Bu şirin efsâneyi öğrendikten sonra, Noel Baba dedikleri Sarı Saltuk Baba bizlere, gelecek yıllarda, şimdiye kadar olduğundan çok daha sevimli görünecektir. Noel değil " Sarı Saltuk Baba " Çizmesiyle, belinde demirden kemeriyle, başında Horasanî Tâcıyla, göbeğine kadar inen sapsarı sakalıyla ve güneş ışığı gibi güler yüzüyle meydana çıkan ve sırtındaki zenbille çocuklara hediyeler taşıdığı rivâyet olunan bir sevimli ihtiyarla karşılaşmaz mıyız ? Gerçi bu " dost ihtiyar "a hepimiz " Noel

Bu konu 1503 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
Noel Baba değil " Sarı Saltuk Baba " 1503 Reviews

    Konuyu değerlendir: Noel Baba değil " Sarı Saltuk Baba "

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1503 kez incelendi.

  1. #1
    Dygsuz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    30.07.2008
    Mesajlar
    10.793
    Konular
    3263
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    3
    Tecrübe Puanı
    1050
    @Dygsuz

    Standart Noel Baba değil " Sarı Saltuk Baba "


    Bu şirin efsâneyi öğrendikten sonra, Noel Baba dedikleri Sarı Saltuk Baba bizlere, gelecek yıllarda, şimdiye kadar olduğundan çok daha sevimli görünecektir.



    Noel değil " Sarı Saltuk Baba "
    Çizmesiyle, belinde demirden kemeriyle, başında Horasanî Tâcıyla, göbeğine kadar inen sapsarı sakalıyla ve güneş ışığı gibi güler yüzüyle meydana çıkan ve sırtındaki zenbille çocuklara hediyeler taşıdığı rivâyet olunan bir sevimli ihtiyarla karşılaşmaz mıyız ? Gerçi bu " dost ihtiyar "a hepimiz " Noel Baba " deyip dururuz. Ve onun kim olduğunu düşünmeye bile lüzum görmeyerek, bir gececik konukluğu ile yetinip geçiyoruz. Fakat, bilmem sizler, bu sevimli ihtiyarla ilmin, tarihin ve mitolojinin ışığında biraz yakından tanışmak istemez misiniz ? Şayet bunu istiyorsanız, tarih sayfalarında yapacağımız kısa, fakat faydalı ve eğlenceli bir sefercikte beni lütfen yalnız bırakmayınız. Evvelâ lutfen şu beyte dikkat buyurunuz :

    Kerâmet gösterib halka, suya seccâde salmışsın,
    Dest-i Velâyet ile, Rûmeli yakasın almışsın.

    Bu beyt, Karakurum ve Horasan yaylalarından Anadolu yarımadasına göçen Türk uluslarının küçük Asya'ya sığamayan " Büyük Ülkü " sünün, batıya yayılışını terennüm etmektedir.

    Şimdi izninizle sizlere kalelerin yıkılışında, ülkelerin fethinde, devletlerin kuruluşunda askere kılıç, atlıya kargı, komutana irâde, âlime kitap, topluma ümîd, mü'mine îmân, Türk'e gayret olan " Alp-erenler " den " Sarı Saltuk Baba " isimli bir koca neferin hayât öyküsünden ibret verici bir parçacık sunmamız gerek.

    Biz bu " Sarı Saltuk " u ki, Horasan'lı Aybek Saltuk Baba'nın oğludur (Hurâfattan Hakîkate : Prof. Dr. Şemseddin Günaltay), tarih sayfalarında evvelâ basit bir çoban olarak görüyoruz. Bu basit çoban, sonradan erenler ser-çeşmesi ve Evliyâlar bağrıbaşı Hacı Bektâş Velî'nin görklü bakışından âteş ve îmân alarak, kahramanlıkları dillere destan olan bir mücahit kesiliyor. Ve günün birinde Uluğ Abdal ve Kiçi Abdal isminde iki arkadaşı ile Rûmeli'nin fethi için Sakarya'dan denize açılıyor.
    Gerçi koca bir ülke fethine çıkmak için denize açılan bu yiğitlerin emirlerinde bir donanma değil, altlarında külüstür bir sal bile yok. Fakat ne çıkar bundan ? Onların sihirli olduklarına inandıkları " Post " ları ve kendilerini Allâh'ın beraberliğine inandıran sınırsız îmânları var ya... Nitekim bizim Erenler'de, Karadeniz'in buz gibi soğuk sularını postları üstünde kudüm, nakkâreler çalarak geçiyorlar.
    Oradan Romanya kıyılarına yollanıyorlar. " Kalikra " adlı bir kaleye çıkıyorlar. Postlarını omuzlarına almış mücahitten ikisi Kiçi Abdal va Uluğ Abdal kale kapısını tutarken Sarı Saltuk, burçlardan birini " kanca " yla tırmanıp kalenin içine atlıyor. Burası, evvelce bir manastırken tahrîb edilerek eşkiyâ yatağı hâline getirilmiş bir eski kaledir. ( Kalikra : Kala kirya : Râhibe anlamına gelmektedir.)
    Bu eşkiyâ çetesinin başında, o sıralarda oraları haraca kesmekte bulunan pek gaddâr bir " voyvoda " vardır. Sarı Saltuk kaleye dalınca, onunla voyvoda ve hempâları arasında müthiş ve amânsız bir kavga başlıyor. " Koca Saltuk " tahta kılıcıyla karşısındakilerden pek çoğunun başlarını gövdelerinden uçuruyor. Saltuk'la başa çıkamayacaklarını anlayan korsanlar, onun üstüne kale içinde besledikleri meşhur arslanlarını salıyorlar. Saltuk'la arslan arasında geçen mücadele pek yaman oluyor. Bir aralık arslan, Sarı Saltuk'un elden düşürdüğü kanlı kılıç üzerine pençe basıyor. O zaman tâkatsiz ve silahsız kalan Saltuk, çâresiz " Hızır "ı imdâda çağırıyor. İmdâda yetişen ve iki arslan arasına giremeyen " Hızır " , Saltuk'a : " Düşmanının yüreğini kopar ! " diye haykırıyor. Bu öğüt üzerine Saltuk elini arslanın ağazından içeriye daldırıp, azgın hayvanın yüreğini koparıyor. Yüreksiz kalan aslansa birden, bir uyuz kedi kadar miskinleşiveriyor. Güvendiği aslan da bu sûretle yenilince, gaddâr voyvoda sağ kalmış adamlarıyla birlikte dize gelip Saltuk'tan aman diliyor.
    Mahzenlerden çıkarılan bütün çalıntı hazîneler, getirilip Saltuk'un ayakları dibine yığılıyor. Saltuk'un sarı çizmeleri, konçlarına kadar altunlara, gümüşlere, yakutlara, zebercetlere, akıyklere, ipeklere, halılara, misklere gömülüyor.
    Sonradan kale aranırken, karanlık ve rutûbetli mahzenlerden yüzlerce çocuk çıkarılıyor. Saltuk'la arkadaşları sorunca öğreniyorlar ki bunlar, sâhiplerinden fidye-i necât alınmak için çalınmış zengin çocuklarıdır. Bu sırada sene 1263 tür, mevsim kıştır. Ocak ayının ilk günüdür. Her taraf karlar altında bembeyazdır. Gaddâr voyvoda tarafından çalınmış yavrucukların mâtemi içinde bulunan Hıristiyan ahâli, peygamberleri İsa'nın doğum gününü neş'eyle kutlamak olanağından yoksundur. O sırada uzaklardan gittikçe yaklaşan bir çan sesi duyuluyor. Kiliselerininkine hiç benzemeyen acâib bir çan sesi. Bir dar zamanda Mesih'in geleceğine inanmış bulunan bütün Hıristiyanlar, bu garip çan sesini duyarak kapıldıkları bir ümitle sokaklara fırlıyorlar ve biraz sonra, aralarında sarı çizmeleri ile güleryüzü ile Sarı Saltuk'u görüyorlar. " Acâip çanlar " onun kızaklarında çalınmıştır. Ve o kızaklar biraz sonra hepsi de sahiblerine dağıtılacak olan altınlarla, elmaslarla, zebercetlerle ve bütün bunlardan kat kat kıymetli birer canlı sevet olan çalınmış çocuklarla doludur. Siz çalınmış servetlerine ve en önemlisi çocuklarına kavuşan halkın nasıl sevindiğini kolayca tasavvur edebilirsiniz. Nitekim, Sarı Saltuk'un sarı çizmeleri, onları sevinç ve minnetle öpenlerin gözyaşlarıyla sırsıklam oluyor. Sarı Saltuk'un bu emsalsiz civânmertliğine karşılık, Rumen tekfuru da elinde esir bulunan Göçerevli tam onikibin Türkmen kafilesini başlarında bulunan Halil Ece ile birlikte hemen serbest bırakıyor. ( Sonradan Balıkesir'e gelerek Karaisâ-karesi Beyliği'ni kuran Türkler bunlardır.) ( Bkz. Yunus Emre : Abdülbâki Gölpınarlı, s;379... İnkılab Kitabevi, İstanbul )

    Ve işte bu olaydan beridir ki her yılın ilk gününde ; Ortodokslar (Aya Nikola) ve Katolikler (Noel Baba) diye anarak, bu Türk evliyâsı Sarı Saltuk'un kabrini ziyâret etmekte ve hâtırasını sevgiyle, minnetle anmaktadırlar. ( Not: Sarı Saltuk, İstanbul'a gelerek, Aya Sofya kilisesinde, Hıristiyan halkı yeniden vaftiz ediyor. ) ( Bkz. Câmi'-üd düvel Ve Anadolu Evliyâları : Nezihe Araz )

    Dâniş - Turgut Koca Halifebabaerenler - 1960 Balıkesir
    Ateş Gazetesi -


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Noel Baba değil " Sarı Saltuk Baba "

          Kategori: Genel Kültür

          Konuyu Baslatan: Dygsuz

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 1503


Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş