Nübüvvet bölümünde zikrettiğimiz peygamberlerin varlığını zorunlu kılan akli deliler, aynen imamların varlığını da zorunlu kılmaktadır. Şöyle ki; nübüvvet bölümünde beşerin layık olduğu kemale erip yaratılış gayesine ulaşması için, ona yol gösterecek, herkesi sahip olduğu istidada göre terbiye edecek ilahi elçilerin gönderilmesinin zorunlu olduğunu ve sonsuz hikmet ve şefkat sahibi Cenab-ı Hakk'ın beşerin bu ihtiyacını ihmal edip, görmezlikten gelmesinin mümkün olmadığını akli delillerle

Bu konu 1452 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
Imameti zorunlu kılan akli deliller 1452 Reviews

    Konuyu değerlendir: Imameti zorunlu kılan akli deliller

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1452 kez incelendi.

  1. #1
    Aybalam76 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    10.08.2008
    Mesajlar
    2.619
    Konular
    479
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    0
    Tecrübe Puanı
    100
    @Aybalam76

    Standart Imameti zorunlu kılan akli deliller

    Nübüvvet bölümünde zikrettiğimiz peygamberlerin varlığını zorunlu kılan akli deliler, aynen imamların varlığını da zorunlu kılmaktadır.

    Şöyle ki; nübüvvet bölümünde beşerin layık olduğu kemale erip yaratılış gayesine ulaşması için, ona yol gösterecek, herkesi sahip olduğu istidada göre terbiye edecek ilahi elçilerin gönderilmesinin zorunlu olduğunu ve sonsuz hikmet ve şefkat sahibi Cenab-ı Hakk'ın beşerin bu ihtiyacını ihmal edip, görmezlikten gelmesinin mümkün olmadığını akli delillerle ispatlamıştık.

    Öte yandan biliyoruz ki, beşerin bu ihtiyacı belli bir zamana ait olmayıp, her zaman için söz konusudur. Yani her zaman beşerin bu ihtiyacı vardır. Dolayısıyla yeryüzü hiçbir zaman ilahi hüccetten yoksun kalamaz. Her zaman için beşerin bu ihtiyacını karşılayacak ilahi hüccetin bulunması zorunludur.

    Peygamber hayatta bulunduğu zaman, bizzat kendisi beşerin bu ihtiyacını karşılar. Fakat peygamberin bulunmadığı yer ve dönemlerde durum nasıl olmuştur? Acaba Allah Teala beşeri kendi başına bırakıp onların bu ihtiyacını ihmal mı etmiştir?

    Geçmiş ümmetlere baktığımızda devamlı olarak bu ihtiyacın karşılandığını görmekteyiz. Yani, devamlı olarak, ya toplumun içerisinde bir ilahi peygamber olagelmiştir, ya da o ilahi peygamberin vasisi ve halifesi niteliğinde olan bir zat bu sorumluluğu uhde edinip, insanların mercii olagelmiştir.

    Şimdi kendi dönemimize dönelim. Şüphe yok ki, İslam dini en son ilahi dindir. İslam dininden sonra başka bir din gelmeyecek ve İslam peygamberinden sonra bir ilahi peygamber zuhur etmeyecektir.

    Bu durumda peygamberlik makamının son bulması, ancak o zaman peygamber gönderme hikmet ve gerekçesiyle bağdaşabilir ki, İslam dini beşerin bu husustaki bütün ihtiyaçlarını tam anlamıyla karşılayabilsin. Aksi taktirde Allah Teala beşerin bu ihtiyacını ihmal edip, onları kendi başına koymuş olur ki bu, Allah'ın hikmet ve sonsuz şefkatiyle bağdaşmaz.

    Bazıları, Allah Teala'nın beşerin bu ihtiyacını, son peygamberi Hz. Hatim-i Risalet vasıtasıyla bize gönderdiği ve korunmasını bizzat kendisinin garanti ettiği kitabı (Kur'an-ı Kerim) aracılığıyla temin ettiğini iddia edebilirler.

    Ancak açıktır ki, Kur'an-ı Kerim, sadece İslam dininin ana hatlarını bize beyan etmektedir. Kur'an'ın zahirinden İslam'ın bütün ahkamı anlaşılmamaktadır.

    Meselâ, Kur'an'da namaz, oruç, hac, zekat ve benzeri bir çok şeyler emredilmiştir. Ama onların açıklaması ve tafsilatı Kur'an'da mevcut değildir. Dolayısıyla da İslam'ın anayasası niteliğinde olan Kur'an-ı Kerim'in açıklanmasıyla, İslam'ın hükümlerinin tafsilat ve teferruatının beyan edilmesi görevi, Allah'ın Resulü'ne ait olduğu da bizzat yine Kur'an'da belirtilmiştir. "...Sana da Kitabı (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara, onlara nazil olan şeyi açıklayasın. Umulur ki, tefekkür ederler." (1)

    Fakat, acaba o zamanda bulunan şartlar Hz. Resulullah'a bu vazifesini tam olarak yerine getirmesine imkan verdi mi?

    Hz. Resulullah'ın dönemine baktığımızda şartların öyle de müsait olmadığını ve Hazret'in bu imkana tam manasıyla sahip olmadığını görmekteyiz.

    Hazret ömrünün çoğunda İslam düşmanlarının baskısı altında olup, vakt-i şerifinin büyük bir bölümünü İslam düşmanlarıyla savaşmakta geçirmiştir. Bu ise Hazret'in ilahi öğretiyi tam manasıyla insanlara ulaştırmasını zorlaştırmıştır.

    Bundan başka Hazret'in ulaştırdığı miktarın da korunması garanti altında değildi. Yani, Kur'an-ı Kerim'in aksine, Hz. Resulullah'ın sünnet olarak ulaştırdığı miktarın mahfuz kalacağına ilahi bir garanti yoktu. Nitekim öyle de olmuştur. Hz. Resulullah'tan sonra İslam ümmeti arasında en basit bir konu olup, her gün insanların gözü önünde cereyan eden, Hazret'in abdest alma şeklinde bile ihtilafa düşülmüş ve ashabın her biri ayrı bir şey nakletmeye kalkışmıştır. Hiçbir menfaat söz konusu olmayan bir konuda, böyle bir ihtilafa düşüldüğüne göre, menfaat ve çıkar söz konusu olan konularda, neler olabileceğini söylemeye bile gerek kalmıyor.

    İslam ümmeti arasında meydana gelen bunca ihtilaflar ve Hazret'in kendi tabiriyle yetmiş iki fırkadan daha fazlaya varan gruplaşma ve bölünmeler, bunun en bariz kanıtıdır. O halde Hz. Resulullah'ın sünneti de bu ihtiyacı tam olarak karşılamamaktadır.

    Bundan başka, Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinin anlamı herkes tarafından tam olarak bilinmemektedir. Kur'an-ı Kerim'in kendisi, ayetlerinin bir bölümünün müteşâbih olduğunu ve onların te'vilini ancak Allah ve ilimde kökleşmiş kimselerin bilebileceğini vurguluyor. Kur'an-ı Kerim'in müteşâbih ayetlerinin anlamını tam manasıyla bildiğini İslam ulemasından hiçbir kimse iddia etmemiştir, edemez de.

    Peki bu ayetler niçin nazil olmuştur? Her halde, Allah kullarına muamma demek istemiyordu. O halde İslam ümmeti arasında bunların anlamını bilen birileri olmalıydı.

    Hz. Hatim-i Risalet'in kendisi hayatta iken bunları insanlara açıklayabilirdi. Ama Hazret'ten sonraki dönemlerde ne olacaktı? Elbette bunun için bir yol bulunmalıydı. Bundan şu sonuç çıkar: Allah Teala beşerin bu ihtiyacına cevap verecek bir yolu kesin olarak İslam'ın metninde koymuştur. Bu yol, kesin olmalıdır ve hata ve sapmalardan masum olmalıdır. Bu yol, Hz. Resulullah'tan sonra ortaya çıkan boşluğu tam manasıyla doldurmalı ve Allah'ın hüccetini herkese tamamlamalıdır.

    İşte bizim inancımıza göre, Hz. Resulullah'tan sonraki dönemlerde bu yol, ancak ilahi ilimle teyit olan masum imamların varlığıyla temin olur. Bu yol, hem Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin, hem de biz Ehl-i Beyt dostlarının kaynaklarında mütevatir olarak Hz. Resulullah'tan nakledilen Kur'an ve Ehl-i Beyt yoludur.

    İşte Hz. Resulullah'ın: "Ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum. Onların biri diğerinden büyüktür. O Allah'ın kitabıdır. O gökle yer arasında olan Allah'ın ipidir. Ona sımsıkı sarılın. Diğeri de benim İtretim ve Ehl-i Beyt'imdir. Onlar, kıyamette Havz-i Kevser başında tekrar bana dönünceye kadar, asla birbirlerinden ayrılmazlar. Onlara sarıldığınız müddetçe, asla sapmazsınız" (3) hadisi, bize; bu yolu ve bu yolun masum olup, doğruluk açısından kesin garanti altında olduğunu göstermektedir.

    Kısacası, peygamberliğin son bulması, ancak nübüvvet dışında peygamberde bulunan bütün özelliklere sahip olan bir imamın tayin edilmesiyle hikmete uygun olabilir. Akıl bunu emrediyor. Aksi taktirde, Allah Teala'nın beşerin en zorunlu ihtiyacını görmezlikten gelmesi doğar ki, bu ilahi hikmet ve şefkatle bağdaşmaz.

    İşte Hz. İmam Rıza (a.s) bu hakikate işaret ederek şöyle buyurmuştur: "Biz hiçbir fırka ve hiçbir milletin bir önder ve liderleri olmadan hayatta kaldıklarını görmemekteyiz. Zira onlar din ve dünya işlerinde bir öndere muhtaçtırlar. O halde Hekim olan Allah'ın hikmetinde yaratıklarını bir önder ve liderleri olmaksızın kendi başlarına bırakması caiz değildir...."(3)
    (17)- Bkz. El- Ahkam-üs Sultaniye Ebu Ya'la'nın s. 40 ve Şerh-i Makasid kitabının ilgili bölümü

    (1)- Nahl: 44

    (2)- Sünen-i Tirmizi: 2718, 3720 ve Müsned-i Ahmet: 10707 numaralı hadisler ve.....

    (3)- İlel-üş Şerayi c. s. 183, Bihar-ül Envar c. 23 s. 32



    alıntı


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Imameti zorunlu kılan akli deliller

          Kategori: İslamın Temel Esasları

          Konuyu Baslatan: Aybalam76

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 1452

    Kralların taçları beni bağlar büyümü
    Orduları açamaz gönlümdeki düğümü
    Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü
    Bin cihana değişmem şu öksüz TÜRKLÜĞÜMÜ..

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş