Şam evliyasından “Ebu İdris Havlanî” hazretleri bir günkü sohbetinde; - İnsan bir sefere çıkacak olsa, yanına eşya olarak ne alır? diye sordu cemaatine. - Gittiği yerde ne lazım olacaksa, o şeyleri alır, dediler. - Pekii daha fazlasını alırsa ne olur? - Ahmaklık olur efendim. Buyurdu ki: - İşte bizler de birer ahiret yolcusuyuz kardeşlerim. Bize orada ne lazım olacaksa, onun tedarikine bakalım. - Onlar nedir ki efendim? - “Salih amel”dir. Yani ihlasla yapılan iyi iş ve ibadetlerdir. Bu

Bu konu 3649 kez görüntülendi 9 yorum aldı ...
Kıssadan Hisseler...10 adet...3 3649 Reviews

    Konuyu değerlendir: Kıssadan Hisseler...10 adet...3

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 3649 kez incelendi.

  1. #1
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Dygsuz

    Standart Kıssadan Hisseler...10 adet...3

    Şam evliyasından “Ebu İdris Havlanî” hazretleri bir günkü sohbetinde;
    - İnsan bir sefere çıkacak olsa, yanına eşya olarak ne alır? diye sordu cemaatine.
    - Gittiği yerde ne lazım olacaksa, o şeyleri alır, dediler.
    - Pekii daha fazlasını alırsa ne olur?
    - Ahmaklık olur efendim.
    Buyurdu ki:
    - İşte bizler de birer ahiret yolcusuyuz kardeşlerim. Bize orada ne lazım olacaksa, onun tedarikine bakalım.
    - Onlar nedir ki efendim?
    - “Salih amel”dir. Yani ihlasla yapılan iyi iş ve ibadetlerdir. Bu dünyada Allah için yaptığımız her icraat, orada işe yarar.

    Nimetler içindeyiz
    Bir gün de;
    - “Kardeşlerim, Allahü teâlâya sonsuz kere sonsuz hamd olsun ki, bizlere çok büyük nimetler vermiş” buyurdu.
    Sordular:
    - O hangi nimetler efendim?
    - Mesela “Îman nimeti”. Kâfirlere vermemiş bunu. Onlar, hem dünyada azap içindeler, hem de ahirette.
    - Efendim, onların da huzur içinde olanlarını görüyoruz.
    - Hayır, o, görünüşte öyledir. İslâmın dışında rahat ve huzur yoktur ve olamaz. Kâfirler, “Sarhoş” gibidirler bu dünyada. Nasıl ki sarhoşlar bir müddet sonra ayılırlar. Bunlar da ölünce ayılacaklar. Ama o ayılma fayda vermeyecek onlara.

    Müddet bitmiştir
    Ve ilave etti:
    - Çünkü müddet bitmiştir. Ne “Tövbe etme” fırsatı vardır artık, ne de “Îman etme” imkânı.
    ***
    Bir gün de “Ana baba hakkı”ndan bahsediyordu ki;
    - En büyük ibadet, ana babanın kalbini kazanmaktır, buyurdu.
    - Ya kalpleri kırılırsa? dediler.
    Buyurdu ki:
    - Bu, o evlat için en büyük felakettir.
    - Efendim, Allahü tealanın rızası, ana babanın rızasına bağlı deniyor, bu doğru mu?
    - Elbette. Ana babanız sizden razı olmadıkça Allahü teâlânın sevgili kulu olamazsınız.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Kıssadan Hisseler...10 adet...3

          Kategori: Dini Hikayeler

          Konuyu Baslatan: Dygsuz

          Cevaplar: 9

          Görüntüleme: 3649


  2. #2
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Dygsuz

    Standart

    Suriye’de yetişmiş velilerden Ebu İshak İbrahim hazretleri, bir gün cemaatine;
    - Kardeşlerim, bugün insanların çektiği çeşitli sıkıntıların sebebi nedir, biliyor musunuz? diye sordu.
    - Bilmiyoruz, dediler.
    Buyurdu ki:
    - Sıkıntıların asıl sebebi, Allahü telanın emir ve yasaklarına uymamaktır. Nitekim Hak teala Kur’an-ı kerimde, “Benim emir ve yasaklarıma göre yaşamazsanız, size geçim darlığı veririm. Bereketi kaldırır, rızkınızı daraltırım” buyuruyor.
    Sordular:
    - Çare nedir efendim?
    Buyurdu ki:
    - Çare, Allah’a dönmektir. Allahü tealanın emir ve yasaklarına göre yaşayanlar, dünyada da sıkıntı çekmezler, ahirette de. İslamdan ayrılınca sıkıntı başlar.

    Allah, kuluna acır
    Bir gün de;
    - Kardeşlerim, cenab-ı Hakkın kullarına merhameti, bir annenin yavrusuna olan merhametinden daha çoktur, buyurdu.
    Daha iyi anlaşılması için de;
    - Bir anne, yahut baba, ne kadar yaramaz olursa olsun, evladını tutup ateşe atar mı? diye sordu onlara.
    - Atmaz tabii, dediler.
    Buyurdu ki:
    - İşte cenab-ı Hak da hiçbir kulunu durup dururken Cehenneme atmaz.
    - Cehenneme atılanlar yok mu efendim?
    - Var ama, onları Allah atmıyor ki.

    Kendi kendilerini
    atıyorlar
    - Ya kim atıyor?
    - Onlar, kendi kendilerini ateşe atıyorlar. Bir adam evinin damına çıkıp intihar etse, bunda suç kimindir?
    - Tabii ki kendisinin.
    - İşte Cehenneme gidenler de aynen böyledir. Allahü teâlâ, kulları Cehenneme gitmesin diye hep ikaz ediyor.
    - Nasıl ikaz ediyor?
    - Kur’an-ı kerimde, “Aman kullarım! Yapmayın, etmeyin, yoksa yanarsınız!” buyuruyor. Kur’an-ı kerim, baştan sona bu ikazlarla dolu. Ama bu kadar ikaza rağmen insanoğlu yine büyük günahlar işleyip Cehennemi hak ediyor.
    Şöyle bitirdi:
    Hâşâ zulmetmez kuluna Hüdası,
    Herkesin çektiği, kendi cezası.

  3. #3
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Dygsuz

    Standart

    Şam’da yetişen velilerden “Ebu İshak-ı Şâmî” hazretleri, bir gün talebelerine;
    - Çocuklar, “bir şey” var ki, o “bir şey”e kavuşan, her şeye kavuşur. O bir şeye kavuşamıyan, hiçbir şeye kavuşamaz, buyurdu.
    Gençler merak edip;
    - O nedir ki? dediler.
    Buyurdu ki:
    - Hakiki bir “İslâm alimi”ni tanıyıp onu sevmek ve sohbetinde bulunmaktır. Çünkü o büyük âlimlerin nasihatlarına göre yaşayan, dünyada rahat ve huzurlu olur. Ahirette de sonsuz Cennet nimetlerine kavuşur.
    - Böyle bir zat yoksa efendim?
    - Onlar yoksa kitapları var. Onların kitabını okuyan da her nimete kavuşur.

    İyilerle birlikte olun!
    Bir gün de nasihat istediler bu zattan.
    - “Daima iyilerle beraber olun” buyurdu. “Neden böyle söylüyorum, biliyor musunuz?”
    - Neden efendim?
    - Çünkü bir kimse, bir “cüzzamlı hasta” ile bir evin aynı odasında yedi sene birlikte kalsalar, hatta aynı tabaktan yiyip aynı yatakta yatsalar.
    - Evet efendim.
    - Cüzzam, çok bulaşıcı bir hastalık olduğu halde, yine de bu cüzzamın o sağlam adama geçmeme ihtimali vardır. Fakaat bir mahallede bir “kötü insan” olsa, onun kötülüğünün diğer insanlara geçmeme ihtimali yoktur.

    Herkes pişman olacak!
    Bir günkü sohbetinde de;
    - Kardeşlerim, herkes öldüğünde pişman olup “Eyvaah!” diyecek, buyurdu.
    - Herkes mi pişman olacak? dediler.
    - “Evet, herkes pişman olacak” buyurdu. “Ama kâfirlerin pişmanlığı daha çok olacak tabii. (Aaah! Keşke îman etseydim)diyecekler, ama nafile.”
    - Müslümanlar da pişman olacak mı efendim?
    - Elbette. Onlar da, “Aaah! Keşke şu şu günahları işlemeseydim. Keşke şu iyilikleri de yapsaydım” diyecekler. Ama bu da nafile. Çünkü imtihan bitmiş, fırsat elden gitmiştir. Geri dönüş de yoktur oradan.
    Şöyle bitirdi:
    - Herkes, yaptığının karşılığını mutlaka görecek orada.

  4. #4
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Dygsuz

    Standart

    Mevlânâ Ebû Said Evbehî hazretleri, bir günkü sohbetinde; - “İslâmiyet üç kısımdır” buyurdu. “İlim, amel ve ihlas”.
    - İlimden maksat nedir? dediler.
    - İslâmiyetin bildirdiği şeyleri öğrenmektir, buyurdu.
    - Amel nedir?
    - Öğrendiklerini yapmaktır.
    - Ya ihlas?
    - İhlas, her yaptığını Allah için yapmaktır. Bu üçünü yapan kimse Allahü teâlânın rızasına kavuşur. Cenab-ı Hak bir kulundan razı oldu mu, bütün dünya ve ahiret saadetleri onun olmuş demektir.
    Şöyle bitirdi:
    - İslâmiyetin dışında aranılacak ve imrenilecek hiçbir iyilik yoktur.

    Tasavvuf nedir?
    Bir gün de;
    - Tasavvuf nedir? diye sordular bu zata.
    - Tasavvuf, zamanı en iyi şekilde kullanmaktır, buyurdu.
    - Sabır nedir? dediler.
    - Susmaktır, buyurdu.
    - Dünyada en güzel şey nedir?
    - Dünyaya düşkün olmamaktır.
    - Herkes tarafından sevilmek için ne yapalım? dediler.
    - Kendinizi sevmeyin, buyurdu.
    - Pekii ahirette kurtulmak için ne yapalım?
    - Korkak ve ürkek yaşayın.
    - Neden korkalım? dediler.
    - İmanınızı kaybetmekten, buyurdu.

    İman kolay çıkar!
    Ve ilave etti:
    - Çünkü bu zamanda îmanı kaybetmek çok kolaydır. Nitekim bir kâfir, bir “Kelime-i tevhid”i söylemekle nasıl îmana kavuşuyorsa, bir mümin de, “bir kelime-i küfr”ü söylemekle küfre düşebilir maazallah.
    ***
    Bir gün de;
    - Mü’minin alameti nedir, biliyor musunuz? diye sordu sevdiklerine.
    - Bilmiyoruz, dediler.
    - “Güler yüzlü” olmaktır, buyurdu.
    - Münafığın alametini biliyor musunuz?
    - Bilmiyoruz efendim.
    - Münafığın alameti de “çatık kaşlı” olmaktır, buyurdu.

  5. #5
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Dygsuz

    Standart

    Balıkesir evliyasından “Yürek Dede” hastalandı bir gün. Öyle ki, ayağa kalkacak takati kalmamıştı. Hanımı yemeğini yanına getirir, abdestini almaya yardım ederdi. Ama bir gün, sevenleri ziyaretine geldi bu zatın. Onları görünce mübarek fırladı yataktan ve koyu bir sohbete koyuldu onlarla. Unuttu hastalığını. Kendinden geçti adeta. Hanımı da bitişik odada olup, onun bu haline taaccüp etmişti. Misafirler gidince hışımla girdi yanına.
    - Efendi ne bu hal?
    - Hayrola hanım, ne oldu?
    - Hani sen hastaydın?!
    - Evet hastaydım, ama...
    - Kusura bakma ama, ben senin hastalığına inanmıyorum artık.
    - Neden hanım? N’oldu ki?

    “Bütün nazın bana!”
    - Misafirlerle nasıl konuşuyordun öyle. Bütün nazın bana mıydı yani?
    - Yok hanım, yanlış anladın, ben...
    - Hayır hayır, bundan sonra bana hastayım falan deme sakın. Hizmet de bekleme, tamam mı?
    Gülümsedi Mübarek;
    - Haklısın hanım. Ama ne yapayım, elimde değil işte.
    - Neymiş elinde olmayan?
    - Gönül dostlarını görünce hastalığımı unutuyorum hanım. Allahü teâlâdan bahsedince, İslâmiyetten konuşunca, kendimden geçiyorum. Rabbim güç kuvvet veriyor, şifa buluyorum.
    ???
    Bir gün de sevdiği bir gence;
    - Dinimizden bir kelime öğrenip başkasına öğretmek, bin kere nafile hacca gitmekten daha çok sevaptır, buyurdu.

    Dini kimden öğrenelim?
    Delikanlı;
    - Efendim, ben de dinimi öğrenmek istiyorum, dedi. Acaba nereden öğrenebilirim?
    - Ehli sünnet alimlerinden, buyurdu.
    -Ehli sünnet alimi yoksa efendim?
    - Onlar yoksa, kitapları var evladım. O âlimlerin halis niyetle yazdıkları kitapları okuyan, hem dinini doğru olarak öğrenir, hem de feyz alır.
    - Feyz mi, o da ne demek?
    - Feyz, “nur” demektir oğlum. Yani o büyüklerin kitabını okuyanın kalbi nurlanır, temizlenir, parlar.
    - Kalbin temizlendiği nasıl anlaşılır ki?
    - Kalbi temizlenen kimseye ibadetler tatlı, haramlar çirkin gelir, buyurdu.

  6. #6
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Dygsuz

    Standart

    Anadolu’da yetişen velilerden “Atâullah Efendi”, bir gün sevdikleriyle sohbet ederken;
    - Kardeşlerim, bazı müstesna kimseler, mahşerdeki “bin sene”yi, Arş-ı âlânın gölgesinde, nurdan kürsîlerde oturarak geçireceklerdir, buyurdu.
    - Onlar kimlerdir? dediler.
    - Dünyada iken, Allahü teâlânın dinine hizmet edenler ve Onun kullarının müşkillerini halledenlerdir, buyurdu.
    - Ne mutlu onlara.
    - Evet. Ama İslâma hizmet etmek zor iştir. Allahü teala bu zor işi, en fazla güvendiği ve en çok sevdiği kimselere vermiştir.
    - Onlar kimlerdir ki efendim?
    - “Peygamber Efendimiz” ve Onun varisi olan “Ehl-i sünnet alimleri”dir.

    Ne tavsiye edersiniz?
    Bir gün de gencin biri bu zata gelip;
    - Efendim, dünya zevklerine çok düşkünüm. Bana ne tavsiye edersiniz? diye sordu.
    Cevabında;
    - Günah olan dünya zevklerine düşkünlük, nefistendir, buyurdu. Halbuki biz, nefsi ezmekle emr olunduk.
    - Kendi nefsimizi mi ezeceğiz?
    -Evet. Çünkü nefsimiz, Allahü teâlânın düşmanıdır oğlum. Onu ezmemiz lazım. Biz onu ezmezsek, o bizi ezer.
    - Nefs nasıl ezilir ki efendim?
    - “Riyazet” ve “Mücahede”ile. Yani nefsin istediği şeyleri yapmamak, istemediği şeyleri yapmakla.
    Şöyle özetledi:
    - Nefsi ezmenin yolu, “İslamiyete uymak”tır oğlum.

    Asıl servet nedir?
    Bir gün de sohbetinde;
    - “İnsanın serveti” deyince ne anlıyorsunuz? diye sordu cemaate.
    - Parası, evi, eşyası... dediler.
    - Hayır, bunlar değil, buyurdu.
    - Ya nedir efendim?
    - Asıl servet, ölürken yanında götürebildiğidir.
    Cemaat, hayretle sordu:
    - İnsan ölürken ne götürebilir ki?
    - Sadece “Salih ameller”ini.
    - Salih amel’den maksat?
    - “Salih amel”halis niyetle, ihlasla, yani sırf “Allah için” yapılan amellerdir. Allah için yapılmayanlar, “Namaz” bile olsa, hiçbir işe yaramaz ahirette.

  7. #7
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Dygsuz

    Standart

    Hindistan evliyasından “Emanullah Lahorî” hazretlerine, bir gün bir genç gelip;
    - Efendim, “Dünyadan sakınınız!” buyuruluyor, bu ne demek? diye sordu.
    - “Dünyadan sakınınız!” demek, “Haram ve günahlardan sakınınız!” demektir, buyurdu.
    Sordu tekrar:
    - Nefsin ve ruhun lezzet aldığı şeyler aynı mıdır?
    - Hayır. Her uzvun lezzet aldığı şeyler başkadır.
    - Nefs, nelerden zevk alır mesela?
    - Nefsin gıdası, “haram” ve “günahlar”dır.
    - Ya ruhumuz efendim?
    - Ruhun gıdası, manevi şeylerdir. “İbadet, sohbet, namaz...” gibi.

    Dünyada en büyük zevk
    Bir gün de talebesinden biri;
    - Efendim, dünyada en büyük zevk nedir?diye sordu bu zata.
    Cevabında;
    - Allahın dinini, Onun kullarının ayaklarına kadar götürmek ve bu yolda karşılaşılan sıkıntılara sabretmektir, buyurdu.
    - Kalbleri temizlemenin ilacı nedir?
    - Allah dostlarının sohbetidir.
    - Öyle zatlar yoksa peki?
    - Onlar yoksa, kitapları var evladım. O kitapları okumak da kalpleri temizler.
    Sordu yine:
    - Hangi dualar kabul olmaz hocam?
    - Haram giren ve haram çıkan ağızla yapılan dualar kabul olmaz evladım.

    Hangi dua kabul olur?
    - Pekii hangi dualar kabul olur?
    - Helal yiyen ağızla, kırık kalple ve büyükleri vesile ederek yapılan dualar kabul olur, buyurdu.
    ***
    Bir gün de;
    - Tevekkül nedir? diye sordular bu zata.
    - “Tevekkül” sebebine yapışıp, o sebebin tesirini Allahü teâlâdan beklemektir, buyurdu.
    - Çalışmadan tevekkül etmek olmaz mı?
    - Hayır. Çalışmadan tevekkül etmek, namaz kılmadan dua etmeye benzer ki, kabul olmaz.
    Şöyle bitirdi:
    - Sebebine yapışmayan arzusuna kavuşamaz. Allahü tealanın âdet-i ilahisi böyledir çünkü.

  8. #8
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Dygsuz

    Standart

    Yozgat evliyasından “Şeyh Osman Efendi” bir gün, namaza gevşek olan bazı gençlerle sohbet ediyordu ki;
    - Elhamdülillah, Müslüman bir anne babadan dünyaya gelmişiz. Bu, ne büyük nimet, buyurdu.
    Gençler;
    - Evet efendim çok şanslıyız, dediler.
    - Fakat lâf ile Müslümanlık olmaz, buyurdu. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına ehemmiyet vermemiz gerekir. Mesela günde “beş vakit namaz” kılmak, her Müslümana farzdır.
    Gençler;
    - Biz bazen aksatıyoruz, deyince;
    - Olmaaz, çok yanlış! buyurdu. Allahın emri aksatılır mı hiç? Rabbinin emrine ememmiyet vermeyenin îmanı gider maazallah.

    Üzülmek lâzım!..
    Gençler korkuya kapılıp;
    - Ehemmiyet vermemek nasıl belli olur ki? dediler.
    - Üzülüp üzülmemekle, buyurdu. Yani bir vakit namazı kazaya kaldığı zaman üzülüyorsa, eh işte. Büyük günaha girse de îmanı gitmez.
    - Ya üzülmezse efendim?
    - O zaman çok tehlikeli işte. Üzülmüyorsa, Allahü tealanın emrine ehemmiyet vermiyor demektir ki, îmanı tehlikeye girer. Çünkü Allahü tealanın emir ve yasaklarına ehemmiyet vermemek, “küfür”dür, Allah korusun.
    Gençler anlamıştı işin esasını.
    - Allah sizden razı olsun, dediler. Bugünden itibaren namazlarımızı hiç aksatmayacağız inşallah.

    Namaz çok mühim
    Yine bir sohbetinde de;
    - Namaz kılmamak üç türlü olur, buyurdu.
    - Onlar nedir? dediler.
    - Birincisi, farz olduğunu bilmiyordur. İkincisi, tembellikle kılmıyordur. Üçüncüsü de, Allah korusun ehemmiyet vermiyordur.
    - Neden “Allah korusun” dediniz ki?
    - Ehemmiyet vermeyen “kâfir” olur da onun için. Müslüman, her günahı işleyebilir. Ama peşinden üzülür, pişman olur ve tövbe eder.
    - Ya üzülmezse efendim?
    - Üzülmezse, Allahın yasak etmesine ehemmiyet vermiyor demektir ki, “küfre girer”mazallah.

  9. #9
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Dygsuz

    Standart

    Buhara evliyasından Emir Gilan-ı Vaşî hazretleri, bir gün birkaç talebesiyle sohbet ediyordu ki;
    - Kıyamet günü evvela “Îman”dan, sonra “Namaz”dan sorulacak, buyurdu. Îman, en büyük nimettir ki, bu nimetin şükrü üç şeyle ifa edilebilir ancak.
    - Onlar nedir? dediler.
    - Birincisi “Hubb-u fillah”tır. Yani birbirimizi çok seveceğiz. İkincisi, “kalp kırmak”tan titreyeceğiz. Kalp kırmak, Kâbe-i şerifi kazma kürekle yıkmaktan daha büyük günahtır.
    - Üçüncüsü nedir efendim?
    - Üçüncüsü de, “Affetmek”tir. Birbirimizin kusurunu affedeceğiz. Sabredenin gideceği yer, Cennettir.

    En büyük nimet
    Bir gün de sohbetinde;
    - “Kardeşlerim, Allahü teâlâ, kullarına ihsan ettiği nimetleri üzerlerinde görmeyi sever” buyurdu. “Yani Rabbimiz, bize ihsan ettiği nimetleri izhar etmemizi, göstermemizi istiyor.
    - En büyük nimet nedir ki? dediler.
    - “Müslüman olmak” nimetidir, buyurdu. Bundan büyük nimet yoktur.
    - Bu nimeti nasıl göstereceğiz?
    - Güler yüzümüzle, tatlı dilimizle, merhamet ve şefkatimizle göstereceğiz. Ama bir şartla. O nimetin bize gelmesine vesile olan kimseye teşekkür etmeliyiz önce.
    - Teşekkür etmezsek? dediler.

    O şükür kabul olmaz
    Buyurdu ki:
    - O zaman Allahü teâlâ şükrümüzü kabul etmez. Çünkü insanlara teşekkür etmeyen, Allahü tealaya şükretmiş olamaz.
    ***
    Bir gün de sohbetinde;
    - Köpek olan eve rahmet melekleri girmez, buyurdu. Kalbi de bir ev gibi düşünürsek, o evde de uluyan dört köpek var maalesef.
    - Onlar nedir ki? dediler.
    - Kibir, kıskançlık, öfke ve şehvet, buyurdu.
    Ve şöyle açıkladı:
    - Yani kendini beğenmek, başkasındaki bir nimeti kıskanmak, öfkelenmek ve şehvete kapılmak.

  10. #10
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1052
    @Dygsuz

    Standart

    Mısır’da yetişen velilerden Emir Hayalî Çelebi hazretlerine, bir gün bazı gençler gelip;
    - Efendim, îmanın altı şartından başka ayrıca bir şart daha varmış, öyle mi? diye sordular.
    - Evet öyledir, buyurdu.
    - Ama Amentü’de imanın şartı altı olarak bildiriliyor. Bunu bize izah eder misiniz.
    Buyurdu ki:
    - Bakın gençler, Amentü’de bildirilen îmanın altı şartı, inanılacak şeylerdir. Fakat bu altı şartın geçerli olması, ayrıca bir şarta bağlıdır.
    - O nedir? dediler.
    - “Hubb-u fillah” ve “buğd-u fillah”tır, buyurdu. Yani Müslümanları Müslüman olduğu için sevmek, kâfirleri, küfürlerinden dolayı sevmemektir.

    Bu yoksa, îman da yok
    - Bu şart yoksa? dediler.
    - “Bu olmazsa, îman olmaz”, buyurdu. “Yani Amentü’deki altı şeye inansa bile Müslüman olamaz. Fakat bu, sadece “sevmek” ve “sevmemek”tir. Yoksa dövüşmek ve münakaşa etmek değildir.
    ***
    Bir gün de bir delikanlı bu zata gelip;
    - Efendim, bir ahbabın sıkıntısı vardı. Yardım edip onu o sıkıntıdan kurtardım. Hiç teşekkür etmedi. Teşekkür etmesi lazım değil miydi? diye sordu.
    - Elbette lazımdı, buyurdu. Fakat...
    - Fakatı ne efendim?
    - Sen bu yardımı “Allah için” yapmamış mıydın ona?

    Allah için yapmıştım
    - Tabii ki Allah için yapmıştım efendim.
    - Öyleyse niye üzülüyorsun? Sen amelinin sevabına kavuştun. O düşünsün. İnsanlara teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükretmiş olamaz.
    ***
    Bir gün de;
    - Efendim, mümin kime denir?diye sordular bu zata.
    - Mümin, elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği kimsedir, buyurdu.
    Sordular yine:
    - En büyük günah nedir?
    - Günahın, günah olduğunu bilmemektir.
    - Pekii ondan büyük günah?
    - Günahı, ibadet olarak yapmaktır, buyurdu. “Bid’at işlemek” böyledir işte.

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş