(f)Tabiinin büyüklerinden olan Hasan-ı Basrî Hazretleri zamanında, bir kadın huzuruna gelip: - Ey İmam! Benim kızım birkaç ay evvel vefat etti. Fakat öldükten sonra onu hiç rüyamda göremedim. Ahiretteki durumunu da çok merak ediyorum. Onu rüyamda görebilmem için bana bir dua öğretir misin? dedi. Hasan-ı Basrî hazretleri bazı duâları okuması için kadına tavsiye etti. Kadın bu tavsiyeye uydu ve öğretilen duaları okudu. Rüyada kızını görebilmek için gözyaşlarıyla Mevlâ Teâlâ’ya dua etti ve bu

Bu konu 1645 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
Salavat-ı şerife kabir azabını kaldırır 1645 Reviews

    Konuyu değerlendir: Salavat-ı şerife kabir azabını kaldırır

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1645 kez incelendi.

  1. #1
    fatih16 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    14.02.2009
    Mesajlar
    94
    Konular
    66
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    554
    @fatih16

    Standart Salavat-ı şerife kabir azabını kaldırır

    Tabiinin büyüklerinden olan Hasan-ı Basrî Hazretleri zamanında, bir kadın huzuruna gelip:
    - Ey İmam! Benim kızım birkaç ay evvel vefat etti. Fakat öldükten sonra onu hiç rüyamda göremedim. Ahiretteki durumunu da çok merak ediyorum. Onu rüyamda görebilmem için bana bir dua öğretir misin? dedi.
    Hasan-ı Basrî hazretleri bazı duâları okuması için kadına tavsiye etti. Kadın bu tavsiyeye uydu ve öğretilen duaları okudu. Rüyada kızını görebilmek için gözyaşlarıyla Mevlâ Teâlâ’ya dua etti ve bu hal üzere uyudu.
    O gece rüyasında kızını gördü. Gördü ama, hiç de iyi durumda değildi. Kızına ateşten bir elbise giydirmişler, şiddetli bir şekilde azap olunuyordu. Kızını o halde görünce ciğerleri parçalandı, heyecan ve üzüntüyle uykusundan uyandı.
    Sabah olduğu gibi hemen Hasan-ı Basrî Hazretlerinin huzuruna koştu. Gördüğü rüyayı gözyaşlarıyla anlattı. Kızının bu azaptan kurtulması için ne yapabileceğini sordu. Hasan-ı Basrî Hazretleri ona yine bazı tavsiyelerde bulundu. Birkaç gün sonra Hasan-ı Basrî Hazretleri bir rüya gördü. Rüyasında genç ve güzel bir kız, Cennet bahçelerinden birinde altın bir tahtın üzerinde oturmuş etrafına ışık saçıyordu. Bu kız Hasan-ı Basrî Hazretlerini görünce: “Ey İmam! Beni tanıdın mı?” diye sordu. Hasan-ı Basrî Hazretleri “onu tanımadığını” söyledi. Bunun üzerine kız şöyle devam etti:
    - Efendim, hani size gelip de beni rüyasında görmek için ne yapması gerektiğini soran, sonra da beni azap içinde gören bir kadın vardı ya, işte ben onun kızıyım.
    Bunun üzerine Hasan-ı Basri hazretleri merak edip sordu:
    - İyi de evladım, o kadıncağız seni azap içinde gördüğünü söylemişti. Oysa sen altından tahtlara kurulmuş oturuyorsun ve rahatın da gayet yerinde. Azaptan kurtulup bu rahata nasıl kavuştun?
    - Ey İmam! Salih kullardan biri, bizim bulunduğumuz kabristandan geçerken salevat getirip bunun sevabını tüm kabir ehlinin ruhuna hediye etti. Böylece kabir azabı çekenlerden bu azap kaldırıldı ve Cennet nimetleri bize ihsan olundu.
    Hasan-ı Basrî Hazretleri, ertesi gün hemen kadına haber gönderip çağırttı ve gördüğü bu güzel rüyayı ona anlatıp kızının azaptan kurtulduğunu müjdeledi. Ve ona bundan böyle çokça Salevât-ı Şerîfe okumasını tavsiye etti.
    Allâhümme Salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ Âli Seyyidinâ Muhammed…

    SALEVÂT-I ŞERÎFE HÜRMETİNE
    Tebe-i tâbiinin büyüklerinden olan, aynı zamanda büyük bir fakih, muhaddis ve kudretli bir müctehid olan Süfyan-ı Sevrî hazretleri, bir sene Beyt-i Muazzama’da Kabeyi tavaf ederken bir adam dikkatini çekti. Bu adam devamlı Peygamber Efendimize salât-ü selâm getiriyordu. Hatta Arafat’ta, Müzdelife’de ve sair mübarek mekanların hepsinde daima salevât-ı şerîfe ile meşgul oluyordu, halbuki her makamın bir duâsı vardı.
    Bunun üzerine o kimseye yanaşıp sordu:
    - Ey Fülan kişi! Her makamın bir duâsı ve tesbihi vardır. Halbuki sen duâyı ve tesbihi bırakmış, bütün makamlarda salevât-ı şerîfe okuyorsun. Duâları mı bilmiyorsun, yoksa salevât okumana sebep olan bilmediğimiz bir şey mi var?
    Bunun üzerine adam sordu:
    - Efendim, siz kimsiniz?
    - Bana Süfyân-ı Sevrî derler. Adam bu ismi duyunca birden yumuşadı, hürmetini ifade ettikten sonra:
    - Eğer bu zamanın seçkin bir siması ve büyük bir alim olmasaydınız, halimi anlatmaz ve sırrımı açıklamazdım, diyerek başından geçenleri anlatmaya başladı:
    - Efendim, babamla birlikte Hac etmek üzere Horasan diyarından yola çıktık. Yolculuk zor ve meşakkatli geçiyordu. Babam çok yaşlı olduğu için bu yolculuk ona biraz ağır geldi ve hastalandı. Yolda bir konaklama yerinde mola verdik. Orada babamın tedavisiyle meşgul oldum, fakat ne yaptımsa çare olmadı ve emri hak vaki olup babam vefat etti. Tabi bu benim için çok zor bir durumdu. Memleketten uzak, gurbet elde babam vefat etmişti. Beraber çıktığımız bu Hac yolculuğunda, tek başıma Hac edecek ve tek başıma geri dönecektim.
    Hac yolculuğumuz devam ettiği için, bir an önce babamın teçhiz ve tekfin işlemlerini halledeyim diye, babamın üzerine bir örtü örterek dışarı çıktım. İşleri ayarlayıp geri döndüm, babamın yüzüne tekrar bakayım diye örtüyü kaldırınca ne göreyim? Babamın yüzü simsiyah zift gibi kapkara bir hale dönmüş. (bir rivâyete göre de merkep yüzüne dönmüş.)
    Ne yapacağımı şaşırdım. Bu yaban ellerinde derdimi kime anlatıp, durumu nasıl izah edecektim. Son derece çaresizlik ve üzüntü içinde ağlamaya başladım. Bu halde ağlaya ağlaya uyumuşum.
    O esnada bir rüya gördüm. Ben yine babamın başında üzüntülü bir şekilde ne yapacağımı bilemez halde beklerken yanıma, mübarek yüzü pırıl pırıl parlayan, güzel kokulu bir zat geldi. Babamın üzerindeki örtüyü hafifçe kaldırıp mübarek eliyle babamın yüzüne mesh etti. Sonra örtüyü tekrar kapattı. Bana “niçin üzüldüğümü” sordu. Bende durumu olduğu gibi anlattım. Tebessüm ederek “Üzülme Allâh-u Teâlâ bu belayı izale etti.” dedi ve oradan ayrıldı.
    Ben hemen babamın üzerindeki örtüyü kaldırdım, bir de ne göreyim. Babamın yüzü tekrar eski haline dönmüş, hatta ayın on dördü gibi de parlıyordu. Öylesine sevindim, öylesine mutlu oldum ki anlatamam. Derhal o zatın peşinden koşup yetiştim. Dedim ki:
    - Ey Allah’ın güzel kulu! Beni gurbet elde çaresizlikten kurtardın. Kimsin Sen?
    - Beni tanımadın mı? Ben Muhammed Mustafa’yım. (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Bunu duyunca derhal Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)in mübarek ayaklarına kapandım ve bunun hikmetini sordum. Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
    - Senin baban hâli hayatında bazı haramları irtikab eden bir kimse idi. Lakin güzel bir adeti vardı. Her gün Bana mutlaka yüz defa salevât-ı şerîfe okurdu. İşte okuduğu salevatlar hürmetine Allâh-u Teâlâ babanın suretini tekrar eski haline tebdil etti. Ben, Bana salevât okuyanların imdadına koşar, onlara şefaat ederim.
    Uykudan uyandığımda bu rüyanın etkisinde kalmıştım. Üzerimde bir hafiflik, içimde bir ferahlık vardı. Fakat bu sadece bir rüya idi. Acaba babamın yüzü gerçekten eski haline dönmüş müydü?
    Büyük bir tedirginlik içinde babamın yüzündeki örtüyü kaldırdığım zaman gördüm ki, gerçekten babamın yüzü eski haline dönmüş ve ayın on dördü gibi pırıl pırıl parlıyordu. Rabbime öylesine şükrettim, öylesine hamdettim ki... Benden babamın vefatının üzüntüsü tamamen gitmiş, yerini sevince bırakmıştı.
    İşte o zamandan beri, farzları eda ettikten sonra devamlı Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’a salevat getirmekle meşgul olurum.”
    Allâhümme Salli Alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ Âli Seyyidinâ Muhammed


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Salavat-ı şerife kabir azabını kaldırır

          Kategori: Dualar, Ayetler, Hadisler

          Konuyu Baslatan: fatih16

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 1645

    Ey yüzüne ay ışığı çizmiş çocuk
    Gönül bağladım sana...
    Sen ki kör,sağır ve dilsiz olma hainlikler karşısında
    Bunları yazacaksın deyilmi kalem tutunca?

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş