Irmak, mecrasında akmaya devam ettikçe fayda verir. Mecrasının değiştirilmesi ya da sel ve heyelan gibi dış etkenler taşkınlığa yol açar. Taşan ırmak, çevreye zarar verir. Bazen ekini bazen de canlıları yok eder.
Irmağın mecrasında doğal akışı gibi insanın Allah ve insanlar ile fıtrata uygun olan ilişkileri verimli ve sürekli olur. İlişkilerdeki verimlilik ve sürekliliğin esin kaynağı ise; içtenlik, sadakat, güven, fedakarlık, saygı ve sevgidir. Bunu ‘dostluk’ veya daha kuşatıcı olarak ‘veli’ kavramı ile ifade edebiliriz.
Dost, zor kazanılan ama kolay kaybedilebilen bir değerdir. Vefasızlığı, hele ihaneti asla kabul etmez. Dostluk, yaşanan bir sürecin sonunda kemale erer. Yani test edilmeye muhtaçtır. Dostu tanımak için; sevinçli ve üzüntülü, zengin ve yoksul, muktedir ve mustaz’af hallerdeki tavır ve davranışını görmek gerek.
Dostluk değerini dosttan alır. Dosttur dostluğu değerli kılan. Onun için dost değerlidir.
En büyük dost, yaradan Allah’tır. O, insanı en güzel şekilde yarattı. Ona akıl verdi. Aklını kullanması için ona kitabı ve mizanı verdi. Yeryüzünü nimetlerle donattı. Yaradan Allah’ın dostluğu, belirlenen doğal mecrada ilerlemeyi gerektirir. İnsan bir fıtrat üzere yaratılmıştır. Fıtrata uygun bir inanç ve bu inancın gereği bir hayat sürdükçe Allah’ın dostluğunu kazanacaktır. Allah’ın dostluğu, başka dostluklara benzemez. O dost olunca; bir yardımcı, bir koruyucu, bir şefaatçidir de. Onun dostluğunu kaybedenin hiçbir koruyucusu, yardımcısı şefaatçisi olamaz.
Her dost iyi değildir. İyi dost olan Allah, inananları, sakınanları, hidayet üzere yürüyenleri, sadıkları, şahidleri karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnanmayanların dostları ise azgın, sapkın tağutlardır. Tağutlar, dostları olan inkara şartlanmışları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. Zalimler, fasıklar, facirler, müşrikler, münkirler birbirlerinin dostlarıdırlar. Hepsi şeytanın dostlarıdır. Şeytanın aldatıcılığı, saptırıcılığı gibi bu dostluklar da sahtedir, aldatıcıdır. Faydalanmak, dostluklarının temel amacıdır. Faydalanma sürdükçe dostlukları sürer.
Yaradana dostluk, mü’minleri dost edinmeyi gerektirir. Rahmanı seven, O’nu sevenleri sever. O’nun yolunu yol edinenlere güvenir. Onlarla yakınlaşır, bütünleşir. Onları sahiplenmenin gereğine inanır. Mazlumların, kimsesizlerin sahibi olur. "Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir sahip çıkan gönder katından bize bir yardımcı lütfet" diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınların çığlıklarını yüreğinde hisseder. Onların sahibi oluverir. Bilir ki, bu çığlığı duymazlıktan gelmek zalimleri azdırır. Zulmün egemen olduğu bir dünyada yaşanılmaz. Malı ile, canı ile, yüreği ile, tavrı ile sahiplik sorumluğunu ifa eder.
Dost, sert kasırgalar karşısında bir limandır. Umutların tükendiği yerde, fedakarca ortaya çıkan kurtarıcı eldir.
Dost; işkence altındaki, esir kampındaki, zindandaki kardeşinin sahibidir. Bedel gerektirse de onu sahiplenir. Geride kalanlara, ailesi gibi bakar.
Dost; hicret yurdunda barındırır. Sıcak yüreği ve paylaşımı ile özlem, yalnızlık ve hasreti giderir.
Dost; yanında iken dostluğun kıymetini bilir. Gidenin geri gelmeyeceği bilinci ile dostluğun nimetlerinden yararlanır.
Dostluk; yükü birlikte omuzlamaktır, sevmektir, saymaktır, korumaktır, değer vermektir. Özlemektir, aramaktır, sahiplenmektir.
Rahmana yönelirken, namaza dururken, Kitabı okurken yüreğimize soralım. Ürperiyor mu yüreğimiz. Yumuşuyor mu yüreğimiz. Huzur veriyor mu bize ibadetimiz. Bunları, Allah ile dostluğumuzun sinyalleri olarak alalım. Ve bilelim ki, bu dostluk hayata yansımıyorsa sahtedir. Geçicidir. Tükenmeye mahkumdur.
Bir mimar hassasiyeti ile inşa ettiğimiz dostlukları daim kılalım. Şeytan ve dostlarının aldatıcılığına kapılmayalım. Onların, "Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tespit ettiğin süreye ulaştık" diyecekleri gün geç olacak. O gün şeytan ve dostlarının faydalanmak için dost göründüklerini anlayacaklar ama ne fayda.
Geç kalmadan gerçek Dost’a dost olalım. Hem de İbrahim gibi ‘Halilullah’ olmayı şiar edinerek. O’nun dostlarını dost edinelim.
Dost yüreği cam gibi hassastır. Kırmaya gelmez!
Hüsnü Yazgan