ISYAN VE IHANETLER
Komitelerin yanı sıra, Ingiltere, Fransa, Rusya ve Balkanlarda birçok cemiyet daha kurulmuş ve bunların yegane gayeleri Doğu Anadolu'da bir Ermenistan devleti kurmak olmuştur. Hareket sahaları ise başşehir Istanbul ve Anadolu olmuştur. Bu gayeye ulaşmak için yine hepsinin uyguladıkları politika da, dini duyguları istismar etmek ve her türlü vasıtaya başvurmak suretiyle her kesim Ermeniler arasında milliyetçilik hislerini yaymak, Ermenileri silahlandırmak, Osmanlı Devleti'nin her yerinde isyanlar, ihtilaller çıkarmak, çeteler vasıtasıyla gerilla harbi başlatmak ve batılı devletlerin müdahalesini sağlayarak amaca ulaşmaktır.
Bu politikaya karşı Osmanlı Devleti'nin uyguladığı siyaset ise, olayları yakından takip ederek hem Müslüman, hem de Müslüman olmayan tebaasına zarar verilmesini önlemek, isyanları bastırmak, suçluları cezalandırmak, Batılıların tahrikleri sonucu, olayların faillerinin Ermeniler olmasına rağmen, her iki tarafın da yaptıkları propagandalara cevap vermek ve Avrupa'nın diplomatik müdahalelerini önlemeye çalışacak tedbirler almak olmuştur. Diğer bir ifadeyle, % 8O'ini Müslümanların teşkil ettiği ülkesinde bir azınlığın çıkardığı hadiselerde kendisini haklı çıkarmaya çalışmaktadır.
Avrupa'nın onu haksız göstermeye üstün gayret sarf ettiği bu ortamda % 100 bir muvaffakiyet elbette beklenmezdi. Ancak şu bir gerçek ki, "Sadık tebaa" olarak gördüğü Ermenileri "meşkuk tebaa" olarak görmeye başlamasına rağmen, isyanlar, savaşlar sırasında bile altı yüz yıldır hiçbir ülkede görülmeyen adil ve toleranslı tutumundan bir şey kaybetmemiştir. Zaten bu örnek davranışı da bazılarına göre altı yüz yıllık uzun bir hakimiyet sağlamasını temin ederken, bazılarına göre de onun sonunu getiren bir unsur olmuştur.
Şurası da bir gerçektir ki, Osmanlı Devleti icraatını hep tescil ettirme, vesikalandırma yoluna giden ve bunların günümüze kadar muhafaza edilmesini sağlayan ve 100 milyonlara varan arşivleriyle dünyanın en büyük hukuk devletlerinden biridir.
Bu arşivlerin içinde Ermeni hadiseleri, isyanları da önemli bir yer tutmaktadır. Bunlar bugün Başbakanlık Arşivleri, Dışişleri Bakanlığı'nın yine 1987'de devrettiği 1914 öncesi Hazine-i Evrak isimli belgeleri, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivleri, Tapu - Kadastro Genel Müdürlüğü'ndeki Tahrir Defterleri, Istanbul Müftülüğündeki ve bazı Müze ve Kütüphanelerdeki Şer'iyye Sicilleri, Bakanlıklar ve Vakıflar Genel Müdürlüğündeki, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki ve bazı üniversite, kütüphane ve özel ellerdeki ve yurtdışındaki Türk temsilciliklerindeki Arşivlerde bulunmaktadır. Yurtdışında da konuyla ilgili birçok yabancı arşiv ve neşriyat vardır.
Ermeni olayları, isyanları hakkında bu Arşivlerden birçok yerli ve yabancı araştırmacı faydalanmış ve konuyu çeşitli yönleriyle incelemişlerdir. Bu Arşivlerin bir kısmı da doğrudan doğruya Arşiv belgeleri olarak araştırmacılara sunulmaktadır. Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğünün, Genelkurmay ATASE Arşivlerinin yayınlanmış ve yayınlanmakta olan Arşiv belgelerinin yanı sıra, yine Başbakanlık Arşivlerinin doğrudan Ermenilerle ilgili 1860 - 1919 yıllarını kapsayan 15 ciltlik yayın faaliyeti Tarihi Araştırmalar ve Dokümantasyon Merkezleri Kurma ve Geliştirme Vakfı tarafından gerçekleştirilmekte ve birinci Sasun isyanları veya diğer adıyla Talori olaylarının 1894 tarihli belgelerini ihtiva eden 1. cildini belgeler, transkripsiyonları ve Ingilizceleriyle birlikte yerli ve yabancı kamuoyuna sunmuş bulunmaktadır. Yine Başbakanlık Arşivindeki Ermenilerle ilgili Katalog çalışması da kısmen bitirilmiştir.
Ermeni Patriğinin Berlin Kongresi arifesinde Ingiliz Sefiri ile yaptığı konuşmada "Avrupa devletlerinin ilgisini çekmek için isyan etmek zaruri ise, bunun zor olmayacağını" itiraf ettiğini yukarıda belirtmiştik. 1880'den sonra da. hazırlıkları daha önceden bitirildiği için, bu zor olmayan isyanlar başlamış ve 1. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele sonlarına kadar devam etmiştir. 1880'den itibaren Istanbul ve Anadolu'nun her şehrinde hemen her yıl ve her köy ve kasabasında hemen her gün bir isyan çıkmış ve binlerce Müslüman ve Ermeni'nin öldürülmesiyle sonuçlanmıştır. Burada 1914 öncesindeki önemli Ermeni isyanlarının sadece kronolojik bir envanterini vermekle yetinip komitelerin bunlardaki rolleriyle ilgili birkaç mülahazayı gözden geçireceğiz.
Önemli Ermeni Isyanları :
Anavatan Müdafileri olayı .....................: 8 Aralık 1882
Armenakan çeteleriyle müsademe .....: Mayıs 1889
Musa Bey olayı ................................. ....: Ağustos 1889
Erzurum isyanı .......................................: 20 Haziran 1890
Kumkapı nümayişi .................................: 15 Temmuz 1890
Merzifon, Kayseri, Yozgat olayları ........: 1892 - 1893
Birinci Sasun isyanı ...............................: Ağustos 1894
Zeytun (Süleymanlı) isyanı .....................: 16 Eylül 1895
Divriği (Sivas) isyanı ..............................: 29 Eylül 1895
Babıali olayı ............................................: 30 Eylül 1895
Trabzon isyanı ........................................: 2 Ekim 1895
Eğin (Ma'muratü'l Aziz) isyanı ...............: 6 Ekim 1895
Develi (Kayseri) isyanı ..........................: 7 Ekim 1895
Akhisar (Izmit) isyanı ..............................: 9 Ekim 1895
Erzincan (Erzurum) isyanı ......................: 21 Ekim 1895
Gümüşhane (Trabzon) isyanı ................: 25 Ekim 1895
Bitlis isyanı ..............................................: 25 Ekim 1895
Bayburt (Erzurum) isyanı .......................: 26 Ekim 1895
Maraş (Halep) isyanı .............................: 27 Ekim 1895
Urfa (Halep) isyanı .................................: 29 Ekim 1895
Erzurum isyanı ........................................: 30 Ekim 1895
Diyarbakır isyanı ....................................: 2 Kasım 1895
Siverek (Diyarbakır) isyanı ...................: 2 Kasım 1895
Malatya (Ma'müratü'l Aziz) isyanı .........: 4 Kasım 1895
Harput (Ma'müratü'l Aziz) isyanı ...........: 7 Kasım 1895
Arapkir (Ma'müratü'l Aziz) isyanı ..........: 9 Kasım 1895
Sivas isyanı ............................................: 15 Kasım1895
Merzifon (Sivas) isyanı ..........................: 15 Kasım 1895
Maraş (Halep) isyanı .............................: 18 Kasım 1895
Muş (Bitlis) isyanı ..................................: 22 Kasım 1895
Kayseri (Ankara) isyanı ........................: 3 Aralık 1895
Yozgat (Ankara) isyanı ..........................: 3 Aralık 1895
Zeytun isyanı ..........................................: 1895 - 1896
Birinci Van Isyanı ...................................: 2 Haziran 1986
Osmanlı Bankası baskını ......................: 14 Ağustos 1896
Ikinci Sasun Isyanı .................................: Temmuz 1897
Sultan Abdülhamid'e suikast ................: 21 Temmuz 1905
Adana isyanı ..........................................: 14 Nisan 1909
Tarihlerinden de anlaşılacağı üzere, bütün bu isyanlar, komitelerin faaliyete geçmesinden sonra süratle artmıştır. Daha sonra kurulacak olan Ermenistan Cumhuriyeti Başbakanı Hovhannes Katchaznuni'nin de "...komiteler, çetelerin teşekküllünü sağlamıştır ve Türkiye'ye karşı giriştikleri harekata aktif bir şekilde katılmışlardır... Gerçeği, muhakeme gücünü yitirmiş ve hayallerimize kendimizi kaptırmıştık..." şeklinde itiraf ettiği üzere komiteler iyilikle veya kötülükle herkesi isyana sürüklemiş ve sonunda birçok kimsenin kanına girmişlerdir.
New York Herald Muhabiri Sidney Vitman'ın konu üzerindeki şu sözleri de Ermeni Başbakanı'nın görüşünü teyit etmektedir:
"Erzurum'daki Ingiliz konsolosu M.Graves'e şunu sordum:
-Eğer bu memleket (Osmanlı Devleti)'e hiçbir Ermeni komitesi gelmemiş olsa ve Ermenileri isyana kışkırtmamış olsaydılar, bu çarpışmalar olur muydu? - Tabii hayır, sanmam ki bir tek Ermeni öldürülmüş olsun..."
"Bir Yahudi de bana Trabzon'da eğer bu hareketlerin birisi Rusya'da olsaydı, bir tek Ermeni sağ bırakılmayacağını ifade etmiştir."
Halbuki Sultan Abdülhamid, defalarca isyancıları affetmiş, uzlaşma teklif etmiş ve onlara gerçeği göstermeye çalışmıştır. 21 Temmuz 1905 yılında Ermenilerin Bulgaristan ve Yunanistan'dan bazı Yahudi ve yabancıların da yardımlarıyla getirdikleri ve Cuma selamlığı sırasında patlatarak birçok kişinin ölümüne sebep oldukları zaman halkı teskin etmiş ve "Kendimce en büyük emel ahalinin rahat ve mesut olmasıdır. Bu uğurda gece gündüz nasıl çalışıldığı ve gayret gösterildiği malumdur. Gayret ve hüsnüniyetin min tarafillah mükafatı şu hadiseden (suikastten) hıfz-ı Hüda ile emin olmaklığımdır. Onun için Cenab-ı Hakk'a şükür ve hamd ederim. Müteessir olduğum bir şey varsa, asker evlatlarımdan ve ahaliden bazılarının telef ve mecruh olmasıdır. Buna ilelebet teessüf ederim" demiştir.
Yirmi altı Müslüman'ın öldüğü, elli sekiz kişinin yaralandığı ve birçok hasarın meydana geldiği olayda suçlular yakalanmış, suçlarını itiraf etmişler ve biri idam olmak üzere çeşitli cezalara çarptırılmışlarken sonradan bunların hepsi de Sultan Abdülhamid tarafından affedilmişlerdir. Hatta idama mahkum edilmiş olan Belçika asıllı meşhur anarşist Edward Jorris de aff-ı şahaneye nail olmuş, pişman olduğu görülünce, şerri hayra tebdil edilerek, bizzat Abdülhamid tarafından Yıldız Istihbarat memuru olarak Avrupa'da görevlendirilmiş ve topluma kazandırılmıştır.
Aynı olay Avrupa'da cereyan etseydi elbette affedilmezdi. Nitekim Pierre Loti de bunu hayretle takdir etmiştir:
"Öyle ya, dünyada hangi millet böyle bir suikasta örnek olacak bir cezayla karşılık verebilirdi?"
Böyle bir hadise olmadan bile Rusya'da Ermenilere nasıl üçüncü sınıf insan muamelesi yapıldığını da aynı eserinde şöyle dile getirmiştir:
"...Rusya'da Ermeniler askere alınırlar ve memleketlerinden çok uzaklarda hizmet görürler. Mektupları sansüre tabidir. Türkiye'deki Ruslar ise mutlu, rahat bir hayat sürerler, servet yaparlar, askerlik yapmazlar. Okulları serbesttir. Milli tarihlerini okuturlar, gençlere Türk düşmanlığını aşılarlar.
... Türkiye'de her yerde misyonerler var, bunlar da bilmeyerek Ermenileri kandırıyorlar. Konsolosların tercümanları tamamen Ermeniydi. Bunlar ne söylerler, ne gösterirlerse, konsoloslar da sefirlerine aynen yazarlardı. Bu konsoloslar acaba Rusya'da, Almanya'da olsalardı, sefaretlerine böyle şeyler yazabilirler miydi? Sebebi bir Islam memleketinde Hıristiyan konsolosu olmalarıdır. Ermeni komitecileri sakin insanları çiftçi, esnaf ve hamalları ayaklandırıp Türklerin dine, Hıristiyanlığa saldırdıklarını ileri sürüyorlar. Halbuki Trabzon'dan Erzurum'a kadar yollar, kasabalar, manastırlarla kiliselerle doludur. Ermeni okulları, kiliseleri, Rusya'dakilerden bin kat daha serbesttirler."
Alinti