koyun yolunur
Bilmirem ki bu meydanda neler var?
Âşık Alhas sende gel İrevan’a,
Gör bu gözelleri kal yana yana,
Bunlar kimi heç gelmedi cihana,
Huri kimi bu gılmanda yeri var!
Nizamettin Onk, “Âşık Alhas” Türk Kültürü Aylık Dergisi, Sayı: 303, (Temmuz,
1988), ss. 428–435. Bu konu ile ilgili farklı halk edebiyat ürünleri için, ayrıca bkz.,
Zeynel Abidin Makas, “Gökçe Aşık Mektebi” Kardaş Edebiyatlar Üç Aylık Edebi
Dergi, Sayı:8, (Ekim-Kasım-Aralık1983). ss. 31–35. Nizamettin Onk, Göğçeli Âşık
Elesker, Adapazarı Öğretmenler Yardımlaşma Derneği, Yayın No: 2, Sakarya, 1964.
(23). Kırzıoğlu, “İrevan/Revan Türkleri”, ss. 31–36.
(24). Rauf A. Hüseyinov, “Azerbaycan’daki Etnik Süreçlerin Tarihi Yönleri,” XI. Türk
Tarih Kongresi (Ankara 5–9 Eylül 1990), II. Cilt, TTK. Yayınları, Ankara, 1994, ss.
553–562
(25). Kırzıoğlu, “İravan/Revan Türkleri”, ss. 30–36.
(26). Verdiyeva, “İrevan (Revan) Vilayetindeki Demografik Değişiklikler Üzerine,” ss. 175–
179.
(27). Verdiyeva, “İrevan (Revan) Vilayetindeki Demografik Değişiklikler Üzerine,” ss. 175–
179.
(28). İbrahim Güner, “Kafkaski Kalender Yıllığı’ndaki Iğdır’la İlgili Nüfus Verilerine Coğrafi
Bir Yaklaşım, ss. 127–146.
(29). Verdiyeva, “İrevan (Revan) Vilayetindeki Demografik Değişiklikler Üzerine,” ss. 175–
179.
(30). Verdiyeva, “İrevan (Revan) Vilayetindeki Demografik Değişiklikler Üzerine,” ss. 175–
179.
(31). İlhan Gedik, Vilayat-ı Sitte’de Demografik Durum (1875–1914), Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 1985, s.
78–79.
(32). Türk İstiklâl Harbi III ncü Cilt Doğu Cephesi (1919–1921), ATASE Yayınları,
Ankara, 1995, s. 38.
(33). Justin Mc Carthy, Ölüm ve Sürgün, (Çev.) Bilge umar, İnkılâp Kitabevi, İstanbul,
1988, s. 256.
(34). Bristol’un Savaş Günlüğü, 14 Ağustos 1922, U. S. 867.00/1540. naklen, Mc Carthy,
Ölüm ve Sürgün, s. 252.
(35). Cemalettin Taşkıran, “Türk-Ermeni İlişkileri, Tehcir Olayı ve Sözde “Soykırım” Osmanlı’dan
Günümüze Ermeni Sorunu, (ed.) H.Celal Güzel, Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara, 2001, ss. 209–224, Ayrıca bkz. Pulat Y. Tacar, “Ermenilere Soykırım Yapıldığı
Savının Hukuksal ve Ahlaki Açılardan İncelenmesi,” Ermeni Araştırmaları Dergisi,
S: 2, (Haziran-Temmuz-Ağustos 2001), ss. 89–112.
(36). Allen ve Muratoff, 1828–1921 Türk-Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi, Genelkurmay
Basımevi, Ankara 1966.s. 463
KAYNAKÇA
Kitaplar ve Tezler
Allen W.E.D. ve Muratoff, Paul, 1828–1921 Türk-Kafkas Sınırındaki Harplerin
Tarihi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1966.
Atsız, H. Nihal, Evliya Çelebi Seyahatnamesinden seçmeler, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 1991.
Devlet, Nadir, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905–1917), I. Baskı,
TTK. Yayınları, Ankara, 1999.
Gedik, İlhan, Vilayat-ı Sitte’de Demografik Durum (1875–1914), Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü,
Ankara, 1985.
İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300–
1600, C: I, (Çev) Halil Berktay, Eren yayıncılık, İstanbul, 2000.
Karabekir, Kazım, Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Emre Yayınları, İstanbul, 1995.
Kırzıoğlu, M.F., Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi 1451–1590, TTK Yayınları,
Ankara, 1998.
Mc Carthy, Justin, Ölüm ve Sürgün, (Çev.) Bilge umar, İnkılâp Kitabevi, İstanbul,
1988.
Oder, Kerim, Azerbaycan, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1982.
Onk, Nizamettin Göğçeli Âşık Elesker, Adapazarı Öğretmenler Yardımlaşma Derneği,
Yayın No: 2, Sakarya, 1964.
Türk İstiklâl Harbi III ncü Cilt Doğu Cephesi (1919–1921), ATASE Yayınları,
Ankara, 1995.
Ünüvar, Veysel, İstiklal Harbi’nde Bolşeviklerle Sekiz Ay, 1920–1921, Şirket-i
Mürettebiye Basımevi No: 73, İstanbul, 1948.
Yalçın, Şiar, Osmanlı Devleti Tarihi, Nokta Yayınları, İstanbul, 2003.
Makaleler
Bala, M. Mirza, “Erivan Maddesi,” İslam Ansiklopedisi, İstanbul, MEB Yayınları
İstanbul, 1993.
Bayramov, İbrahim, “Qerbi Azerbaycan’ın Türk Menşeli Toponimleri”,
[Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
.
php?subaction=showfull&id=1081971595&archive...
Güner, İbrahim, “Kafkaski Kalender Yıllığı’ndaki Iğdır’la İlgili Nüfus Verilerine
Coğrafi Bir Yaklaşım”, Tarihi Gerçekler ve Ermeniler” Uluslararası
Sempozyumu, Iğdır 1995.
Hacieva, Saide, “İrevan (Revan) Türk Hanlığı ve Osmanlı Devleti ile ilişkileri,”
Türkler, 7. Cilt, Yeni Türkiye Yayınları. Ankara, 2002.
Hüseyinov, Rauf A.,. “Azerbaycan’daki Etnik Süreçlerin Tarihi Yönleri,” XI.
Türk Tarih Kongresi (Ankara 5–9 Eylül 1990), II. Cilt, TTK. Yayınları,
Ankara, 1994.
Kırzıoğlu, M.F., “İravan/Revan Türkleri” Türk Kültürü Dergisi, S:11, (Eylül
1963).
Makas, Zeynel Abidin, “Gökçe Âşık Mektebi” Kardaş Edebiyatlar Üç Aylık Edebi
Dergi, Sayı:8, (Ekim-Kasım-Aralık1983).
Onk, Nizamettin, “Âşık Alhas” Türk Kültürü Aylık Dergisi, S: 303, (Temmuz,
1988), 19)
Safarov, Rafik Firuzoğlu, “Batı Azerbaycan: Etno-Politik Değişiklikler ve Ermenistan’ın
Kurulması (1801–1921)”, Türkler, Cilt: 19, Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara, 2002.
Taşkıran, Cemalettin, “Türk-Ermeni İlişkileri, Tehcir Olayı ve Sözde “Soykırım”
Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, (Ed.) H.Celal Güzel, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara, 2001.
Tacar, Pulat Y., “Ermenilere Soykırım Yapıldığı Savının Hukuksal ve Ahlaki Açılardan
İncelenmesi,” Ermeni Araştırmaları Dergisi, S: 2, (Haziran-
Temmuz-Ağustos 2001).
Verdiyeva, Hacar Y., “İrevan (Revan) Vilayetindeki Demografik Değişiklikler
Üzerine” (Çev.)Bilgehan Atsız Gökdağ, Türkler, Cilt: 19, Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara, 2002.
ALINTIDIR
Saygılarımla
Hakan
Cevap: Iğdır Azerileri Kimdir Üzerine..
Selamlar kardeşlerim,
Iğdır - Tuzlucalıyım.
köyümüzdeki kökenimiz 1600'lü yıllara kadar gidiyor.
Iğdır'ın Türkmen yerlilerindeniz.
Tabi her Iğdırlı'ya otomatikman Azeri dendiği için bize de öyle diyorlar.
Benim için bir fark yok fakat insanlar Azerbaycanlı mısın diye soruyorlar.
Açıklaması uzun sürüyor :)
Cevap: Iğdır Azerileri Kimdir Üzerine..