Önemli Sorular ve Yanıtları ÖNEMLİ SORULAR VE YANITLARI * "Soykırım" Terimi Ne Anlama Gelmektedir?

Bu konu 1425 kez görüntülendi 0 yorum aldı ...
Önemli Sorular ve Yanıtları 1425 Reviews

    Konuyu değerlendir: Önemli Sorular ve Yanıtları

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 1425 kez incelendi.

  1. #1
    AyMaRaLCaN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    24.08.2008
    Mesajlar
    11.371
    Konular
    5172
    Beğendikleri
    0
    Beğenileri
    2
    Tecrübe Puanı
    100
    @AyMaRaLCaN

    Exclamation Önemli Sorular ve Yanıtları

    Önemli Sorular ve Yanıtları





    ÖNEMLİ SORULAR VE YANITLARI

    * "Soykırım" Terimi Ne Anlama Gelmektedir?

    * 24 Nisan 1915 Ermeni Soykırım Günü müdür?

    * Tehcir Nedir? Soykırım Anlamı Taşır mı?

    * Tehcir Öncesi ve Sonrasında Ermeni Nüfusunun Durumu Nedir?

    * Hayatlarını Kaybeden Ermenilerin Sayısı 1,5 Milyon mudur?

    * Osmanlı Devleti Soruşturmadan Kaçtı mı?

    * Talat Paşa'nın Soykırımı Emreden Gizli Telgrafı Var mıdır?

    * Osmanlı Arşivleri Kapalı mı? Belgeler Saklanıyor mu?

    * Soykırım İddialarına Karşı Bilim Adamlarının Görüşleri Nedir?

    * Yabancılar Tarafından Yapılan İncelemeler ve Varılan Sunuçlar Nelerdir?

    * "Dört T" Planı Nedir?

    * Sevr Anlaşması Hala Geçerli mi?

    * Türkler Tarih Boyunca Her Zaman Ermenilere Baskı ve Zulüm mü Yapmışlardır?

    * Türkler Ermenileri 1890'lardan İtibaren Katletmeye mi Girişmişlerdir?

    * Türkler Ermenileri 1915'te Soykırıma mı Tabi Tutmuşlardır?

    * Doğu Anadolu Ermenilerin Anayurdu mu?

    * Türkler, Ermenilerin Kendi Toprakları Olduğunu İddia Ettikleri Doğu Anadolu'yu Ermenilerden mi Almışlardır?

    * Türkler, Türkiye'deki Ermenileri Baskı Altında mı Tutmaktadırlar?

    * BM Soykırım Sözleşmesi Açısından Durum Nasıldır?

    * Ermeni Din Adamlarının, Soykırım İddialarına Bakış Açıları Nasıldır?

    "SOYKIRIM" TERİMİ NE ANLAMA GELMEKTEDİR?

    Alıntı:
    "Soykırım" Terimi Ne Anlama Gelmektedir?




    Soykırım terimi ilk kez, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1948 tarihli kararıyla onaylanıp l 1 Ocak 1951'de yürürlüğe giren "Soykırımın Önlenmesine ve Cezalandırılmasına ilişkin Sözleşme" adlı uluslararası sözleşmede kullanılmıştır.

    Türkiye tarafından da onaylanan sözleşmeye göre; soykırım suçunun tanımlanması için şu üç unsurun gerçekleşmesi gerekmektedir:

    1. Her şeyden önce ulusal, etnik, ırki veya dini bir grup bulunmalıdır.
    2. Bu grup, sözleşmede sayılan "grup mensuplarının öldürülmesi" eyleminden "bir grubun çocuklarının başka bir gruba zorla nakledilmesi" ne kadar uzanan ve "grubun fizik varlığını sona erdirecek yaşama koşullarına tabi tutulması" eylemini de içeren bazı muamelelere tabi tutulmalıdır.
    3. Söz konusu grubu "kısmen veya tamamen yok etme kastı"nın mevcut olması gerekir.

    Bu kilit ibare; savaşlara, isyanlara vs. ilişkin başka amaçların sonuçları olan diğer "adam öldürme"lerden, soykırımı ayırt eder. Adam öldürme fiili ulusal, etnik ırki veya dini bir grubun üyelerini sırf bu grubun üyeleri oldukları için açık veya örtülü bir şekilde yok etmeyi hedef aldığı zaman soykırımına dönüşür.

    Sayılarının büyüklüğü, ancak gruba yönelik böyle bir kastın belirtisi olarak ele alınabilirse anlam kazanır. Bu nedenledir ki, Vietnam savaşına ilişkin Russel Mahkemesi dolayısıyla soykırımından söz eden Sartre'ın dediği gibi, “böyle bir kastın örtülü bile olsa varlığını kanıtlamak için objektif olayları incelemek gerekir.”

    KAYNAK:
    Soysal Mümtaz, Orly Saldırısı Davası 19 Şubat-2 Mart 1985, Şahit ve Avukat Beyanları, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, 1985, sayfa 8.


    24 NİSAN 1915 ERMENİ SOYKIRIM GÜNÜ MÜDÜR?

    Alıntı:
    24 Nisan 1915 Ermeni Soykırım Günü müdür?


    24 NİSAN 1915 ERMENİ SOYKIRIM GÜNÜ MÜDÜR?

    1890’dan sonra başlayan onlarca isyan ve hemen ardından gelen Ermeni katliamları karşısında Osmanlı hükümeti, Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri, komiteler ve Ermeni cemaatinin önde gelenlerine yeni karışıklıklar çıkması durumunda "ülke savunmasını sağlamak amacıyla sert önlemler almak zorunda" kalınacağı anlatılmıştır. Osmanlı Hükümeti’nin bu gayretleri belgeleriyle sabittir.

    Osmanlı’nın bütün iyi niyetli ikazlarına rağmen, daha savaş başlamadan önce her türlü isyan hazırlığına girişmiş olan Ermeniler, savaş başlar başlamaz toplu bir isyana yönelmemişlerdir. Osmanlı orduları cephede savaşırken, Ermenilerin eylemleri, "Ermeni bağımsızlığı için, müttefik davasına hizmet gayesiyle" hazırlanan plana uygun yürütülmüştür. Ancak, Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki faaliyetlerinin, devletler hukukuna göre hıyanet sayıldığı gerçeği göz ardı edilmiştir.

    Ermeni isyanları özellikle Doğu Anadolu'dan başlayarak diğer vilayetlere yayılmıştır. Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin genişlemesiyle Ermeniler, "halkın kanını kendilerine mubah" görmüşler ve bir Alman generalinin ifadesiyle, "Bu bölgedeki Müslüman halkı silip süpürmeye başlamışlar”dır.

    Ermeni çetelerinin bu tür zulüm ve eylemleri sürerken, güvenlik kuvvetleri tarafından Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde yapılan aramalarda pek çok silâh ve cephane ele geçirilmiştir. Artık devletin varlığını ağır bir şekilde yaralayan bu durum, biraz daha hoşgörü gösterildiğinde, telafisi mümkün olmayan sonuçlara sürükleneceğini göstermektedir.

    Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesinden ve özellikle Kafkas Cephesindeki bozgundan sonra, Ermenilerin Müslüman halka karşı baskıları, askerden firarları, asker ve jandarmaya saldırıları, silahlı ve mühimmatla yakalanmaları, Fransızca, Rusça ve Ermenice şifre gruplarının ele geçirilmesi gibi gelişmeler, ülke çapında bir karışıklık çıkaracaklarını gösteren en önemli kanıtlar olmuştur. Enver Paşa, bu nazik durum sebebiyle 25 Şubat 1915'te ilgili birimlere dikkatli olunmasını bildirmiştir.

    Ancak sınırlı bir bölgede gerçekleştirilen bu uygulamanın genelleştirilmesi fikrini pekiştiren olay, Van Ermenilerin isyanı olmuştur. Çevredeki Ermenilerin, Osmanlı Devleti'nin savaşa girdiği tarihlerde Van'da toplandıkları ve silahlanarak Rusların iyice yaklaşmasını bekledikleri resmi belgelere yansımıştır. 17 Nisan 1915'de başlayan isyan, bütün vilayeti sarmış ve 20 Nisan'da da Van şehri ve köylerindeki Ermeniler ile Çölemerik Nasturileri ayaklanmışlardır. Ermeni Katogikosu V. Kevork, 10.000 silahlı çetecinin bu isyana katıldığını bildirmiştir.

    Bunun üzerine Ermeni komiteleri 24 Nisan 1915 tarihinde kapatılarak, yöneticilerinden 2345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklanmıştır. Dışarıdaki Ermenilerin her yıl "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan, işte bu 2345 komitecinin tutuklandığı tarihtir ve tehcirle alakalı değildir.

    Ancak, asılsız olayları bile abartarak propaganda malzemesi yapan komiteci Ermeniler, söz konusu tutuklamaları da bir propaganda konusu yapmak için derhal harekete geçmişlerdir. Nitekim, Eçmiyazin Katagikosu Kevork, ABD Cumhurbaşkanı’na şu telgrafı göndermiştir:

    "Sayın Başkan, Türk Ermenistan’ından aldığımız son haberlere göre, orada katliam başlamış ve organize bir tedhiş Ermeni halkının mevcudiyetini tehlikeye sokmuştur. Bu nazik anda Ekselanslarının ve büyük Amerikan Milletinin asil hislerine hitap ediyor, insaniyet ve Hıristiyanlık inancı adına, büyük Cumhuriyetinizin diplomatik temsilcilikleri vasıtasıyla derhal müdahale ederek, Türk fanatizminin şiddetine terkedilmiş Türkiye'deki halkımın korunmasını rica ediyorum.

    Kevork, Başpiskopos ve bütün Ermenilerin Katogikosu."

    Başpiskopos Kevork'un telgrafını, Rusya'nın Washington Büyükelçisi'nin ABD'deki temasları izlemiş, böylece yasadışı işler yapan Ermeni komitecilerinin tutuklandığı gün olan 24 Nisan, “Türkler’in Ermenileri soykırıma tabi tuttuğu gün” olarak dünya kamuoyuna propaganda edilmiştir.

    KAYNAK:
    Gürün, Kamuran-; Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s. 210-211

    Tehcir Nedir? Soykırım Anlamı Taşır mı?

    Alıntı:
    Tehcir Nedir? Soykırım Anlamı Taşır mı?


    TEHCİR NEDİR? SOYKIRIM ANLAMI TAŞIR MI?

    Arapça asıllı bir kelime olan tehcir, “bir yerden başka bir yere göç ettirmek, yer değiştirmek, hicret ettirmek (immigration, emigration)” manasını taşır; bir “sürgün”, bir “deportation” manası yoktur. Bununla birlikte; “Tehcir Kanunu” diye adlandırılan kanunun adı da aslında “Savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için askeri tarafından uygulanacak önlemler hakkına geçici kanun”dur. Bu kanuna dayanılarak gerçekleştirilen yer değiştirme uygulamasının anlatımında kullanılan “tenkil (nakletme)” tabiri de batı dillerinde “sürgün” anlamına gelen “deportation”, “exile” veya “proscription” gibi terimlere karşılık değildir.

    Başta Van olmak üzere yurdun pek çok yerinde başlayan Ermeni isyan ve katliamlarına önlem almak amacıyla Talat Paşa'nın başlattığı, Hükümet ve Meclis’in de uygun gördüğü yer değiştirme, doğrudan doğruya cephelerin güvenini sarsacak bölgelerde uygulanmıştır. Bunlardan birincisi, Kafkas ve İran cephesinin geri bölgesini oluşturan Erzurum, Van ve Bitlis dolayları; ikincisi ise, Sina cephesi gerilerini oluşturan Mersin-İskenderun bölgeleridir. Ermeniler, her iki bölgede de düşmanla işbirliği yapmış ve onların çıkarma yapmalarını kolaylaştıracak faaliyetlerde bulunmuşlardır.

    Yer değiştirme uygulaması daha sonraları, isyan çıkaran, düşmanla işbirliği yapan ve Ermeni komitacılarına yataklık eden diğer vilâyetlerdeki Ermenileri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Başlangıçta Katolik ve Protestan Ermeniler uygulamanın dışı bırakıldıkları halde, daha sonra bunlardan zararlı faaliyetleri görülenler de göç ettirilmişlerdir.

    Gerçekleştirildiği 1915’ten günümüze kadar yer değiştirme uygulaması hakkında çok şey yazılıp çizilmiştir. Ermeniler, uydurma belgelerin arkasına gizlenerek, dünya kamuoyunu uzun süre kandırmayı başarmışlardır. Başlangıçta üç yüz binlerden başlayıp, üç milyonlara kadar varan rakamlarla ifade edilen Ermeni katliâmı hikâyelerinin hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Nitekim İstanbul'un işgal edildiği dönemde İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı arşivini yeterince araştırmalarına rağmen soykırımı imâ edecek tek bir belgeye dahi rastlamamışlardır.

    Şayet, Osmanlı devletinin Ermenileri “soykırım”a tabi tutmak gibi bir amacı olsaydı; bulundukları yerlerde bu düşüncesini gerçekleştiremez miydi? Bunun için “yer değiştirme” gibi bir uygulamaya ne gerek vardı? Kafilelerin güvenliği, sağlığı ve geçimlerinin temini için büyük maddi fedakarlıklara ne gerek vardı? 1915 Mayısından 1916 Ekim ayına kadar yaklaşık bir buçuk yıl devam eden göç ettirme ve yerleştirme sırasında, emirler çerçevesinde ve mahallinde aldığı tedbirlerle, o günün zor savaş şartlarına rağmen, Ermenilerin can ve mallarını koruma altına almasına ne gerek vardı? Adetâ yeni bir cephe açmış gibi idarî, askerî ve malî yükün altına girmemeye ne gerek vardı?

    Bütün bu soruların cevapları, Osmanlı Devleti'nin asıl niyetinin anlaşılmasına yetecektir. Osmanlı devletinin, yüzlerce yıl devlete olan bağlılıklarından dolayı “millet-i sadıka” olarak nitelendirdiği bir halka karşı, birdenbire tavır değiştirmesinin de mantıklı bir izahı yoktur. Değişen Osmanlı değil, Rusya ve İtilaf Devletlerinin bağımsızlık vaatlerine kanan Ermenilerdir.

    Devlet güvenliğinin sağlanması için gerekli bir uygulama olan yer değiştirme, dünyanın en başarılı sevk ve iskan hareketidir ve hiçbir zaman Ermenileri imha etmek gayesini gütmemiştir.

    KAYNAK:
    Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara 2001.

    Tehcir Öncesi ve Sonrasında Ermeni Nüfusunun Durumu Nedir?

    Alıntı:
    Tehcir Öncesi ve Sonrasında Ermeni Nüfusunun Durumu Nedir?


    TEHCİR ÖNCESİ VE SONRASINDA ERMENİ NÜFUSUNUN DURUMU NEDİR?

    Ermeni komitacılar ve bugünkü destekçileri tarafından günümüzde en çok istismar edilen konu Ermeni nüfusunun tehcir öncesi ve sonrasındaki durumudur. Savaş döneminde tutulan kayıtlar, resmi rakamlar, kilise kayıtları, yabancı misyonların raporlarında yer alan nüfus bilgileri ve diğer belgelere rağmen sürekli olarak o günkü gerçek nüfusun asgari üç katı bir rakam gösterilerek soykırım iddialarına dayanak aranmaktadır. Verilen rakamlardan bazıları, dünya genelinde bugün yaşayan toplam Ermeni nüfusunu bile birkaç kat aşmaktadır. Bu nedenle, nüfus bilgilerini veren ciddi kaynaklar karşılaştırmalı olarak müteakip maddelerde değerlendirilmiştir.

    Tehcir Öncesi Ermeni Nüfusu:

    Osmanlı Devletinde yaşayan Ermenilerin nüfusuna ilişkin çok değişik iddialar mevcuttur. Bunları sırasıyla aşağıdaki şekilde açıklayabiliriz;

    Ermeniler ve Diğer Yabancı Kaynaklara Göre Osmanlı Devleti'nde Ermeni Nüfusu:

    * 1917 İngiliz Salnamesine göre; 1.056.000 (1)
    * Patrik Ormanyan’a göre; 1.579.000 (2)
    * Kevork Aslan'ın "Ermenistan ve Ermeniler isimli kitabında Anadolu’da 920.000, Kilikya (Adana, Sis, Maraş Bölgesi) 180.000, Osmanlıların diğer bölgelerinde 700.000, olmak üzere toplam 1.800.000 (3)
    * Alman Papas Johannes Lepsius’a göre; 1.600.000 (4)
    * Cuinet'e göre; 1.045.018 (5)
    * Fransız Sarı Kitabına göre; 1.475.011
    * Basmacıyan’a göre: 2.280.000 (7)
    * Patrik Nerses Varjabedyan’a göre; 1.150.000 (8)

    Osmanlı Devleti Resmi Belgelerine Göre Ermeni Nüfusu:

    Yabancılar Osmanlı belgelerini görmezden gelmeye çalışmaktadır. Ancak, bu konudaki en güvenilir rakamların resmi belgelerde olduğu kesindir. Son zamanlarda olduğu gibi tehcir öncesi Ermeni nüfusun olduğundan 4, hatta 5 kat fazla gösterildiği olmuştur. Örneğin 1878 Berlin Kongresi'nde Bağımsız Ermenistan isteyen Ermeniler, Doğu Anadolu illerinde 3.000.000 Ermeni olduğunu savunmuşlar ancak Berlin Anlaşmasında Hıristiyanlardan vergi alınması hükme bağlanınca, bu sayıyı Osmanlı Hükümetinin belirlediği sayının altına indirmişlerdir.

    Osmanlı Devletinde İstatistik Genel Müdürlüğü 1892 yılında kurulmuştur. Genel Müdürlük görevini 1892 yılında Nuri Bey, 1892-1897 yılları arasında Fethi FRANCO adlı bir Musevi, 1897-1903 yılları arasında Mıgırdıç ŞINABYAN isimli bir Ermeni, 1903-1908 yılları arasında Robert isimli bir Amerikalı, 1908-1914 yılları arasında Mehmet BEHİÇ Bey yapmıştır(9).

    Görüldüğü gibi Ermeni meselesini siyasi alana taşıyan önemli olayların cereyan ettiği dönemde, Osmanlı nüfus bilgileri yabancıların kontrolü altındadır. Buradan hareketle, bugüne kadar aksi bir belge ve kanaat olmadığına göre Osmanlı nüfus bilgilerine itibar edilmesi gerekmektedir.

    * 1893 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1.001.465'tir.
    * 1906 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1.120.748'dir.
    * 1914 Nüfus istatistiğine göre Ermeni nüfusu 1.221.850'dir(10).

    Her üç grup veri kaynağı değerlendirildiğinde, gerek Osmanlı, gerek Ermeni ve yabancı istatistikler, I. Dünya Savaşı döneminde yaşayan Ermenilerin nüfusunun 1.250.000 civarında olduğunu ortaya koymaktadır.

    Yer değiştirme uygulaması sırasında çeşitli yollardan göç ettirilen Ermenilerin ayrıldıkları ve vardıkları yerlerdeki sayıları devamlı şekilde kontrol edilmiştir. 9 Haziran 1915'ten 8 Şubat 1916 tarihine kadar Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden yeni yerleşim bölgelerine taşınan ve yerlerinde bırakılan Ermeni nüfusun ne kadar olduğu, Osmanlı Arşivi’nin ilgili tasniflerindeki belgelerden şu şekilde derlenmiştir(11)

    [Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekmektedir. Üye Olmak İçin Tıklayın...]


    Diğer taraftan Göçmen ve Aşiretleri Yerleştirme Müdürü Şükrü Bey'in 18 Ekim 1915 tarihinde Halep'ten gönderdiği telgrafta, Halep'e sevk edilen Ermenilerin tahminen 100.000 civarında olduğu bildirilmektedir(36).

    Bu arada Musul ve Zor çevresine gönderilmek üzere 18 Eylül 1915 tarihi itibariyle Diyarbakır'da 120.000, 28 Eylül 1915 tarihi itibariyle de Cizre'de 136.084 Ermeni nüfusun toplandığı kayıtlardan anlaşılmaktadır(37). Şükrü Bey'in 3 Kasım 1915 tarihinde Nizip'ten çektiği bir şifre telgrafta ise, taşımanın gayet düzenli bir şekilde devam ettiği ifade edilmektedir(38).

    Yukarıda verilen listede yer değiştiren nüfus içinde yer alıp da henüz taşınmamış olduğu belirtilen kalan nüfustan Adana'dakiler, daha sonra yeni yerleşim bölgelerine taşınmışlardır(39). Buna göre sevk edilen nüfus toplam 438.758, Halep’tekilerle birlikte iskan sahasına varan nüfus ise 382.148’dir. (40) Görüldüğü gibi, ikisi arasında 56.610 kişilik bir fark bulunmaktadır.

    Göç ettirilenlerle, yeni yerleşim bölgelerine varanlar arasındaki bu 56.610 kişilik fark, belgelerden elde edilen bilgiye göre, şu şekilde ortaya çıkmıştır: 500 kişi Erzurum-Erzincan arasında; 2.000 kişi Urfa Halep arasındaki Meskene’de; 2.000 kişi Mardin civarında eşkıya ve Arap aşiretlerinin saldırısı sonucu katledilmiş, ayrıca bir o kadar, yani yaklaşık 5.000 ve belki de biraz daha fazla kişi de Dersim bölgesinden geçen kafilelere yapılan saldırılar sonucu öldürülmüştür(41). Bu bilgiler ışığında toplam 9-10 bin kişinin yer değiştirme uygulaması sırasında katledildiği tespit edilmektedir.

    Ayrıca yollarda açlıktan da ölümler olduğu belgelerden anlaşılmaktadır(42). Bunun dışında tifo, dizanteri gibi hastalıklar ve iklim koşulları sebebiyle de yaklaşık 25-30 bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir ki(43), bu şekilde 40 bine yakın kişi yollarda kaybedilmiştir. Kalan 10-16 bin kişinin bir kısmı, yola çıkarılmış olmakla birlikte, henüz iskan bölgesine varmadan yer değiştirmenin durdurulması sebebiyle, bulundukları vilayetlerde alıkonulmuştur. Mesela 26 Nisan 1916’da Konya iline, ilde henüz yollarda olan Ermenilerin sevk edilmeyerek il dahilinde iskan edilmeleri için yazı gönderilmiştir(44). Öte yandan yer değiştirme kapsamında bulunan Ermenilerden bir bölümünün Rusya’ya, Batı ülkelerine ve Amerika’ya kaçırıldıkları da tahmin edilmektedir.

    Nitekim belgelerde, Osmanlı ordusunda silah altında bulunan Ermenilerden 50.000’inin Rus ordusuna katıldığı, yine Türklerle savaşmak üzere 50.000 Ermeni’nin de Amerikan ordusunda üç-dört yıldır eğitim gördüğü gibi kayıtlar yer almaktadır. Gerçekten de, Amerika’da yaşayan bir Ermeni’nin Elazığ’da dava vekili olan Murad Muradyan’a yazdığı mektupta bu türden bilgiler bulunmaktadır(45).

    Mektupta, bir kısım Ermeni’nin Rusya’ya ve Amerika’ya kaçırıldıkları ve Amerika’da eğitilen 50.000 askerin Kafkasya’ya hareket etmekte olduğu açıkça ifade edilmektedir. Bütün bu belgelerden de anlaşılacağı gibi, Osmanlı tebaası pek çok Ermeni, harpten önce ve harp içinde Amerika ve Rusya başta olmak üzere çeşitli ülkeler dağılmışlardır. Mesela ticaret maksadıyla Amerika’da bulunan Artin Hotomyan adlı bir Ermeni’nin 19 Ocak 1915’te Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği bir mektupta çeşitli yollarla binlerce Ermeni’nin Amerika’ya kaçırıldığı ve bunların aç ve perişan bir halde yaşadıkları ifade edilmektedir(46).

    Bu bilgiler, Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli bölgelerinden yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin sayıları ile, yeni iskan merkezlerine ulaşanların sayılarının birbirini tuttuğunu göstermekte ve dolayısıyla sevk ve iskan sırasında herhangi bir katliam olayının olmadığını ortaya koymaktadır.

    Öte yandan yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin sayısının 500.000 civarında olduğu belirlendiğine göre, sevk ve iskana tabi tutulmayan Katolik ve Protestanlarla yine yer değiştirme dışında tutulan İstanbul, Bursa, Kütahya vs. Ermenilerinin ve bu sırada Rus işgali altında bulunan Kars ve Van gibi doğu illerindeki Ermenilerle birlikte, Osmanlı Ermenilerinin toplam nüfuslarının da ancak 600.000 ila 800.000 arasında olduğu ortaya çıkmaktadır.

    Nitekim 1918 yılında, Ermeni Delegasyonu Başkanı olan Boghos Nubar Paşa’nın Fransa Dışişleri Bakanlığı Yüksek Yetkili Bakanı Monsieur Gout’a gönderdiği raporda: Kafkasya’da 250.000, İran’da 40.000, Suriye-Filistin’de 80.000, Musul-Bağdad’da 20.000 olmak üzere 390.000 kişinin Türkiye’den sürgün edildiğini, aslında sürgünlerin toplam sayısının 600-700 bin kişiye ulaştığını ve bunlardan ayrı olarak çöllerde şuraya buraya dağılmış sürgünleri kapsamadığını bildiriyor(47).

    Boghos Nubar Paşa’nın verdiği rakamlardan 290 bin kişinin yer değiştirme uygulaması dışında Osmanlı topraklarını terk edenler olduğu anlaşılıyor. Göç ettirilenlerin toplam sayısı olarak verilen 600-700 bin kişiden 290 bin kişi çıkarılacak olursa, yer değiştirmeye tabi tutulan nüfusun 400 bin civarında olduğu görülüyor. Bu da Ermeni delegasyonu başkanının, yer değiştirmenin gerçekleştirilmesi sonrasına, yani 1918 yılına ait verdiği sayılarla, Osmanlı belgelerinde verilen rakamlar arasında büyük ölçüde uygunluk görünmekte ve Ermenilerin iddia edildiğinin aksine sağ salim iskan yerlerine vardıklarını ve dolayısıyla soykırım iddialarının ne kadar dayanaksız olduğu ortaya çıkmaktadır.

    Nitekim o sırada Amerika Büyükelçisi bulunan Morgenthau da günlüğünde Ermeni Protestanlarının vekili olan Zenop Bezciyan’la olan görüşmesinde Bezciyan’ın ifadelerinden hayrete düştüğünü belirtiyor(48). Bu görüşmesiyle ilgili olarak Morgehthau şöyle diyor:

    “Ermeni Protestanlarının vekili Zenop Bezciyan uğradı. Schmavonian kendisini benimle tanıştırdı. Okul arkadaşıymışlar. (İçerilerdeki) şartlar hakkında bana çok şey anlattı. Zor’daki Ermenilerin hallerinden oldukça memnun olduklarını söylemesine şaşardım; işlerini kurup, hayatlarını kazanmaya başlamışlar bile; bunlar ilk gönderilenler olup katledilmeden oraya varmışa benziyorlar. Bana çeşitli kampların nerelerde olduğunu gösteren bir liste verdi ve yarım milyon kişinin buralara nakledildiğini sandığını söyledi. Kış bastırmadan onlara yardım edilmesi gerektiği hususunda ısrarlıydı.”

    Bu ifadeler, ABD Büyükelçisi Morgenthau’nun, bir Ermeni’nin ağzından Ermenilerin hallerinden memnun olduklarının ifade edilmesi karşısında nasıl hayrete düştüğünü gösteriyor.

    Keza 1917’de Deyr-i Zor’a gelen İsveçli Sven Hedin’in İstanbul Ermenilerinden olan tercümanı da, Fırat kenarında yer yer yüzlerce beyaz çadır gördüğünü, içerisinde barınanların Kafkas cephesinden veya Halep’ten gelen Ermeni kadın ve çocuklar olduğunu anlatmaktadır(49).

    Bu konuyla ilgili olarak, kimsenin görmek istemediği bir gerçek daha vardır: o da ölen Türklerin sayısıdır. Justin McCarthy bu konuda şunları yazmaktadır:

    “Ölü Ermeni sayısı ele alınırken ölü Müslüman sayısını da göz önüne almalıyız. İstatistikler çoğunun Türk olduğu 2.5 milyon Müslüman'ın da öldüğünü söylemektedir. Ermenilerin yaşadığı 6 vilayette 1 milyondan fazla Müslüman ölmüştür... Sivas ili savaş sınırları içinde değildi. Rus ordusu asla bu kadar içeri girmedi. Fakat Sivas'ta 180 bin Müslüman öldü. Aynı şey bütün Anadolu için geçerliydi.(50)”

    KAYNAK:
    Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara 2001.

    DİPNOTLAR
    1) 1917 Britannica Yıllığı
    2) Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987
    3) Aslan, Kevork, Ermenistan ve Ermeniler, İstanbul 1914.
    4) Uras, Esat, a.g.e.
    5) Uras, Esat, a.g.e.
    6) 1893-1897 Ermeni İşleri, Paris, 1897 nakleden Uras, Esat, a.g.e.
    7) Uras, Esat, a.g.e.
    8) Uras, Esat, a.g.e.
    9) Mazıcı, Nurşen, Belgelerle Uluslar arası Rekabette Ermeni Sorunu, İstanbul 1987.
    10) Daha geniş bilgi için bkz. Karpat, Kemal, H. Ottoman Population 1830-1914 Demographic and Social Charsetistic, The University Of Winsconcin Press, 1985 London.
    11) Bu arada Kastamonu, Balıkesir, Antalya, İstanbul, Urfa Ermenileriyle, Protestan ve Katolik Ermenilerle, hastalar, öğretmenler, yetim çocuklar ve kimsesiz kadınlar sevk edilmemiştir.
    12) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/77 (Ek-XXII).
    13) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/77 (Ek-XXII).
    14) DH. EUM. 2. Şube, nr.69/250.
    15) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/101.
    16) Belgelerde Diyarbakır’dan ne kadar Ermeni’nin naklolunduğu bildirilmemektedir. Bununla beraber başka illerden gelenlerle birlikte 120 bin Ermeni’nin sevk edildiği kayıtlarda yer almaktadır. Bu sebeple bu ilden 20.000 Ermeni’nin sevk edildiği varsayılmıştır.
    17) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/89.
    18) ŞFR. nr.54/162. Her iki belgede sevk olunan Ermenilerden 500 kişilik bir kafilenin Erzurum-Erzincan arasında Kürtler tarafından katledildiği, diğer belgede ise Dersim bölgesinden gönderilen kafilelerin Dersim eşkıyası tarafından yine tamamen katledildiği bildirilmektedir. Bu kafilelerde kaç kişinin bulunduğu bilinmediğinden tahmini olarak 5.000 kişi alınmıştır.
    19) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/72.
    20) Giresun, Perşembe, Ulubey, Sürmene, Tirebolu, Ordu ve Görele aynı vesikada verilmiştir (Bkz. DH. EUM. 2. Şube, nr.68/41).
    21) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/76.
    22) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/66.
    23) DH. EUM. 2. Şube, nr.69/260.
    24) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/67 (Ek-XXIV)
    25) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/79
    26) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/73.
    27) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/75 (Ek-XXV).
    28) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/66.
    29) DH. EUM. 2. Şube, nr.69/34.
    30) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/93.
    31) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/70 (Ek-XXVII).
    32) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/41.
    33) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/84 (Ek-XXVII).
    34) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/41.
    35) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/66.
    36) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/80 (Ek-XXVIII).
    37) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/71 (Ek-XXIX); 2. Şube, nr.68/84.
    38) DH. EUM. 2. Şube, nr.68/101.
    39) Haleb’e gelenlerin 100 bin civarında olduğu bildirilmesine karşılık (Bkz. DH. EUM. 2. Şube, nr.68/80) buraya gelen nüfus 100.000 olarak alınmıştır.
    40) Yer değiştirmeye tabi tutulan edilen ve yeni yerleşim bölgesine varan nüfus ile ilgili olarak belgelerde kesin rakamlar verilmekle beraber, bazı yerlerden net sayılar verilmemesi sebebiyle her ikisi için de artı-eksi % 10 oynama söz konusu olabilir.
    41) Mesela Trabzon, Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Elazığ, Bitlis illeriyle Maraş ve Canik mutasarrıflarına 26 Temmuz 1915 tarihli şifre telgrafta, savaş başlanıcından beri hastalık ve isyan sebebiyle ne kadar Ermeni’nin öldüğünün bildirilmesi istenmiştir (ŞFR., nr. 54-A/112). Ayrıca Ereğli ve Musul’da Ermeni göçmenler arasında tifüs, dizanteri, sıtma gibi bulaşıcı hastalıkların yaygın olarak görüldüğü anlaşılmaktadır (Konya iline 8 Temmuz 1915 tarihli telgraf, ŞFR., nr.57/337; Zor Mutasarrıflığına 3 Şubat 1916, ŞFR., nr.60/219).
    42) ŞFR., nr.57/110.
    43) Bkz. DH. EUM. 2. Şube, nr.68/81; Ayr. Bkz. ŞFR., nr. 57/51.
    44) ŞFR., nr. 63/119.
    45) DH. EUM. 2. Şube, nr.2F/14.
    46) Bkz. DH. EUM. 2. Şube, nr.2F/94.
    47) Archives des Affaires Etrangéres de France, Série Levant, 1918-1928, Sous Série Arménie, Vol. 2, folio 47’den naklen bkz. Bilal ªimºir, Les Departén de Melte et les Allégations Armeniennes, Ankara 1998, p. 49.
    48) Bkz. Heath W. Lowry, Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü’nün Perde Arkası, İstanbul 1991, s. 47-48.
    49) Sven Hedin, Bağdad, Babylon, Ninive, Leipzig 1918, s. 60-63’ten naklen N. Göyünç, s. 13.
    50) McCarthy, Justin: "The Anatolian Arrmenians 1912-1922". Armenians in the Ottoman Empire and Modern Turkey (1912-1926), Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul 1984, s.23-25

    HAYATLARINI KAYBEDEN ERMENİLERİN SAYISI 1.5 MİLYON MUDUR?

    Alıntı:
    Hayatlarını Kaybeden Ermenilerin Sayısı 1,5 Milyon mudur?


    HAYATLARINI KAYBEDEN ERMENİLERİN SAYISI 1.5 MİLYON MUDUR?

    Ermeni iddialarına göre, 1915 yer değiştirme uygulaması sırasında 1.5 milyon Ermeni "soykırım"a tabi tutulmuştur.

    Ermeniler bu olaylarda önce 600 bin, sonra 800 bin Ermeni’nin öldüğünü ileri sürmüşler, bu sayı daha sonra sürekli olarak artırılmış ve 1,5 milyona varılmıştır. Bu açık artırmanın devam etmesine ve Ermeni çevrelerinin yarın, öbür gün ölü sayını 2, hatta 3 milyona çıkarmalarına da şaşmamak gerekecektir.

    Bu açık arttırmaya ne yazık ki ciddiyetleriyle tanınan bazı yayın organları da katılmaktadır. Örneğin Encyclopedia Britannica'nın 1918 baskısında ölen Ermenilerin sayısı 600 bin olarak kayıtlı iken, bu sayı 1968 baskısında 1,5 milyon olarak belirtilmiştir.

    Gerçek Ermeni kaybı nedir? Bunu kesin olarak tespit etmeye elbette imkân yoktur. Ancak, ortada esas olarak alınabilecek temel bir veri vardır, bu da Osmanlı Devletinde o dönemdeki Ermeni nüfusudur.

    Ermeniler ve Diğer Yabancı Kaynaklara Göre Osmanlı Devleti'nde Ermeni Nüfusu:

    * 1917 İngiliz Salnamesine göre; 1.056.000 (1)
    * Patrik Ormanyan’a göre; 1.579.000 (2)
    * Kevork Aslan'ın "Ermenistan ve Ermeniler isimli kitabında Anadolu’da 920.000, Kilikya (Adana, Sis, Maraş Bölgesi) 180.000, Osmanlıların diğer bölgelerinde 700.000, olmak üzere toplam 1.800.000 (3)
    * Alman Papas Johannes Lepsius’a göre; 1.600.000 (4)
    * Cuinet'e göre; 1.045.018 (5)
    * Fransız Sarı Kitabına göre; 1.475.011
    * Basmacıyan’a göre: 2.280.000 (7)
    * Patrik Nerses Varjabedyan’a göre; 1.150.000 (8)

    Osmanlı Devleti Resmi Belgelerine Göre Ermeni Nüfusu:

    Yabancılar Osmanlı belgelerini görmezden gelmeye çalışmaktadır. Ancak, bu konudaki en güvenilir rakamların resmi belgelerde olduğu kesindir. Son zamanlarda olduğu gibi tehcir öncesi Ermeni nüfusun olduğundan 4, hatta 5 kat fazla gösterildiği olmuştur. Örneğin 1878 Berlin Kongresi'nde Bağımsız Ermenistan isteyen Ermeniler, Doğu Anadolu illerinde 3.000.000 Ermeni olduğunu savunmuşlar ancak Berlin Anlaşmasında Hıristiyanlardan vergi alınması hükme bağlanınca, bu sayıyı Osmanlı Hükümetinin belirlediği sayının altına indirmişlerdir.

    Osmanlı Devletinde İstatistik Genel Müdürlüğü 1892 yılında kurulmuştur. Genel Müdürlük görevini 1892 yılında Nuri Bey, 1892-1897 yılları arasında Fethi FRANCO adlı bir Musevi, 1897-1903 yılları arasında Mıgırdıç ŞINABYAN isimli bir Ermeni, 1903-1908 yılları arasında Robert isimli bir Amerikalı, 1908-1914 yılları arasında Mehmet BEHİÇ Bey yapmıştır(9).

    Görüldüğü gibi Ermeni meselesini siyasi alana taşıyan önemli olayların cereyan ettiği dönemde, Osmanlı nüfus bilgileri yabancıların kontrolü altındadır. Buradan hareketle, bugüne kadar aksi bir belge ve kanaat olmadığına göre Osmanlı nüfus bilgilerine itibar edilmesi gerekmektedir.

    * 1893 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1.001.465'tir.
    * 1906 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1.120.748'dir.
    * 1914 Nüfus istatistiğine göre Ermeni nüfusu 1.221.850'dir(10).

    Her üç grup veri kaynağı değerlendirildiğinde, gerek Osmanlı, gerek Ermeni ve yabancı istatistikler, I. Dünya Savaşı döneminde yaşayan Ermenilerin nüfusunun 1.250.000 civarında olduğunu ortaya koymaktadır.

    Yer değiştirme uygulaması sırasında yeni yerleşim bölgelerine sevk edilen nüfus toplam 438.758, Halep’tekilerle birlikte iskan sahasına varan nüfus ise 382.148’dir(11). Görüldüğü gibi, ikisi arasında 56.610 kişilik bir fark bulunmaktadır.

    Göç ettirilenlerle, yeni yerleşim bölgelerine varanlar arasındaki bu 56.610 kişilik fark, belgelerden elde edilen bilgiye göre, şu şekilde ortaya çıkmıştır: 500 kişi Erzurum-Erzincan arasında; 2.000 kişi Urfa Halep arasındaki Meskene’de; 2.000 kişi Mardin civarında eşkıya ve Arap aşiretlerinin saldırısı sonucu katledilmiş, ayrıca bir o kadar, yani yaklaşık 5.000 ve belki de biraz daha fazla kişi de Dersim bölgesinden geçen kafilelere yapılan saldırılar sonucu öldürülmüştür(12). Bu bilgiler ışığında toplam 9-10 bin kişinin yer değiştirme uygulaması sırasında katledildiği tespit edilmektedir. Ayrıca yollarda açlıktan da ölümler olduğu belgelerden anlaşılmaktadır(13).

    Bunun dışında tifo, dizanteri gibi hastalıklar ve iklim koşulları sebebiyle de yaklaşık 25-30 bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir ki(14), bu şekilde 40 bine yakın kişi yollarda kaybedilmiştir.

    Kalan 10-16 bin kişinin bir kısmı, yola çıkarılmış olmakla birlikte, henüz iskan bölgesine varmadan yer değiştirmenin durdurulması sebebiyle, bulundukları vilayetlerde alıkonulmuştur. Mesela 26 Nisan 1916’da Konya iline, ilde henüz yollarda olan Ermenilerin sevk edilmeyerek il dahilinde iskan edilmeleri için yazı gönderilmiştir(15). Öte yandan yer değiştirme kapsamında bulunan Ermenilerden bir bölümünün Rusya’ya, Batı ülkelerine ve Amerika’ya kaçırıldıkları da tahmin edilmektedir.

    Nitekim belgelerde, Osmanlı ordusunda silah altında bulunan Ermenilerden 50.000’inin Rus ordusuna katıldığı, yine Türklerle savaşmak üzere 50.000 Ermeni’nin de Amerikan ordusunda üç-dört yıldır eğitim gördüğü gibi kayıtlar yer almaktadır. Gerçekten de, Amerika’da yaşayan bir Ermeni’nin Elazığ’da dava vekili olan Murad Muradyan’a yazdığı mektupta bu türden bilgiler bulunmaktadır(16).

    Mektupta, bir kısım Ermeni’nin Rusya’ya ve Amerika’ya kaçırıldıkları ve Amerika’da eğitilen 50.000 askerin Kafkasya’ya hareket etmekte olduğu açıkça ifade edilmektedir. Bütün bu belgelerden de anlaşılacağı gibi, Osmanlı tebaası pek çok Ermeni, harpten önce ve harp içinde Amerika ve Rusya başta olmak üzere çeşitli ülkeler dağılmışlardır. Mesela ticaret maksadıyla Amerika’da bulunan Artin Hotomyan adlı bir Ermeni’nin 19 Ocak 1915’te Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği bir mektupta çeşitli yollarla binlerce Ermeni’nin Amerika’ya kaçırıldığı ve bunların aç ve perişan bir halde yaşadıkları ifade edilmektedir(17).

    Bu bilgiler, Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli bölgelerinden yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin sayıları ile, yeni iskan merkezlerine ulaşanların sayılarının birbirini tuttuğunu göstermekte ve dolayısıyla sevk ve iskan sırasında herhangi bir katliam olayının olmadığını ortaya koymaktadır.

    KAYNAK:
    Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara 2001.

    DİPNOTLAR
    1) 1917 Britannica Yıllığı
    2) Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987
    3) Aslan, Kevork, Ermenistan ve Ermeniler, İstanbul 1914.
    4) Uras, Esat, a.g.e.
    5) Uras, Esat, a.g.e.
    6) 1893-1897 Ermeni İşleri, Paris, 1897 nakleden Uras, Esat, a.g.e.
    7) Uras, Esat, a.g.e.
    8) Uras, Esat, a.g.e.
    9) Mazıcı, Nurşen, Belgelerle Uluslar arası Rekabette Ermeni Sorunu, İstanbul 1987.
    10) Daha geniş bilgi için bkz. Karpat, Kemal, H. Ottoman Population 1830-1914 Demographic and Social Charsetistic, The University Of Winsconcin Press, 1985 London.
    11) Yer değiştirmeye tabi tutulan edilen ve yeni yerleşim bölgesine varan nüfus ile ilgili olarak belgelerde kesin rakamlar verilmekle beraber, bazı yerlerden net sayılar verilmemesi sebebiyle her ikisi için de artı-eksi % 10 oynama söz konusu olabilir.
    12) Mesela Trabzon, Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Elazığ, Bitlis illeriyle Maraş ve Canik mutasarrıflarına 26 Temmuz 1915 tarihli şifre telgrafta, savaş başlanıcından beri hastalık ve isyan sebebiyle ne kadar Ermeni’nin öldüğünün bildirilmesi istenmiştir (ŞFR., nr. 54-A/112). Ayrıca Ereğli ve Musul’da Ermeni göçmenler arasında tifüs, dizanteri, sıtma gibi bulaşıcı hastalıkların yaygın olarak görüldüğü anlaşılmaktadır (Konya iline 8 Temmuz 1915 tarihli telgraf, ŞFR., nr.57/337; Zor Mutasarrıflığına 3 Şubat 1916, ŞFR., nr.60/219).
    13) ŞFR., nr.57/110.
    14) Bkz. DH. EUM. 2. Şube, nr.68/81; Ayr. Bkz. ŞFR., nr. 57/51.
    15) ŞFR., nr. 63/119.
    16) DH. EUM. 2. Şube, nr.2F/14.
    17) Bkz. DH. EUM. 2. Şube, nr.2F/94.

    Osmanlı Devleti Soruşturmadan Kaçtı mı?

    Alıntı:
    Osmanlı Devleti Soruşturmadan Kaçtı mı?


    OSMANLI DEVLETİ SORUŞTURMADAN KAÇTI MI?

    Osmanlı Devleti, 26 Mart 1919 tarihinde, Birinci Dünya Savaşı’nda taraf olmamış olan İspanya İsviçre, Danimarka, İsveç ve Norveç'e gönderdiği notalarla bu ülkelerden, ikişer hukukçu gönderilmesini istemiştir. Bu girişim, İngilizlerin müdahalesi üzerine sonuçsuz kalmış, komisyonun kurulması ve dolayısıyla konunun soruşturması engellenmiştir(1).

    Bu konu, Osmanlı Devleti'nin icra etmiş olduğu işlemlerde uluslararası hukuk çerçevesinde yanlış bir şeyin bulunmadığını gösteren, kendisine olan özgüvenin önemli bir göstergesidir. Adeta, gerçek faillerin ve tasvirlerin ortaya çıkarılması islenmemiştir. Eğer bu komisyon kurulsa idi, bugün Türk milletine yöneltilen asılsız ithamlar gerçek muhatabını bulacak, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik bu asılsız iddialar da o gün tarihin derinliklerine gömülebilecekti.

    Osmanlı Devleti'nin girişimleri bununla da bitmemiş ve Osmanlı Hükümeti 7 Mart 1920 tarihli telgrafı(2) ile İtilaf Devletleri ve Amiral Bristol'dan konunun araştırılmasını, gerçeklerin tespit edilerek dünya ve Türk Kamuoyunun aydınlatılmasını talep etmiştir. Bu başvuruda "...uydurma Ermeni katli meselesinin uluslararası bir komisyon oluşturularak yerinde süratle tetkik edilmeli ve kasıl ve ihtiras ürünü propagandaların aydınlatılarak Türk milletinin kötü ve adi töhmetten aklanması için..." yardım istenmiştir.

    Aynı tarihlerde, tüm gazetelerde de açık duyuru şeklinde yayımlanmıştır. Ayrıca ikinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Ahmet Refik başkanlığında bir grup yabancı gazeteci mahallinde inceleme yapılmak üzere Doğu Anadolu'ya gönderilmiştir(3).

    Hukuk ve insanlık dışı bir suçu işleyen bir devletin, böyle girişimlerde bulunması düşünülebilir mi? Bu ve Burada bahsedilen onlarca örnek ele alındığında Türk Milleti'ne ve tarihine karşı yapılan haksızlığın ne kadar ileri götürüldüğü ve insanlık adına utanç duyulacak bir hal aldığı görülebilmektedir.

    KAYNAKLAR
    1) Başbakanlık Osmanlı Arşivi HR. MİJ. 43/ 17
    2) ATASE Arşivi dolap no. 169. göz no. 3 kls. 23 dos. no. 1336/13-1 fih. 32-1.2.3
    3) Daha geniş bilgi için bkz. Ahmet Refik, Kafkas yollarında, Öncü Kitap, Ankara 1992.

    Talat Paşa'nın Soykırımı Emreden Gizli Telgrafı Var mıdır?

    Alıntı:
    Talat Paşa'nın Soykırımı Emreden Gizli Telgrafı Var mıdır?


    TALAT PAŞA’NIN SOYKIRIMI EMREDEN GİZLİ TELGRAFI VAR MIDIR?

    “Soykırım” iddiasını bir Osmanlı politikasına bağlamaya heveslenen Ermeni propagandası, bir de bu yönde alınmış bir karar olduğunu kanıtlamak zorundadır. Bunun için de bir formül bulunmuş ve Talat Paşa’ya atfedilen ve General Allenby komutasındaki kuvvetlerce Halep’te ele geçildiği ileri sürülen bir takım telgraf örnekleri ortaya çıkarılmıştır. Bu telgrafların Naim Bey adlı bir Osmanlı memurunda bulunduğu ve İngiliz işgalinin öngörülenden daha kısa sürede gerçekleşmesi nedeniyle Osmanlılarca imha edilemediği iddia olunmaktadır.

    Aram Andonian adlı bir Ermeni yazar bu telgrafların örneklerini 1920’de yayınlamış(1), ayrıca Talat Paşa’yı Berlin’de katleden Tehlirian’ı yargılayan mahkemeye de verilmiştir. Mahkemede bunlardan 5’i söz konusu edilmiş, ancak delil olarak kabul edilmedikleri gibi, otantik olup olmadıkları da herhangi bir karara bağlanmamıştır.

    Diğer Ermeni iddiaları gibi, bu iddianın da gerçekle bir ilgisi yoktur. Şöyle ki;

    1. Bu telgraflar 1922’de İngiltere’de Daily Telegraph gazetesinde yayınlanmıştır(2). İngiliz Dışişleri Bakanlığı bunun üzerine durumu işgal komutanlığından soruşturmuş ve sonunda bu belgelerin Allenby kuvvetlerince bulunmadığı, Paris’teki bir Ermeni gurubunca icat edildiği anlaşılmıştır.
    2. Telgrafların kaleme alınış şekli ve yazıldıkları kağıtlar Osmanlı belgeleri olmadıklarını açıkça göstermektedir.
    3. İngilizler ve Fransızlar İstanbul’un işgalinden sonra Ermenilere karşı girişilen “katliamın” sorumlularını cezalandırmak amacıyla tutuklamalara girişmişler, Osmanlı Hürriyet ve İtilaf Hükümeti, İttihat ve Terakki Partisi ve yöneticilerine olan düşmanlığı nedeniyle işgal kuvvetlerine bu hususta elinden gelen her türlü yardımı yapmıştır. Tutuklananlardan bir kısmı İstanbul’da yargılanmış, bir kısmı ise Malta’ya sürülmüştür.

    İstanbul’daki mahkeme İttihat ve Terakki’nin firardaki 4 yöneticisini gıyaplarında idama mahkum etmiş, ayrıca 3 kişiyi daha idam cezasına çarptırmıştır. Bu son idam cezalarının yalancı tanıkların ifadelerine dayanarak verildiği daha sonra açığa çıkmıştır.

    İngilizler Malta’ya sürdükleri sanıklar aleyhine her yerde belge ve tanık aramaya girişmişler, Osmanlı Hürriyet ve İtilaf Hükümetinin de yardımlarına rağmen hiçbir belge bulamamış, bunun üzerine ABD arşivlerine müracaat edilmiştir. Bu arşivlerde de katliam iddialarını kanıtlayacak belge bulunamamıştır.

    Vashington’daki İngiliz Büyükelçiliği bu konuda İngiliz Dışişlerine şu cevabı göndermiştir:

    “Malta’da tutuklu bulunan Türkler aleyhine delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey olmadığını bildirmekten üzüntü duyuyorum. Yeterli delil oluşturabilecek hiçbir somut vakıa mevcut değildir. Söz konusu raporlar, hiçbir suretle, Türkler hakkında Majesteleri Hükümetinin halen elinde bulunan bilgilerin takviyesinde yaralı olabilecek delilleri bile ihtiva eder görünmemektedir. (3)”

    İngiliz Dışişleri bu cevap karşısında ne yapılması gerekeceğini İngiliz Kraliyet Savcılığına sormuştur. Savcılığın yanıtı şöyledir:

    “Şimdiye kadar hiçbir şahitten,tutuklular hakkında yapılan suçlamaların doğruluğunu kanıtlayabilen bir ifade alınmış değildir. Esasen herhangi bir şahit bulunup bulunmayacağı da belli değildir...(4)”

    Sonuç olarak, Malta’daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama dahi yöneltilmeden ve duruşma yapılmaksızın 1921 sonlarında serbest bırakılmışlardır.

    İngilizler belge aramakla meşgul iken Andonian’dan kaynaklanan telgraflar bilinmektedir. İngilizlerin bu telgraflara rağbet etmemeleri bunların uydurma olduklarını bilmelerindendir.

    4. Andonian’ın belgelerinin sahte olduğuna dair kanıtlar aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
    1. Andonian, yaptığı sahte belgelerin “gerçek Osmanlı belgeleri” olduğunu kanıtlamak için, söz konusu belgelerdeki Halep Valisi Mustafa Abdülhalik Bey’in imzasına dayanmıştır. Ancak, halihazırdaki arşivlerde bulunan Mustafa Abdülhalik Bey’in imzasını taşıyan bir çok belge incelendiğinde, Andonian belgelerindeki imzanın sahte olduğu ortaya çıkmaktadır.
    2. Andonian’ın Mustafa Abdülhalik Bey’in imzasının taşıyan sahte belgelerinin bir tanesinde bir tarih yer almaktadır. Ancak dönemin İçişleri Bakanlığı ve Halep Valiliği arasındaki yazışmalara ilişkin asıl belgeler incelendiğinde sözkonusu tarihte Halep Valisinin Mustafa Abdülhalik Bey değil Bekir Sami Bey olduğu görülmektedir.
    3. Dolayısıyla, Andonian’ın sahte belgeleri şunu kanıtlıyor ki, Andonian’ya Müslüman Rumi takvimi ile Hıristiyan takvimi arasındaki farklardan tamamen habersizdi, ya da belgeleri hazırlarken bu farklar gözünden kaçmıştı. Dikkatsizliği sonucu tarihlerde ve referans numaralarında yaptığı hatalar belgelerin sahte olduğu konusunda şüpheye yer bırakmaktadır.
    4. Dönemin İçişleri Bakanlığının “giden şifre” kayıtları ayrıntılı olarak incelendiğinde Bakanlığın şifre kayıt tarih ve numaraları ile Andonian’ın sahte belgelerinde yer alan tarih ve numaralandırma sistemi arasında hiçbir benzerlik olmadığı, Andonian’ın sözde “şifreli telgraf”ları ile dönemin İçişleri Bakanlığının Halep’e gönderdiği gerçek şifreli telgraflar arasında bir ilişkinin bulunmadığı ortaya çıkmaktadır.
    5. Andonian’ın “şifreli telgraflarının“ Türkçe “orijinalleri” ile dönemin Osmanlı şifreli mesajları karşılaştırıldığında, görülmektedir ki, kullanılan şifre sistemleri arasında da herhangi bir bağlantı bulunmamaktadır. Andonian belgelerini gerçek gibi göstermek için hiç kullanılmayan, mevcut olmayan yeni bir şifreleme metodu kullanmıştır. Sahte belgelerin üstlerindeki tarihlerden Osmanlıların 6 ay boyunca aynı şifreleme yöntemini kullanmış oldukları sonucu çıkar ki, bu imkansızdır. Zira o dönemde yayınlanan bir genelge ile savaş yıllarında kullanılan şifreleme yönteminin 2 ayda bir değiştirilme zorunluluğu getirildiği ve bunun uygulanmakta olduğu kanıtlanmıştır.
    6. Andonian’ın iki sahte belgesinde yer alan Besmele’nin acemice yazılış şekli de gerçek belgelerdekilerle karşılaştırıldığında Andonian’ın belgelerinin sahte olduğuna delalet etmektedir. Bu acemice yazım şekli, Osmanlılarda müslüman olmayanların -Osmanlıca’yı bilseler bile- Besmeleyi yazışmalarında hiç kullanmamış olmalarından kaynaklanmış olabilir.
    7. Andonian’ın bir çok sahte belgesinde yer alan cümle yapıları ile gramer yanlışlarının bir Osmanlı görevlisince gerçekleştirildiğini kabul etmek güçtür. Aynı şekilde, önemli Osmanlı görevlilerince kullanıldığı iddia edilen bir çok deyim ve ifadenin herhangi bir Osmanlı Türkü tarafından bile kullanılması mümkün değildir. Türklerin suçlarını kendi ağızlarından itiraf ettiklerini kanıtlama çabası içerisindeki Andonian bu hususu da gözden kaçırmıştır.
    8. Sahte belgeler, iki tanesi hariç, üzerlerinde dönemin Osmanlı bürokrasisinin kullandığı resmi sembollerin hiçbiri bulunmayan düz beyaz kağıda yazılmıştır. Sahte belgelerden birinin, Osmanlıların özel yazışmalarda bile kullanmadıkları çizgili kağıda yazılmış olduğu, diğer iki belgenin de herhangi bir Osmanlı Postanesinden alınabilen boş telgraf formlarına yazıldığı görülmektedir.
    9. İngilizlerin, Ermeni olaylarından sorumlu tuttukları Osmanlı görevlileri aleyhinde kullanılabilecek belgeler bulmak için yoğun çaba sarf ettikleri bir dönemde, İngilizce edisyonu bulunmasına rağmen Andonian dokümanlarını kullanmamış olmaları İngiliz hükümetinin belgelerinin sahte olduğunu kanısını taşıdığını göstermektedir.
    10. Andonian tarafından uydurulan belgeler eğer varolmuş olsalardı, çok gizli ibaresi taşımalarından dolayı telgraf yoluyla değil kurye vasıtasıyla gönderilmeleri ve dosyalarda üç yıl boyunca tutulmak yerine okunur okunmaz yok edilmeleri gerekirdi.
    11. Andonian’ın kitabının İngilizce ve Fransızca baskıları arasında, baskı veya tercüme yanlışlıklarından kaynaklanmış olamayacak kadar önemli bir çok farklılıklar vardır.
    12. Son olarak, Ermenilerin sözcüleri olarak hareket eden, Ermeni çevrelere yakın ilişkiler içindeki bazı yazarlar bile, Andonian belgelerinin gerçeklikleri üzerinde şüphelerini dile getirmektedirler.

    Kısacası, meşhur “Talat Paşa Telgrafları” Andonian ve çevresi tarafından uydurulmuş aldatmacadan başka bir şey değildir.

    5. Talat Paşanın Ermenilerin katledilmesini emrettiği ileri sürülen telgrafıyla aynı tarihlerde gönderdiği başka gizli telgraflar da vardır. Bu telgraflar tehcir sırasında suç işleyecek görevlilerin cezalandırılmasına ilişkindir. Bir yandan Ermenilerin “katli” istenirken, diğer yandan da bu “katliamı” yapacak görevlilerin cezalandırılmaları talimatının verilmesinin izahı yoktur.
    6. Neareast Relief Society adlı Amerikan yardım kuruluşunun tehcir sırasında Ermenilere yardım etmek üzere Anadolu’da görev yapmasına Osmanlı Hükümetince izin verilmiştir. ABD’nin İtilaf Devletlerin safında Osmanlılara karşı savaşa girmesinden sonra da bu kuruluşun Anadolu’da kalmasına müsaade olunmuştur. Bu husus ABD Büyükelçisi Elkus’un raporlarına da konu teşkil etmiştir.

    Bu durumda, eğer “katliam” emri verilmişse, Amerikan kuruluşunun faaliyet göstermesine ve “katliama” tanık olmasına nasıl müsaade edilmiştir, yani, “biz Ermenileri katlediyoruz, siz de gelin seyredin”mi, demiştir? Bunu herhalde mantıklı açıklamak imkanı bulunmaktadır.
    7. İstanbul, Batı Anadolu ve Trakya’da oturan Ermeniler tehcir dışında bırakılmıştır. Hatta Orta Anadolu Ermenilerinden bile yerlerinde bırakılanlar olmuştur. Topyekûn bir tehcir bile söz konusu olmadığına göre, “topyekûn bir katliam” hiç iddia edilemeyecektir.

    Nihayet, eğer Hükümet Ermenileri topyekûn imha etmek niyetinde olsaydı, herhalde bunu aylarca süren bir tehcir yoluyla ve bütün devletlerin dikkatini üzerine çekerek değil, Ermenilerin bulundukları yerlerde ve özellikle cephelere yakın bölgelerde çok kolay bir şekilde yapabilirdi.

    Görüldüğü gibi, Ermenilerin sımsıkı sarıldıkları soykırım iddiası da yalandan başka bir şey değildir ve bir soykırım hiç bir zaman söz konusu olmamıştır.

    KAYNAKLAR
    1) Andonian, Aram; Documents officels concernants les Massacres Armeniens, Paris 1920. Imprimerie Turabian
    2) Daily Telegraph, 29 mayıs 1922.
    3) Washington'daki İngiliz Büyükelçiliği, R.C. Craigie'den Lord Jurzona 13 Temmuz 1921; İngiliz Dışişleri Arşivi, 371/6504/8519.
    4) 29 Temmuz 1921, İngiliz Dışişleri Arşivi, 371/6504/E8


    Osmanlı Arşivleri Kapalı mı? Belgeler Saklanıyor mu?

    Alıntı:
    Osmanlı Arşivleri Kapalı mı? Belgeler Saklanıyor mu?




    OSMANLI ARŞİVLERİ KAPALI MI, TEHCİRLE İLGİLİ BELGELER SAKLANIYOR MU?

    Tehcirle ilgili her konuda orijinal belgelere ulaşım şansı vardır. Bu belgelerin bulunduğu Osmanlı Arşivleri 1925 yılından itibaren tüm araştırmacıların incelemesine açıktır. Bu tarifen günümüze kadar; ABD'den 605, Japonya’dan 203, Almanya’dan 168, Fransa’dan 150, Suudi Arabistan’dan 98, İran’dan 84, İngiltere’den 74, İsrail’den 70, Libya’dan 63, Macaristan’dan 58, Arjantin’den 52, Bulgaristan’dan 47, Mısır’dan 47, Hollanda’dan 39, Romanya’dan 36, Cezayir’den 35, Tunus’tan 35 ve Kanada’dan 28 olmak üzere toplam 3.817 bilim adamlarınca Osmanlı Arşivleri'ni incelemiştir. Ayrıca 180'i Ermeni asıllı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan toplam 190 kişi de, özellikle Ermeniler konusunda bu arşivlere giriş ve çalışma yapmıştır.

    Binlerce yabancının bizzat belgeye ulaşarak yaptıkları çalışma yanında, bu belgeler Türkçe ve İngilizce olarak da yayınlanmış ve araştırmacıların kullanımına sunulmuştur. Bunların yanı sıra, Genelkurmay Başkanlığı arşivindeki belgeler ATASE Başkanlığı'nca, Askeri Tarih Belgeleri Dergisi adı altında orijinal ve günümüz Türkçesiyle yayınlanmakta ve satışa sunulmaktadır.

    Bu konuda hazırlanan bir başka yayın ise, Başbakanlık Yıldız Arşivinden yararlanılarak Osmanlıca ve günümüz Türkçesiyle İngilizce dillerinde sunulan 3 ciltlik yayındır. Tüm bazı gerçeklere rağmen, ya bilgisizliklerinden ya da kasıtlı olarak yerli ve yabancı bazı kişi ve kurumların Türkiye Cumhuriyeti'ni, "arşivleri incelemeye açmaktan kaçtığı” şeklinde suçladığı görülmektedir.

    Soykırım İddialarına Karşı Bilim Adamlarının Görüşleri Nedir?

    Alıntı:
    Soykırım İddialarına Karşı Bilim Adamlarının Görüşleri Nedir?


    SOYKIRIM İDDİALARINA KARŞI BİLİM ADAMLARININ GÖRÜŞLERİ NEDİR?

    Tarihi, tarih biliminin ölçüleri ve ilkeleri doğrultusunda algılayan bilim adamları, 1925 yılından bugüne kadar konuyla ilgili bilgi ve belgelerin orijinallerine ulaşmış, canlı şahitleri dinlemiş, olay yerlerinde bizzat gözlemde bulunmuş kişilerdir. Bunlar, 1925'ten beri Osmanlı arşivlerinin yabancı araştırmacılara açık olduğunu bilen ve belgelere bizzat ulaşan bilim adamlarıdır. Dolayısıyla kanaatleri hakkındaki yorumu veya karşı görüşü, ancak onlar kadar konuyu derinlemesine bilenler yapabilecektir. Bu nedenle Amerikalı 69 bilim adamının konuyla ilgili olarak Temsilciler Meclisi üyelerine sunduğu bir bildiri son derece önemlidir. Söz konusu bildiride şöyle denilmiştir(1):

    "ABD Temsilciler Meclisi Üyelerinin Dikkatine

    Türk, Osmanlı araştırmaları ve Ortadoğu üzerine uzmanlaşmış, aşağıda imzaları bulunan Amerikalı akademisyenler, ABD Temsilciler Meclisi'nin 192 sayılı kararında kullanılan dilin birçok açıdan yanıltıcı ve/veya yanlış olduğu görüşündedirler.

    'İnsanlıkdışı Davranışları Anma Milli Günü' kavramına tam olarak destek vermemize karşın, söz konusu metinde dikkat çekilen aşağıdaki kısmı kabul edilemez buluyoruz:

    ... Türkiye'de 1915 ve1923 yılları arasında gerçekleştirilen soykırımın kurbanları olan 1,5 milyon Ermeni kökenli insan..."

    Çekincelerimiz 'Türkiye' ve 'soykırım' sözcüklerinin kullanılması konusunda odaklanmakta olup aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

    14. yüzyıldan 1922'ye kadar, günümüzde Türkiye olarak, daha doğrusu 'Türkiye Cumhuriyeti' olarak adlandırılan alan, çok dinli, çok uluslu bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğunun bir parçasıydı. Nasıl Habsburg İmparatorluğunu günümüz Avusturya Cumhuriyeti ile eş saymak yanlışsa, Osmanlı İmparatorluğunu, Türkiye Cumhuriyeti ile bir tutmak da yanlıştır.

    Günümüz Türkiye Cumhuriyetinin 1923 yılında kurulmasıyla sonuçlanan Türk Devrimiyle 1922'de tarih sahnesinden silinmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, şu anda Güneydoğu Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da bulunan ve sadece bir tanesinin Türkiye Cumhuriyeti olduğu 25'ten fazla devletin topraklarını ve halklarını bünyesinde barındıran bir devletti. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı zamanında gerçekleşen hiçbir olaydan sorumlu tutulamaz. Ancak kararda 'Türkiye' adını kullanarak kararı yazanlar 1915 ve 1923 yılları arasındaki 'soykırım'ın sorumluluğunu Türkiye'ye yüklemek istemişlerdir.

    'Soykırım' suçlamasına gelince, bu açıklamayı imzalayanların hiçbiri Ermenilerin çektikleri acıların boyutlarını küçümseme amacını taşımamaktadır. Aynı şekilde söz konusu bölgedeki Müslüman halkın da acılarının farklı şekilde değerlendirilemeyeceği görüşündeyiz. Şu ana kadar ortaya konan kayıtlar, toplumlararası bir iç savasın, (Müslüman ve Hıristiyan gruplar arasındaki) Birinci Dünya Savaşı sırasındaki bulaşıcı hastalıklar, kıtlık ve Anadolu ve çevresindeki alanlardaki katliamlar ve acılar ile daha da karmaşık bir hale geldiğine işaret etmektedir.

    Gerçekten de söz konusu yıllar boyunca, bölgede, geçen on yılda Lübnan'da yaşanan trajediden çok farklı olmayan bir sürekli savaş durumu yaşanmıştır Hem Müslüman hem de Hıristiyan nüfus arasındaki kayıplar büyük rakamlardadır. Ancak saldırgan ve masum olanı ayırt edebilmek, çok sayıda Hıristiyan kadar Müslümanın da içinde bulunduğu Doğu Anadolu halkının hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olayların nedenlerini belirleyebilmek için tarihçilerin ulaşmaları gereken daha birçok belge ve bulgular vardır.

    Tarihi devlet adamları ve politikacılar yapar, bilim adamları ise yazar. Bu sürecin işlemesi için bilim adamlarına, geçmişteki devlet adamları ve politikacıların yazılı kayıtlarına ulaşabilme şansı verilmelidir Şimdiye kadar, konuyla ilgili olan Sovyetler Birliği, Suriye, Bulgaristan ve Türkiye'nin arşivlerinin büyük kısmı tarihçilere kapalı tutulmuştur. Bu arşivlere ulaşılıncaya kadar Temsilciler Meclisinin 192 sayılı kararı kapsamındaki Osmanlı İmparatorluğunun 1915-1923 yılları arasındaki tarihi tam olarak bilinemez.

    Biz ABD Kongresinin bu ve bununla ilgili konularda tarih arşivlerinin tam olarak açılmasını teşvik etmesi ve tarihsel olaylar hakkında, tam aydınlığa kavuşturulmadan ithamlarda bulunmaması gerektiğine inanıyoruz. Temsilciler Meclisinin 192 sayılı kararındaki gibi ithamlar kaçınılmaz olarak Türkiye halkı hakkında adaletsiz yargılara varılmasına ve belki de tarihçilerin bu trajik olayları anlamakta kaydetmeye başladıkları gelişmeye zarar verilmesine yol açacaktır.

    Yukarıdaki yorumların da gösterdiği gibi, Osmanlı-Ermenileri'nin tarihi tarihçiler arasında sıkça tartışılan bir konundur ve tarihçilerin bir çoğu da 192 sayılı karardaki ifadelere katılmamaktadır. Kongre bu kararı kabul ederse, tarihsel sorunun hangi yanının doğru olduğuna yasa yolu ile karar vermeye çalışmış olacaktır Tarihsel olarak şüpheli varsayımlara dayalı böylesine bir karar, sadece dürüst tarihsel araştırmaya zarar verir ve Amerikan yasama sürecinin güvenirliliğini sarsar. 19 Mayıs 1985

    Prof. Dr. Rıfaat Abou-El-Haj
    Tarih, California State Üniversitesi
    Doç. Sarah Moment Atis
    Türk Dili ve Edebiyatı, Wisconsin Ünivertesi
    Doç. Darl Barbır
    Tarih, Siena Yüksekokulu (New York)
    İlhan BAŞGÖZ
    Ural-Altay Çalışmaları Bölümü Türk Araştırmaları Programı Direktörü, İndiana Üniversitesi
    Prof. Daniel G. Hates
    Antropoloji, New York Şehir Üniversitesi
    Prof. Ülkü Bates
    Sanat tarihi, New York Şehir Üniversitesi
    Prof. Gustav Bayerle
    Ural-Altay Çalışmaları, Indiana Üniversitesi
    Prof. Andreas G. E. Bodroglifetti
    Türk ve İran Dilleri, California Üniversitesi
    Doç. Kathleen Burril
    Türk Araştırmaları, Columbia Üniversitesi
    Prof. Alan Fisher
    Tarih, Michigan Üniversitesi
    Prof. Timothy Childs
    Eğitmen, Johns Hopkins Üniversitesi
    Prof. Shafiga Daulet
    Siyaset Bilimi, Connecticut Üniversitesi
    Prof. Roderic Davison
    Tarih, Gorge Washington Üniversitesi
    Ord. Prof. Walter Denny
    Sanat Tarihi & Yakın Doğu Araştırmaları, Massachussets Üniversitesi
    Dr. Alan Duben
    Antropolog, Araştırmacı, New York
    Doç. Ellen Ervin
    Türkçe Araştırmalar, New York Üniversitesi
    Prof. Caesar Farah
    İslam & Ortadoğu Tarihi, Minnesota Üniversitesi
    Prof. Carter Findley
    Tarih, Ohio State Üniversitesi
    Prof. Micfıael Finefrock
    Tarih, Charleston Yüksekokulu
    Doç. William Hickman
    Türkçe, California Berkeley Üniversitesi
    E. Doç. Frederick Latimer
    Tarih, Utah Üniversitesi
    Prof. John Hymes
    Tarih, Glenville State Yüksekokulu
    Dr. Heath W. Lowry
    Türk Araş. Ens., Inc. Washington D.C.
    Prof. Halil İnalcık
    Osmanlı Tarihi, Amerikan Sanat & Bilim Akademisi Üyesi, Chicago Üniversitesi
    Doç. Ralph Jaeckel
    Türkçe, California Üniversitesi
    Doç. Ronald Jennings
    Tarih & Asya Araştırmaları, Illinois Üniversitesi
    Doç. Cornell Fleischer
    Tarih, Washington Üniversitesi
    Prof. Peter Golden
    Tarih, Rutgers Üniversitesi
    Prof. Tom Goodrich
    Tarih, Indiana Üniversitesi
    Dr. Andrew Could
    Osmanlı Tarihi, Arizona, Flagstaff
    Prof. William Griswold
    Tarih, Colorado State Üniversitesi
    Prof. Tibor Halasi-Kuv
    Türk Araştırmaları, Culombia Profesör
    Ord. Prof. J. C. Hurewitz
    Orta-Doğu Enstitüsü eski Direktörü, Colombia Üniversitesi
    Prof. Avgdorlevy
    Tarih, Brandens Üniversitesi
    Prof. Bernard Lewis
    Yakın Doğu Tarihi, Princeton Universitesi
    Doç. Justin McCarthy
    Tarih, Louisville Üniversitesi
    Prof. Jon Mandaville
    Ortadoğu Tarihi, Portlant State Üniversitesi
    Prof. Michael Meeker
    Antropoloji, California Üniversitesi
    Doç. James Kelly
    Türkçe, Utah Üniversitesi
    Yardımcı Prof. Kerim Bey
    Southeastem Üniversitesi
    Prof. Metin Kunt
    Osmanlı Tarihi, New York
    Doç. William Ochsenwald
    Tarih, Virginia Polytechnic Enstitüsü
    Doç. Robert Olson
    Tarih, Kentucky Üniversitesi
    Doç. William Peachy
    Yahudi ve Yakın Doğu Dilleri & Edebiyatları, Ohio State Üniversitesi
    Doç. Donald Quataert
    Tarih, Hauston Üniversitesi
    Prof. Howard Reed
    Tarih, Connecticut Üniversitesi
    Prof. Dank Wart Rustow
    Siyaset Bilimi, New York Şehir Üniversitesi
    Doç. Ezel Kural Shaw
    Tarih, California Üniversitesi
    Prof. John Masson Simth, JR
    Tarih, California Berkely Universitesi
    Dr. Svat Soucek
    Türkolog, New York
    Dr. Philip Soddard
    Ortadoğu Ens. Direktörü, Washington, D.C.
    Prof. Frank Tachau
    Siyaset Bilimi, Chicago, Illinois Üniversitesi
    Robert Staab
    Ortadoğu Merkezi Direktör Yardımcısı, Utah Üniversitesi
    Prof. Rhoads Murphey
    Ortadoğu Dilleri, Kültürleri ve Tarihi, Columbia Üniversitesi
    Doç. June Starr
    Antropoloji, Suny Stony Brook
    Prof. James Stewart-Robinson
    Türk Araştırmaları, Michigan Üniversitesi
    Prof. Thomas Naff
    Tarih, Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Direktörü, Pennsylvania Üniversitesi
    Doç. John Woods
    Ortadoğu Tarihi, Chicago Üniversitesi
    Prof. Pierre Oberling
    Tarih, New York Şehir Üniversitesi
    Doç. Madeline Zılfı
    Tarih, Maryland Üniversitesi
    Prof. Metin Tamkoç
    Uluslararası Hukuk, Texas Tech. Üniversitesi
    Prof. Stanford Shaw
    Tarih, California Üniversitesi.
    Dr. Elaine Simth
    Türk Tarihi, Emekli Dışişleri Görevlisi
    Doç. David Thomas
    Tarih, Rhode Island Yüksekokulu
    Doç. Grace M. Simth
    Tarih, California Berkely Üniversitesi
    Doç. Margaret L. Venzke
    Tarih, Dickinson Yüksekokulu (Pennsylvania)
    E. Prof. Donald Webster
    Türk Tarihi
    Prof. Walter Weiker
    Siyaset Bilimi, Rutgers Üniversitesi
    Prof. Warren S. Walker
    İngilizce, Türkçe Sözlü Hikayeler Arşivi Direktörü, Texas Tech. Üniversitesi

    Batı Avrupa devletleriyle, Rusya destekli Ermeni iddiaları ve Ermenilerin ileri sürdükleri belgelerin doğuluk durumunu tartışmak üzere Türkiye tarafından değişik zamanlarda çağrılar yapılmıştır. Bu çağrılar, hem doğrudan Ermeni bilim adamlarına hem de Ermenilerin propagandasını üstlenen şahıslara yapılmıştır. Ancak bunların önemli bir bölümünün gerekçe göstermeden toplantıya katılmadıkları bilinmektedir. Bunun son örneği 1990 yılında toplanan XI. Türk Tarih Kongresi'nde yaşanmıştır.

    XI. Türk Tarih Kongresinde ilk defa olarak bir "Ermeni Seksiyonu" programlanmış ve bu seksiyondaki tartışmalara "Ermeni Davası Savunucusu" yabancı tarihçiler de davet edildiği halde, her biri çeşitli mazeretler ileri sürerek, bu bilimsel tartışmalara katılmaktan kaçınmışlardır.

    5-9 Eylül 1990 tarihleri arasında Ankara'da düzenlenen XI. Türk Tarih Kongresi'ne Ermeni sorunuyla ilgili olarak davet edilen yabancı bilim adamlarının listesi şöyledir:

    Prof. Dr. Heath LOWRY (Katıldı)
    Garin ZEDLIAN (Cevap vermedi)
    Prof. Dr. Bernard LEWIS (Katılamadı)
    Prof. Dr. Justin McCARTHY (Katıldı)
    Prof. Dr. Stanford SHAW (Katıldı)
    Prof. Dr. Anthony BRYER (Cevap vermedi)
    Dr. Andrew MANGO (Katıldı)
    Prof. Dr. Salahi R. SONYEL (Katıldı)
    Prof. Dr. M.MARMURA (Cevap vermedi)
    Prof. Dr. Allan CUNNIGHAM (Cevap vermedi)
    Prof. Dr. Robert ANCIAUX (Katıldı)
    Prof. Dr. Aryeh SHMUELEVITZ (Katıldı)
    Prof. Dr. Jak YAKAR (Katıldı)
    Prof. Dr. Hans G. MAJER (Katılamadı)
    Prof. Dr. Wolf Dietrich HUTTEROTH (Cevap vermedi)
    Prof. Dr. Klaus KREISER (Katılamadı)
    Prof. Dr. Jean-Paul ROUX (Cevap vermedi)
    Prof. Dr. Paul DUMONT (Katıldı)
    Prof. Dr. Robert MANTRAN (Katılamadı)
    Prof. Dr. Richard HOVANNISIAN (Cevap vermedi)
    Dr. Gerard LIBARDIAN (Cevap vermedi)
    Dr. Levon MARASHLIAN (Katıldı)
    Prof. Dr. Vahakn DADRIAN (Cevap vermedi)
    Christopher WALKER (Katılamadı)
    Anahid Ter MIMASSIAN (Katılamadı)
    Tessa HOFFMAN (Cevap vermedi)


    KAYNAK:
    1) Yıldırım, Dr. Hüsamettin-; Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara 2000.


    Konu Bilgileri       Kaynak: www.azeribalasi.com

          Konu: Önemli Sorular ve Yanıtları

          Kategori: Türk Soykırımı

          Konuyu Baslatan: AyMaRaLCaN

          Cevaplar: 0

          Görüntüleme: 1425

    Sinemde yanar dağlar bahçeler bağlar yetim
    Sensizken canım ağlar bensizken memleketim
    Özüme bir kez dokun gör nasıl birisiyim
    Aşka aşıkken bile memleket delisiyim

Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajinizi Degistirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Giriş