MAKALELER
1915 Ermeni Tehciri
Propaganda ve Gerçek
Tevfik Ünaydın
Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının yarattığı ortam ve buna bağlı önemli gelişmeler içerisinde Ermenilerin son aylarda sürdürdükleri düşsel amaçlarına ilişkin etkinlikler üzerinde pek durulmadı.Basından izleyebildiğimiz kadarıyla, sözde Ermeni kıyımına ilişkin gelişmeler çerçevesinde Fransız politikacılar bir süre önce Paris'in ortasına diktikleri Ermeni anıtından sonra bu defa da I.Dünya Savaşı sonunda Osmanlıya dikte ettirilen anlaşmanın imzalandığı Sevr Sarayının önüne bir soykırım anıtı koydular. Öte yandan International Herald Tribune gazetesinde, güçlü Amerika Ermeni Asamblesinin bir dalı olan Ermeni Ulusal Enstitüsü tarafından Ermeni soykırımını dünyaya tanıtmak amacıyla 50 milyon dolarlık bir müzenin kurulmakta olduğu haberi çıktı. Gene basından öğrendiğimize göre, Ermeniler Avrupa ülkelerinde Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz'i Ermeni toprağı olarak gösteren afişler dağıtmışlar. Afişlerde Hindu-Müslüman çatışmasında ölenler de sözde Ermeni soykırımın kurbanları olarak gösteriliyormuş.Basında ayrıca, bazı Ermeni parlamenterlerin I.Dünya Savaşı sonrasında Kars ve Ardahan'ı Türkiye'ye geri veren Türkiye-Rusya arasındaki anlaşmanın iptali için Rusya Federasyonu nezdinde girişimde bulunmak için kampanya başlattığı haberini gördük. Bu arada NewYork Times gazetesinin 19 Mayıs kutlamaları nedeniyle ABD'ndeki Türk kökenli bilim adamları ve akademisyenlerinin verdiği bir ilanı, metinde Ermeni soykırımı konusunda bilinen gerçeklerin inkar edildiği gerekçesiyle yayınlamayı reddettiğini öğrendik.
Bu gelişmeler içerisinde bizi biraz olsun sevindiren haber İsviçre'den geldi; Rum asıllı bir İsviçre milletvekilinin İsviçre Meclisine sunduğu "Ermeni Soykırımı Tasarısı" İsviçre Dışişleri Bakanı Joseph Deiss'in, "87 yıl önce olduğu iddia edilen, aslı bilinmeyen bir olay için Türkiye'yle olan ilişkilerimizi bozamayız" şeklindeki akılcı konuşması üzerine reddediliyordu. Bu akılcı davranış dileriz diğer ülkelere örnek olur.Buna benzer bir davranışı daha önce Fransa Başbakanı Lionel Jospin de göstermiş, ancak Başbakanın bu akılcılığı Fransız çıkarlarıyla sınırlanmıştı. Hatırlanacağı üzere Jospin, Fransızların Cezayir'de işlediği katliamın tanınmasına ilişkin olarak Fransız Parlamentosuna sunulan tasarının, "bu sorunu tarihçilere bırakalım" diyerek Mecliste görüşülmesini önleyerek akılcı bir davranışta bulunmuş, ancak benzer davranışı Ermenilerin soykırım iddialarının Fransa Parlamentosunda görüşülmesinde göstermemişti. Bu akılcı davranışın ileride sadece Fransız çıkarları için değil buna benzer tüm durumlar karşısında da sergilenmesini dileriz.
Şunun iyice bilinmesi gerekir ki, Ermeni halkına tarih boyunca zarar veren olayların asıl sorumlusu "Büyük Ermenistan" düşü peşinde koşan Ermenilerin kendileridir. Bu düşü gerçekleştirebilmek amacıyla bazı ülkelerdeki çoğunluk etkenliğinden de güç alarak düzmece gerekçelere, hilelere, cinayetlere başvurmuşlar ve kendilerini kullanan güçlerin oyunlarına alet olmuşlardır. Ermeniler giderek zayıflayan Osmanlı İmparatorluğunu büsbütün çökertmek isteyen Rusların, İngilizlerin ve Fransızların maşası olmuşlar, hüsrana uğrayıp acı çekmişler ve gerçekleştiremeyecekleri düşleri nedeniyle çektikleri acılar onları akılcı yola yönlendireceğine tam tersine kinlerini pekiştirmiştir. Tarihsel süreç Ermenilerin bu ülkelerin çıkarları için oyuna geldiklerini, sadece taşeron olarak kullanıldıklarını, ancak onların hiçbir zaman Ermenilerin düşlerini gerçekleştirmelerine gönüllü olmadıklarını göstermiştir.
Ermenilerin soykırım savlarının düzmece verilere dayandığını gösteren çok sayıda Türk ve yabancı belge ve yapıt var. Önde gelen tarafsız tarihçilerin düzmece Ermeni savlarını çürüten görüşlerini tekrarlamaya gerek yok. Burada sadece olaylarıngerçek yönünü kanımca açık bir şekilde gösteren, olayların birkaç tanığının ve olaylarla o zaman yakından ilgilenmiş bazı kimselerin düşünceleri ve değerlendirmeleri özetlenerek aktarılmak istenmiştir. Ancak, Ermeni iddialarının daha iyi anlaşılabilmesi ve değerlendirilebilmesi bakımından önce Ermeni sorununun propaganda malzemesi olarak kullanıldığını kanıtlayan, gerçek durumu aydınlatan, güvenilir kaynaklara dayalı
bazı bilgileri ana hatlarıyla ve çok özet olarak aktarmakta yarar var .
Ermeniler 1915 sözde Ermeni soykırımında önceleri 3 milyon Ermeni'nin öldüğünü ileri sürdüler. Bu sayı daha sonra 2,5 milyona, arkasından 2 milyona indirildi ve sonunda 1,5 milyonda karar kılındı. Sadece bu rakam tutarsızlığı Ermeni savının ne kadar dayanaksız ve keyfi olduğunu gösterir. Oysa, 1914 yılında Venedik'te bizzat Ermeniler tarafından bastırılan bir harita ve eki tabloda, Osmanlı İmparatorluğundaki Ermeni nüfusu, 1.200.000'i Osmanlı Asya'sında olmak üzere, toplam 1.400.000 olarak gösterilmiştir. 1914 yılında Van'da Fransız Konsolosu olan M.Zarceski, hükümetine 1914'teki tüm Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermeni nüfusunun 1.015.800 olduğunu bildirmiştir.Osmanlı yönetimi tarafından o zaman saptanan Ermeni nüfusu 1.300.000'dir. Nitekim her 100 bin kişiye 1 milletvekili esasına göre yapılan seçimlerde Osmanlı Meclisi'ne 13 Ermeni kökenli milletvekili seçilmiştir. İngiliz kaynakları da Osmanlı rakamlarına uymaktadır. Öte yandan Amerikan kaynakları 1914 yılında Türkiye'nin doğusunda yerleşik Ermeni nüfusunu 850.000 dolayında göstermektedir. 1919 yılında Istanbul'da bulunan İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe Lord Curzon'a gönderdiği raporunda ( 24 Mayıs 1919),1919 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun doğu ve güneydoğudaki Ermeni nüfusunun 913.875 olduğunu belirtmiştir.Osmanlı Dahiliye Nezareti belgelerine göre de ülkenin güney bölgelerine göç ettirilen Ermenilerin sayısı ise 703.000'dir. Ancak, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof.Yusuf Halaçoğlu'nun Osmanlı belgelerinde yaptığı son bir araştırma ise zorunlu göç uygulanan Ermenilerin sayısının bu rakamın da altında olduğunu göstermektedir ( 438.758 kişi). Ayrıca şu hususu da belirtmek gerekir ki, Ermenilerden hasta olanlar ile Katolik ve Protestan Ermeniler, ordu mensubu Ermeniler, bazı tüccar ve sanatkarlar göçten muaf tutulmuşlardır. O zamana ait bilgi ve belgelere göre,göç ettirilen Ermenilerin de büyük çoğunluğu göç yerlerine ulaşmış, geçici olarak buralara yerleşmiştir.
Görülüyor ki, gerek Ermenilerin kendi kaynaklarının, gerek kendilerinin güvenebilecekleri Batılı kaynakların verdikleri rakamlara göre 1.5 milyon Ermeninin kıyıma uğradığı savı hiçbir şekilde olası değildir. 1.5 milyon Ermeni'nin öldürüldüğü yolundaki Ermeni savı kabul edildiği takdirde tüm İmparatorluk topraklarında yaşayan Ermenilerden daha fazla Ermeni öldürülmüş oluyor. Kaldı ki bu iddianın benimsenmesi halinde bugün ABD ve Fransa'da yaşayan Ermeni diasporasından da söz etmek herhalde mümkün olamazdı.
Bu kısa açıklama Ermeni iddialarının hiçbir bilimsel veriye dayanmayan, sırf uluslararası kamu oyunun merhamet duygularının sömürülerek kendi tezlerine sempati sağlamak üzere üretilen düzmece rakamlara dayalı siyasal amaçlı olduğunu göstermektedir.
Bazı çevrelerde ve özellikle Türkiye'de, Ermeni sorunu konusunda Ermeni iddialarını destekleyen 30 bine yakın kitap bulunduğu, buna karşılık Türk görüşünü yansıtan ve destekleyen yapıtların çok az olduğu, dolayısıyla Türkiye'nin davasını dünya kamuoyuna iyi anlatamadığı, bu nedenle de Ermenilerin dünya kamuoyunun etkilemekte daha başarılı olduğu görüşü ileri sürülmektedir. Bu görüş yüzeysel olarak doğru görülebilir. Ancak kanımca, yapıt çokluğu propaganda yönünden başarılı olsa bile, aslında gerçeğin Ermeni iddialarının gerçek dışı, düzmece iddialar olduğunu ve konunun propaganda amacıyla abartıldığını gösterir. Önce Osmanlı zamanında, arkasından verdiği ölüm kalım savaşında Türklerin Ermeni iddiaları ve bunları destekleyen müttefiklerin yoğun propagandası ile uğraşacak ne zamanı vardı ne de olanakları. Kaldı ki gerçek olmayan iddialara karşı iddiaların yöneltildiği taraf ancak savunma durumunda olabilir. Doğruları abartmak, çoğaltmak olası değildir, ama yalanı istediğiniz kadar abartır, istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz.
Şu hususu önemle vurgulamak gerekir ki, Ermeniler tarih boyunca Türklerden zarar görmemiş, ülkeleri işgal edilmemiştir. Ermenistan denilen yerler önce Perslerin, sonraları İskender'in, daha ileri tarihlerde Romalıların, Bizans'ın ve Arapların işgaline uğramış, Selçuklular ve Osmanlılar ise bu yerleri Bizans'tan almışlardır. Geçmişte yaşadıkları savaşlar ve işgaller sonucu çektikleri sıkıntılara karşılık Ermeniler en müreffeh ve en saygın dönemlerini Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşamışlardır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'un 1453'te alınmasından sonra 1461 yılında, Bursa'da bulunan Piskopos Yovakim'i İstanbul'a davet etmiş, kendisine Patrik payesini vererek, onu Rum Patriği ile aynı düzeye getirmiş ve Patriğin yetki alanı Ermenilerin dışında Ortodoks olmayan Suriyeli Jakobitleri, Habeşleri, Gürcüleri, Kaldeliler ve Koptikleri de içerir ölçüde genişletilmiş ve güçlendirilmiştir. Zamanla Ermeniler İmparatorluk içerisinde önemli mevkilere getirilmişler, toplum yaşamında da sanatta, ticarette önemli yerler işgal etmişlerdir. 17.asırda Latin misyonerlerin etkisiyle bazı Ermeniler Katolik mezhebine geçmeye başlamışlardır. Bu gelişme Ermeniler arasında büyük huzursuzluk yaratmış ve Patrik Avatik'in zamanında Katolik Ermeniler diğer Ermenilerin şiddet uygulamalarına maruz kalmış ve kendilerine sağlanmış olan huzurlu yaşamlarını gene kendileri bozmuşlardır. Tarihleri boyunca da hep böyle olmuştur.